Çukurova üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali


 İktisadi Düşünce Gruplarının DYY’lerin Ekonomik Büyüme ve Dış Ticaret



Yüklə 1,26 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/87
tarix02.01.2022
ölçüsü1,26 Mb.
#39572
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   87
2.1.1.1. İktisadi Düşünce Gruplarının DYY’lerin Ekonomik Büyüme ve Dış Ticaret 
Üzerine  Olan  Etkilerini  Açıklamaya  Yönelik  Doğrudan  ve  Dolaylı  (Sermaye 
Birikimi, Dış Ticaret, Teknolojik Gelişme) Görüşleri 
 
2.1.1.1.1. Klasik İktisadi Düşünce Grubu 
 
Klasiklere göre büyüme  için elverişli davranış özellikleri, toplumsal  ve kültürel 
çevre,  politik  yönetim,  teknik  yeniliklerin  yapılmasına  ve  uygulanmasına  elverişli 
şartlar, piyasaların yeterli genişliği gibi etkenlerdir. Bu koşulların olmaması durumunda 
büyümeden  bahsedilemeyeceği  ifade  edilerek,  piyasa  ekonomisinin  büyümeyi 
sağlayacağını  ve  devlet  müdahalesine  gerek  olmadığını  belirtmişlerdir  (Kazgan,  2000,  
98).  
 
Klasik  iktisat  bir  bakıma  büyüme  iktisadı  olarak  adlandırılır.  Çünkü  klasik 
iktisatçılardan  sonra  büyüme  teorilerine  kadar,  büyüme  konusunda  kayda  değer  bir 
çalışma  yoktur.  Klasiklerin  arzusu,  ulusal  gelirlerinde  ve  servetlerinde  uzun  dönemli 
büyümeye neden olabilecek etkenleri keşfetmekti. 
Klasikler  Adam  Simith’den    Karl  Marx’a  kadar,  uzun  dönem  emek  arzının 
sonsuz  elastikiyete  sahip  olduğunu kabul  ederek,  bu  varsayımlardan  hareketle  büyüme 
sürecini inceleyerek büyümenin sermaye birikimi ile gerçekleştiğini tespit etmişlerdir.
8
 
Klasik  iktisatçılar  uluslararası  sermaye  hareketlerini,  ülkeler  arasındaki  faiz 
oranları  farklılıklarıyla  açıklamaya  çalışmışlardır.  B.  Ohlin’e  göre,  faiz  oranındaki 
farklılıklara  göre  hareket  edecek  sermayenin,  sonunda,  ülkeler  arasındaki  faktör 
fiyatlarını  eşitleyeceğini  ileri  sürmüştür.  E.J.  Floyd’a  göre  ise,  faiz  düzeyindeki 
                                                
8
  Klasikler,  kapitalisti  toplumun  öncü  sınıfı,  kâr  haddini  ve  sermaye  birikimini  belirleyen  başlıca  sınıf 
olarak görmüşler. Böylece kâr haddindeki düşüş ya da yükselişi, ekonominin durgunluğa yönelmesi veya 
genişlemesinin temel nedeni olarak görülmüştür, Hiç, 1981. 


 
 
57 
 
değişmeler  sermayenin  ülkeler  arasındaki  hareketlerini  etkilerken,  bu  hareket  sonucu 
ortaya çıkan yeni sermaye dağılımı da, faiz düzeylerini etkileyecektir. 
Ülkeler  arasındaki  faiz  farklılıklarının,  portföy  tipi  yatırımları  açıklamakla 
birlikte,  sermaye  yanında  teknoloji,  fiziki  sermaye,  işgücü  transferlerini  de  içeren 
DYY’leri  açıklayamayacağı  ilk  olarak  Stephen  Hymer  tarafından  tartışma  konusu 
yapılmıştır. Hymer’e göre, DYY’ler yoluyla uluslararası alanda hareket eden sermayeyi 
etkileyen  faktör,  ülkeler  arasındaki  faiz  farklılıkları  değil,  fakat  uzun  dönemli  kâr  ve 
yeni  piyasaları  elde  etme  çabalarıdır.  Gerçekten  de  DYY’lerin  araştırmaya  dönük  ve 
teknoloji  yoğun  sektörlerde  yoğunlaşması,  mali  sermayenin  yatırımcı  ülkeden  çok, 
yatırım  yapılan  ülke  kaynaklarından  sağlanması,  yatırım  yapılan  ülkenin  ekonomik, 
sosyal  ve  politik  koşullarının,  Pazar  büyüklüğünün,  yabancı  sermayeye  verilen  teşvik 
tedbirlerinin  yatırım  kararlarını  etkileyen  faktörler  olması  Hymer’in  görüşünü 
kanıtlamaktadır. 
Klasik  iktisatçıların  DYY’leri  açıklamada  yetersiz  kılan  etkenlerden  biri  de 
teknolojinin  serbest-bedelsiz  bir  mal  olarak  değerlendirilmesinden  kaynaklanmaktadır. 
Ayrıca,  bugünkü  anlamda  uluslararası  teknoloji  alışverişinin  öngörülememiş 
olmasından ortaya çıkmaktadır (Alpar, 1978,   45-48).   
 
 
Klasik  iktisatçılardan  Adam  Smith  “Ulusların  Zenginliği  “  adlı  eserinde 
ekonomik  büyüme  üzerine  ilk  ve  en  geniş  bilimsel  çalışmayı  yapan  iktisatçıdır.  Bu 
eserde ulusların zenginleşmesi için gerekli etkenleri açıklamıştır. 
 
Adam  Smith  büyümeyi  verimlilikteki  bir  artış olarak  görüyordu.  Verimlilikteki 
artışın ise, işbölümü ve uzmanlaşma ile sağlanabileceğine inanıyordu. Smith’e göre “iyi 
yönetilen  toplumda,  halkın  en  alt  kesimlerine  kadar  ulaşan  genel  zenginlik,  bütün 
çalışma alanlarında işbölümünün yol açtığı büyük üretim sonucunda gerçekleşmiştir.” 
 İşbölümünün verimlilik artışı yaratmasın arkasında üç neden vardır. Bunlar: 
-  Her bir işçinin becerisinin artması, 
-  Bir işten diğer işe geçerken genellikle yitirilen zamanın tasarrufu, 
-  İşi  kolaylaştırıp  kısaltan  tek  kişiye  birçok  kişinin  yerini  tutma  olanağı 
sağlayan çok sayıda makinenin bulunmasıdır.  
İşbölümü  ve  uzmanlaşma  piyasaların  genişliğine  ve  sermaye  birikimine 
dolayısıyla da tasarruflara bağlı olacaktır (Smith, 1937). 
 


 
 
58 
 
 
Smith  ekonomik  büyümenin  nasıl  geliştiğini  bir  sarmal  şeklinde  ifade  etmiştir. 
Buna  göre,  ekonomide  sermaye  birikimi  olacağını,  bu  birikimin  işbölümü  ve 
uzmanlaşmayı  destekleyerek      verimlilik  artışı  yaratacağını  ve  bu  verimliliğe  bağlı 
olarak  toplam  üretim  büyüklüğünün  artacağı  belirtilmektedir.  Diğer  taraftan  üretim 
büyüklüğünün artması ek sermaye birikimi için faaliyet alanını artırırken, ücretlerde de 
artış  yaratmakta  olup,  ücretlerdeki  artış  ise,  nüfus  artışına  neden  olarak  tüketim 
mallarına  olan  talep  artışını  meydana  getirecektir.  Böylece  tekrar  işbölümü  ve 
uzmanlaşma şeklinde yeniden bir sarmal oluşturmaktadır. Kısacası sermaye birikiminin 
büyüme  oranı,  verimlilikteki,  çıktıdaki  ve  nüfus  oranındaki  büyüme  hızına  bağlı 
olacaktır ( Choı, 1983,  17-18). 
 
Bununla  birlikte,  Smith  uluslararası  ticareti,  talep  artışının  kaynağı  olarak 
görmektedir.  Uluslararası  ticaretin,  piyasa  genişlemesine  yol  açacağını,  bunun  da 
işbölümü  ve  ihtisaslaşmaya  yardımcı  olarak  teknolojik  yeniliklerde  gelişme 
yaşanabileceği  böylece  içsel  ve  dışsal  ekonomilerin  oluşarak,  emekte  azalan  verim 
değil,  aksine  artan  verim  yasasının  işleyeceğini  ifade  etmiştir.  Sermaye  için  ise,  yine 
azalan  verimler  kanunu  geçerli  olacaktır.  Ancak  kârların  düşmesi  müteşebbisleri  daha 
fazla tasarruf yapmaya zorlayacaktır (Hiç, 1981). 
 
Smith’e  göre  sermaye,  verimi  arttıran  her  şeydir.  Sermaye  bir  taraftan  emeğin 
daha verimli çalışmasını sağlarken, diğer taraftan emek verimliliğindeki artışta sermaye 
birikiminin  oluşumuna  katkı  sağlayacaktır.  Gelişmiş  ülkeler  tarafından  sahip  olunan 
sermayede emeğin verimliliğinin payı inkâr edilemez.  
 Smith’e  göre  sermaye,  üretimi  arttırdığı  için  sermayeye konacak  bir vergi  hem 
üretimi hem de devletin gelirini azaltacaktır(Özgüven, 1992). 
 
Smith  tarımsal  üretimdeki  fazlalıklarla  kentsel  nüfusun  beslenmesi,  imâlat 
sanayi  için  üretim  gücünün  elde  edilmesi  ve  bu  mallara  talebin  oluşması  için  tarım 
sektörünün    önemli  rolü  olduğunu  inkâr  etmemesine  rağmen,  ticaret  ve  imalât 
sektörlerinin  büyüme  üzerindeki  rolünün  daha  önemli  olduğunu  vurgulamaktadır. 
Çünkü  bu  sektör  işbölümü  ve  uzmanlaşma  için  daha  elverişli  iken,  ticaret  ve  imâlat 
sektörü gelirlerinin göreceli olarak yüksek oranlı birikimine daha uygundur. 
Bir diğer klasik iktisatçı olan David Ricardo ise, sermaye birikimi ve ekonomik 
büyüme arasındaki ilişkiyi, Malthus’un nüfus yasası ve toprakta azalan verimler yasası 
ile ilişkilendirmiştir. 
 
Malthus’un  teorisine  göre,  nüfusun  geometrik  olarak  artarak  her  25  yılda  ikiye 
katlanmasına karşılık, gıda arzının aritmetik olarak artacağını ve nüfus artışına yönelik 


 
 
59 
 
hastalıklar,  kıtlıklar,  savaşlar  gibi  sınırlayıcı  etkenler  olmadığı  sürece,  günün  birinde 
açlık sorunu ile karşı karşıya kalınacağını iddia etmektedir.
9
 
 
Ricardo’nun büyüme modelinde hem emek hem de sermaye için azalan verimler 
yasasının geçerli olduğunu ancak sanayi sektöründe teknolojik gelişmeler nedeniyle  bu 
kesimde emek verimliliğinde artış  yaşanabileceğini  belirtmiştir. Ülkede tarıma elverişli 
alanlar  sınırlı  ve  arazilerin  verimliliğinin  birbirinden  farklı  olmasından  dolayı  nüfus 
arttıkça,  öncelikle  en  verimli  alanlardan  verimsiz  alanlara  doğru  kayılacağı  ayrıca 
toprakta  teknik  gelişme  hızı  yavaş  olduğu  için  azalan  verimler  yasası  geçerli  olacağı 
ileri sürülmüştür (Kazgan, 2000, s 82-83; Tekeoğlu, 1998, s 84-85). 
 
Ricardo’ya  göre,  sermaye  birikimi  içindeki  anahtar  değişken  kâr,  kazançtır. 
Nüfus  oranı  düşük  iken,  verimli  ekilebilir  topraklar  karşılaştırılarak  seçilip  ekilebilirdi. 
Bu  da  kazançların  yüksek  olmasını sağlardı.  Bu  duruma  bağlı  olarak  sermaye  birikimi 
artarak  işgücüne  olan  talep  artacak  ve  ücretleri  artıracaktır.  Bu  ücret  artışı  işçinin 
geçimlik ücret düzeyi üzerinde bir ücret oranına ulaşacağı için nüfus oranını artıracak ve 
iki durumun ortaya çıkmasına neden olacaktır. 
-  Canlı  piyasalardaki  ücret  düzeyinin  geçimlik  ücret  düzeyinin  üzerinde  olması, 
işverenin kârını düşürerek sermaye birikimini düşürecektir. 
-  Diğer  durum  ise,  artan  nüfusla  birlikte  gıda  gereksinimini  karşılamak  için  verimsiz 
topraklar  üretime  açılmaya  başlayacaktır.  Üreticilerin  verimli  toprağa  sahip  olabilmek 
için  toprak  sahiplerine  ödediği  rant artacak,  bu  da  maliyetleri  artırarak  kârlarda azalışa 
neden  olacak  ve  yatırımları  azaltacaktır.  Zamanla  geçimlik  ücret  düzeyinin  üzerindeki 
ücretler  tekrar  geçimlik  düzeye  inecektir.  Bu  gelişmeler  sonucunda,  sermaye  birikimi 
duracak,  nüfus  stabilize  olacak  ve  ekonomi  durgunluk  durumuna  girecektir 
(Tekeoğlu,1993; Choı,1983). 
 
Ricardo dış ticaret konusunda Adam Smith’in mutlak üstünlükler teorisine karşı 
çıkarak, karşılaştırmalı üstünlükler teorisini ortaya koymuştur. Bu teoriye göre, her ülke 
maliyetler yönüyle nispi maliyetler olarak daha üstün olduğu mallarda ihtisaslaşmalıdır. 
Böyle  yapıldığı  taktirde  ülkelerin dış  ticaretten kazançlı  çıkarak  milli  gelirlerinde  hızlı 
artışlar yaşanabileceğini ifade etmiştir. 
                                                
9
Malthus’un    nüfus  kanununa  göre,  nüfus  kendi  haline  bırakılırsa  ve  en  elverişli  şartlar  altında,  yani 
yüksek  bir  ücret  seviyesinde, 25  yılda iki  katına  çıkarak geometrik  seri  özelliği  göstereceğini  bu  artışın 
tabii logaritma ile e
rt
 veya mürekkep faiz formülü 2=(1+r)
n
 formülü ile r, nüfusun tabii artış haddini ve t, 
yılı  göstermek  üzere  yapılan  hesaplamada  yıllık  bazda  nüfusun  artış  hızının  %2.7’ye  takabül  edeceği 
ifade edilmektedir.  Gıdanın aritmetik dizi ile arttığı yolundaki iddası ise, tarım kesiminde azalan verimler 
kanununun cari olduğunu ifade etmektedir, Hiç, 1975.  


 
 
60 
 
 
Uluslararası  DYY’leri  ve  bunun  sonucu  olarak  ortaya  çıkan  uluslararası  üretim 
nedenlerini,  Ricardo’nun  karşılaştırmalı  üstünlükler  kuramının  katı  varsayımları 
içerisinde  açıklamak  imkânsızdır.  Çünkü  her  ülkede  üretimin  sabit  maliyetlerle 
gerçekleştiği,  talep  eğilimlerinin  ve  üretim  fonksiyonlarının  özdeş,  uluslararası  üretim 
faktörlerinin  hareketsiz  olduğunu  varsayan  teori,  altın  hareketlerinin  ödemeler  dengesi 
sorununu tamamen çözemediğini kabul etmektedir (Alpar, 1978, 45).   
 
Ricardo  gelişmenin  kaynağını  teknolojik  gelişmeye  bağlarken,  teknolojik 
gelişmeden ortaya çıkan, işgücü tasarrufu sağlayan makinelerin kullanılmasından dolayı 
ücret  fonu  ve  işgücü  talebinin  azalarak,  teknolojik  işsizliğe  yol  açabileceğini  ifade 
etmiştir.  Teknolojik  gelişmenin  ekonomide  daralmaya  neden  olmaması  için  makine 
kullanımı  ücret  fonu  değil,  fakat,  kapitalistin  kârından  finanse  edilmesi  gerektiğini 
belirtmiştir (Kazgan, 2000, s 104-105).  

Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   87




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin