Endovasküler Onarım:
Torasik Endovasküler Aortik Onarımın travmatik
torasik aorta yaralanmalarının tedavisinde etkinliği
bir çok kez rapor edilmiştir.
(73, 74, 75)
Altta yatan kronik
hastalıklar, ileri yaş, diğer travmaların eşlik ettiği yük-
sek riskli selektif vakalarda kullanılmaya başlamıştır.
Endovasküler onarım zamanla edinilen tecrübeler sa-
yesinde günümüzde birçok merkezde künt travmatik
torasik aorta yaralanmalarında tercih edilen yöntem
olmaya başlamıştır. Yöntemin henüz genç travma has-
talarına ait uzun dönem sonuçları elde edilmemiş olsa
da konvansiyonel yönteme göre avantajları göz önüne
alınarak giderek artan biçimde tercih edilmektedir.
Yöntemin yeni uygulanan bir yaklaşım olduğunun
uzun dönem sonuçları hakkında yeterli bilgi bulun-
madığının aydınlatılmış onam formlarında belirtilmesi
son derece önemlidir.
Endovasküler yöntemlerle onarım için tanı, resüsi-
tasyon, hazırlık ve betabloker tedavi süreci açık ona-
rımdan farklı değildir. Endovasküler onarım mümkün
olan şartlarda hibrid ameliyathane şartlarında gerçek-
leştirilmelidir. Zorunlu kalınan şartlarda konvansiyonel
ameliyathanelerde portatif C kollu bir anjiyografi cihazı
yardımı ile de endovasküler girişimleri gerçekleştirmek
mümkündür. Ancak aortik arkusun çeşitli açılardan
optimal görüntülenmesi bu durumda daha zor ola-
caktır. Travma nedeniyle gerçekleştirilen endovasküler
girişimler sırasında açık cerrahiye dönme ihtimali
anevrizma onarımına göre daha yüksektir. Bu nedenle
işlem genel anestezi altında ve açık cerrahi işlemleri
gerçekleştirebilecek deneyime sahip ekipler tarafından
uygulanmalıdır.
(76)
Girişim genellikle retrograd olarak femoral ya da
iliak arterler aracılığı ile gerçekleştirilir. Endovasküler
teknik düşük doz heparin kullanılmasına olanak ta-
nır.
(10)
Diğer kanama riski olan bölgelerdeki durum
da değerlendirildikten sonra genellikle arteriel girişim
sonrası 5000 U heparin uygulanması önerilmektedir.
(77)
Kullanılacak olan protezin çapı girişim öncesi elde edi-
len BT görüntüleri ya da intravasküler USG (IVUS)
yardımı ile belirlenir. Gre uzunluğu ise intraoperatif
anjiyo görüntüleri ya da intravasküler USG (IVUS)
yardımı ile belirlenir. İşlem tamamlandıktan sonra
grelenen alanı ve pelvik alanı da içine alan bir kontrol
anjio işlemi önerilmektedir. Kılavuzlar özellikle de ate-
rosklerotik hastalarda 48 saat sonra, taburculukta, 1, 6
ve 12. aylarda kontrol amaçlı BT anjiografi görüntüle-
meyi önermektedirler.
Sol subklavian arterin ilk santimetreleri de trav-
madan sıklıkla etkilenebilmektedir. Ancak bu durumda
endovasküler tedavi için uygun greler henüz ticari
olarak tam anlamıyla mevcut değildir.
Endovasküler Onarım için Anatomik
Değerlendirme:
Travmatik lezyonun arkus aorta ile anatomik ilişkisi,
endovasküler girişim için uygun olup olmadığını be-
lirleyen en önemli faktörlerden birisidir. Üç boyutlu
spiral BT görüntüleri sayesinde girişim öncesinde de-
taylı bilgi ve doğru ölçümler elde edilebilir. Yaşlı ve
genç hastalarda özellikle arkus aortanın çapı ve açı-
sındaki farklılıklar malzeme seçiminden önce mutlaka
dikkate alınmalıdır. Endovasküler girişim öncesinde
grein tutunabileceği sağlam anatomik bölgenin varlığı
değerlendirilmelidir. Yapılan bir çalışma 50 künt torasik
aorta travmasında, sol subklavian arter ve lezyon baş-
langıcındaki mesafenin ortalama 11mm olduğunu bil-
dirmiştir.
(78)
Subklavian arterin tıkanması, sol üst eks-
tremite iskemisi, subklavian çalma sendromu, spinal
kord ve serebellar iskemi risklerini de beraberinde ge-
tirmektedir.
(79, 80, 81)
Kollateral dolaşımın varlığı ise bu
riski azaltabilmektedir. Bu nedenle sol subklavian ar-
terin mutlaka kapanmasını gerektiren vakalarda, giri-
şim öncesinde intrakraniyal arteriyel dolaşım değer-
lendirilmelidir. Bazı vakalarda vertebral arterlerin
durumuna göre cerrahi işleme karotis-subklavian by-
59
Toraks (Toraks Çıkışı) Damar Yaralanmaları
anevrizmaları gibi tamir edilirler. Açık teknikle ona-
rımlarında mortalite oldukça düşüktür.
(86)
Sonuçlar
Travmaya bağlı olarak ortaya çıkan aorta rüptürle-
rinde, hastaneye canlı ulaşabilen hastalarda cerrahi gi-
rişim yapılıp yapılmadığına bağlı olmaksızın mortalite
%7-65 arasında değişmektedir.
(87, 88, 89)
Bu farklı so-
nuçların nedeni büyük olasılıkla birçok seride sadece
opere edilebilen hastaların bildirilmesidir. Endovas-
küler grelemenin gerçekleştirilebildiği stabil hasta-
larda günümüzde mortalite %0-24 arasında değişmek-
tedir.
(87, 88, 90-92)
Cerrahi sonrasında komplikasyon oranı %40-50
arasında değişmektedir. Pnömoni en sık görülen po-
stoperatif cerrahi komplikasyondur. Sol vokal kord pa-
ralizisi, rekürren laringeal sinir hasarı da bildirilen
komplikasyonlar arasındadırlar. Endovasküler yön-
temler sonrasında kaçak yaklaşık olarak %10-25 ora-
nında görülmektedir. Kullanılan tekniğe göre değiş-
mekle birlikte de parapleji %0-20 oranında karşımıza
çıkmaktadır.
2. Aorta Dışı Büyük Arter
Yaralanmaları
İnnominat arter
(truncus brachiocephalicus), ka-
rotis ve subklavian arter
yaralanmaları daha az sıklıkla
karşımıza çıkmaktadırlar. Çeşitli merkezler travma baş-
vuruları içerisinde bu olguların görülme sıklığının
yaklaşık %0.2-0.5 arasında değiştiğini ve vasküler
travma olgularının %5-10 unu oluşturduklarını bildir-
mişlerdir. Etyolojide penetran travmalar daha sık ol-
makla birliklte, künt ve penetran travmaların her iki-
sinin de rolü vardır.
(93-97)
Aorta yaralanmalarından farklı olarak, arkus aorta
dalları yaralanan hastaların yaklaşık olarak %50 si canlı
olarak hastaneye ulaşabilmektedirler (98). Hemodina-
mik olarak instabil hastalar acil cerrahi girişim gerek-
tirirken, stabil hastalarda travma etyolojisi klinik tab-
lonun belirleyicisi olarak ön plana çıkmaktadır.
Penetran travmalar vasküler travmaların belirgin klinik
bulgularını sergilerken, künt travmalar ile yaralanan
hastalarda klinik tablo iskemik ya da embolik olaylara
kadar sessiz kalabilmektedir (95, 98-105). Bu hastalarda
mortalitenin genelde travmaya bağlı kanama, inme ya
pass eklenmesi de gündeme gelebilir.
(80)
Endovasküler Onarıma Ait Komplikasyonlar:
Travma nedeni ile gerçekleştirilen torasik endovas-
küler aortik onarımın komplikasyonları:
Endovasküler kaçak,
Stent-grein kollabe olması,
İnme,
Embolizasyon,
Bronşiyal obstrüksiyon,
Gre migrasyonu,
Paralizi,
Diseksiyon,
Rüptür
olarak tanımlanmaktadır. Endovasküler kaçaklar sık-
lıkla sol subklavian arterin gre alanı içerisinde kaldığı
durumlarda, retrograd akımla ortaya çıkarlar. Kaçak-
ların tedavileri görüldükleri yerlere ve ortaya çıkış me-
kanizmalarına göre planlanır. Stent-grein kollabe ol-
ması durumu ile girişimden hemen sonra ya da geç
dönemde karşılaşmak mümkündür. Literatürde bu
komplikasyonun 3 ay sonra dahi ortaya çıkabileceği
bildirilmiştir.
(83)
Grein uygun büyüklükte seçilmemiş
olması veya aorta iç kavisinde düzgün yerleşmemiş
olması belli başlı nedenleridir. Özellikle genç hastalarda
gre altına ilerleyen güçlü kardiyak ejeksiyonlar da bu
komplikasyon ile karşılaşılmasına neden olabilir. Bu
durumda hastada akut koarktasyon bulguları, paralizi
ve renal yetmezlik bulguları gözlenebilir. İnme tablosu
torasik endovasküler girişim gerçekleştirilen hastaların
%3-5 inde karşımıza çıkarken bu durum travma has-
talarında daha düşük oranda (%0-2) rapor edilmek-
tedir.
(84)
Sol vertebral arterin tıkanması, yaşlı hastalarda
arkus içindeki trombüsün embolizasyonu, karotis içe-
risinde uygunsuz biçimde kılavuz tel ilerletilmesi veya
hava embolileri önde gelen nedenlerindendir.
Son yıllarda elde edilen sonuçlar, travmatik torasik
aorta yaralanmalarında endovasküler onarımın ol-
dukça başarılı olduğu ve gelecek için ümit verici olduğu
yönündedir.
(85)
Kronik Psödoanevrizmalar
Torasik aortanın travmatik psödoanevrizmaları ile
çok sık olmasa da karşılaşılmaktadır. Semptom ver-
mediklerinde tanı almaları güç olduğundan gerçek in-
sidansı tam olarak bilinememektedir. Tanı konulduktan
sonra seri BT anjiografi ile değerlendirilmeleri gerekir.
Travmatik pseudoanevrizmalar gerçek torasik aorta
Prof. Dr. İskender Alaçayır, Yrd. Doç. Dr. Arda Demirkan
60
yarlılığı %50-70 arasında bildirilmektedir (95, 96). Bu
nedenle anjiyografi halen altın standart olarak kabul
edilmektedir.
(95, 102, 104)
Özellikle metal parçaları içeren
penetran yaralanmalarda görüntü kirlenmesi nedeniyle
BT anjiyografinin duyarlılığının azalacağı da unutul-
mamalıdır.
(115)
Tedavi
Açık Onarım:
Arkus aorta dallarının onarımı proksimal kontrolün
sağlanması, hematomun anatomik yerleşimi ve komşu
sinir yapıların varlığı gibi sorunlar içermektedir. Ana
yaklaşım median sternotomi, supraklavikular insizyon
(rezeksiyon içeren veya içermeyen), sol torakotomi
veya kombinasyonları ile gerçekleştirilebilir. Uç uca
onarımın mümkün olmadığı durumlarda gre ile ona-
rım yoluna da gidilebilir. Karotis yaralanmalarının bir
kısmı dışında genellikle şant kullanımına ihtiyaç du-
yulmaz. Asemptomatik yaralanmalar, eşlik eden diğer
yaralanmalar da değerlendirilerek gereken durumlarda
medikal tedavi ile takip edilebilirler. Açık cerrahi giri-
şimlerin uygulama zorluklarına karşın başarı şansları
yüksektir. Bu tür travmalarda mortalite yaklaşık %46
olarak bildirilse de vakaların çoğu başka yaralanmala-
rın da eşlik ettiği ya da hastaneye geldiğinde instabil
olan hastalardır.
(99, 101, 103, 106, 116, 117)
Cerrahi sonrası
pulmoner komplikasyonlar %54 e kadar çıkabilmek-
tedir.
(94, 99)
Subklavian arter yaralanmalarına %43 bra-
kial pleksus yaralanmaları da eşlik edebilmektedir. Bu
hastalarda onarım yapılsa bile sonuçlar genelde yüz
güldürücü değildir.
(103, 113, 117, 118)
Penetran subklavian
arter yaralanmalarında mortalite %14-39
(94, 99, 104, 117,
118)
oranında iken künt mekanizmalarla ortaya çıkan
yaralanmalarda bu oran % 5 olarak bildirilmektedir.
(113,
114, 119)
Mortaliteyi asıl belirleyen yaralanmanın tipinden
çok hastanın hemodinamik durumudur.
Endovasküler Onarım:
Endovasküler cerrahi kararı verirken girişim gere-
ken alandaki kollateral dolaşımın varlığı değerlendi-
rilmelidir. İnternal mammarian arter, interkostal ar-
terler, tiro-servikal ve kosto-servikal damarlar göğüste
genişleyerek dolaşımı artabilecek yapılardır. Multiple
küçük vasküler yapılara ait kanamaların durdurulma-
sında akım ile yönlendirilen partiküllerden (köpük-
jel, polivinil alkol, tris-akrilik mikroküreler gibi) ya-
rarlanılabilir. Arterio- venöz fistüllerin durdurulması
da eşlik eden kafa travmasına bağlı olarak %40 a yakın
olduğu bildirilmektedir.
(93, 98, 101, 106, 107)
Penetran travmalar genelde arteriyel yapıları ön ta-
raan yaralamakta ve hastaların yaklaşık olarak yarısı
hastaneye aktif kanama tablosu ile başvurmaktadırlar.
Ateşli silah yaralanmaları bazı olgularda dokulara ak-
tarılan enerjiye bağlı olarak, künt travma şeklinde de
arteriyel yaralanmalara neden olabilmektedirler (100,
108). Aorta yaralanmalarına benzer şekilde, karşılaşılan
travmanın enerjisine göre, öncelikle daha zayıf olan
iç tabakaların etkilenmesi ile intimal yırtıklar veya di-
seksiyonlar ortaya çıkabilir. Daha güçlü travmalar ise
pseudo anevrizma oluşumlarına ya da tam kat yırtık-
lara neden olabilirler.
(105, 109-111)
Künt torasik aorta travmalarına benzer şekilde bu
hastalarda da klinik tablo başlangıçta sessiz seyredebilir.
İlerleyen dönemde pseudo anevrizmalar veya laseras-
yonlara bağlı olarak mediastinal yapılar üzerinde tam-
ponat etkileri gözlenebilir. Rüptür veya ilerleyen ka-
namalar kan basıncında düşme gibi belirtilere neden
olabilirler. İnnominat arter ya da karotis travmaları,
embolik olaylara da bağlı olarak nörolojik belirtilere
yol açabilirler.
(94, 105, 111, 112)
Tanı
Bu tür travmaların az görülmesi ve tanıya yönelik
basit testlerin olmaması tanıda gecikmelere neden ola-
bilmektedir. Karotis travmalarının yaklaşık 3/4 ünde
nörolojik bulguların tanıyı sağladığı ve birçoğunda kli-
nik tablonun hastanedeki gözlem sürecinde kendini
belli ettiği bildirilmektedir.
(105, 109, 111)
Penetran trav-
malarda tanı daha kolay sağlanabilmektedir. Ancak
şüpheli olgularda, pulsatil kanamalar, genişleyen he-
matomlar, trill, üfürüm, distal nabızların kaybı gibi
bulgular dikkatle değerlendirilmelidir. Üst toraks ya-
ralanmalarında fizik muayene bulguları yaralanmanın
yeri ve gereken cerrahi işleme karar verilmesi konu-
sunda nadiren yol gösterebilmektedir. Bu nedenle kesin
tanı ve cerrahi girişimin planlanabilmesi için mutlaka
görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır.
(104)
Omuz
emniyet kemeri izleri, skapula, kalvikula, 1.-2. kot kı-
rıkları, brakiyal pleksus yaralanmaları, kafa ve toraks
travmalarının birlikteliği gibi tablolar, subklavian arter
ve innominat arter travması riski açısından mutlaka
dikkatle değerlendirilmelidir.
(102, 104, 113, 114)
Multi de-
dektör BT anjiografi çok değerli sonuçlar verebilmesine
karşın arkus aorta dallarının değerlendirilmesinde du-
Toraks (Toraks Çıkışı) Damar Yaralanmaları
61
Geç dönem stenoz ve oklüzyonlar,
Enfeksiyonlar,
bildirilen komplikasyonlar arasındadırlar. Endovaskü-
ler kaçak riski detaylı değerlendirmeler ve gerekirse
önünden geçilen yan dalların embolizasyonu ile en
aza indirilebilir.
(120)
Uygun ve kaliteli malzeme seçimi,
girişim sonrası antiplatelet tedavinin planlanması da
komplikasyonları en aza indirebilmek için göz ardı
edilmemelidir.
3. Büyük Venöz Yapılar ve Pulmoner
Arterler
Toraks içerisinde büyük venöz yapılar ve pulmoner
arterler genellikle penetran travmalar sonucunda ya-
ralanırlar. Bu yapılar büyük olasılıkla genişleyebilir-
likleri ve lümenlerindeki daha düşük basınç nedeniyle
künt travmalardan nadiren etkilenirler. Penetran trav-
malar değerlendirildiğinde, ateşli silah travmalarında
%5 delici kesici alet travmalarında ise %2 oranında
etkilendikleri görülmektedir.
(125)
Toraksı etkileyen pe-
netran travmalarda cerrahi sırasında değerlendirme
dikkatle yapılmalıdır. Göğüs tüplerinden hem tedavi
hem de tanısal amaçlı yararlanılmalıdır. Hemoperikar-
diyum olasılığı ekokardiyografi ile dışlanmalıdır. Me-
diastinal büyük damar yaralanmasından şüphe edilen
veya hemoperikardiyum tespit edilen hastalarda ster-
notomi gerçekleştirilmelidir. Santral venöz ya da pul-
moner arter rüptürü gözlenen hastalar perikardiyal
tamponat nedeniyle dekompanse olabilirler. Bu nedenle
kan kaybı ortaya çıkan hastalar masif sıvı replasmanı
ile birlikte ameliyathaneye alınmalıdırlar. Cerrahi ke-
sinin yerine klinik şüphe ya da görüntüleme yöntem-
lerinden elde edilen bilgilere göre karar verilir. Ancak
bunlarla yeterli ipucu sağlanamadığında, median ster-
notomi en doğru yaklaşım olacaktır. Santral venöz ya
da pulmoner arter yaralanmaları kolay lokalize edile-
biliyorlar ve komplike yapıda değiller ise, kardiyopul-
moner by-passa gerek duyulmadan onarımları gerçek-
leştirilebilir. Ancak kompleks venöz yaralanmalar
özellikle pulmoner arterleri de ilgilendiriyorsa, kardi-
yopulmoner by-pass ve kalbin dekomprese edilmesi
sayesinde daha kolay ve güvenli bir biçimde onarıla-
bilirler. Pulmoner venöz yaralanmalar, onarılırken hava
embolisi ihtimaline karşı dikkatli olunmalı ve gereken
tedbirler alınmalıdır.
veya pseudoanevrizmaların akımının durdurulması
için proksimal ve distal beslenme koil embolizasyon
ile engellenebilir. Karşı taraf vertebral dolaşım yeterli
ise vertebral arter kanamaları da bu şekilde durduru-
labilirler.
(115, 120, 121)
İnnominat arter, karotis, veya subk-
lavian arterlerin embolizasyonu ancak hayatı tehdit
eden durumlarda konu olabilir.
Arkus aorta dallarının stent gre kullanılarak en-
dovasküler onarımı ilk kez 90 lı yıllarda gündeme gel-
miş ve 2000 den sonra teknolojik gelişim ile birlikte
giderek yaygınlaşmıştır.
(122, 123)
Ancak bu yaralanma-
larla fazla sık karşılaşılmadığı için deneyim ve bilgi
birikimi yeterince hızlı olamamış ve bildirilen küçük
seriler ile sınırlı kalmıştır. Travmatik bir lezyonun en-
dovasküler onarıma uygunluğunu belirleyen önemli
faktörler anatomik yapısı, dalların korunabilirliği ve
stent grein tutunabilmesi için uygun-yeterli sağlam
alanın bulunmasıdır. Gereken durumlarda girişim fe-
moral yol dışında, brakiyal veya karotis arteri yoluyla
da gerçekleştirilebilir. Künt travmalara bağlı proksimal
büyük damar yaralanmalarının çoğunluğu arterin ar-
kus aortadan ayrıldığı başlangıç noktasına yakın böl-
gelerde karşımıza çıkarlar.
(95, 102, 103, 110)
Arter kökünü
de içine alan ya da çok yakın lezyonların onarımı son-
rasında endovasküler kaçak riski daha yüksektir. Bu
durumlarda henüz kullanımı çok yaygınlaşmamış olan
dallı endovasküler grelerden yararlanılması gereklidir.
Bu nedenle lezyonların proksimal boyun yapılarının
detaylı görüntülenmesi son derece önemlidir.
Arkus aorta dallarının endovasküler ya da açık tek-
nikle onarımlarının sonuçlarını karşılaştıran henüz ye-
terli bilgi bulunmamaktadır. Ancak kısa hastanede kalış
süresi, travma bölgesinden uzak girişim şansı gibi avan-
tajları olduğu açıktır. Subklavian arterin endovasküler
onarımlarına ait sonuçlar teknik başarının son derece
yüksek olduğunu ve erken dönem iskemik komplikas-
yonların yaklaşık %5 olduğunu göstermektedir.
(124)
Supra aortik lezyonların onarımında da iyi seçilmiş
vakalarda teknik başarı şansının %90 ın üzerinde ol-
duğu bildirilmektedir.
(124)
Endovasküler Onarıma Ait Komplikasyonlar:
Toraks içi büyük damar yaralanmalarının endo-
vasküler onarımları sonrasında karşılaşılan kompli-
kasyonlar, aortik onarımlara ait komplikasyonlara ben-
zerlik gösterirler.
Endovasküler kaçak,
İnme,
Girişim yerine ait komplikasyonlar,
Erken trombozlar,
Prof. Dr. İskender Alaçayır, Yrd. Doç. Dr. Arda Demirkan
62
hasar olmadığı halde kalp yetmezliği gözlenen hastalar,
kalp yetmezliğinin derecesi, hemodinamik durum ve
eşlik eden diğer patolojiler de değerlendirilerek, erken
ya da gecikmiş cerrahi tedavi ihtiyacı duyabilirler. Sağ
atriyum veya sağ ventrikül yırtılmaları hastanın ame-
liyata alınmasına olanak sağlayabilecek kadar tolere
edilebilirler. Travmatik kardiyak tamponat ise her za-
man acil sternotomi gerektiren bir tablodur. Sınırlı
ufak kardiyak rüptürlerde el yardımı ile kontrol sağla-
narak, kardiyopulmoner by-pass ihtiyacı olmadan cer-
rahi tedavi gerçekleştirilebilir. Daha komplike yaralan-
malarda ise hemodinaminin sağlanabilmesi ve kardiyak
onarımın gerçekleştirilebilmesi için kardiyopulmoner
by-pass gereklidir. Travmatik triküspit kapak yaralan-
maları veya septal yaralanmalar medikal tedavi ya da
ertelenmiş cerrahiye olanak tanırken, sol kalp kapak
yaralanmaları acil cerrahi girişim gerektirirler.
(11)
PENETRAN KARDİYAK TRAVMALAR:
Hastaneye canlı olarak ulaşabilen penetran kardiyak
yaralanmaların genellikle %35 i sadece sağ ventrikülü
ilgilendirmektedir. Sol ventrikül penetran travmaların
%25 inde yaralanırken, %30 vakada birden fazla kalp
bölümü travmadan etkilenmiştir.
(128)
Ayrıca koroner
arter yaralanmaları, kapak yaralanmaları, ve ventriküler
septal yaralanmalar ile de karşılaşmak mümkündür.
Ateşli silah yaralanmaları ise genellikle boydan boya
yaralanmalara neden olarak hemoraji, tamponat ve
şokla sonuçlanırlar.
Canlı olarak hastaneye ulaşabilen penetran kardiyak
yaralanmalı hastalar genellikle kardiyak tamponatın
klasik bulgularını (Beck triadı) sergilerler. Penetran
kardiyak yaralanmalı instabil hastanın tedavisi sıvı re-
süsitasyonu ile birlikte hastanın hızla ameliyathaneye
nakledilmesiyle başlar. Bazı hallerde hastanın transfer
esnasında biraz daha stabil hale gelebilmesini sağlamak
amacıyla perikardiyal dekompresyon gerekebilir. Ksi-
foid çıkıntının hemen sol kenarından yapılan 3-4 cm
lik bir cilt kesisinden perikard içerisine ilerletilen künt
uçlu bir pens yardımı ile acil dekompresyon gerçek-
leştirilebilir. Acil serviste gerçekleştirilen torakotomiler
bazı hallerde instabil bir hastayı hayata döndürebilse
de cerrahın tecrübesi gibi önemli faktörler mutlaka
göz önüne alınmalıdır. Acil servise vital bulgular ile
geldiği halde, acil serviste arrest olan hastalar için bu
seçeneğin gündeme gelmesi daha doğru ve akılcıdır.
Hemodinamisi stabil olan hastalarda penetran kar-
diyak yaralanmalara tanı koymak daha güçtür. Trans-
torasik ekokardiyografi ve toraks BT inceleme önemli
ipuçları elde etmemize olanak tanırlar. Noninvaziv
4. Kardiyak Travmalar
KÜNT KARDİYAK TRAVMALAR:
Günümüzde künt kardiyak yaralanmalar düşmeler,
blast yaralanmalar ve ezilme tarzı kazaların yanı sıra
en çok motorlu araç kazaları sonucunda ortaya çık-
maktadır. Künt torasik aorta travmalarına yol açan
kompresyon ve deselerasyon kuvvetleri kardiyak ya-
ralanmalarda da aynı biçimde etkilidirler. Kalp çevre-
sinde ortaya çıkan yüksek basınç kalbe ait anatomik
yapılarda da yırtılma ve yaralanmalara yol açabilir. Or-
taya çıkan ventrikül içi yüksek basınç, serbest duvar
ya da interventriküler septum yırtıklarına yol açabilir.
Koroner arterler, mitral-triküspit kordal yapılar veya
aortik kapağın kendisi zarar görebilirler. Travma mi-
yokardiyal yapılarda kontüzyona da neden olabilir ve
bu durum anterior yerleşimi nedeniyle daha çok sağ
ventrikülü etkiler.
Nadiren gögüs ön duvarına etki eden travmalara
bağlı olarak “kommosyo kordis” ve ani ölüm tablosu
ortaya çıkabilir. Kommosyo kordis, düşük enerjili göğüs
duvarı darbeleri sonucu, kalpte ve iç organlarda belir-
gin yapısal patolojiye neden olmaksızın, kalpteki fonk-
siyonel bozulduklara bağlı olarak ani kardiak arrest ve
bunun sonucunda da ani ölüm oluşturan bir tablodur.
T dalgası oluşumundan hemen önce kalbe etki eden
travmalar ventriküler fibrilasyon veya asistole neden
olabilirler. Sıklıkla erkeklerde gözlenen bu tabloda er-
ken tanı ve hızlı defibrilasyona rağmen sağkalım %13
olarak bildirilmektedir.
(126)
Kardiyak travmaların tanısı PA AC grafisi ve EKG
ile başlar. Durumu stabil olan genç travma hastalarında
bu iki tetkik kardiyak travmayı dışlamada oldukça
yüksek değere sahiptirler. Ayrıca normal seyreden tro-
ponin I değerleri kardiyak travmayı dışlamada ne kadar
değerli ise takipte yükselen troponin I değerleri kardi-
yak travma şüphesini o kadar kuvvetlendirir.
(127)
Kar-
diyak travmalarda PA AC grafisinde, EKG de ve tro-
ponin seviyelerinde şüpheli değişiklikler gözlendiğinde
ekokardiyografi ve TEE den de yararlanılabilir. Bu şe-
kilde kalbin morfolojik yapısı ve perikardın durumu
değerlendirilebilir, tanısal girişimler gerçekleştirilebilir.
Kardiyak travmaların tedavisi genellikle mevcut
yapısal hasar ve hemodinamik durum değerlendirilerek
planlanır. Düşük dereceli ve hemodinamik olarak stabil
olan hastalar acil cerrahi girişim gerektirmezler. Distal
koroner arter trombüsleri, konservatif olarak izlenebilir
ya da perkütan girişimler ile tedavi edilebilirler. Yapısal
Toraks (Toraks Çıkışı) Damar Yaralanmaları
63
|