ve izâ
|
: ve olduğu zaman, olmuştu
|
ve izâ belegâ
|
: ve ulaştığı, eriştiği zaman
|
ve izâ câû-ke
|
: ve sana geldiği zaman
|
ve izâ duû
|
: ve davet edildikleri zaman
|
ve izâ en'amnâ
|
: ve ni'met verdiğimiz (ni'metlendirdiğimiz) zaman
|
ve izâ ezaknâ
|
: ve tattırdığımız zaman
|
ve izâ garabet
|
: ve battığı zaman
|
ve izâ halâ
|
: ve yalnız kaldıkları zaman
|
ve izâ halev
|
: ve yalnız kaldıkları zaman
|
ve izâ kara'te
|
: ve kıraat ettiğin (okuduğun) zaman
|
ve izâ kîle
|
: ve denildiği zaman, denildiğinde
|
ve izâ merrû
|
: ve karşılaştıkları zaman
|
ve izâ messe
|
: ve dokunduğu zaman
|
ve izâ messe-hu
|
: ve ona dokunduğu zaman
|
ve izâ messe-kum
|
: ve size dokunduğu zaman
|
ve izâ raeyte
|
: ve gördüğün zaman, baktığın zaman
|
ve izâ reâ-ke
|
: ve seni gördükleri zaman
|
ve izâ seeltumû-hunne
|
: ve onlardan istediğiniz zaman, sorduğunuz zaman
|
ve izâ semiû
|
: ve işittikleri zaman
|
ve izâ tutlâ
|
: ve okunduğu zaman
|
ve izâ tutlâ
|
: ve okunduğu zaman
|
ve izâ tutlâ
|
: ve okunduğu zaman
|
ve izâ tutlâ
|
: ve okunduğu zaman
|
ve izâ yutlâ
|
: ve okunduğu zaman
|
ve izâ zekerte
|
: ve sen zikrettiğin zaman
|
ve izâ zukire
|
: ve zikredildiği zaman
|
ve izâmen
|
: ve kemik
|
ve izen
|
: ve o taktirde, artık, bundan sonra
|
ve izi'tezeltumû-hum
(i'tezele)
|
: ve onlardan ayrıldığınız zaman
: (ayrıldı)
|
ve kaadû
|
: ve oturdular
|
ve kabâile
|
: ve kabileler
|
ve kâbili et tevbi
|
: ve tövbeyi kabul eden
|
ve kable
|
: ve önce
|
ve kable
|
: ve önce
|
ve kad
|
: ve oldu, olmuştu, olmuştur
|
ve kad beleganiye
|
: ve bana erişmiştir
|
ve kad haleti
|
: ve gelip geçmiş
|
ve kad haletin
|
: ve gelip geçmiş
|
ve kad hedâ-nâ
|
: ve bizi hidayet etmiştir, ulaştırmıştır
|
ve kad kaddemtu
|
: ve önceden takdim etmiştim, bildirmiştim
|
ve kad kâne
|
: ve olmuştu
|
ve kadâ
|
: ve yerine getirdi, takdir etti, hükmetti, bildirdi
|
ve kadaynâ
|
: ve biz hükmettik
|
ve kadaynâ
|
: ve bildirdik
|
ve kadben
|
: ve yoncalar
|
ve kaddere
|
: ve takdir etti, ölçtü, tespit etti, karar verdi
|
ve kaddernâ
|
: ve takdir ettik
|
ve kaddet (kadde)
(kadde (kalın dile yazılırsa)) (kudde)
|
: ve yırttı : (boyuna yırttı)
: (enine yırttı)
: (yırtıldı)
|
ve kaddimû
|
: ve takdim edin
|
ve kaddir
|
: ve takdir et, dizayn et
|
ve kaffeynâ
|
: ve arkasından gönderdik, ardarda, ara vermeden
|
ve kâimen
|
: ve kıyamda duran, ayakta duran
|
ve kâlâ
|
: ve (ikisi) dediler
|
ve kâlallâhu (ve kâle allâhu)
|
: ve Allah dedi
|
ve kalbi-hi
|
: ve onun kalbi
|
ve kalbu-hu
|
: ve onun kalbi
|
ve kâle
|
: ve dedi: ve söyledi
|
ve kâle el âharu
|
: ve diğeri dedi
|
ve kale el meliku'tû-nî
|
: ve hükümdar "bana getirin" dedi
|
ve kâle eş şeytânu
|
: ve şeytan dedi
|
ve kâle irkebû
|
: ve dedi binin
|
ve kâledhulû (kâle udhulû)
|
: ve "giriniz" dedi
|
ve kâlet
|
: ve dedi
|
ve kâlet ihruc
|
: ve "çık" dedi
|
ve kâleti
|
: ve dedi
|
ve kâletimraetu (kâlet imraetu)
|
: ve hanımı dedi
|
ve kalîlun
|
: ve birazı
|
ve kâlû
|
: ve dediler
|
ve kâlûttehaze (kâlû ittehaze)
|
: ve edindi dediler
|
ve kameren
|
: ve ay
|
ve kânallâhu
|
: ve Allah oldu ...dır
|
ve kânallâhu (kâne allâhu)
|
: ve (Allah ..... oldu) Allah ...'tır
|
ve kâne
|
: ve oldu idi, vardı, ...dır,...dır
|
ve kâne allâhu
|
: ve Allah oldu
|
ve kâne eş şeytânu
|
: ve şeytan oldu
|
ve kânet
|
: ve idi, oldu
|
ve kâneti
|
: ve oldu, olmuştur
|
ve kânû
|
: ve onlar oldular, idiler
|
ve karne
|
: ve karar kılın, oturun
|
ve karrebnâ-hu
|
: ve onu yaklaştırdık
|
ve karrî aynen
|
: ve gözün aydın olsun
|
ve kârûne
|
: ve Karun
|
ve kasrın
|
: ve köşkler, saraylar
|
ve kassa
|
: ve anlattı
|
ve katele
|
: ve savaştı: ve öldürdü
|
ve katelte
|
: ve sen öldürdün
|
ve kâtelû
|
: ve savaştılar
|
ve kâtilû
|
: ve savaşın, öldürün
|
ve katle-hum
|
: ve onların öldürmelerini
|
ve katta'ne
|
: ve kestiler
|
ve kavlun
|
: ve söz
|
ve kavme-hâ
|
: ve onun kavmi
|
ve kavme-hum
|
: ve onların kavmi
|
ve kavme-humâ
|
: ve ikisinin kavmi
|
ve kavmi-hi
|
: ve onun kavmine
|
ve kavmu
|
: ve kavmi
|
ve kavmu-humâ
|
: ve ikisinin kavmi
|
ve kayyadnâ
|
: ve hazırladık, musallat ettik
|
ve kazefe
|
: ve düşürdü
|
ve kazefe
|
: ve attı, verdi
|
ve ke eyyin
|
: ve niceleri gibi
|
ve kebîrin
|
: ve büyük
|
ve keeyyin
|
: ve (ne kadar) pek çok, nice
|
ve kefâ
|
: ve kâfi oldu (kâfidir), yeterli oldu
|
ve kefâ bi
|
: ve ...'e kâfidir, kâfi oldu
|
ve kefâ bi
|
: ve yeterli, kâfi
|
ve kefallâhu (kefâ allâhu)
|
: ve Allah kâfi geldi
|
ve kefere
|
: ve inkâr etti
|
ve keferet
|
: ve inkâr etti
|
ve kefernâ
|
: ve inkâr ettik
|
ve kefertum
|
: ve siz inkâr ettiniz
|
ve keferû
|
: ve inkâr ettiler
|
ve keffele-hâ
|
: ve ona kefil kıldı, bakmakla mükellef kıldı
|
ve keffir annâ
|
: ve bizden ört
|
ve kehlen
|
: ve yetişkinlik çağı
|
ve kelbu-hum
|
: ve onların köpeği (Ashabı Kehf'in köpeği)
|
ve kem
|
: ve nice, ne kadar, ne çok
|
ve kerhen
|
: ve istemeyerek
|
ve kerihû
|
: ve kerih gördüler, çirkin gördüler
|
ve kerrehe
|
: ve kerih, çirkin gösterdi
|
ve keşefet an
|
: ve açtı
|
ve keşefnâ
|
: ve biz giderdik
|
ve ke'sen
|
: ve kadehler
|
ve ke'sin
|
: ve doldurulmuş kâseler
|
ve kesîrun
|
: ve çok: ve çoğu
|
ve kevâıbe
|
: ve genç, göz alıcı, şahane endamlı
|
ve keyfe
|
: ve nasıl
|
ve kezâlike
|
: ve işte böyle, böylece, aynı şekilde
|
ve kezzebû
|
: ve yalanladılar
|
ve kîle
|
: ve denir: ve denildi ki
|
ve kîled'û (kîle ud'û)
|
: ve "çağırın" denildi
|
ve kı-nâ
|
: ve bizi koru
|
ve kıssâi-hâ
|
: ve onun salataları
|
ve kisvetu-hunne
|
: ve onların giyimleri
|
ve kisvetu-hunne
|
: ve onların giyimleri
|
ve kitâbin
|
: ve kitap
|
ve kıyâmen
|
: ve kıyam ederek, ayakta durarak
|
ve kuberâe-nâ
|
: ve büyüklerimiz
|
ve kudiye
|
: ve bitirilmesi, yerine getirilmesi
|
ve kudûrin
|
: ve büyük kazanlar
|
ve kufren
|
: ve küfür (inkâr)
|
ve kufrun
|
: ve inkâr etmek
|
ve kul
|
: ve de, söyle
|
ve kulâ
|
: ve ikiniz yeyin
|
ve kulil hakku (ve kul el hakku)
|
: ve de ki hak
|
ve kulle
|
: ve hepsi, bütün
|
ve kulle şey'in
|
: ve herşeyi, hepsini
|
ve kullemâ
|
: ve her defa, her sefer, her zaman
|
ve kullen
|
: ve hepsini, hepsi
|
ve kullu emrin
|
: ve bütün işler
|
ve kullu şey'in
|
: ve herşey
|
ve kullu-hum
|
: ve onların hepsi, tümü
|
ve kullun
|
: ve tümü, hepsi
|
ve kulnâ
|
: ve dedik, söyledik
|
ve kulne
|
: ve söyleyin (bayanlara emir şekli)
|
ve kûlû
|
: ve söyleyin, deyin
|
ve kulûbi-hinne
|
: ve onların kalpleri
|
ve kulûbu-hum
|
: ve onların kalpleri
|
ve kûmû
|
: ve kalkın kıyam durun
|
ve kun
|
: ve ol
|
ve kunnâ
|
: ve biz olduk (biz idik)
|
ve kun-nâ
|
: ve biz olduk
|
ve kunte
|
: ve sen oldun
|
ve kuntu
|
: ve ben oldum
|
ve kuntum
|
: ve sizler oldunuz (olmuş olacaksınız)
|
ve kunûzin
|
: ve hazineler
|
ve kur'âne
|
: ve Kur'ân-ı Kerim
|
ve kur'âne-hu
|
: ve onun okunması
|
ve kur'ânen
|
: ve Kur'ân-ı Kerim
|
ve kur'ânin
|
: ve Kur'ân
|
ve kurûnen
|
: ve nesiller
|
ve kutilû
|
: ve öldürüldüler
|
ve kuttılû
|
: ve öldürüldüler
|
ve kutubi-hi
|
: ve onun kitaplarını
|
ve kutubi-hi
|
: ve onun kitaplarına
|
ve kuûden
|
: ve oturur iken
|
ve kuzzibe
|
: ve yalanlandı
|
ve lâ
|
: ve yoktur: ve olmadı, olmaz, değildir
|
ve lâ âdin
|
: ve haddi (zaruret miktarını) aşmayarak
|
ve lâ âdin
|
: ve haddi (zaruret miktarını) aşmayarak
|
ve lâ âdin
|
: ve hakka tecavüz etmeden
|
ve lâ alâ
|
: ve üzerine yoktur
|
ve lâ a'lemu el gaybe
|
: ve gaybı bilmiyorum
|
ve lâ aleyhim
|
: ve onlara yoktur
|
ve lâ an zuhûri-him
|
: ve onların sırtlarından olmaz
|
ve lâ a'sî
|
: ve asi olmayacağım
|
|