ahyâ-kum
|
: size hayat verdi
|
ahyeynâ
|
: diriltiriz
|
ahyeynâ-hâ
|
: biz onu dirilttik
|
ahyeyte-nâ
|
: bizi dirilttin
|
ahzâ
|
: daha çok rüsva edici, rezil edici
|
ahze
|
: yakalayışıyla
|
ahze-hu
|
: onun yakalaması, cezası
|
ahzerû-hu
|
: ondan sakının
|
ahzu
|
: yakalaması, alması
|
âidûne
|
: dönecek olanlar
|
âkabe
|
: ikab etti, karşılık verdi, ceza verdi
|
âkabtum
|
: siz ceza verdiniz, ikab ettiniz
|
âkabtum
|
: sıra size geldi
|
akadet
|
: akit yaptı, yeminleşti, bağladı
|
akalû-hu
|
: onu akıl ettiler, onu anladılar
|
akarû-hâ
|
: onu kestiler
|
akarû-hâ
|
: onu ayaklarını bağlayarak devirip kestiler
|
akbele
|
: karşılıklı
|
akbelet
|
: karşıladı
|
akbelnâ
|
: döndük
|
akbelû
|
: karşısına geldiler
|
akbera-hu
|
: onu kabire koydurdu
|
akbil
|
: (geri) dön
|
akdâme-kum
|
: sizin ayaklarınızı
|
akdâme-nâ
|
: ayaklarımızı
|
akdâmi-nâ
|
: ayaklarımız
|
akfâlu-hâ
|
: onun kilitleri (kalbin kendine mahsus kilidi)
|
âkıbete
|
: akıbet, sonuç
|
âkibete-humâ
|
: onların akıbetleri
|
âkibetu
|
: akıbet, son, sonuç
|
âkıbetu
|
: akıbet, son
|
âkıbetu
|
: akıbet, son, sonuç
|
âkibetu ellezîne
|
: sonları o kimselerin
|
akibeyhi
|
: topukları (iki topuğu)
|
akibi-hi
|
: onun akıbeti, ondan sonrakiler, zürriyeti
|
âkifen
|
: kendini vakfeden, bağlı olan, düşkün (tutkun) olan
|
âkifîne
|
: ibadet edenler, kulluk edenler
|
âkifîne (akefe)
|
: kendini vakfeden, tüm vaktini veren, bağlanan (kendini vakfetti, tüm vaktini verdi, bağlandı)
|
âkifûne
|
: itikâfta olanlar (çok ibadet etmek için)
|
âkifûne (akefe)
|
: devamlı ibadet edenler (devamlı ibadet etti)
|
âkilûne
|
: yiyenler, yiyecek olanlar
|
akîmen
|
: kısır
|
akîmin
|
: kısır, verimsiz, hedefine ulaşamamış, sona eren
|
akîmun
|
: kısır
|
âkıran
|
: yaşlılık sebebiyle çocuğu olmayan (çocuğu olma özelliğinden kesilen)
|
âkıran (akere)
|
: akir oldu, yaşlandı (yaşlılık sebebiyle çocuğu olma özelliği kesildi) (kesti, sonuna geldi)
|
aklâmun
|
: kalemler
|
akliî
|
: (suyu) tut, yağmuru kes, vazgeç
|
akrabu
|
: daha yakın (daha fazla)
|
akrarnâ
|
: ikrar ettik, kabul ettik,
|
akrebu
|
: daha yakın, daha çabuk, daha hızlı
|
akrebu
|
: en yakın
|
aksa
|
: en uzak yer
|
aksatu
|
: en adaletli
|
aksatu
|
: daha adil, adaletli
|
aksemtum
|
: yemin ettiniz (kasem ettiniz)
|
aktul
|
: öldüreceğim, öldüreyim
|
akvâte-hâ
|
: onun rızıkları
|
akvemu
|
: en kuvvetli, en kavi, en sağlam
|
alâ
|
: üzerine: ve ortaya çıktı, zuhur etti
|
alâ ahî-hi
|
: onun kardeşine, kardeşi için
|
alâ a'kâbi-kum
|
: topuklarınızın üzerinde
|
alâ akıbeyhi
|
: topukları üzerinde
|
alâ allâhi
|
: Allah'ın üzerine: Allah'a, Allah için: Allah'a karşı
|
alâ allâhi
|
: Allah'a ait
|
alâ allâhi
|
: Allah'a karşı
|
alâ allâhi
|
: Allah'a
|
alâ âsâri-him
|
: onların izi üzere, onların arkalarından
|
alâ âsâri-him
|
: onların izleri üzerinde
|
alâ âsâri-him
|
: onların izleri üzerine
|
alâ âsâri-himâ
|
: (ikisinin) izleri üzerinde
|
alâ avrâtin nisâ
|
: kadınların avret yerlerine
|
alâ aynî
|
: gözümün önünde
|
alâ a'yuni-him
|
: onların gözlerine
|
alâ ba'din
|
: diğerlerinin üzerine, diğerlerine
|
alâ ba'dın
|
: bir kısmına: bir kısmı üzerine,
|
alâ basîretin
|
: basiret üzerine, Allah'ı kalp gözüyle görerek
|
alâ batni-hi
|
: karnı üzerinde
|
alâ beyyinetin
|
: beyyine üzerinde, delil üzerinde
|
alâ cem'i-him
|
: onların hepsi üzerine
|
alâ dâvûde
|
: Davut'un yanına
|
alâ ebevey-ke
|
: senin ebeveynine
|
ala ed dîni kulli-hî
|
: dînlerin hepsinin üzerine
|
alâ efvâhi-him
|
: onların ağızlarının üzerini
|
alâ ehadin
|
: hiç kimseye
|
alâ ehli
|
: halk üzerine
|
alâ ehli beytin
|
: bir aileye
|
alâ ehli-hâ
|
: onun ehline, sahibine, halkına,
|
alâ el âhıreti
|
: ahirete
|
alâ el âlemîne
|
: âlemlerin üzerine, âlemlere
|
alâ el ardı
|
: yeryüzünde
|
alâ el arşi
|
: arşa
|
alâ el benîne
|
: erkek çocuklarına, oğlanlara
|
alâ el cûdiyyi
|
: Cudi dağı üstünde
|
alâ el erâiki
|
: tahtlar üzerinde
|
alâ el fulki
|
: gemiye
|
alâ el gaybi
|
: gayba karşı, o gaybta vahyolunan
|
alâ el hâşiîne
|
: huşû sahiplerine
|
alâ el hayrı
|
: hayra karşı
|
alâ el ıbâdi
|
: kullara
|
alâ el insâni
|
: insana
|
alâ el kâfirîne
|
: kâfirlerin üzerine
|
alâ el karyeti
|
: kasabaya, ülkeye
|
alâ el kavmi
|
: kavmine karşı
|
alâ el kâzibîne
|
: yalancıların üzerine
|
alâ el mâi
|
: su üzerinde
|
alâ el melekeyni
|
: iki meleğe
|
alâ el muhsinîne
|
: muhsinlerin üzerine, muhsinlere
|
alâ el muktesimîne
|
: muktesim olanlara, kısım kısım ayıranlara
|
alâ el mûsiı
|
: eli geniş olan üzerine (zengin olana)
|
alâ el muşrikîne
|
: müşriklere
|
alâ el muttekîne
|
: takva sahiplerinin üzerine
|
alâ el uhrâ
|
: diğerine
|
alâ ellezîne
|
: onların üzerine, onlara
|
alâ ellezîne
|
: onların üzerine
|
alâ emri-hî
|
: emri üzerine, emrinde
|
alâ emri-him
|
: onların işleri üzerine, onların işlerine
|
alâ emrin
|
: bir iş üzerine, bir iş için
|
alâ emrin
|
: emir üzerine
|
alâ en nâri
|
: ateşe karşı
|
alâ en nâri
|
: ateşe
|
alâ en nâri
|
: ateş üstünde
|
alâ en nâsi
|
: insanların üzeri (üzerinde sorumluluk)
|
alâ en nisâi
|
: kadınlar üzerinde
|
alâ en nubeddile
|
: değiştirmemiz
|
alâ en yuhyiye
|
: diriltmeye
|
alâ enfusı-kum
|
: kendi nefslerinize, kendinize
|
alâ er rahmâni
|
: Rahmân'a karşı
|
alâ er resûli
|
: resûlün üzerinde
|
alâ erbain
|
: dört (ayak) üzerinde
|
alâ es semâvâti
|
: göklere
|
alâ eserî
|
: benim izim üzerinde
|
alâ ez zâlimîne
|
: zalimlerin üzerine
|
alâ ezvâci-him
|
: onların (kendi) zevcelerine
|
alâ ganemî
|
: koyunlarım üzerine
|
alâ harfın
|
: bir ucundan, az, gönülsüz
|
alâ hâulâi
|
: onların üzerine
|
alâ hayâtin
|
: hayat üzerine, hayata karşı
|
alâ hîni
|
: zamanda, o vakitte
|
alâ hubbi-hi
|
: ona sevgi duyma, sevme
|
alâ huden
|
: hidayet üzerinde
|
alâ hûnin
|
: zelillikle
|
alâ ibrâhîme
|
: İbrâhîm (A.S)'a
|
alâ ihrâci-kum
|
: sizin çıkarılmanıza
|
alâ ıhveti-ke
|
: kardeşlerine
|
alâ ilmin
|
: ilme karşılık, ilim sebebiyle
|
alâ ilmin
|
: ilim üzerine
|
alâ kaderin
|
: bir kader üzerine, takdir edilen zamanda
|
alâ kalbi-hâ
|
: onun kalbine
|
alâ kalbi-ke
|
: senin kalbine
|
alâ kamîsı-hi
|
: onun gömleğinin üzerinde
|
alâ karyetin
|
: bir karyeye, beldeye, kasaba
|
alâ kavmi-hi
|
: onun kavmine (kendi kavmine)
|
alâ kavmin
|
: bir kavmin üzerine
|
alâ kesîrin
|
: çoğuna
|
alâ kulli
|
: hepsinin üzerine
|
alâ kulli şey'in
|
: herşeye, herşeye
|
alâ kulûbi-him
|
: onların kalplerinin üzerine
|
alâ kulûbi-him
|
: onların kalplerinin üzerini
|
alâ mâ
|
: şey (hal) üzere: şeylere
|
alâ mâ câe-nâ
|
: bize gelenlere karşı
|
alâ mâ fâte-kum
|
: sizin elinizden çıkan şeylere
|
alâ mâ fealû
|
: yaptıkları şeyler üzerinde
|
alâ mâ meleket eymâne-hum (meleke)
|
: onların ellerinin altında olanlara (sahip oldu)
|
alâ mâ nekûlu
|
: söylediğimiz şeylere
|
alâ mâ ta'melûne
|
: yapmakta olduğunuz şeylere
|
alâ mâ yef'alûne
|
: yaptıkları şeylere
|
alâ mekâneti-him
|
: mekânlarında, onların bulunduğu yerde
|
alâ mekâneti-kum
|
: yapmakta olduğunuz şeyler
|
alâ mekânetikum)
|
: siz yapacağınız şeyi
|
alâ men
|
: kimse(ler)e, kişilere
|
alâ men ittebea
|
: tâbî olanlara
|
alâ men yeşâu
|
: dilediği kimseye
|
alâ meryeme
|
: Hz.Meryem'e
|
alâ mevlâ-hu
|
: mevlâsına (efendisine)
|
alâ misli-hi
|
: onun misline
|
alâ muksin
|
: uzun sürede
|
alâ mulki
|
: mülküne, hükümdarlığına
|
alâ nasri-him
|
: onlara yardım
|
alâ nefsi-hî
|
: kendi nefsine
|
alâ nisâi el âlemîne
|
: âlemlerin kadınları üzerin
|
alâ rabbi-hî
|
: kendi Rabbine
|
alâ rabbi-him
|
: Rab'lerinin üzerine (Rab'lerine)
|
alâ rabbi-ke
|
: senin Rabbine
|
alâ raculin
|
: bir adama
|
alâ rec'ı-hî
|
|