ilâ rabbi-nâ
|
: Rabbimize
|
ilâ rabvetin
|
: yüksek bir tepeye
|
ilâ ruknin
|
: bir desteğe, dayanağa, taraftara
|
ilâ sebîli
|
: yola
|
ilâ sevâi
|
: ortaya, ortasına
|
ilâ sevâi es sırâtı
|
: orta yola
|
ilâ şeyâtîni-him
|
: kendi şeytanlarıyla
|
ilâ şey'in
|
: bir şeye
|
ilâ sırât el hamîdi
|
: hamid olan yola
|
ilâ sırâtı
|
: yola
|
ilâ sırâtın mustekîmin
|
: Sıratı Mustakîm'e (Allah'a yönlendirilmiş, Allah'a ulaştıran yola)
|
ilâ taâmi-hî
|
: taamına, yemeğine
|
ilâ taâmi-ke
|
: yemeğine
|
ilâ umemin
|
: ümmetlere
|
ilâ ummetin
|
: bir ümmete (bir topluma)
|
ilâ ummi
|
: annesine
|
ilâ ummi-hi
|
: onun annesine
|
ilâ ummi-ke
|
: senin annene
|
ilâ yevmi
|
: güne kadar
|
ilâ yevmi ed dîni
|
: dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar
|
ilâ yevmi el kıyâmeti
|
: kıyâmet gününe kadar
|
ilâ yevmi yub'asûne
|
: beas (yeniden dirilme) gününe
|
ilâ yevmil kıyâmeti
|
: kıyâmet gününe kadar
|
ilâ zikri allâhi
|
: Allah'ı zikretmeye, Allah'ın zikrine
|
ilâ zîl arşı (zî el arşı)
|
: arşın sahibine
|
îlâfi
|
: ülfet, emin ve rahat olmaları
|
ilâfi-him
|
: onları ülfet ettirdi, emin ve rahat olmalarını sağladı
|
ilâhe
|
: ilâh
|
ilâhe illâ huve
|
: O'ndan başka ilâh
|
ilâhe-hu
|
: onun ilâhı, kendi ilâhı
|
ilâhe-ke
|
: senin ilâhın
|
ilâhe-kum
|
: sizin ilâhınız
|
ilâhen
|
: ilâh: bir ilâh
|
ilâhen vahiden
|
: tek, bir ilâh
|
ilâheyni isneyni
|
: iki ilâh
|
ilâhin
|
: ilâh
|
ilâhu-kum
|
: sizin ilâhınız
|
ilâhun
|
: ilâh: ilâhtır
|
ilâllâhi (ilâ allâhi)
|
: Allah'adır
|
ilas sahrati (ilâ es sahrati)
|
: kayaya
|
ilel ardı (ilâ el ardı)
|
: arzı, yeryüzünü
|
ilel berri (ilâ el berri)
|
: karaya
|
ilel cahîmi (ilâ el cahîmi)
|
: cehenneme
|
ilel ezkâni (ilâ el ezkâni)
|
: çenelere kadar
|
ilel hudâ (ilâ el hudâ)
|
: hidayete
|
ilel kehfi (ilâ el kehfi)
|
: mağaraya
|
ilel mâi (ilâ el mâi)
|
: suya
|
ilel medîneti
|
: şehre
|
ilellezîne (ilâ ellezîne)
|
: o kimseleri: onları
|
i'lemû
|
: bilin
|
iles semâi (ilâ es semâi)
|
: semaya
|
ilet tayri (ilâ et tayri)
|
: kuşları
|
ileyhi
|
: ona, kendisine, onun huzurunda: ona, onu
|
ileyhi
|
: ona, yanına kendilerine, onlara
|
ileyhi râciûne
|
: ona dönecek olanlar
|
ileyhim
|
: onlara, onların yanına, kendilerine
|
ileyhim emvâle-hum
|
: onlara mallarını
|
ileyhim lâ yerciûne
|
: onlara dönmezler
|
ileyke
|
: sana senin üzerine, seni
|
ileykum
|
: size
|
ileykumâ
|
: ikinize
|
ileynâ
|
: bize, kendimize
|
ileyye
|
: bana, kendime
|
ileyye merciu-kum
|
: bana sizin dönüşünüz
|
ilez zılli (ilâ ez zılli)
|
: gölgeye
|
ilhâfen
|
: rahatsız ederek, zorla, ısrarla
|
illa
|
: dışında, hariç: sadece, ancak, den başka
|
illâ (in..... illâ)
|
: ancak, sadece, den başka (sadece, ancak)
|
illâ (lâ illâ)
|
: hariç (hariç değil)
|
illâ (ma ... illa)
|
: ancak, sadece, den başka (den başka değildir)
|
illâ allâhe
|
: Allah'tan başka
|
illâ allâhu
|
: Allah'tan başka
|
illâ allâhu
|
: Allah'dan başka
|
illâ allâhu
|
: Allah'tan başka
|
illâ allâhu
|
: Allah'tan başkası
|
illâ allâhu
|
: ancak Allah, Allah'tan başkası
|
illâ beşeren
|
: beşerden başka
|
illâ beşerun
|
: bir beşerden başka, bir insandan başka
|
illâ bi izni allâhi
|
: Allah'ın izni olmadan
|
illâ buşrâ
|
: müjde olmasından başka
|
illâ ed dehru
|
: zamandan başka birşey
|
illâ el ıslâha
|
: sadece, ancak ıslâh etmek
|
illâ ellâî
|
: ancak onlar ki
|
illâ ellezîne
|
: ancak o kimseler (onlar hariç)
|
illâ emreete-ke
|
: senin hanımın (kadının) hariç
|
illâ en
|
: ancak, sadece
|
illâ en kâlû
|
: demekten başka birşey olmadı
|
illâ en nâru
|
: ateşten başka
|
illâ en tettekû
|
: sakınmak için olması hariç
|
illâ en tugmidû
|
: ancak göz yummadan, güzü kapalı
|
illâ enfuse-hum
|
: kendilerinden başkasını
|
illâ ezen
|
: ezadan başka
|
illâ huve
|
: ancak, başka o: O'ndan başka
|
illâ iblîse
|
: iblis dışında, iblis hariç
|
illâ iyyâ-hu
|
: sadece o hariç, ondan başka
|
illâ kalîlen
|
: pek azı hariç
|
illâ kânû
|
: olmuş olmadılar (ancak)
|
illâ li men
|
: o kimseden başka
|
illâ mâ dumte
|
: ancak, devamlı olmadıkça
|
illâ men
|
: ancak kim, kişi, kimse
|
illâ min ba'di
|
: ancak, ...dan, sonra
|
illâ min indi allâhi
|
: ancak Allah'ın katından (olur)
|
illâ rahmeten
|
: rahmetten başka, sadece rahmet olarak
|
illâ remzan
|
: rumuzdan (işaretten) başka
|
illâ resûlun
|
: resûl'den başka, sadece resûl
|
illâ ulû el elbâbi
|
: ancak, sadece lübblerin, sırların sahipleri
|
illâ vus'a-hâ
|
: (onun) kendi gücünün yettiğinden
|
illâllâhu (illâ allâhu)
|
: Allah'tan başka
|
ille
|
: yalnızca: başkasını
|
illebtigâe (illâ ibtigâe)
|
: sadece istedi, diledi
|
illel belâgu (illâ el belâgu)
|
: tebliğden başka
|
illel belâgul mubînu
|
: apaçık tebliğden başka
|
illellezîne (illâ ellezîne)
|
: o kimselerden başka
|
illem (in lem) yestecîbû
|
: eğer icabet etmezlerse, edemezlerse
|
illemre'ete-hu
|
: onun hanımı (kadını) hariç
|
illemreetehu (illâ emreete-hu)
|
: onun hanımı hariç
|
illeş şeytânu (illâ eş şeytânu)
|
: şeytandan başkası
|
illestemeûhu (illâ istemeû-hu)
|
: den başka, ancak, sadece onu dinlediler
|
ılliyyîne
|
: illiyyin (zemin kattan 7 kat yukarıda olan kader hücreleri)
|
ilme
|
: ilim, bilgi
|
ilme el yakîni
|
: İlm'el Yakîn, kesin bilgi
|
ilmen
|
: bir ilim: ilim olarak, ilmen
|
ilmî
|
: benim ilmim
|
ilmi-hi
|
: onun ilmi
|
ilmin
|
: bir ilim
|
ilmin
|
: ilim, bilgi
|
ilmu
|
: ilmi
|
ilmu es sâati
|
: o saatin ilmi
|
ilmu-hâ
|
: onun ilmi, bilgisi
|
ilmu-hum
|
: onların ilmi
|
ilmun
|
: bir ilim (bilgi)
|
ilteka
|
: biraraya geldi, birleşti
|
iltekame-hu
|
: onu yuttu
|
iltemisû
|
: arayın
|
imâmen
|
: imam (önder, rehber) olarak
|
imâmin
|
: önder, rehber, imam
|
îmâne-hu
|
: onun îmânı
|
îmâne-kum
|
: sizin îmânınız
|
îmânen
|
: îmân
|
îmâni-hî
|
: kendi îmânı, onun îmânı
|
îmâni-him
|
: onların îmânları
|
îmâni-kum
|
: sizin îmânınız, îmânınız
|
îmânu
|
: îmân
|
îmânu-hum
|
: onların îmânları
|
i'melû
|
: yapın, yapınız
|
i'melû
|
: yapın
|
imkusû
|
: durup bekledi
|
imlâkın
|
: yokluk, yoksulluk, fakirlik
|
immâ
|
: amma, ya veya, ister öyle ister böyle
|
immâ (ve immâ)
|
: öyle mi veya böyle mi olsun
|
immâ el azâbe
|
: ya azabı
|
imrae
|
: bir adam
|
imraetu ımrâne
|
: İmrân'ın kadını
|
imraetun
|
: kadın?, hanımı
|
imreetî
|
: benim kadınım
|
imreetu-hu
|
: onun hanımı
|
imren
|
: büyük iş
|
imriin
(kulli imriin)
|
: kişi, insan
: (herkes)
|
imsâkun
|
: tutmak
|
imtehane
|
: imtihan etti
|
in
|
: eğer, şâyet, ise, keşke
|
in
|
: eğer, sadece, ancak, ise
|
in (illâ)
|
: olsa, ancak, sadece
|
in ..... illâ
|
: ise, ancak, mutlaka olur
|
in ahsentum
|
: eğer ahsen olursanız, ahsen davranırsanız
|
in alimtim(û)
|
: eğer bilirseniz
|
in alimtum
|
: eğer bilirseniz
|
in asâbe-hu
|
: eğer ona isabet ederse
|
in asaytu
|
: eğer asi olursam, isyan edersem
|
in asaytu-hu
|
: eğer ona isyan edersem
|
in ata'ne-kum
|
: eğer size itaat ederlerse
|
in câe
|
: gelirse
|
in câe-nâ
|
: eğer bize gelirse
|
in ecriye
|
: eğer varsa ecrim, ücretim
|
in el hukmu
|
: hüküm ise
|
in ene
|
: ben sadece
|
in entum
|
: siz, eğer iseniz
|
in entum illâ
|
: siz ancak ...sınız
|
in erâdâ
|
: eğer ikisi isterlerse
|
in erâde
|
: eğer isterse
|
in eradne
|
: eğer istedilerse (isterlerse)
|
in erâdû
|
: eğer isterlerse
|
in eşrekte
|
: eğer sen şirk koşarsan
|
in eteyne
|
: eğer gelirlerse (yaparlarsa)
|
in etmemte
|
: eğer tamamlarsan
|
in fâet
|
: eğer dönerse
|
in fâû
|
: eğer dönerlerse
|
|