Kaynakça
Ali Şir Nevâyî, Nesâyimü’l-Mahabbe Min Şemâyimi’l fütüvve, Hazırlayan: Kemal Eras-
lan, Ankara 1996, s. 230-232.
Eraslan, Kemal, Ahmed Yesevî - Divan-ı Hikmet Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1991, s.10-11.
Eraslan, Kemal, Divan-ı Hikmet, S.82-86; Yusuf Azmun, Divan-ı Hikmet, Tek-Esin
Yayınları, Istanbul 1994, s. 129-131.
Hâce Yusuf-ı Hemedânî, Rutbetü’l-Hayat – Hayat Nedir, (Çeviren: Necdet Tosun), Insan
Yayınları, Istanbul 2000, s.49.
Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Işleri Başkanlığı Yayın-
ları, Ankara 1984, s.70-71.
Safiyüddin Mevlana, Reşahat Aynü’l-Hayat, Istanbul 1291, s. 14-15.
Tosun, Necdet, ‘Yusuf el-Hemedânî’, DİA, c. , s.12-13.
19
Hâce Yusuf-ı Hemedânî,a.g.e., s. 91-92.
20
Hâce Yusuf-ı Hemedânî,a.g.e., s..99.
Hoca Ahmet Yesevi’nin
Divan-ı Hikmet’inde Eğitim
Cemal TOSUN
*
Giriş
Hoca Ahmed Yesevî’nin söylediği “hikmet” adlı şiirlerini bir araya getiren
Divan-ı Hikmet, Türk-Islam Edebiyatının ilk ve en önemli eseri olarak kabul
edilmektedir.
Divan-ı Hikmet üzerine, onun çeşitli özellikleri dikkate alınarak, farklı in-
celemeler yapmak mümkündür. Tasavvuf edebiyatına ait bir terbiye eseri ol-
ması, Divan-ı Hikmet’i eğitim açısından da incelenmeye değer bir eser haline
getirmektedir. Bu çalışma, bir din eğitimi bilim insanı bakış açısıyla, Divan-ı
Hikmet’in eğitim boyutunu ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Nitel bir içerik analizi olan araştırmamızda, tümevarım yöntemi kulla-
nılmıştır. Bu bağlamda öncelikle içerik, yani Divan-ı Hikmet, baştan sona
okunmuştur.Bu okuma sırasında mısra, beyit ve kıtalarda eğitime dair tespit
edilen yerler, ilişkili olduğu düşünülen eğitim boyutuyla ilgili bir nitelemeyle
kodlanmıştır. Yapılan ikinci okumada, kodlamalar gözden geçirilmiş ve kod-
lara uygun başka metin ve hususlar olup olmadığı tekrar incelenmiştir. Daha
sonra, ikinci döngü kodlama yapılmış ve oluşturulan kodlardan ortak olanlar,
üst başlıklar altında toplanmıştır. Son olarak, yapılan kodlamalardan katego-
riler ve temalar oluşturulmuştur. Metnin yazımı aşaması boyunca, hikmet
metinleriyle sürekli bir ilişki içerisinde olunmaya özen gösterilmiştir.
Nitel bir araştırmada verilerin kodlanması ve yorumlanması sırasında
araştırmacının “anlaması” ve “anlamlandırması” ön plana çıkmaktadır. Do-
layısıyla, Divan-ı Hikmet’te eğitime dair yapılan tespitler ve isimlendirmeler
de tamamıyla bizim anlamamıza bağlıdır. Elde ettiğimiz ve bu araştırmada
sunduğumuz hususlardan bazıları, eğitim ve din eğitimi bilimi literatüründe
bulunmayabilir veya farklı isimlendirmelerle yer alabilir. Bu itibarla başka bir
*
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
261
araştırmacının, Divan-ı Hikmet üzerine yapacağı başka bir çalışmada, eğitime
dair farklı görüş ve tespitlere ulaşması da elbette mümkündür.
Araştırmada; Hoca Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, Tür-
kiye Diyanet Vakfı, 5. Baskı, Ankara 2015 baskısı kullanılmıştır. Hikmetlerin
tamamının Hoca Ahmed Yesevî’ye ait olup olmadığı ile ilgili tartışmalar bilin-
mektedir. Ancak biz böyle bir tartışmaya girmedik. Çünkü bu hem araştırma-
mızın sınırlarını aşardı hem de çalışmamızı neredeyse imkânsız hale getirir-
di. Bu yaklaşımla, araştırmada, esas alınan nüshadaki hikmetlerin tamamının
Hoca Ahmed Yesevî’ye ait olduğu varsayımından yola çıkılmıştır.
Araştırmanın raporlaştırılması aşamasında, hikmet metinleri kullanılır-
ken, yukarıda belirtilen nüshadaki imla (yazım) şekli esas alınmış ve tercüme
metnin aynen kullanılması tercih edilmiştir. Yine hikmetler, dipnot yerine,
metin içinde ve hikmet (1. H. gibi) numarası ile gösterilmiştir.
Divan-ı Hikmette İlim, İlim Öğrenmek ve Âlimler
Hoca AhmedYesevî’nin hikmetlerinde, eğitime dair yapılan analizlerde
ilim, ilim öğrenme ve âlimler hakkında önemli ifadeler tespit edilmiştir. Ken-
disi, bazı hikmetlerinde, ilmin değerine ve ilim öğrenmenin gereğine işaret
etmektedir. Bazı hikmetlerinde ise âlimleri konu edinmektedir. Mesela aşa-
ğıdaki hikmetinde, bir Hadise dayandırarak, ilim öğrenmenin herkese farz
oluşunu, ilimsiz namazın caiz olmayacağını ve beşikten mezara kadar ilim
öğrenmek gerektiğini, veciz bir şekilde ifade etmektedir:
Erkek ve kadına, oğul-kıza ilim farz dedi,
“Talebül-ilmi farizatun” deyip Rasul söyledi,
“Mayecüzubihis-salat” ilim zaruri,
Diri varsınız, ta ölene dek okuyun, dostlar. (169. H.)
“Mayecüzubihis-salat” diyerek, namaz örneğinden hareketle, ilmi ibadetler
için zaruri göstermesi dikkat çekicidir.
Âlimler konusu ise, hikmetlerde, iki açıdan dile getirilmektedir: Bir kısım
hikmetlerde âlimler övülüp kendilerine saygı, izzet ve ikram göstermekten
söz edilirken diğer bir kısmında gerçek âlim olmayanlar eleştirilmektedir.
Mesela bir hikmette, âlimleri Kur’an’ın da övdüğüne vurgu yapılarak şöyle
denilmektedir:
Alimi tut izzet, eyle ikram,
Alimi Kur’an içre öğer, dostlar. (171. H.)
262
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Hazreti Pir’in nazarında âlimler tüm müşkülleri çözen, cahillerin ceha-
letini gideren insanlardır. Doğruyu ve yanlışı, helali ve haramı bilen, halka/
avama çok faydası dokunan kişilerdir. Âlimler, bu dünyada “iyi” nitelemesini
hak eden insanlardır. (171. H.) Cahil olan avamı, âlimleri dinlememekle, an-
lamamakla itham eden Yesevî hazretlerine göre; Allah katında âlim ile avam
bir değildir ve her bir âlim yüz bin avama denk gelir. (171. H.) O, âlim ile
avamın durumunu şöyle izah eder:
Avam tendir âlimdir tende can gibi,
Şah Hüseyn olsa alim gerek hem gibi,
İns ve cinde alim melek, cahil iblis gibi,
Tutmayın karışık, zinhar inkar, dostlar.
Halkı bedene, âlimi o bedendeki cana, insanlar ve cinler arasında âlimi
meleğe, cahili ise şeytana benzetmesi, Yesevî Hazretlerinin âlime biçtiği ko-
numu ve değeri göstermektedir. Ona göre âlimi hor görmek asla reva olmaz;
âlimi hor görmek küfr ve nifak anlamına gelir. Âlimi seven müminin ise yüzü
ak olur (171. H.).
Hoca Yesevî gerçek âlimleri överken sahte âlimlere çatmaktan da geri dur-
mamaktadır. Bunu yaparken de gerçek âlim ve sahte âlim hakkındaki düşün-
celerini paylaşmaktadır. Gerçek âlim; Hakk’ın Kelamını okuyup anlayan, onu
yorumlayan, ondan öğrendiklerini âleme öğreten, ilmiyle amil olan, yastığı-
nı taştan yapan, kendini bilip Allah’ı bilen ve Allah’tan korkup insaflı olan
kişidir. (Bkz. Münacaat) Âlim kişi namazına ve ibadetlerine düşkün, ahiret
kaygısına sahip, Kur’an okuyup ağlayan, iki gözü yaşlı olur. Şöyle der bir hik-
metinde:
Alim odur namaz kılıp ibadet etse
Hakk’dan korkup ahiretin tasasını çekse
Kur’an okuyup Hakk’dan korkup ağlayıp inlese
Can ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar
Öyle alimin iki gözü yaşlı olur
Seherlerde erken kalkıp ağlar
Hakk yolunda tutuşup yanıp biryan olur
Can ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar (79. H)
Âlim kişinin özellikleri arasında zahiri ve batını bilmek de zikredilmekte-
dir. Bir hikmetteki şu ifadeler buna örnektir:
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
263
Zahiri bozup batını düzelten âlim olsan
Mahşer günü elinden tuta tanla varsan
Vah yazıklar pişmanım deyip yolda kalsan
Can ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar (79 H.)
“Felya’lemun-el alimün”i okur alim
Anlamını bilmeden onun olur zalim
Anlamını anlayanların giysisi aba
Öyle alim, gerçek alim olur dostlarıma
Alim odur hişt yastanıp tahsil eylese
Gece gündüz Rabbine ağlasa
“Fe’lyedhakü” ayetini tefsir eylese
Öyle alim, gerçek alim olur dostlarıma
“Ve’l-yebkükesiran” diye Allah söyledi
Anlamını anlayan alim dinmeden ağladı
Ağlaya ağlaya gözleri kör oldu
Öyle alim, gerçek alim olur dostlarıma (83. H.)
Sahte âlim ise, aklını kullanmayan, okumak yerine dünya malına tamah
eden, ben-benlik davası güden, ilmiyle amel etmeyen âlimdir. Şöyle demekte-
dir: “Kur’an okuyup amel kılmıyor sahte alim” (1.H.) “Dostlar” deyip öğüt olarak
söylediği hikmetlerinin birinde de, bu tür âlimlerin özellikleri hakkında şun-
ları söylemektedir:
Essiz alim amel işlemeyip yolda kalır
Okuyup okumadan dünya malını ele alır.
Ben-benlikten essiz ömrünü harcar
Can ve gönülden Hayy zikrini deyin dostlar (79. H)
Ayetlerin anlamlarını bilmeden okuyan ve tekebbürleri din sınırlarını
aşanlar ise onun gözünde âlim değil cahildir:
Alimim diye kitap okur anlamını bilmez
Çoğu ayetin anlamını asla bilmez
Büyüklenme, ben-benliği dini tutmaz
Alim değil cahildir dostlarıma
264
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Yine kadı olup rüşvet yiyen, müftü olup haksız fetva veren âlimleri de ce-
hennem ehli olarak görmektedir (53. H.).
Bütün bunlardan ortaya şunlar çıkmaktadır: AhmedYesevi, ilmihal bilgi-
sinden başlayarak, bilgiye ve bilmeye yüksek değer atfetmektedir. Ilim öğren-
meyi kadın-erkek herkes için beşikten mezara kadar zaruri görmektedir. Bu
zarureti de ibadetlerin yapılabilmesi ile ilişkilendirmektedir. Âlimlere verilen
değeri vurgulamaktadır. Bunu yaparken de gerçek âlim, sahte âlim ve cahil
ayrımı üzerinde durmaktadır. Gerçek alimliği okuma, anlama, anlamlandırma
ve uygulama, ilmiyle amel etme üzerine kurgulaması dikkat çekicidir. Aklı
kullanmaya vurgusu da önemlidir. Sahte alim için söylediği özellikler ara-
sında aklını kullanmamak, okumamak, anlamamak öne çıkmaktadır. Cahil
(alim) ise sahte alim özellikleri üzerine bir de büyüklük gösterisi yapanlardır.
Divan-ı Hikmette Eğitimin Muhatapları
Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini incelendiğinde, birinci hikmetinden baş-
layarak birçok yerde, eğitiminin muhatapları hakkında bazı bilgilere rastlan-
maktadır. Bu konuda karşımıza çıkan ilk husus, hikmetlerin muhataplarının
talipler, yani talep edenler, öğrenme arzusuyla kendisine gelenler olduğudur.
Şöyle demektedir daha birinci hikmetin ilk iki mısraında:
Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip
Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte. (1. H.)
Talep edenlerin ilk temel özelliği ise Cemal’e talip olmalarıdır. Cemal’e
talip olup, canı cana bağlayıp garip, fakir ve yetimlerin gönlünü okşayanlar
hikmetlerin muhatabı olarak gösterilmektedir. (1. H) Pir Hazretleri Arslan
Bab’a atfederek söylediği hikmetlerinin birinde, talipler hakkındaki bazı şikâ-
yetlerini ifade ederken, aynı zamanda taliplerde aradığı bazı özellikleri de dile
getirmiş olmaktadır. Buna göre talip; riyazet sahibi olmalı, pirine güvenmeli,
namahreme bakmamalı, kul hakkı yememeli, gönlü temiz olmalı, haram ve
mekruh yemekten kaçınmalı, gözü yaşlı olmalı, gönülleri gamlı olmalı, oyun-
hile bilmemeli, kıyametten ve günahtan korkmalı, riyadan kaçınmalıdır (bkz.
18. H.). Hoca Yesevî’ye göre; her talibim diyene hemen eğitim verilmez. Şu
hikmeti bunu güzel anlatır:
Pir-i kamil her talibe vermez irşad,
Talib olsa gece uykusunu kılsa berbat.
Çok yarışda geçip gelmez her yahşi at,
Riyazeti katı çeken geçer, dostlar. (169. H)
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
265
Hoca Ahmed Yesevî’nin eğitim muhatapları arasında garipler, yetimler,
fakirler ve gönlü kırık olanlar vardır. O, hem kendisi bu insanları muhatap
almış, hem de eğitimde bunların muhatap alınmalarını öğütlemiştir.
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol (1. H.)
Aynı hikmetin bir başka yerinde ise şöyle der:
Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla
Mustafa gibi ili gezip yetim ara (1. H.)
Piri Türkistan’ın talebesi olamayacaklar arasında ise cahiller öne çıkmak-
tadır. O, cahilleri muhatap almayı hiç öğütlemez. Şöyle der:
Cahillere desen, sözünü eylemez kabul (13. H.)
Cahilleri muhatap almanın ve onlarla birlikte olmanın tehlikesine de şöyle
işaret eder:
Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme doğru kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte (14. H.)
Hoca Ahmed için cahile söz söylemek, sözü değersiz pula satmak anla-
mına gelir. Hele geçim derdiyle namerde minnet, hiç edilmeyecek bir şeydir.
Cahil insan da, namert kategorisinde gibidir. (18. H.)
Özetle ifade edilecek olursa; AhmedYesevi’nineğitim muhatapları evvel
emirde yetişkinlerdir. Çünkü onun taliplerinde aradığı özellikler, özellikle
de cahil olmama, ki burada bilgisizlikten ziyade kalbi katılaşmışlığı anlatır,
ancak yetişkin özellikleri olabilir. Yetişkinlerden de öğrenme arzusuyla ken-
disine yönelenlerdir. Bunlar arasında gariplerin, fakirlerin ve yetimlerin özel
yeri vardır. Cahillerin, yani kalbi katılaştığı için söz dinlemeyen, öğüt almayan
insanların ise onun eğitimine muhatap olmaları söz konusu değildir.
Garip, fakir ve yetimlerin eğitime muhatap seçilmesinin sebepleri
Ahmed Yesevî, muhataplarının garip, fakir ve yetimler oluşunu, bu konu-
da Hz. Peygamberi örnek alışı ile açıklamaktadır. Hz. Peygamberin de garip-
lerin, fakirlerin ve yetimlerin halini hatırını sorup durduğunu, miraca çıkıp
döndüğünde bile,ilk işlerden olarak,fakirlerin halini sual ettiğini şöyle dile
getirmektedir:
266
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Garip, fakir, yetimleri Rasul sordu
O gece Mirac’a çıkıp Hakk cemalini gördü
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu
Gariplerin izini arayıp indim ben işte. (1. H.)
Ahmed Yesevî, sadece garipleri hedef kitle edinmekle kalmamıştır, aksine
Hz. Peygamberi örnek alıp kendisi de garipliği seçmiştir. Amacı, Hz. Peygam-
ber gibi garipliği seçip Allah’ın yakınlığını kazanmaktır:
Medine’ye Ras
űl varıp oldu garip
Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili
Cefa çekip Yaradan’a oldu yakın
Garip olup menzillerden geçtim ben işte. (1. H.)
Divan-ı Hikmet’te Eğitici: Pir ve Mürşid-i Kamil’den Öğrenmek
Divan-ı Hikmet, tasavvuf edebiyatının bir şaheseridir. Dolayısıyla bu eser-
de eğitimle ilgili bulacaklarımız da, tasavvufi eğitim merkezlidir. Hoca, hem
kendi eğitimiyle ilgili hem de diğer insanların eğitimiyle ilgili olarak bir Pir’e,
bir Mürşid-i Kamile bağlanıp ona hizmet etmekten söz etmektedir. Kendi eği-
timi bağlamında şöyle der:
Mürşid-i kamil hizmetinde gidip yürüdüm;
Hizmet kılıp göz yummadan hazır durdum;
Yardım etti, Şeytanı kovalayıp sürdüm;
Ondan sonra kanat çırpıp uçtum ben işte. (1. H.)
Tarikatın yolu çetin sonsuz şaştım
Başım kurudu Pir-i Kamil’e kaçtım
Pir eteğin tutup batın gözünü açtım
Rezil olup yollar gezip yürüdüm ben işte (12. H.)
Yesevî Hazretlerinin kendi mürşidleri; 7 yaşında mülaki olduğu Arslan
Bab ile 27 yaşında eğitimine girdiği Yusuf el Hemedani’dir. Bu konuda birçok
hikmetinde bilgi sunmaktadır.
Hoca Ahmed Yesevî, tarikat eğitiminin yolcusu olacaklara, pirsiz yola
çıkmamaları uyarısını yapar. Tarikat yolunda kendi başına seyrin tehlikesine
işaret ederek iki hususa dikkat çeker: Bunlardan birisi ilimsiz, şeriat bilgisi
olmadan tarikata heveslenmemek, diğeri ise ilim sahibi olduktan sonra bile
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
267
pirsiz yola koyulmamaktır. Aynı konudaki bir diğer önemli uyarısı ise doğru
piri ve mürşidi bulmaktır. Bunun ölçüsü ise, ilim ve amel olarak gösterilir:
Ondan sonra bir er gerek iradeli
Olmuş olsa o bir erden icazetli
Şeriatte doğru uygun keramedi
Öyle erin eteğinden yapışmak gerek
Mürşid, irade ve icazet sahibi olmalı, kerametleri şeriata aykırı olmamalı-
dır. Ancak böyle bir pire intisap edilebilir. Şeriat ve tarikat yollarını bilmeyen,
keramet gösterse de, velilik iddia etse de pir ve mürşid olamaz; böyle bir şeyi
Ruhu’l-Emin bile etse geçersizdir. Bu tür müddeilerden kendini korumak ve
bucak bucak kaçmak gerekir. Hoca Ahmed Yesevî’nin tarikattan önce şeriatı
şart koşması, ilme ve ilim ile amele değer vermesi, gerçek âlimi önermesi gibi
hususlar nazarı dikkate alınırsa; mürşitte aradığı icazetin de, öncelikle ilimde
icazet olması gerektiği düşünülebilir. Şu dörtlükler, bu söylediklerimize kay-
naklık eden örneklerdir:
Kim bilmeden bu yolları Şeyhim dese
Kerametten veliliğe haber verse
Batıldır eğer ruhü’l-emin bile ise
Özünü öyle batıllardan korumak gerek
İradesiz, icazetsiz mürşid olmaz
Tarikatın yollarını asla bilmez
Müptedidir iradeye layık değil
Böylelerinden bucak bucak kaçmak gerek (76. H.)
Böyle iradeli, icazetli, gerçek kerametli, ilimli ve amelli aşk sahibi pir bu-
lunca da güvenmek ve teslim olmak gerektiğini belirtir. “Pirin hazır olduğunda
ne gerek Hızır İlyas?” (18. H.) mısraı ile pîre güven ve teslimiyetin önemine
vurgu yapmıştır.
Eğitimde Medrese ve Mescidin Yeri
Ahmed Yesevî Hazretleri, şeriat-tarikat, ilim-batıni ilim arasında aradığı
dengeyi, sanki medrese ve mescid arasında da görmek ve göstermek iste-
mektedir. Arslan Bab’ın ölümünden sonra medreseye varışıyla ilgili söylediği;
268
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
“Medreseye varıp, kaynayıp coşup taştım ben işte” (1. H.) ifadesini medreseye ve
medrese ilmine verdiği öneme işaret olarak yorumlayabiliriz.
Ahmed Yesevî hazretlerinin kendi eğitiminde, mescide dair bir söyle-
mi bulunmamaktadır. Ancak, o kendini hep bir oluş halinde sunduğu için,
mescitte devran sürdüğüne dair ifadeleri, hem kendi eğitimi, hem de verdiği
eğitim için anlaşılabilir. Bu bağlamda Ahmed Yesevî’nin mescitlerde yapılan
eğitimi önemsediğini söyleyebiliriz. O şöyle demektedir:
Otuzbeşte mescide girip devran sürdüm
İsteklilere aşk dükkanını dopdolu kurdum;
Eğri yola her kim girdi, çekiştirdim, vurdum; (5. H.)
35. Hikmetinde “bana seni gerek seni” diye seslenirken, mescidin sufi eği-
timindeki yerine şöyle işaret etmektedir: “Alimlergekitâpkereksûfilergemescidke-
rek.”
Hikmetlerde Şeriat-Tarikat-Marifet-Hakikat İlişkisi ve İlmin ve İrfa-
nın Yeri
Hikmetlerin analizi esnasında eğitimin muhtevası ve muhtevanın eğitim
sürecindeki dizilişi bağlamında değerlendirilebilecek bazı tespitlerimiz oldu.
Bu tespitlerimize göre; Ahmed Yesevî Hazretlerinin kendi oluş sürecinde il-
min ve irfanın, şeriatın ve tarikatın dolayısıyla medrese ve mescidin birlikte-
liği söz konusudur. Arslan Bab’dan aldığı terbiyeyi daha sonra alacağı şeriat
ve tarikat eğitimine hazırlık anlamında ilk terbiye kategorisinde değerlendi-
rebiliriz. Âlim ve sufi olan Yusuf El-Hemedani’den ise medrese ve dergah
eğitimini birlikte aldığı anlaşılmaktadır. Bu aynı zamanda şeriat ve tarikat
eğitiminin, birlikte alındığını da göstermektedir. Şeriatsız tarikata girilmeme-
si gerektiği, girildiğinde yoldan sapılacağı yönündeki hikmetlerini göz önüne
alırsak, onun nazarında ilmin, şeriatin ve medresenin önceliğini görmüş olu-
ruz. Bu noktada Hoca Yesevî’nin hikmetlerinin de ilim ve irfan bütünlüğün-
de olması kaçınılmazdır. Hatta;Otuzdörtte âlim olup bilge oldum;/“Hikmet söyle!”
dedi Rabbim, söyler oldum; (5. H.) demesinden hareketle, hikmet söylemeye
önce âlim sıfatıyla başladığını ileri sürebiliriz.
Yine ondaki ilim-irfan, şeriat-tarikat bütünlüğü anlayışını şu hikmetinde
açıkça görebilmekteyiz:
Kul Hoca AhmedHakk sözünü söyleyip geçti
Aynel-yakin tarikatta bozlayıp geçti
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
269
İlmel-yakin Şeriatı gözleyip geçti
Hakkel-yakinhakikatından söyledim ben işte (11. H.)
Eğitim söz konusu olduğunda Ahmed Yesevî Hazretleri, şeriatın, yani bil-
ginin diğerlerine önceliği konusunda tavizsizdir. Şöyle söylemektedir:
Herkim eylese tarikatın davasını
İlk adımı şeriata koymak gerek
Şeriatın işlerini tamam eyleyip
Ondan sonra bu davayı kılmak gerek
Şeriatsız söz etmezler tarikatta
Tarikatsız söz etmezler hakikatta
İş bu yolların yeri bilinir şeriatta
Hepsini şeriattan sormak gerek (76. H.)
Son olarak da şöyle uyarmaktadır:
Tarikateşeriatsiz girenlerin
Şeytan gelip imanını alır imiş.
İşbu yolu pirsiz iddia eyleyenleri
Şaşkın olup ara yolda kalır imiş. (109. H.)
Hikmetlerde Eğitimin Dili
Hikmet eğitiminin muhtevası ve yöntemi kadar dilinin de muhataplarla
ve hedeflerle ilişkisi vardır. Muhataplar garip, yetim, fakir gönüllü talipler
olunca; elbette dil de onların anlayacağı, anlayıp amaca ulaşabilecekleri bir dil
olacaktır. Hoca Ahmed hazretleri hikmetlerini muhataplarının dilinde, yani
Türkçe olarak söylemiştir. Böyle yapışını ve hikmetini de bir hikmetinde şöyle
ortaya koymuştur:
Hoş görmemekte alimler sizin dediğiniz Türkçe’yi
Ariflerden işitsen açar gönül ülkesini
Ayet hadis anlamı Türkçe olsa uygundur,
Anlamına yetenler yere koyar börkünü...
….
Miskin, zayıf Hoca Ahmed yedi ceddine rahmet,
Farsça dilini bilerek güzel söylemekte Türkçe’yi. (71. H.)
270
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Amaç, anlamak, bilmek ve amel etmek olunca, bazı âlimler hoş görmese
de doğru olan, ayeti de hadisi de muhatabın anlayacağı dilde sunabilmektir.
Dikkat edilirse, bu sunumun güzel olmasına da ayrıca işaret vardır.
Dostları ilə paylaş: |