BİRLEŞME YANILGISI
Akla yakın hikâyeler neden kandırabilir?
Klaus 35 yaşında. Üniversitede felsefe okudu ve ondan beri
Üçüncü Dünya meseleleriyle ilgileniyor. Üniversiteden sonra
iki yıl boyunca Kızılhaç’ta Batı Afrika’da, ardından üç yıl
Cenevre’de Kızılhaç Ana Merkezi’nde çalıştı. Burada bölüm
yöneticiliğine kadar yükseldi. Sonra işletme mastırı yaptı ve
“Girişimciliğin Toplumsal Sorumluluğu” üzerine tez yazdı.
Sorumuz şu: Hangisi daha büyük olasılıktır? A) ”Klaus büyük
bir bankada çalışmaktadır.” B) “Klaus büyük bir bankada
çalışmaktadır ve bankanın üçüncü dünya vakfından
sorumludur.” A mı, B mi?
Çoğu insan gibi düşünüyorsanız, B diyeceksinizdir. Ne yazık
ki yanlış cevap, çünkü B cevabı Klaus’un sadece büyük bir
bankada çalışmasını değil orada fazladan bir şartı daha yerine
getirmesini içeriyor. Oysa hem bankacı olup hem de bankanın
üçüncü dünya vakfında çalışan insanların sayısı, bir bankada
çalışan insanların sayısının ufacık bir kısmı. Bu yüzden A
cevabı çok daha muhtemel. B cevabının size daha muhtemel
görünmesinin sebebi birleşme yanılgısı. Bu düşünce hatası,
Nobel ödüllü Daniel Kahnemann ve Amos Tversky tarafından
araştırıldı.
Neden birleşme yanılgısına düşüyoruz? “Akla yakın” ve
“mantıklı” hikâyeler için sezgisel bir kavrayışımız olduğu
için. Klaus ne kadar inandırıcı, etkileyici, canlı tasvir edilirse
bu düşünce hatasına düşme tehlikesi o kadar yüksektir. Size
soruyu “Klaus 35 yaşında. Hangisi daha muhtemeldir? A)
Klaus bir bankada çalışmaktadır. B) Klaus Frankfurt’ta bir
bankada, 24. katta, 57 numaralı ofiste çalışmaktadır” şeklinde
yöneltseydim, bu tuzağa düşmezdiniz.
Bir örnek daha verelim: Hangisi daha muhtemeldir? A)
“Frankfurt Havaalanı kapalıdır. Uçuşlar iptal edilmiştir.” B)
“Frankfurt Havaalanı kötü hava şartları nedeniyle
kapatılmıştır. Uçuşlar iptal edilmiştir.” A mı B mi? Bu kez
mutlaka doğru düşünmüşsünüzdür. A daha muhtemel çünkü B
ilaveten bir şartın, yani kötü hava şartlarının varlığını içeriyor.
Havaalanı bomba ihbarı, kaza ya da grev yüzünden de
kapatılmış olabilir. Fakat bu şeyler “mantıklı” bir hikâyenin
karşısında aklımıza gelmez; en azından –az evvel sizin
yaşadığınız gibi– bunlara karşı duyarlılaştırılmadıysak. Bu
testi arkadaşlarınızla yapın. Göreceksiniz, çoğu B cevabını
verecektir.
Birleşme yanılgısından uzmanlar bile muaf değil. 1982’de
gelecek araştırmaları konulu, uluslararası bir kongrede
uzmanlar –ki hepsi akademisyendi– iki gruba ayrıldı. Daniel
Kahnemann A grubuna 1983 yılı için şu senaryoyu masaya
getirdi: “Petrol tüketimi % 30 düşüyor.” B grubuna verilen
senaryo ise şuydu: “Petrol fiyatlarının fahiş artışı petrol
tüketiminin % 30 azalmasına neden oluyor.” Katılımcıların
verilen senaryonun ne kadar muhtemel olduğunu
değerlendirmeleri gerekiyordu. Sonuç netti: B grubu
kendilerine verilen senaryoya A grubuna kıyasla çok daha
fazla inanmıştı.
Kahnemann iki tür düşünme tarzı olduğundan yola çıkıyor:
Birincisi sezgisel, otomatik, doğrudan düşünme. Diğeri
bilinçli, rasyonel, yavaş, zahmetli, mantıklı düşünme. Ne
yazık ki sezgisel düşünme, bilinçli düşünme henüz daha
harekete geçmeden çok önce sonuçlar çıkarıyor. Örneğin, 11
Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırından sonra
bir seyahat sigortası yaptırmak istediğimde başıma benzer bir
şey geldi. Kurnaz bir şirket birleşme yanılgısından fayda
sağlıyor ve özel bir “terör sigortası” sunuyordu. Diğer
sigortalar o zamanlar her türlü sebepten (terör dahil) seyahatin
iptalini karşılasa da, ben bu teklifin tuzağına düştüm.
Salaklığımın zirvesi, hatta bu özel sigorta için, durumu aynı
şekilde karşılayan normal bir seyahat sigortasından daha fazla
ödemeye razı olmamdı.
Sonuç: Bu aralar moda olan, “sol ve sağ beyin lobu”
konusunu aklınızdan çıkarın. Sezgisel ile bilinçli düşünme
arasındaki fark çok daha önemli. Sezgisel düşünme mantıklı
hikâyeleri pek sever. Önemli kararlar arifesinde o hikâyelerin
peşinden gitmemenizde fayda var.
|