BİLİŞSEL ÇELİŞKİ
Hislerinizi ufak yalanlarla nasıl düzene sokarsınız?
Bir tilki bir üzüm bağına girmiş, gizli gizli asmalara doğru
ilerlemiş. Ağzı sulanarak gözlerini kocaman, olgunlaşmış
kara üzümlere dikmiş. Ön ayaklarını asma kütüğüne dayamış,
boynunu uzatmış, birkaç üzüm tanesi yakalamaya çalışmış
ama üzümler çok yüksekteymiş. Öfkelenerek şansını bir kez
daha denemiş. Bu sefer güçlü bir hamle yapmış ama üzüm
salkımlarına yine yetişememiş. Üçüncü kez denediğinde var
gücüyle zıplamış –o kadar yükseğe zıplamış ki, ağzı boş
sırtüstü yere düşmüş. Asmanın tek bir yaprağı bile
kıpırdamamış. Tilki burun kıvırarak, “Yeterince olgun
değiller, ben ekşi üzüm sevmem” demiş. Başı dik, salına
salına ormana geri dönmüş. Yunan masalcı Ezop’un fablı en
yaygın düşünce hatalarından birini gösteriyor. Tilkinin amacı
ile sonunda ortaya çıkan durum birbiriyle uyuşmuyor. Bu
sinir bozucu çelişkiyi tilki üç yoldan etkisiz hale getirebilir:
A) Üzümlere ulaşarak; B) Yeteneklerinin buna yetmediğini
kendisine itiraf ederek; C) Olayın sonrasında bir şeyleri farklı
yorumlayarak. Son seçenekte bilişsel çelişki, daha doğrusu
bilişsel çelişkinin çözülmesi söz konusudur.
Basit bir örnek: Yeni bir araba aldınız. Çok geçmeden
seçiminizden pişman oldunuz. Çünkü motorun sesi çok
yüksek ve koltuklar rahatsız. Ne yapacaksınız? Arabayı geri
vermezsiniz –hayır, çünkü bu bir hata yaptığınızı kendi
kendinize itiraf etmek anlamına gelir ve büyük olasılıkla
arabanın satıcısı da arabayı aynı fiyattan geri almaz.
Dolayısıyla, sesli bir motorun ve rahatsız koltukların ne de
olsa sizi direksiyon başında uyuyakalmaktan alıkoymakta
fevkalade yararlı olduğuna –yani özellikle güvenli bir araba
aldığınıza- ikna edersiniz kendinizi. Hiç de aptalca değil diye
düşünürsünüz ve seçiminizden hoşnutsunuzdur.
Stanford Üniversitesi’nden Leon Festinger ve Merrill
Carlsmith öğrencilerine bir saat sürecek son derece sıkıcı bir
ödev verdiler. Sonrasında öğrencileri iki gruba ayırdılar. A
grubundaki öğrencilerin ellerine birer dolar tutuşturup
dışarıda bekleyen arkadaşlarına yorucu ödevi övmelerini, yani
yalan söylemelerini istediler. Aynı şeyi B grubundan da
istediler, tek bir farkla: Bu öğrenciler o küçük yalan için
20’şer dolar aldı. Daha sonra öğrencilerden ödevi gerçekten
nasıl algıladıkları soruldu. İlginç bir sonuç çıktı: Sadece bir
dolar alan öğrenciler, 20 dolarla ödüllendirilenlere kıyasla
ödevi bariz şekilde daha hoş ve ilginç olarak değerlendirdi.
Neden? Saçma bir dolar için yalan söylemek mantıklı
gelmiyordu, dolayısıyla ödev o kadar da kötü olamazdı. 20
dolar alanların ödevle ilgili hissettiklerini farklı yorumlamaya
ihtiyaçları yoktu. Onlar yalan söylemiş ve bunun karşılığında
20’şer doları cebe indirmişti –adil bir anlaşmaydı. Bilişsel
çelişki hissetmiyorlardı.
Varsayalım, bir işe başvurdunuz ama başka bir aday tercih
edildi. Kendinize yeterince donanımlı olmadığınızı itiraf
etmek yerine, kendinizi o işi aslında hiç de istemediğinize
inandırırsınız. Aslında “piyasa değerinizi” bir denemek
istemişsinizdir, iş görüşmelerine kabul edilip edilmediğinize
bir bakmak istemişsinizdir.
Bir süre önce iki hisse senedi arasında tercih yapmam
gerektiğinde aynı şekilde tepki verdim. Satın aldığım hisse
senedi kısa süre sonra değer kaybetti, diğeri ise hızlı bir
yükseliş
gösterdi.
Çok
aptalcaydı
ama
hatayı
kabullenemiyordum. Aksine bir arkadaşımı hisse senetlerimin
o ara biraz zayıflasa da diğer hisse senetlerine göre “daha
fazla” potansiyele sahip olduğuna dair ciddi ciddi ikna etmeye
çalıştığımı gayet net hatırlıyorum. Bu, sadece bilişsel çelişki
ile açıklanabilen, son derece mantıksız bir kendini
kandırmaydı. Satın almak için beklesem ve o süreyi iyi
yükseliş gösteren diğer hisse senetleri ile geçirsem,
“potansiyel” daha da büyük olurdu. Bana Ezop masalını
anlatan o arkadaşımdı. “Akıllı tilkiyi ne kadar oynarsan oyna
–üzümleri yiyemedin.”
|