İçimizde Bir Yer


Bir Orman Gölü Gibi İnsan



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Bir Orman Gölü Gibi İnsan...
"Annesinin toprağa verildiği 29 Haziran gününün akşamı,
boş evinin yalnızlığına daha fazla katlanamayarak dışarı çıktı
ve içgüdüsel olarak Toulouse Konağı'nın çevresinde
gezinmeye başladı. Sık sık yaptığı gibi. Pencerelerde ışık
vardı. Mösyö Foucher eğlence düzenlemişti, evde bir balo
veriliyordu. Victor insanları tanıyordu, ikinci kata çıktı,
vasistası balo salonuna bakan boş bir odaya girdi ve oradan
dans eden ve gülen Adele'i görebildi.
"Daha sonra Adele, gerçeğin kendisinden saklanmış
olduğunu kanıtladı Victor'a ve eğer varlığından haberi olmuş
olsaydı, her şeyi hiçe sayıp hiçbir şeye aldırmadan, onunla
ağlamak için yanına koşacağını belirtti. Ama o an için, bu
yeni darbe Victor'u yıktı. Gerçek miydi bu? Mümkün olabilir
miydi? Adele onu böylesine unutmuştu ha... Adele artık
kendisini sevmiyordu demek ki."
Genç Victor'un, annesinin öldüğü gece sevgilisi Adele'i
dans ederken gördüğünü anlatan satırları bir romanda
okuduğunuzda, bu ilişkinin nasıl gelişeceğini düşünürsünüz;
mutlu bir birlikteliğin bir işareti olarak mı, yoksa bir
mutsuzluğun ilk işareti olarak mı görürsünüz olanları?
Ben, küçük bir buluta bakarak gelmekte olan fırtınayı sezen
ihtiyar bir denizci gibi bu satırlarda talihsiz bir hayatın
belirtilerini görürdüm.
Belki de, Victor Hugo'nun sevgilisi Adele'e çok genç
yaşlarda yazdığı mektupların toplandığı Nişanlıya Mektuplar


kitabından alınan bu satırların bana fırtınayı sezdirmesinin
nedeni, hikâyenin devamını bilmemdendir.
Çok genç yaşlarda şöhrete ulaşan, şiirleri, piyesleri,
romanları ve siyasi kavgalarıyla edebiyatın tanrıları katına
yerleşen Victor Hugo, henüz çocukken âşık olduğu ve
neredeyse çılgınca kıskandığı olağanüstü güzel Adele'le
evlendi daha sonra.
Ölümle eğlencenin, acıyla aldırmazlığın, kederle neşenin
bir arada ortaya çıktığı o gecenin uğursuz bulutu, ne yazık ki
onların hayatında uzun sürecek bir karanlığın başlangıcı oldu.
Evlendikten sekiz yıl sonra, Adele, Hugo'nun en yakın
arkadaşı ve Pazartesi Yazıları'yla Fransız edebiyatında
kendine çok önemli bir yer kazanan eleştirmen Sainte-
Beuve'le ilişki kurdu.
Victor, zor durumda olan arkadaşına evini açmış, ona bir
oda vermişti.
Birgün eve geldiğinde karısını en yakın arkadaşıyla
sevişirken buldu.
Karısından ayrılmadı.
Ama iki yıl sonra, "L'ucrece Borgia" isimli piyesinde
oynayan Juliette Drouet'ye âşık oldu ve Juliette'in ölümüne
kadar çok uzun yıllar sürecek bir ilişki başladı aralarında.
Victoria Adele'in, büyük bir aşkın üstüne bina edilmiş
evlilikleri de acılar içinde geçti.
Hugo, piyeslerini sevgilisi için yazdı.
Bana, Victor'un annesinin öldüğü gece Adele'in baloda
dans etmesinin, kıskançlıklarla, başkalarına duyulan aşklarla,
yasak sevişmelerle parçalanmış bir ilişkinin işareti olarak
görünmesi, küçük bir bulutun gerçekten büyük bir fırtınayı


tecrübeli gözlere haber vermesinden mi, benim büyük
sarsıntılara giden yoldaki maceranın haritasını çizen küçük
işaretlere inanmamdan mı, yoksa biri ölüm döşeğinde yatan
annesinin başında kederle beklerken diğeri eğlenebilen iki
insanın ilişkisinden mutluluğun çıkmasının gerçekten
imkânsız olmasından mı?
Doğrusunu 
isterseniz, 
bana 
en 
doğru 
ihtimal,
üçüncüsüymüş gibi geliyor.
Bencilliklerden, öfkelerden, kıskançlıklardan, tutkulardan
oluşan aşkın yarattığı kasırganın içinden geçerken çevremizi
sarıp, bizi ırgalayan o kabarmış dalgaların arasına düşüp
kaybolma korkusuyla herkes bir yere, bir şeye tutunma
ihtiyacı duyuyor; tutunabileceğimiz iki direk var, biri
kendimiz, biri sevdiğimiz.
Kaçımız, 
endişelerle, 
korkularla, 
kuşkularla,
kıskançlıklarla, 
mutluluk 
hayalleri 
ve 
mutsuzluk
ihtimalleriyle çalkalanırken kendimize, kaçımız sevdiğimize
tutunuruz. Sanırım çok azımız sevdiğimize, çoğumuz ise
kendimize sarılırız.
Niye kendimize sanldığımızın cevabını az çok biliyoruz.
Aşktan ne kadar çok söz edersek edelim, aynı ölüm gibi, aşka
da hiçbirimiz hazır olamıyoruz, onunla karşılaştığımızda ilk
büyük titreyiş ve coşkuyla birlikte tedirginliği, şaşkınlığı,
zaman zaman dehşeti, acıyı, endişeyi, incinmeyi, bir başkasını
kendisinden çok sevmeyi şiddetle yadırgayıp ayaklanan
gururu da hissediyoruz, o depremde en iyi tanıdığımız, en
güvendiğimiz ve kaybetmekten en çok korktuğumuza,
kendimize sarılıyoruz. Hugo'nun, hayatla, aşkla, acıyla
örülmüş bir kırbaçla kırbaçlandıktan sonra yazdığı "Ormanda
Uyuyan Göllerde Olduğu Gibi" isimli bir şiiri var.


Ormanda uyuyan göllerde olduğu gibi İki şeyle doludur
çoğu insanın kalbi: Gökyüzü ve onun bulutları, ışıkları, Türlü
renklerle boyar kıpır kıpır suları, Ve çamur, derin karanlık,
uyuşuk, kasvetli, Kirli sürüngenlerin sinsice gezindiği.
Ormanda uyuyan göller gibi ruhumuz dipten gelen
dalgalarla kabardığında gökyüzünün ışıkları, karanlık,
kasvetli, içinde sürüngenlerin dolaştığı çamurla karışır,
kendimize sarıldıkça, bir göl yatağı gibi kendi karanlık
çamurlarımıza da bulanır, hattâ bazen çirkinleşebiliriz,
bencilleşebiliriz, kendimizi ve duygularımızı lekeleyebiliriz.
Bir aşkın içinden, kendine sarılıp da örselenmeden,
lekelenmeden, daha sonra pişman olacağı şeyler yapmadan
çıkabilen çok az insan vardır.
Peki, o şiddetli altüst oluşta kendine değil de sevdiğine
sarılanlar, kendi yatağını sakin tutup karanlık çamurlarıyla
sürüngelerini oldukları yerde, derinliklerde tutabilenler bunu
nasıl yapıyorlar?
Bunu gerçekleştirmek için ne yapmalı?
Birçok insan, "Sevdiğine güvenmek" diyecek sanırım,
"Ona korkmadan sarılacak kadar güvenebilmek."
O sarsıntının, sarsılışın, kasırgalı depremin tam da orta
yerinde, bütün bunları yaratan insana güvenebilmek mümkün
mü, sevildiğinden kuşkuya düşmez misin, kuşkuya
düştüğünde bunun yarattığı çatlaktan güvensizlikler, telaşlar,
kaygılar gelmez mi?
Hem âşık olduğumuz hem de güvenemediğimiz biriyle
içine girdiğimiz o mahşerden nasıl ona sarılarak çıkacağız,
bunu sağlayacak mucize ne?


Galiba, onu ne olursa olsun kaybetmeye dayanamamak,
bazen kendimizi kaybetmek pahasına ona sahip olmayı
isteyecek kadar onu değerli bulmak; karanlıklarımızı
karıştıran aşkı, sevdiğimize duyduğumuz hayranlıkla,
beğeniyle, sevgiyle, onun biricikliğine olan inançla sarıp
sarmalamak, aşkın bazen sığlaşan vahşetini aşkın içinde her
zaman bulunmayan duygularla zenginleştirmek.
Ama bunun için, sevdiğimizin, kadın ve erkek olmaktan öte
başka değerler taşıdığına inanmak, onu kadın ve erkek
olmaktan daha kıymetli görmek gerekiyor; âşık da olsak bir
kadının ya da bir erkeğin boşluğu doldurulabilir birgün ama
sevdiğimizin boşluğunu dolduracak başka hiç kimse
olmadığına gerçekten inandığımızda, aşkımız bu inançla
bütünleştiğinde ve bu inanç gerçek olduğunda, o zaman
kendimize değil de sevdiğimize sarılmak her şeye rağmen
mümkün olur sanırım.
Birini bu kadar değerli bulduğunda, o acı çekerken
eğlenemezsin; o, hayatının en önemli dönemeçlerini geçmeye
çalışırken başını çeviremezsin, böyle davranmak içinden
gelmez; bunu yapmamak gerektiğini bildiğinden değil, başka
türlüsünü beceremediğinden öyle davranırsın.
Onun annesinin öldüğünden haberdar olmasan bile, onun
annesinin başında beklediğini bilirken baloda gülerek dans
edemezsin.
Dans edebiliyorsan, bu bir mutsuzluğun ve kaybedişin
işareti olur.
Herkes birine âşık olabilir.
Hepimiz âşık olabiliriz.


Ama kaçımız, asla kaybetmeye dayanamayacağımız,
hayran olduğumuz, beğendiğimiz, eksikliğinin hayatımızı aşk
bittiğinde bile eksik bırakacağını hissettiğimiz, sadece onu
sevmeyi ve onun tarafından sevilmeyi değil, onun hayatının
bir parçası olup onu hayatımızın bir parçası yapmak
istediğimiz, bütün hayatı onun varlığıyla tartabileceğimize
inandığımız birine âşık olabiliriz, kaçımız bu muhteşem şansa
ulaşabilir?
Ne yazık ki bunun acıklı bir cevabı var:
Çok azımız.
Ben, hayranlığın, beğeninin, hayatı pahasına istemenin
eksikliğini sezdiren minicik işaretlere ve onların bir
uğursuzluğu haber verdiğine inanırım.
O gece dans eden Adele'le, annesinin ölümüne ve
sevdiğinin neşesine ağlayan Victor mutlu olamazdı.
Dalgalar kabardığında, karanlık ve kasvetli çamurlar
gökyüzünün ışıklarına kaçınılmaz olarak karışacaktı.
Karıştı da.
***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin