İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Hayatın Yüzüne Bak...
Hayat, bir zaman sonra, bizim için bildik, ezberlenmiş,
hattâ bütün çekiciliğine rağmen kendini tekrarlamasıyla
sıkıcılaşmış, bulanık bir sergüzeşte dönüşür; elimizdeki bu
eskimiş, eprimiş, parlaklığını yitirmiş zaman parçasından yeni
bir macera yaratamayacağımıza inanırız, geçmişteki hayal
kırıklıklarımız gelecekle ilgili hayallerimizi de köreltip
soldurur, gizlice küseriz.
Duvara asılmış eski bir fotoğraf olur hayat.
Onda yeni bir şey bulmayacağımıza o kadar eminizdir ki
artık dönüp de bakmayız bile ona.
Hayatla ilişkimizin böyle donuklaştığını, beklentilerimizin,
umutlarımızın kaybolduğunu sezen Virginia Woolf o yüzden,
"Hayatın yüzüne tekrar tekrar bakmamızı" söyler bize.
Kendisini sarsalayan hastalıkları nedeniyle hayata gücenik
ve dargın gözlerle de baksa, iyileşemeyeceğine inanıp
sessizce kendini sulara bırakıp hayatı terk etse de, kendisini
gücendiren hayattan romanlar, hikâyeler ve yeni hayatlar
yaratmayı başarmıştır.
Kendisi hayata küserken, insanlara hayatın bir gününden,
hattâ bir ânından unutulmaz bir hatıra, binlerce kez okunacak
bir roman çıkartılabileceğini göstermiştir.
O bizi darıltan, gücendiren, küstüren hayatın içinde ne
sahneler, ne cümleler, ne duygular kıpırdar; değerini
kavrayamadığımız nice anı, bize bir şans daha verecek olan


geleceğin içinde saklı nice ihtimal bir kez daha onlara
bakmamız için bizi bekler.
Hayatın bizim değerimizi bilmediğinden yakınırken aslında
hayatın değerini bilmeyenin biz olduğumuzu anlamamız her
zaman mümkündür.
Virginia Woolf'un hayatını, onun yazdığı Mrs. Dalloway
isimli romanla birleştirerek Saatler isimli bir roman yazan
Cunningham'ın 
kahramanlarından 
biri, 

değerini
bilmediğimiz anlardan birini daha sonra hatırladığında
kederle, o ânı "mutluluğun başlangıcı sandığını ama o ânın
aslında mutluluğun kendisi olduğunu" düşünür.
O başlangıç ânının devamının gelmemesinden doğan hayal
kırıklığı, yıllarca sonra, mutluluğun aslında o an yaşandığını
anlamanın yarattığı bir minnettarlığa ve sevince dönüşür.
Kadın, yaşadığı ânın adını yanlış koymuş, o ânı çok
umursamayıp ondan sonra gelecek anlarla ilgilenmiş ve
epeyce zaman sonra beklediği ânın aslında ona gelmiş an
olduğunu anlamıştır.
Hayata tekrar bakmak, ona kaybolmuş bir ânı, kıymeti
bilinmemiş bir mutluluğu ve çok az insanın sahip olabildiği
bir duyguyu yaşamış olduğunu fark etmenin sevincini
getirmiştir.
Mutsuz, sıkıntılı, kezzaplı bir hayatın içinde bile bazen
öylesine ölümsüz bir an vardır ki bütün bir hayatı o anla
geçirebilirsiniz.
Zamanın bize bağışladığı anlar içinde en değersiz
bulduğumuz an genellikle yaşadığımız andır, kıymeti en az
bilinen, bütün anlar içinde en "üvey" olan, kendimize en uzak
tuttuğumuz an tam da avucumuzda bulunan o andır.


Onun değerini anlamak için hayata tekrar tekrar bakıp, onu
kendine benzer birçok ânın arasından yeniden bulup
çıkarmamız gerekir bazen.
Hayata bakın.
Belki de kıymetini bilmediğiniz bir hazine saklı, bir
köşesinde.
Belki de size verilenin ne olduğunu, size verildiğinde
anlamadınız.
Belki de size verilecek olanın ne olduğunu, hayata iyi
bakmadığınız için göremiyorsunuz.
Saatler romanının hasta şairi, kendisini bir pencere
pervazından aşağıya, kaldırımda kendisini bekleyen ölüme
bırakmadan önce bütün hayatını bir daha değerlendirirken
kendisine kucağında bir demet çiçekle bakan kadına:
— Hayata neyle başlarsan başla elinde çok az şey kaliyor.
Gurur ve aptallik. Halbuki her şeyi istemiştik, öyle degil mi,
der.
Gurur ve aptallik.
Hayattan elimizde kalan bu mu?
Bazen, evet...
Her şeyi isteyen bir kibirle hayata yaklaşip bize verilenleri
şimarikça reddettigimizde, evet, elimizde kalan budur, gurur
ve aptallik.
Hayati solduran, bizi kederlendiren hep ayni şey, kendi
açgözlü şimarikligimiz.
Kendi aldirmazligimiz.
Yaşadigimiz ânin bir başlangiç oldugunu, daha iyilerinin de
gelecegini düşünmek, daha iyileri için elimizdekini arsiz bir


çocuk gibi yerlere atmak, onu toza topraga bulayip yok
etmek.
Zamanin karmaşik bir yumak gibi elimizde oldugunu, onu
yaşadigimiz her ânin ipligini çekerek yaşayabilecegimizi,
kiymetini bilmedigimiz bir ânin daha sonraki anlari
karmakarişik edecegini bilmemek.
Ama hayata tekrar tekrar bakmak gerekir.
Hep yeni bir an gelecektir.
Geçmişte kayboldugu için üzüldügünüz âna benzer bir tane
daha çikacaktir belki yumaktan.
Kaybedilmiş duygular, bütün bir hayata rengini verebilecek
anlar, mutlulukla mutsuzluk arasinda gidip gelen o ciliz,
incecik baglar belki de yumagin içinde hâlâ saklidir.
Kaç kez, yaşadigimiz ânin degerini bilmedigimiz için
gelecegi reddetmişizdir, kaç kez kiymetini anlayamadigimiz
bir anda yaşadigimizdan çok parlak olabilecek bir gelecegi
elimizden kaçirmişizdir.
Degerini bilmedigimiz her an bizi bir başka hayati
yaşamaya mahkûm eder.
Hayata iyi bakmadığımız için o anların ne anlama geldiğini
fark edememişizdir.
Sonra da kaybettiğimize yandığımız için geçmişe ve
geleceğe körleşmiş, hayatı eski bir resim gibi duvara asmış,
onu öldürüp soldurmuş ve ona küsmüşüzdür.
Zamanın altın ilmekleri kurumuş avuçlarımızda tozlanıp
küflenerek çürümüştür.
Romanda Woolf, kocasına, "Hayatın yüzüne bak Leonard"
der, "Her zaman hayatın yüzüne bak. Ne olduğunu bilebilmek


için, sonunu bilebilmek için, onu olduğu gibi sevebilmek için
hayatın yüzüne bak."
Hayatın yüzüne bak.
Hayatın yüzü, yaşadığın anda saklı. Hayatın yüzü,
geçmişteki o unutulmuş anda saklı. Hayatın yüzü, gelecekteki
sırda saklı.
"Mükemmelliğini, vaat ettiği geleceğe" borçlu anlar vardır
ama asıl mükemmel olan anlar size geleceği unutturacak
kadar muhteşem olanlardır ve onların mükemmelliğini
kavramak için onlara iyi bakmanız, o ânın yüzünü görmeniz
gerekir.
İki kişinin içine birlikte girip bütün varlıklarını
paylaşabildikleri tek bir an bile bütün hayat boyunca
hatırlanmaya değecek kadar parlaklık katar yaşadıklarınıza.
O anları atmayın.
Belli olmaz, değerini bilmediğiniz bir anla kaybettiğiniz bir
gelecek, belki de değerini bileceğiniz bir başka anla size
bağışlanacaktır.
Bir tanrı kadar zalim olabildiği gibi bir tanrı kadar da
bağışlayıcı olabilir hayat, bir tanrı kadar hoyrat olabildiği gibi
bir tanrı kadar da cömert olabilir.
Woolf, intihara giderken kocasına yazdığı mektubu şöyle
bitirir:
"Bizden daha fazla mutlu olabilecek iki insan yoktur."
Bunun kıymetini bilemediği için çekmiştir belki onca acıyı.
Ama bunu bir kez bile söyleyebileceğiniz birini
bulmuşsanız, bunu bir kere bile hissedebilmişseniz, zamanın
altın ilmeklerinden birini tutmuşsunuz demektir.


Onu soldurmayın.
Ve gücenmeyin hayata.
Yüzüne bakın.
Orada belki de "kaybolmuş geleceği" yeniden yaratacak
olan o unutulmaz cümleyi göreceksiniz.
"Bizden daha fazla mutlu olabilecek iki insan yoktur."
***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin