Kederli bir hali varmış.
Bir zaman sessizce oturmuşlar, İnci
Hanım, kayınpederinin ne söyleyeceğini tedirgin bir şekilde
bekliyormuş.
— Bu anlatacaklarım tamamiyle aramızda kalacak, İnci
Hanım başını sallamış. Ve kayınpederi anlatmaya başlamış.
Gençliğinde bir Rum kızı sevmiş, adı Eleni'ymiş. Kız da onu
çok sevmiş. Uzun süren bir aşk yaşamışlar. Ama daha sonra,
oğullarının bir Rum kızıyla olmasını istemeyen ailenin baskısı
başlamış.
Baskılara dayanamayıp ayrılmışlar. Kayınpeder, bir başka
kızla evlenmiş. Eleni'yi unutmaya çalışmış. Aradan yıllar
geçmiş. Birgün çalıştığı yere bir kadın gelmiş, odasına girip
karşısında durmuş.
Gelen Eleni'ymiş. Heyecanla, pişmanlıkla, unutmaya
çalıştıkları acıyı yeniden hatırlayarak bakmışlar birbirlerine.
— Ben evlendim, demiş Eleni.
Kayinpeder sesini çikarmamiş. Eleni devam etmiş.
— Ama seni unutamadım. Kayınpeder, ne söyleyeceğini
bilememiş.
—
Seni görmeden yaşayamayacagim, demiş Eleni, seni
görmek zorundayim.
Hikâyenin burasinda, kayinpeder, "küçük gelin" dedigi Inci
Hanim'in yüzüne bakmadan kendine bir konyak daha
söylemiş, konuşmadan beklemişler. Konyagi geldikten sonra
kayinpeder devam etmiş.
— Ondan sonra her çarşamba akşami Eleni'nin evine
gitmeye başladim.
Eleni, kocasi ve kayinpeder
çarşamba akşamlari birlikte
oturup içki içiyorlarmiş. Sohbet ediyorlarmiş. Başka hiçbir
şey yapmiyorlarmiş. Bir kez bile gizlice buluşmamişlar.
Birbirlerine dokunmamişlar.
Sadece konuşmuşlar. Birbirlerine bakmişlar. Karisinin, bu
erkegi görmeden yaşayamayacagini anlayan Eleni'nin kocasi,
bu bitmeyen aşkin bir tanigi, hattâ
yardimcisi olmayi kabul
etmiş. Kayinpeder ise karisina hiçbir şey anlatmamiş.
Yalnizca, çarşamba akşamlari gidecegini ve arkadaşlariyla
buluşacagini söylemiş ve bu konuda hiçbir itirazi kabul
etmemiş. Yillarca devam etmiş çarşamba buluşmalari, iki
kişilik bir aşki, üç kişilik bir sir olarak yaşamişlar.
Kayinpeder, Markiz'in
pencerelerine çarpan yagmura
bakarak, "Dün gece gene gittim" demiş.
— Evde kimse yoktu, kapıyı kimse açmadı. Sonra kederle
eklemiş.
— Eleni pazartesi günü ölmüş.
Orman kararmaya başlamiş, agaçlarin tepelerinde,
çekilmekte olan güneşin solgun yaldizlari kalmişti.
Ben de o zaman kendime bir konyak istedim,
dedi Inci
Hanim. Sonra agaçlara bakarak ekledi:
— Ağladım, çok ağladım.
Bunu söyledikten sonra sustu. Gözlerinden yayılan mavi
ışığın içinde sessizce kayboldu. Ben bir şey söylemedim.
Kararan ağaçlara baktım. Gece, ormanı ve bizi
yalnızlaştırarak çöktü.
***