İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Umurumda Değil...
Adam uzun bir seyahat dönüşü neşeyle eve girdiğinde
içeride birden tuhaf bir sessizlik olur, dostları gözlerini
kaçırır, sevgilisi huzursuzca kıpırdanır, en yakın arkadaşı
yanındaki bardağa uzanır.
Sonra herkes gider.
Sevgilisi, "Sana bir şey söylemeliyim" der.
Adam sarılır sevgilisine, "Gerek yok" der, "hiçbir şey
söyleme."
Kendilerine birer içki koyarlar ve adam, sanki olması
gerekenden biraz daha neşeli ve coşkulu konuşur.
— Hadi evlenelim. Kadın şaşırır.
— Nasıl?
— Gidip evlenelim.
Adam gerçekten evlenmek mi istiyordu, yoksa o sessizliğin
üstesinden gelmek için tutkulu ruhuna uygun bir coşku
patlamasına mı kaptırmıştı kendini, yoksa duymak istemediği
bir açıklamayı bir daha duymayacağı şekilde gömmek için
büyük bir olaya mı sığınmaya çalışmıştı bilmiyoruz.
O akşam kadın, müstakbel kocasının masaya koyduğu
buruşuk bir broşür görür, arkasında birkaç satır yazılmıştır,
"Bu ne?" diye sorar, "Bir şiire başlamıştım" der adam, kadın
sevinçle ve sevginin kendisine verdiğine inandığı otoriteyle,
"Bitir şiiri" der.
Evlenirler.


Yeni bir eve taşınırlar.
Kadın, kutuları açıp eşyaları yerleştirmeye çalışırken içeri,
kocasının en yakın arkadaşı olan, geçtiğimiz yüzyılın en
büyük piyes yazarlarından Eugene O'Neill girer.
Adı konmamış, kaçamak ve kaygan bir ilişki yaşamış
insanların arasındaki o tuhaf huzursuzluk içinde kadın
kutularla ilgilenir, O'Neill bir içki ister. Kadın içki şişesini
verir.
O'Neill huysuzlaşır.
— Bardak da istiyorum!
Kadın bütün kutuları tek tek açarak bardak ararken, kadının
telaşını ve tedirginliğini yatıştıracak bir hareket yapmadan
bekler bardağı.
Kadın bardağı bulduğunda sormak istediği soruyu sorar.
— John'a söyledin mi?
— Biz evlendik, der kadın. O'Neill, kadına mavi bir zarf
uzatır.
— Senin için bir şiir yazdim.
O'Neill gittikten sonra kadin, zarfi açmadan bir kitabin
içine koyar.
Ve hayat, sanki görünenin altinda akip giden akintilardan
habersizmiş gibi akmaya devam eder.
Kadinin kocasi, daha sonra Sovyet Devrimi'ni en iyi
anlatan kitabi, Dünyayi Sarsan On Gün'ü yazacak olan,
döneminin ünlü gazetecisi John Reed'dir.
Savaş karşiti, mücadeleci, tutkulu bir adamdir.
Kadin erkek ilişkilerinde "özgürlügü ve eşitligi" savunur.


Bir akşam, bir kitap ararken, O'Neill'in karisina verdigi şiiri
bulur.
Kadin, açiklamak ister.
Dinlemez bile Reed.
— Umurumda değil, der, elbette istediğini yapabilirsin,
istediğinle yatabilirsin, ben de çok yattım.
Gerçekten kadınlarla yattı mı bilinmez ama bu sözler
karısını çok yaralar, "Kiminle yattın?" diye sorar, "Kiminle
yattın?"
Sonra da eşyalarını toplayıp evi terk eder.
Karısının arkasından Reed, merdivenlere oturup ağlar.
Ondan sonrası bir karmaşadır.
Kadın, gazeteciliğe başlar ve gerçekten "özgür" bir hayata
dalar, neredeyse yatmadığı adam kalmaz.
Epeyce sonra Reed, karısının, çalıştığı dergiden
kovulduğunu öğrenir. Onu yeniden bulur, birlikte Rusya'ya
gidip gazeteci olarak "devrimi" izlemeyi önerir.
Giderler.
Aralarındaki aşk yeniden canlanır.
Döndüklerinde Reed ünlü kitabını yazar.
Ama başarıya, mutlu gözüken hayatlarına rağmen Reed'in
içindeki yara hiç kapanmaz, "umurunda bile olmadığını"
söyleyen adam, karısının O'Neill'le ilişkisini hiç unutamaz.
Karısı onu yazıya çekmeye çalıştıkça o, politikaya doğru
gider, Amerikan Komünist Partisi'nin içindeki hizip
kavgalarına karışır.


Ve, birgün Amerikan Komünist Partisi'nin iç kavgalarını
nihai bir çözüme kavuşturmak ve Sovyet yöneticilerinin,
kendi hizibini asıl parti olarak kabul etmesini sağlamak için
sahte bir pasaportla Sovyetler'e gider. Karısının itirazlarını
dinlemez.
Zor bir yolculuktan sonra Rusya'ya varır ama bir daha
oradan çıkamaz. Kaçmaya çalışırken Finlandiya'da hapse
düşer, hastalanır, Sovyetler'e iade edilir.
Tek istediği, karısına kavuşmaktır.
Her gün mektup yazar.
Cevap alamaz.
Alamaz, çünkü karısı kocasını bulabilmek için o belalı
günlerde hayatını ve geleceğini tehlikeye atarak Sovyetler'e
doğru korkunç bir yolculuğa çıkmıştır.
Haberleşemezler bile.
Reed, karısının yeniden O'Neill'e döndüğünden kuşkulanır
hep.
Karısının, kendisini bulabilmek için ne acılara ve sıkıntılara
katlandığını bilmez.
Birbirine kavuşmak isteyen iki insan, bu amaca
ulaşabilmek için hayatlarını tehlikeye atmaya, buzlu
bozkırlarda günlerce süren yürüyüşlere, açlığa, hastalığa razı
olurlar.
Sonunda birbirlerine kavuştuklarında artık, Reed çok
hastadır.
Bu insanların hayatını anlatan filmi izlerken kaçınılmaz bir
şekilde kendinize soruyorsunuz, eğer kavşak noktalarında bu


iki insan başka türlü davranmış olsaydı, hayatları da.başka
türlü olabilir miydi, diye.
Eğer 
kadın, 
sevgilisi 
seyahatteyken 
O'Neill'le
kırıştırmasaydı ve Reed eve döndüğünde bunu fark etmeseydi
hayatları nasıl olurdu ya da o mektubu bulduğunda karısının
açıklamasını bile beklemeden, "Umurumda değil" demeseydi
de karısını dinleseydi, kıskançlığını saklamaya çalışmak
yerine gösterebilseydi ne olurdu?
Çok büyük bir yazar olan O'Neill'i o kadar kıskanmasaydı,
acaba yazıdan ziyade politikaya ağırlık verir miydi, yoksa
kendi kitaplarını yazmayı mı tercih ederdi?
Bu kadar "özgür", bu kadar "rahat", bu kadar "dost"
oldukları halde neden her şeyi açıkça ve dostça
konuşamadılar, yoksa aşk o dehşetli parçası kıskançlıkla
birlikte geldiğinde o kadar "özgür, rahat ve dost" olamıyor
muydu insan?
Bir yandan, onu bir kere daha görebilmek için hayatını
tehlikeye atmaya razı olurken bir yandan da hayatının en
önemli acısını ondan saklamak, gerçek duygularını
açıklayamamak; kıskanan âşık bir insanın bir yanıyla
sevdiğine yaslanıp bir yanıyla ondan, onun asla
ulaşamayacağı kadar uzak olduğunu mu gösteriyordu?
Neden bütün hayatlarını etkileyecek hatalar yapmışlardı,
insanlar âşık olduklarında mutlaka bir hata mı yapıyorlardı?
Büyük ve unutulmaz aşkları, öylesine büyük ve unutulmaz
kılan, yapılan hataların açtığı ve asla sağalmayan yaralar
mıydı?
Hiç kapanmayacak yaralar açmaya muktedir olduğumuz
halde neden açılan yaraları iyileştirmeye muktedir değildik?


Yaşadığımız aşklar hayatlarımızı değiştiriyor.
Yapılan hatalar da değişen hayatı bir kere daha değiştiriyor.
Savruluyoruz.
O aşklar olmasaydı, o hatalar yapılmasaydı, o hayatlar nasıl
olacaktı hiç bilemiyoruz.
Bildiğimiz, hayatı başkalarından daha başka türlü, daha
tutkulu, daha unutulmaz yaşadıkları ama buna rağmen
içlerinde hep "bir şeyin yarım kaldığı" duygusunu taşıdıkları.
Reed, bunaltıcı bir Sovyet hastanesindeki demir karyolada
çok erken gelen bir ölümü beklerken, karısı, başucundaki
komodinin üstünde yıllar önce kocasının cebinden çıkan
buruşuk broşürü bulmuştu.
Arkasını çevirip bakmıştı.
Reed, o yarım şiiri yazıp tamamlamış ama karısına
söylememişti.
Onların, defalarca bölünen, yolundan sapan eksik
ilişkilerinde tamama eren tek şey de o şiir olmuştu herhalde.
Bir de kadının, bir ölünün başucunda döktüğü gözyaşları...
***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin