Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

Kaçanın ba ına korktu u  ey muhakkak gelecektir. Cephede ölmek ihtimal dahilindedir. 
Fakat, kaçarken ölmek muhakkaktır. 
i te askeri kanunun bütün maksat ve mânası bu olmalıdır. 
Münhasıran, bir kimsenin do u tan kazandı ı cesaret ve fedakârlıklarla bir milletin hayatı 
u rundaki büyük "kavga"yı nihayete kadar idare edebilmek imkânına inanmak gayet güzel bir 
eydi. Vazifenin, ihtiyari bir  ekilde ve kendi arzusu ile ifa edilmesi vatanda ların haklı 
hareketlerine daima hâkim olmu tur. Fakat vasat kabiliyette ve karakterde olan kimseler için 
bu artık bir hakikat de ildir. 
Bundan dolayı, böyle kanunlara sahip olmak  art ve böyle kanunların tam manasıyla tatbik 
edilmesi çok lüzumludur. 
Gönüllü kahramanlar hakkında askeri kanun pek tabii olarak elzemdir. Fakat bu kanun daha 
ziyade, millet sıkıntı içinde bulundü ü bir sırada kendi hayatını, toplulu un hayatına tercih 
eden korkak ve bencil olana kar ı tesirli ve lüzumludur. 
Bu zayıf karakterli korkak ve bencil kimselerin bu âdi hareketleri ancak, kendilerini korkutan 
eyden çok daha  iddetli bir ceza ile korkutmakla önlenebilir, insanlara, cepheye davet 
edildikleri vakit, bu davete icabet etmedikleri zaman onları korkutmak için verilecek hapis 
cezası i i halletmez. Burada yalnızca, merhametsizce verilen ölüm cezası olumlu rol oynar. 
Çünkü tecrübe ile sabittir ki, hapishanedeki hücre, cephedeki bir siperden çok daha rahat bir 
yerdir. Keza bu âdi heriflerin kendilerince paha biçilmez kıymetli hayatları hapishanelerde 
garanti altındadır. 
Cephede verilen ölüm cezasının kaldırılması ve ırkı idare kanununun kaldırılması durumu alt 
üst etti. Neticede, bu kaçaklar ordusu memleket içine yayıldı. Böylece bu kaçaklar ordusu 7 
Kasım 1918'de ani olarak kar ımıza çıktı ve devrimi yapan te kilâtı meydana getirdi. 


i in do rusu aranırsa, cephenin bu âdi te kilâtı ile bir alâkası yoktu. Fakat cephedekilerin 
hepsinin içinde bir barı  arzusu, inkılâp için en ciddi ve en büyük tehlike idi. 
Barı  temin edildikten sonra, devrimcileri bir korku aldı. Çünkü cephedeki asker memleketine 
dönmeye ba lamı tı ve bu askerler acaba inkılâba müsaade edecekler miydi? Yahudi zekâsı 
bunun da çaresini buldu: inkılâp birkaç gün ılımlı hareket edecekti. Aksi takdirde bir iki 
Alman alayı, bu âdi herifleri, silindir gibi ezer geçerdi. E er, o günlerde tek bir Alman 
generali, kendi sadık askerlerine o kızıl heriflerin hepsini kur una dizmek, muhtemel mukave-
metleri top ate i ile bertaraf etmek emrini verecek olsa idi, generalin bu küçük ordusu 
etrafında on binlerce Alman bir anda toplanabilirdi. 
ipleri elinde tutan Yahudileri, bilhassa bu ihtimal korkutuyordu. Bundan dolayı, bu âdi 
Yahudiler devrimi gayet ılımlı bir  ekilde yürüttüler. Onlar devrimi bir komünist devrimi 
olarak göstermenin gerekti ini dü ünüyorlardı. Bundan dolayı, sava  sonrası  artları için, 
riyakâr bir çehre ile, bir sükûn ve asayi  rejimi tahakkuk ettirecekleri havasını yaydılar. 
Sık sık müsaade istemeleri, eski yüksek dereceli memurlara, eski ordu liderlerine 
ba vurmaları bu korkulanndan ileri geliyordu. Hiç olmazsa bir müddet, bu  ekilde hareket 
etmeye ihtiyaç duyuyorlardı. Daha sonra her darbeye boyunlarım büküp, gö üs geren bu 
aldatılmı  adamlara hakları olan tekmeyi indirmek cesareti gösterilebilir ve cumhuriyet, eski 
devleti yönetenlerin ellerinden alınarak, devrim akbabalarının pençelerine teslim edilebilirdi. 
î te ancak bu yolla, bu yeni durumu masum, sevimli ve ılımlı bir çehre altında gösterip, eski 
generalleri ve eski devlet memurlarım kandırarak, bu kimselerin taraftarlarının ihtimal 
dahilinde olan bir direni lerini hükümsüz ve etkisiz bırakmak ümidi beslenebilirdi. 
Bu alçak Yahudiler, bu manevralarında muvaffak oldular. Devrim, asayi  ve sükûn unsurları 
tarafından yapılmayıp, kıyam, hırsızlık ve ya ma unsurları tarafından yapılmı tı. 
Sosyal Demokrat Parti gittikçe büyümesinden ve ço almasından dolayı, devrimci parti 
niteli ini yava  yava  kaybetti. Bunun sebebi, partinin devrimden ba ka bir amaç kabul 
etmesi veya liderlerin yine devrimden ba ka bir amaca saplanmaları de ildi. 
Sebep, partide icraata geçecek kabiliyetli taraftarların kalmaması idi. On milyon üyesi 
bulunan bir parti ile bir devrim yapılamazdı. Bu kadar mühim bir inkılâp hareketi için, artık 
insanın önünde ve emrinde nefret uyandıran bir parti kalmamı tır. Böyle bir parti, devamlı bir 
ekilde  i mesi ile büyük merkezi bir topluluk haline gelmi , tembel bir kalabalık olmu tur. 
Yahudi, bu durumdan da yararlanmasını bildi. Sosyal Demokrat toplulu un tembelle mesi ile 
milli savunmamıza bir kur un blo u gibi yapı ık kaldı ı sırada Yahudiler, bu partinin 
bünyesinden faal unsurlar çıkardılar. Bunları hücum kıtaları halinde te kilâtlandırdılar. 
Yahudi, bu kuvvetleri özellikle müthi  birer çatı ma kuvveti haline getirdi. 
Böylece ba ımsız parti, Spartakist Cemiyeti, Marksizm'in hücum birliklerini te kil etti. 
Bunların vazifesi, senelerden beri bu maksat için hazırlanmı  olan Sosyal Demokrat Parti'nin 
yerini almaktı. 
Marksizm, korkak burjuvaziyi tam manasıyla anladı. Marksistler, eskimi  ve yıpranmı  bir 
nesilden kurulu olan bu siyasi partinin ayaklar altına dü mü  olan itibarının hiçbir zaman 
esaslı bir direni  gösteremeyece ini biliyorlardı. Bundan dolayı kızıllar, burjuvaziyi pek 
önemsemiyorlardı. 
Daha önce de söyledi imiz gibi, kızılları endi eye sevk eden  ey, cepheden dönenlerdi. 
Bundan dolayı, devrimin tabii geli mesini bir parça kısmak lüzumunu duydular. 
Sosyal demokrasinin bütün gücü, duruma hâkim olmu tu. Bunun için gelecekteki hücum 
birlikleri ve Spartakistler bir tarafa itildiler. Gerçi bu hareket kavgasız olmadı. Kavgaya 
sebep, faal hücum birliklerinin ümitlerinin bo a çıkması ve ya maya devam edememelerinden 
dolayı çıkardıkları patırdı ve gürültü idi ve bu hal devrimin dizginlerini elinde tutan 
Yahudileri ürküttü. Ancak bundan ba ka sebepler de vardı. Meselâ, alt üst olmanın neticesi iki 
tarafın te ekkülüne meydan vermi ti. Yani, sükûn ve asayi  partisi ile kanlı tedhi  grupları 
kar ı kar ıya gelmi lerdi. 


i te bu durum kar ısında, burjuvazi bütün kuvvetleri ile sükûn ve asayi  taraftarlarına teslim 
oldu. Böylece bu sefil ve içi geçmi  siyasi olu um bir icraat yapmak fırsatını eline geçirmi  
olacaktı. Hiç olmazsa, ayaklarını sa lam bir yere basacak, en çok nefret ettikleri, fakat nefret 
ettikleri kadar da korktukları bir kuvvet ile denk duruma gelmek imkânına kavu acaklardı. 
inkılâbı en adi unsurlardan kurulu bir azınlık yapmı tı. Aralık 1918 ve Ocak 1919'daki durum 
buydu. Bu âdi hareketin arkasından bütün Marksçı unsurlar geliyordu, inkılâp ılımlı bir 
manzara arz ediyordu. Bu hâl ise, inkılâbın korkunç müritlerinin husumetini çekiyordu. 
Bunlar, silâh kullanarak, terör hareketlerine ba vurarak, resmi daireleri i gale ve ılımlı 
devrimcileri tehdide ba ladılar. Bu tehlike kar ısında, yeni idare taraftarları arasında a ırı 
devrimcilere kar ı mücadeleyi ortakla a yürütmek üzere bir anla ma yapıldı. 
Sonuç  u oldu: Cumhuriyetin dü manlan gerçekte cumhuriyete kar ı mücadele etmek üzere 
te kilât kuruyorlar, fakat bamba ka sebeplerden dolayı cumhuriyetin lehinde bulunan 
kimselerin üstün gelmelerine yardımcı oluyorlardı. Di er bir sonuç da, bu te kilâtın, eski 
devlet taraftarları ile, yeni devlet taraftarları arasında, her çe it kavga tehlikesini önler gibi 
görünmesi idi. 
i te bu sonuçlar hiçbir zaman dikkate alınmadı. Yalnız bu durumu görebilenler, onda dokuzu 
devrime katılmamı  ve yarısından ço u devrimden nefret eden bir milletin; ancak onda biri 
tarafından yapılan devrime zorlanmasına ve bu adi devrimin emri altına girmesine akıl 
erdirebilirler. 
Bir yandan barikatlardaki sava çılarla Spartakistler, öte yandan tutucularla milliyetçi 
ülkücüler bütün yasalarını kaybettiler. Burjuvazi ve Marksizm, kazanılmı  alanlar üzerinde 
birle tiler ve bir araya geldiler, i te, cumhuriyet de bu birle me ve bulu madan sonra 
kuvvetlenmeye ba ladı. 
Fakat bu netice, bilhassa seçimden önce burjuva partilerini eski monar ik fikirlere dönme 
arzusunu duymaktan alıkoyamadı. Bu  ekil hareket etmek namuslu bir i  de ildi. Keza 
burjuvazi çok eskiden monar i idaresi ile olan ilgisini kesmi ti. 
Daha önce yazdı ım gibi devrim taraftarları, eski ordunun yok edilmesinden sonra, devlet 
içindeki otoritelerim kuvvetlendirmek için kendilerine yeni bir alet bulmaya mecbur kaldılar. 
Durum  unu gerektiriyordu ki, devrimciler bu kuvveti ancak kendilerine tamamen zıt bir 
hayat dü üncesine sahip olanlar arasında bulabilirlerdi. 
Yahudiler, ancak böyle bir çevreden faydalanabilirlerdi. Belki yeni bir orduyu bu  artlar 
altında a ır bir  ekilde kurabilirlerdi ama barı  anla maları ile dı ardan tahdit edilmi  böyle 
bir orduyu, zamanla manevi bakımdan de i tirerek yeni devlet anlayı ının bir âleti haline de 
getirebilirlerdi. 
Eski devletin, devrimin yapılmasına sebep te kil eden bütün hataları bir yana bırakılır ve 
devrimin bir uygulayıcı sıfatı ile neden ba arılı oldu u sorulursa,  u cevaplar verilir: 
1. Çünkü bizdeki görev ve itaat dü ünü lerini, bütün hayat güçlerini kaybetmi lerdi. 
2. Sözde tutucu olan partilerimiz korkakça itaat edip, ba  e mi lerdi. 
Ayrıca  u hususu da eklemek gerekir: 
Görev ve itaat mefhumlarımızın kaskatı kesilmesinin, hareket etmez hale gelmesinin en ince 
sebebi terbiyemizde idi. Tamamen devlet istikametine çevrilmi  olan terbiyemiz milli ruhtan 
yoksun bulunuyordu. Bunun sonucu olarak vasıtalarla, amaçlar birbirlerine karı mı lardı. 
Vazife  uuru, vazifeye riayet, vazife mesuliyeti ve itaat esasta birer maksat de ildir. Tıpkı 
devletin de haddizatında bir maksat olmaması gibi. Bunlar birer vasıtadan ibarettir ve ahlâk ve 
fizik bakımından donatılmı  olan insanlardan meydana gelen cemiyetlerin varlı ını mümkün 
hale getirmek ve bu cemiyetlerin devamlılıklarını sa lamak için birer vasıtalardır. Bir milletin 
gözle görülecek  ekilde, ma lûp duruma dü tü ü ve birkaç kıymetsiz herifin fiil ve hareketleri 
yüzünden, en korkunç bir istibdadın altına girdi i andan itibaren itaatsizlik göstermek ve 
görevini yerine getirmemek e er milleti yok olmaktan kurtarabi-lecekse, o zaman bu adi 
heriflere itaat etmek tam bir deliliktir. 


Bugünkü burjuvanın devlet anlayı ına göre, ate  açmamak için yukarıdan emir alan bir 
kumandan vazifesine uygun hareket etmi  olur ve ate  etmemekte haklıdır. Çünkü kesin ve 
körü körüne itaat burjuvalar nazarında kendi milletinin hayatından çok daha de erlidir. E er 
bu âdi devrim hareketi ba arıya ula mı sa, bunun en büyük sebebi, milletimizin ve daha 
do rusu hükümet adamlarımızın, bu mefhumlardan habersiz olmaları idi.  kinci büyük sebep, 
ise, muhafazakâr partilerin korkaklıkları ve milletimizin bünyesindeki en iyi ve en çalı kan 
unsurların ortadan kalkmı  olmaları idi. Milletin içindeki bu faydalı unsurlar cephede 
ölmü lerdi. Ayrıca burjuva partileri fikir ve kanaatlerini, ancak fikir sahasında, fikri silahlarla 
koruyabileceklerine inanıyorlardı. Çünkü kuvvet kullanmak hakkına sadece devlet sahipti. 
Bu  ekil dü ünmek, sadece gittikçe artan çökü ün i aretlerini ta ımakla kalmaz. Aynı 
zamanda, bu  ekilde dü ünmek, siyasi rakiplerin eskiden beri bu hususu terk ederek kendi 
siyasi amaçları için, cebir ve  iddet yoluyla mücadele edeceklerini ilân ettikleri bir sırada çok 
hatalı olur. 
Bunun böyle oldu unu, 7-11 Kasım günleri açıkça ispat etti. O sırada Marksizm, 
parlamentoculu u ve demokrasiyi önemsemiyordu. Her iki kurulu a da köpekler gibi uluyan 
ve ate  eden cani çeteleri ile en korkunç ve en öldürücü darbeyi indirdi. Geveze burjuva 
te kilâtı bu durum kar ısında âciz kaldı. Fakat devrimden sonra da bu burjuva partileri yeni 
yeni bayraklar altında ortaya çıktılar. Bu partilerin liderleri saklandıkları yerlerden dı arı 
çıkarlarken, olaylardan ders almamı lar, hiçbir  ey ö renmemi lerdi. 
Bu partilerin, programlarındaki yeni  artlara uymayan kısımları ise eskisinin aynı idi. 
Bunların maksatları yeni  artlara mümkün oldu u kadar uyabilmekten ibaretti. Tek silâhları 
ise "söz" idi. Burjuva partileri, devrimden sonra da rakiplerine sokak ortasında teslim oldular. 
Cumhuriyetin müdafaası için meclise bir kanun teklifi getirildi. ilk önceleri ço unluk temin 
edilemedi i için teklif kabul olunmadı. Fakat, miting yapan iki yüz bin kızıl kar ısında 
burjuva devlet adamları korktular. Sanki, bunlar ba ka türlü hareket ederlerse, hiddetten 
köpüren bu kalabalı ın hı mına u rayarak Reichstag'dan çıktıkları zaman, belkemiklerinin 
kırılaca ını zannettiler. Bu korku, onları kanaatleri hilâfına, teklifin lehinde oy kullanmak 
mecburiyetinde bıraktı. 1922 yılının Temmuz ayında parlamentoda oynanan komedi sırasında 
Nasyonalistler önergenin aleyhinde oy verdiler. 
Böylece yeni devlet, sanki hiçbir milli muhalefet yokmu  gibi geli ti, i te o sıralarda 
Marksizm'e ve onun te viki ile ayaklanan topluluklara kar ı çıkan ve bu muhalefet cesaretim 
gösteren olu umlar, fedai heyetleri, kendi kendim koruyan topluluklar, vatanperverler, 
muhafızlar ve genellikle eski muhariplerden kurulu geleneksel kümecikler oldular. 
Fakat bunların varlıkları da Almanya'nın ters talihini,'bir parçacık bile olsun de i tirmedi. Bu 
sonuç normaldi. Nasıl Nasyonal Partiler sokaklarda hiçbir kuvvet ve kudrete sahip 
bulunmadıkları için halka nüfuz edememi  ve etkili olamamı larsa, sözde kötü gidi e kar ı 
müdafaa kümeleri te kil edenler de, siyasi fikirlerden ve her türlü hakiki siyasi maksatlardan 
mahrum bulundukları için topluluklara nüfuz edemediler. 
Marksizm'i zafere götüren  ey, siyasi idaresi ile fiil ve hareketlerindeki sert ve  iddet arz eden 
mitingleridir. Milli Almanya'nın kaderi üzerinde her türlü nüfuz ve tesirden mahrum bırakan 
ey sert kuvvetin milli irade ile i birli i yapmamasıdır. Milli partiler ne olursa olsun, bu 
iradeyi bir sokak kavgasında -galip çıkaracak bir kuvvete, asla sahip de illerdi. 
Bu durumu kurnaz Yahudi, ba arılı bir  ekilde devam ettirdi. Basın yolu ile, Yahudi, bu kötü 
gidi e kar ı olan müdafaa kaynaklarım siyasi olmayan fikirlerle doldurdu. Böylece siyasi 
mücadelede Yahudi, "gerçek fikir silâhlarının kullanılmasını istiyor ve bunu övüyordu. 
Milyonlarca aptal Alman bu e ekçe harekete kendim kaptırıp savunma silâhlarını elden 
çıkarıp kendini Yahudi'nin kanlı ellerine teslim ediyordu. Bunu yaparken, i in feci tarafını da 
takdir edemiyordu. 


Her türlü ıslahatçı fikrin yoklu u, daima mücadele kuvvetinin tahdidini gerektirir. En kaba 
silâhları kullanmak hakkına sahip olma kanaati de, daima yeni bir devrimci düzenin zaferinin 
lüzum ve zaruretini do urur. 
Demek oluyor ki bu gayeler ve idealler u runda mücadele etmeyen bir hareket hiçbir zaman 
en son çarelere müracaat etmeyecektir. 
Büyük bir fikrin ilânı Fransız Ihtilâli'nin ba arı sırrı olmu tur. Rusya'daki komünist devrimi 
zaferini fikre borçludur. Fa izm kuvvetini, ancak bir milleti iyi bir  ekilde büyük bir 
yenile me hareketine tâbi tutmak fikrinden almı tır. 
i te burjuva partilerinin hiçbirinde bu i i ba aracak bir kabiliyet yoktur. 
Fakat, yalnız burjuva partileri siyasal amaçlarını, geçmi in yeniden ya atılmasında 
görmüyorlardı. Çe itli savunma grupları da, siyasal amaçlarla u ra tıkları oranda, bunu 
yapıyorlardı. Askeri birliklere özgü ve Kyffhauseriennes* e ilimleri bunların çevrelerinde 
canlandılar. Bu tutumları cumhuriyete yaradı ve yok olmalarına yol açtı. iyi amaçlarla ve iyi 
niyetle davranmı  olmaları, e ilimlerinin ne kadar yanlı  oldu u kanaatini de i tirmez. 
Marksizm güçlendi i Reichsvvehr'de, otoritesi için gerekli olan yardımı yava  yava  buldu ve 
bir fikri ısrarla izleme yolu ile, ulusal savunma gruplarını da ıtmaya ba ladı. Bu topluluklar, 
kendisine tehlikeli görünüyorlardı ve gereksiz duruma gelmi lerdi. Haklarında ku ku duyulan 
en cesaretli liderlerden bazıları mahkemelere yollanarak, hapse atıldılar. Sonunda hepsi, kendi 
hataları yüzünden hak ettikleri kötü sonuçlara u ramaktan kurtulamadılar. 
NASYONAL SOSYALiST PARTiSi kuruldu u zaman, amacı, burjuva partilerde oldu u 
gibi, geçmi i mekanik bir  ekilde yeniden ya atmak olmayıp, bugünkü devletin anlamsız 
mekanizması yerine, hedefi ırkçı bir organik devlet koymaktan ibaret olan yeni bir hareket 
ortaya çıkarmaktı. 
Genç hareket, ilk günlerden itibaren fikirlerini mânevi vasıtalarla yazmak ve propaganda 
yapmak lüzumunu duydu. Fakat bu  ekil çalı manın aynı zamanda kaba kuvvet ile takviye 
edilmesi gerekti ini de kabul etti. (Bu bir da ın adıdır. Menkıbeye göre, Frederic 
Barberousse, burada bir sihrin etkisi ile uyuya kalmı tı. Panjermanist ülkünün üstün gelmesini 
sa lamak için uyanıyordu. Kyffhausbund'da, sava tan önce eski asker ile ö rencilerin 
olu turdu u bütün vatansever demekler toplanmı lardı. )  
Yeni doktrinin büyük önemi nazarı itibara alınarak ula ılacak hedef için yapılan fedakârlıklar 
hiçbir zaman büyük bir  ey olarak kabul edilmedi. 
Öyle anlar olur ki, bir milletin kalbini fethetmek isteyen bir hareket, kendi bünyesinde, 
dü manlarının terör hareketlerine kar ı müdafaa çaresi bulmak mecburiyetini duyar. Tarihin 
ölümsüz derslerinden biri de  udur: Terörden yardım gören felsefi bir fikir hiçbir zaman idari 
usullerle ma lûp edilemez. Böyle felsefi bir fikir, ancak cüretkârca oldu u kadar kesin fiil ve 
hareketleri ile kendisini ifade eden yine bir felsefi fikir ile yok edilebilir. 
Bu keyfiyet devletlerin resmi hamilerinin ho una gitmez. Fakat bu hal, inkâr kabul etmez bir 
gerçektir. 
Alman Devleti Marksizm'in  iddetli hücumuna hedef olmaktadır. Devlet, yetmi  seneden beri 
devam eden mücadelenin ideolojik zaferine mâni olamadı ı gibi senelerce kendini tehdit eden 
ideolojinin u runa çarpı anları en kanlı bir  ekilde cezalandırmı , fakat yine de, Marksizm'e 
her hususta teslim olmu tur. 
Kasım 1918'de Marksizm'e kayıtsız  artsız teslim olan devlet, bir gün içinde Marksizm'e 
hâkim olamazdı. Çünkü, bakan koltuklarına oturmu  olan ahmak burjuvalar bugün i çilere 
kar ı hükümet etmemek lüzumunu a ızlarında geveleyip duruyorlardı. Bu ahmak burjuvalar 
Alman i çisinin isteklerini Marksizmle aynı  ey olarak kabul ediyor ve böylece tarihi 
de i tirme suçunu i liyordu. Bundan dolayı, Marksist fikir ve te kilât kar ısında, devletimizin 
yıkılmasını da gizleme e çalı ıyorlardı. 
Bugünkü devletin Marksizm'e tamamen boyun e mesi kar ısında NASYONAL SOSYALiST 
HAREKET, sadece manevi silâhlarla kendi fikrinin galip çıkmasını hazırlamak imkânına 


sahip de ildir. Zafer sarho lu u içinde bulunan uluslararasıcılık, terör hareketlerine kar ı 
kendi imkânları ile bir müdafaa tedbiri olmakla da mükelleftir. 
Asayi  kadromuzun nasıl kuruldu unu, toplantılarımızda gördü ü mühim vazifeleri 
kitabımızın bundan önceki kısımlarında bahsetmi  ve kadromuzun yava  yava  geli ti ini 
görmü tük. 
Bizim bu te kilâtımız ile, Alman müdafaa ekiplerinin arasında benzerlik varsa da bu dı  
görünü tedir. Çünkü Alman Müdafaa Ekiplerinin açık bir siyasal fikirleri yoktu. Bunlar 
sadece hususi himaye ekiplerinden ibarettiler. Bunların kendilerine özgü bir hazırlıkları ve 
te kilâtlan vardı. Öyle ki, yasadı ı birer gönüllü te kilât olmaları ile, devletin yasal 
te kilâtlarının tamamlayıcı niteli ini ta ıyorlardı. Ancak kurulu  biçimleri o devirde devletin 
durumundan ileri geliyordu. Ama unvanları kendilerine, yani yapılarına hiç uymuyordu. 
Çünkü bunlar, yalnız özel kanaatleri u runda mücadele veren özel kurulu lardı. Bir bölüm 
liderler ve hatta bütün bu gruplar, cumhuriyete kar ı olmalarına ra men amaçlannı 
gerçekle tiremiyorlardı. Çünkü kelimenin tam anlamı ile bir kanaat olu turabilmek için 
mevcut durumun a a ılık oldu una güven getirmek yeterli de ildir. Böyle bir kanaat, ancak 
yeni durumdan önce bir fikir ortaya çıkarmakla ve bunun gerekli oldu u hakkında duygu 
beslemekle yayılabilir. Ancak bu, yeni durumun kurulması u runda mücadele ile ve 
mücadeleyi hayatın en büyük görevi saymakla kök salabilir. 
O günlerde Nasyonal Sosyalist Hareketin emniyet kadrosunu, bu müdafaa ekiplerinden ayıran 
en esaslı vasıf, inkılâp tarafından meydana getirilen  artların, en ufa ını dahi müdafaa 
etmemesi ve tamamına kar ı çıkarak yeni bir Almanya u runda mücadele etmesi idi. 
Gerçi bu güvenlik kurulu u, ilk günlerde toplantılarımızın düzen içinde geçmesini sa lamakla 
görevli idi. Yani görevi sınırlı idi. Rakiplerimizin, toplantılarımızı sabote etmelerini 
önleyecekti, ilk günlerde bu yolda, esaslı saldırılar yapmak için kurulmu tu. Ama bu 
te kilâtımızın de i mez tutumu, Alman ırkçılarının koku mu  toplantı yerlerinde* ileri 
sürdükleri gibi, yalnız sopa yeme e kar ı  iddetli bir istekten ileri gelmiyordu. Güvenlik 
kurulu umuzdaki taraftarlarımızın bu tutumları, bir sopa darbesi ile yere serildi inde, en iyi 
bir fikrin bile bo azlanabilece ine inanmı  olmalarından ileri geliyordu. 
Ço u zaman tarihte görüldü ü gibi, en asil ba lar, en âdi darbeler altında uçmu lardır. Bizim 
te kilâtımız cebir ve  iddeti esasen bir maksat olarak kabul etmez. Te kilâtımız, ülkücü 
amaçları takip edenleri, baskı, zor ve  iddetten korumak için te ekkül etmi tir. Te kilâtımız, 
millete hiçbir koruma ihtimalini vermeyen bir devleti 
(*      Deutsch Volkfeohe, ırkçı fikirlerin yayılması konusunda Hitler taraftarları ile rekabet 
eden bir te kilât idi. Daha sonra, yava  yava  ortadan kalktı ) 
müdafaa etmek için de il, tam tersine olarak, milleti ve devleti yok etmek isteyenlere kar ı, 
milletin müdafaasını üstüne almak için kurulmu tur. 
Münih'te Hofbrauhaus dü ün salonunda yaptı ımız muharebede emniyet kuvvetimize 
gösterdi i kahramanlıktan dolayı, o günün büyük hatırasını daimi bir  ekilde tespit etmek için 
HÜCUM K-IT'ASI adını verdik. Daha do rusu emniyet kuvvetimiz o gün bir sürü kızıl 
kar ısında gösterdi i cesaret ve kazandı ı zafer sayesinde bu ismi hak etti. 
Bu ismin ifade etti i mâna, hareketimizin yalnız bir kısmını anlatıyordu. Bu isim ve bu isim 
altında toplananlar, propaganda gibi, basın gibi, bilimsel müesseseler gibi ve partimizin di er 
üyeleri gibi, bir bütünün bir kısmını ifade ediyor ve bir parçasını te kil ediyordu. 
Zihinlerden silinmeyen o tarihi toplantıdaki ba arımız, yalnız o günkü toplantıya özgü 
kalmadı. Hareketimizi ve fikirlerimizi Almanya'nın di er taraflarında da yaymak için 
yaptı ımız te ebbüslerde bu organımızın ne kadar faydalı ve gerekli oldu unu gördük. 
Kızıllar, bizi kendileri için bir tehlike olarak kabul ettikten sonra Nasyonal Sosyalist 
toplantılar yapmak için giri ti imiz te ebbüslerde bizi daha büyük bir kuvvet haline gelmeden 
bo mak ve ezmek için hiçbir fırsatı kaçırmadılar, Bazen de toplantılarımızı sabotajlarla 


önlemeye çalı tılar. Bütün bu hâdiseler olurken Marksçı partilerin üyeleri ve olu umları her 
yerde ve hattâ parlamentoda dahi sabotaj hareketlerini müdafaa ediyorlardı. 
Kızılların bu hareketleri normaldi. Fakat hiçbir yerde konu amayan ve hatiplerinin sözleri 
kızıllar tarafından kesilen, her zaman Marksistlerin dayaklarına maruz kalan ve Marksizm 
aleyhindeki hareketimizi takip edip, bizim bu milli mücadelemiz sırasında kar ıla tı ımız 
güçlüklerden adeta zevk duyan burjuva partilerinin bu tutumlarına ne demeli? Bu pis 
burjuvalar, ma lûp edemedikleri kızıl partilerin, tarafımızdan da alt edilemedi ini gördükçe 
memnun oluyorlardı. 
Yüksek dereceli memurlar, emniyet amirleri hattâ hattâ bakanlar, kendilerine rezil dedirtecek 
bir karaktersizlikle, vatanperver ki iler hüviyetine bürünüp, biz Nasyonal Sosyalistlerin, 
Marksçılarla olan mücadelesinde, en âdi bir  ekilde kızıllara hizmet ediyorlardı. Birkaç sene 
önce kızıl köpek sürüleri tarafından ipe çekilmemelerim ve bir fener dire ine asılmı  cesetler 
haline gelmemelerini kısmen dahi olsa bizim kahramanlı ımıza borçlu olan âdi heriflerin, 
partimiz ve üyeleri hakkında hiçbir ihtarda bulunmadan takibata geçmeleri, rezil kimseler 
olduklarının en açık delili idi. 
Bu kadar hüzün verici hadiseler arasında ebediyete intikal eden Polis Müdürü Pöhner mert bir 
adam olarak bu âdi köpeklerden bahsederken  öyle demi ti: 
"Ben, hayatım boyunca sadece bir Alman olmak, öyle kalmak ve bir memur olmak için 
mücadele ettim. Rezil bir memur olarak, kar ısına çıkana fahi elik eden ve o anın hâkimi 
görünme e fırsat bulan âdi yaratıklarla benim karı tırılmamamı isterim." 
Bizi endi eye sevk eden ve çok hazin olan bir durum vardı ki, o da, bu köpek sürüsünün, 
yava  yava  da olsa Alman Devleti'nin en namuslu ki ilerim emir ve tesirleri altına alarak 
onlara da kendi ilkelerini ve adiliklerini a ılamaları idi. Bunlar aynı zamanda namuslu bir 
kimseye kar ı da azgın ve korkunç bir kin beslerlerdi, Yahudi takti i burada da kuvvetini 
gösterir ve bu namuslu memurlar vazifelerinden atılırlardı. Bütün bunlar olurken ba ta 
bulunan âdi herifler de "nasyonalist" etiketi altında kendilerini millete pahalı satarlardı. Biz, 
bu gibi âdi köpeklerden hiçbir yardım göremezdik. Fakat, kendi korunma te kilâtımız olan 
"Hücum Kıtaları"nın geli mesi emniyetini garanti edince, takdir dolu dikkatleri üstümüze 
çekebilirdik. 
Bizim hücum kıtalarımızın iç te kilâtında hâkim fikir, bu organımızın tam bir hücum kıtası 
olmasından ba ka, Nasyonal Sosyalist ideali sarsılmaz bir  ekilde manevi kuvvet haline 
getirmek ve disipline dikkat etmek olmu tur. 
Bu te kilâtımızın, herhangi bir müdafaa te kilâtı veya gizli bir cemiyet ile bir benzerli i ve 
alâkası yoktur. 
Bir milletin askeri terbiyesi yalnız hususi kaynaklarla temin edilemez. Bunun için devlet 
tarafından büyük mali yardım yapılması i-cap eder. Bundan ba ka bir hususu dü ünmek, 
kendi imkânları hakkında pek fazla ümitlere kapılmak olurdu. 
ihtiyari disiplini tatbik "ederek, askeri kıymeti bulunan te ekküllerin meydana getirilmesinde 
bazı engelleri a abilmek kabil de ildir. Çünkü en esaslı kumanda aleti olan ceza vermek 
yetkisi noksandır. 1914 senesinin ilkbaharında te kil edilen ve fedai heyetleri demlen 
kuvvetleri bugün dahi meydana getirmek mümkündür. Fakat bu heyetleri meydana getirenler, 
eski subaylardı. Bu subayların birço u eski ordu mektebinde okumu lardı. Ayrıca, yüklenen 
vazife, cinsine bakılmaksızın kayıtsız  artsız bir askeri itaat gerektirmekte idi. 
Halbuki gönüllü ekipler için bir ideal söz konusu de ildi. Ekip, ne kadar geni  olursa, disiplin 
de o kadar gev ek olur. Her üyeden az i  isteniyordu. Bunun neticesi olarak, müdafaa ekipleri 
eski askerler ve emekliler cemiyeti haline geliyordu. Kayıtsız  artsız, bir emir ve idare yetkisi 
olmadan, askeri hizmete gönüllü hazırlama i i hiçbir zaman büyük topluluklara tatbik 
edilemez. Kendi rızaları ile, ordu içinde itaat mecburiyetine boyun e enler azınlıkta 
kalacaklardır. 


Ayrıca, vasıta ve âlet eksikli i, imkânsızlık, müdafaa ekiplerinin hakiki bir talim yapmalarına 
fırsat vermemektedir. Halbuki, ciddi bir talim, böyle bir müessesenin en birinci ve en büyük 
vazifesi olmalıdır. Sava ın üstünden sekiz sene geçti i halde, bu uzun zaman zarfında Alman 
gençlerinin hiçbiri muntazam bir talim görmedi. Bu müdafaa ekiplerinin vazifesi, sadece çok 
eskiden talim terbiye görmü  kimseleri toplamak de ildir. E er bu i  böyle yapılırsa, bir 
kimsenin, ekibi hangi sene terk edece i kolayca hesaplanabilir. 1918 senesinin en genç 
elemanı dahi, yirmi sene sonra askeri kıymetini kaybedecektir.  imdi, Almanya bu kötü 
devreye büyük bir hızla yakla maktadır. Bu dönem gelip çattı ı vakit, savunma ekipleri tam 
anlamıyla emekliler cemiyeti hüviyetini alacaktır. 
Halbuki esas vazifesi kötü gidi e kar ı koymak olan müdafaa ekiplerinin durumları böyle 
olmamalıdır, i te bu hal, henüz askeri talim görmemi  olanlar için talimin gerekli oldu unu 
açıkça ortaya koymaktadır. 
Fakat  u sıra bu  ekil yeti tirme imkânsızdır. Haftada bir iki saatlik bir talim ile bir asker 
hakikaten yeti tirilemez, iki senelik bir askerlik hizmeti bir Alman gencini tam bir asker 
haline getirmeye yeterlidir. 
Hepimiz, cephede, askerlik mesle ine tam manasıyla hazırlanmamı  olan genç askerlerimizin 
korkunç ve feci durumlarım gözlerimizle gördük. On be  hafta sıkı bir talime tabi tutulan 
gönüllü kıtalar, en büyük fedakârlık ruhu ile canlı ve ayakta olmalarına ra men, sava  
sahasında topa, gıda olacak et yı ınından ba ka bir  ey de illerdi. Yalnızca be -altı ay kadar 
talim gördükten sonra, eski askerlerin aralarına katılan gençler bir i e yarıyorlar ve eskilerin 
tecrübelerinden istifade ederek faydalı oluyorlardı. Eskiler genç askerlere rehberlik ediyorlar 
böylece bunlar yava  yava  yeni görevlerine alı ıyorlardı. 
Bu hâdiseler göz önünde tutulacak olursa, belirli bir idareci heyeti olmadan, kâfi derecede 
elde vasıta ve âlet bulunmadan, âdet yerini bulsun diye haftada bir iki saatlik yaptırılan talim 
ile bir kuvvet meydana getirmenin ne kadar ümitsiz ve imkânsız bir i  oldu u anla ılır. Bu 
ekil davranmakla eski askerler durumlarını muhafaza edebilirler. Fakat, hiçbir zaman 
'gençler bu biçimde gerçek asker durumuna getirilemezler. Bu sözde talimin yetersizli i  u 
olay ile de kanıtlanabilir: Bir gönüllü müdafaa ekibi, büyük gayret ve masraflarla sadık birkaç 
bin ki iyi askeri talime tâbi tutarken, devlet barı çıl davranı larıyla milyonlarca gencin 
arzusunu ve maneviyatım kırmakta ve neticede onların vatanperver ruhlarını zehirleyerek, 
hepsini koyun sürüsü haline getirmektedir. Bu trajedinin yanı sıra, müdafaa ekiplerinin 
fikirden mahrum olu ları da olumsuz bir rol oynuyordu. 
Ama, gönüllü te kilatlardaki sözümona askeri talim giri imlerinin hepsine sürekli olarak kar ı 
çıkmama yol açan en esaslı görü   u idi: 
Sıraladı ımız bu yokluk ve zorluklara ra men, bu müdafaa ekipleri, uzun seneler sonunda, 
sayıca pek az bir miktar Alman gencini fizik, ahlâk ve teknik bakımından askeri bir talime 
tâbi tutulmu  kimseler haline getirme i inde ba arı sa lasa bile, bugünkü politika ve devlet 
adamlarının istemedikleri bu neticeyi nefretle kar ılayacakları muhakkak oldu una göre, elde 
edilen netice devlet hesabına yine sıfırdır. 
Herhalde böyle bir sonuç, böyle bir kuvvetten yararlanmak konusunda zerre kadar bir istek 
beslemeyen, ancak o korkunç varlıklarını savunmak için bunu dü ünen hükümetlerle geçersiz, 
de ersiz ve anlamsız kalır. 
Birkaç sene önce en iyi talimi görmü  sekiz buçuk milyonluk orduyu terk eden devletin, 
bugün on milyon Almanı ak am karanlı ında askeri talime tâbi tutması sadece gülünecek bir 
olay de il midir? Devlet, yalnız bu kuvvetten istifade etmemekle kalmadı, bu orduyu 
fedakârlıklarına kar ılık olarak edepsiz, âdi ve alçaklar takımının hareketlerine teslim etti. 
Demek, mazinin en namuslu ve en  erefli askerlerini lekelemi , bu kahramanlara tükürmü , 
fedakârlık gösterenlerin ni an ve rütbelerinin sökülmesine fırsat vermi , bayrak ve sancakları 
çi nemi  olan bugünkü rejimin müdafaası ve.korunması için asker yeti tirilecek, ha?  a arım 
böyle dü üncelere... 


Bugünkü rejim, eski ordunun  erefine, manevi  ahsiyetine küfredenleri mahkemeye vermek 
için küçük bir giri imde bulundu mu? Asla bulunmadı. Tam tersine eski Alman ordusuna 
küfredenleri en yüksek makamlara tayin etti. 
Leipzig'de, "Halk, kuvvetin arkasından yürür." demi lerdi. Bugün, kuvvet devrimi yapmı  
olanların elinde bulundu una ve bu devrim de Alman tarihinde en alçak bir hıyanetten, en âdi 
bir aptallıktan ibaret oldu una göre, yeni bir ordu kurmak bu âdi köpek suratlı heriflerin 
kuvvetini artırmak olacaktır.  te böyle bir ordu kurmaya te ebbüs etmek kadar yersiz bir  ey 
olamaz. Akıl ve mantık bu te ebbüsün aleyhindedir. 
Bu yeni devletin, devrimden sonra, bulundu u mevkii askeri bakımdan takviyeye ne kadar 
önem verdi i, o sıralarda mevcut olan ve kendini himaye için olu turulmu  olan te kilâta kar ı 
gösterdi i ilgiden belli olmaktadır. Bu olu umlar, korkak devrim mahlûklarının himayelerini 
vazife edinmi  oldukları için, arzu edilen müesseseler olarak kabul ediliyorlardı. Fakat, 
zamanla milletimiz istilâ tehlikesine maruz kalınca, bu devrim mahlûkları için ortada korkula-
cak bir husus kalmadı ve bu müesseselerin de mevcudiyeti onlar için gereksiz olmaya ba ladı. 
Bundan dolayı bu müdafaa ekiplerinin silâhlarını toplamak ve onları da ıtmak için ellerinden 
geleni yaptılar. Gönüllü müdafaa ekiplerini kurmak i ini tetkik ederken kendi kendime "Bu 
gençleri kim ve ne için talim ettirecektim." diye soruyordum. Evet, bu gençlerden hangi 
maksat için istifade edilecek ve bunlar ne zaman vazifeye ça ırılacaklardı? i te kendi kendime 
sordu um bu suallere verdi im cevap, aynı zamanda bizim kendi genç hareketimiz için en iyi 
emirleri ve düsturları ortaya koyuyordu. Bugünkü devlet bu talim görmü  olu umlara e er bir 
gün müracaat edecek olursa, bunu, milletimizin milli menfaatlerini harice kar ı korumak için 
yapmayacak, sadece aldatılmı , hıyanete hedef olmu  milletimizin günün birinde isyan etmesi 
halinde, devletin ba ında bulunan zalimlerin müdafaası için te ebbüste bulunacaktı. 
Demek ki, bizim Hücum Kıtalarımızın yukarıda arz etti imiz sebepten dolayı askeri bir 
te kilât ile hiçbir ilgisi bulunmamalıdır. Bu olu um Nasyonal Sosyalist Hareketin korunması 
ve propagandası için bir organ olacaktır. Yani vazifeleri, müdafaa ekipleri denilen 
te ekküllerden tamamen farklı olmalıdır. 
Fakat bizim bu te kilâtımız hiçbir zaman gizli bir cemiyet olmayacaktır. Çünkü gizli 
cemiyetlerin maksatları, yasadı ı olabilir. Bu gizlilik durumu daima, böyle bir te kilâtın 
kadrosunu tahdit eder. Hele Alman milletinin gevezeli e meyli malûm olunca böyle önemli 
bir te kilât yapmak ve aynı zamanda bu te kilâtı sır olarak saklamak veya te kilâtın amacını 
gizlemek asla mümkün de ildir. 
Bu gibi te ebbüsler bugüne kadar binlerce defa meydana çıkarılmı tır. Bugün, emniyet 
kuvvetlerimiz ellerinde birtakım dalkavuklar bulundurmaktadır. Bunlar ufak bir menfaat 
kar ılı ı hıyanette bulunmakla kalmazlar, aynı zamanda hayali birtakım hıyanetler de 
uydururlar. Hiç kimse, hiçbir zaman kendi üyeleri arasında bugünkü durumda gerekli olan 
sessizli i sa layamaz. Sadece küçücük gruplar yıllarca devam eden tecrübelerden sonra, gizli 
te kilât niteli ini alabilirler. Fakat bu gibi te ekküllerin küçük olu ları, Nasyonal Sosyalist 
Hareket için bir yarar sa lamaz. 
Bizim ihtiyaç duydu umuz  ey fikirlerimize meftun yüz binlerce mutaassıp sava çı idi. 
Yoksa, cüret sahibi yüz veya iki yüz fesatçının aramızda i i yoktu. Gizli müzakereler ile 
çalı mak yerine kudretli ve azametli kütle mitingleri ile çalı mak lâzımdır. 
Bir fikir hareketi, hiçbir zaman bıçak, zehir veya tabanca ile muzaffer olamaz. Böyle bir fikri 
cereyanın muvaffakiyeti ancak soka ı fethetmekle mümkün olur. 
Biz Marksçılara, Nasyonal Sosyalizm'in yakın bir gelecekte sokak, cadde, meydanların ve 
günün birinde de devletin yegâne hâkimi olaca ını anlatmalıydık. 
Gizli te ekküllerin bir ba ka tehlikesi üyelerinin ço u zaman üstlerine dü en vazifelerinin 
büyüklü ünü unutmalarıdır. Di er bir tehlike de, üyelerin, bir milletin kaderini bir katilin 
de i tirebilece ine inanmaları halidir. Böylece bir fikir, ancak halk birkaç zalimin korkunç 
istibdadı altında inlerken, fevkalâde bir  ahsiyetin ortaya çıkması ve milletçe nefret edilen 


adamın gö süne bıça ı saplaması ile de erli olabilir. i te bu takdirde fedakârlı a hazır olan 
ki i, nefret duyulan adamın gö süne bıça ı saplamak için, milletin safları arasından çıkabilir. 
Bu hareketi küçük korkakların cumhuriyetçi ruhları kınanabilir. Oysa  unu unutmayalım ki. 
Koca Schiller, Guillaume Tell'inde böyle bir öldürme olayını yüceltme cesaretini göstermi tir. 
1919 ve 1920 senelerinde, gizli olu umların, tarihin misallerine kendilerini kaptırarak, 
memleketin bir sürü alçaktan fevkalâde müteessir oldu u bir sırada, milletin ıstırabına son 
vermek maksadıyla, bu âdi köpeklerden intikam almaya kalkmaları ihtimalleri vardı. 
Böyle bir te ebbüs anlamsız bir hareket olurdu. Çünkü Marksizm, herhangi bir liderin 
fevkalâde dehası sayesinde bugünkü ba arılı sonuca ula amamı tı. Marksizm, burjuva 
sınıfının sonsuz zaafından, korkakça ve âdice geri çekili inden dolayı bu zaferi elde etmi ti. 
Bizim burjuva sınıfımız için en acı hal, kızıl inkılâbın ufak bir zekâya ihtiyaç göstermeden 
muvaffak olması ve burjuvayı emri altına almasıdır. Bir Robes-piere bir Dantftn ve bir Marat 
kar ısında teslim olunabilir ve bu teslimiyete akit erer. Fakat, cılız Scheidemann yahut  i man 
Erzberger veyahut Friderich Elbert ile di er Ur süiti siyasi cüceler kar ısında dört ayak 
üzerine gelinmesi, bir rezaletten ba ka bir  ey de ildir. 
Devrimin dehası olarak bir tek ki i çıkmadı. Yalnızca vatanın felaketi için yapılan devrimde 
hadsiz hesapsız tahtakuruları ile götürü ve toptan temin edilmi  "spartakistes" gibi geçmez, i e 
yaramaz mallar vardı, içlerinden herhangi biri ortadan kaldırılsa idi, bunun hiçbir önemi 
olmazdı. Böyle bir  ey yapılsa bile, bir sürü sülük, ortadan kalkanın yerini alacaktı. Enerjik 
bir protesto bu inanı ı yok etme e kâfi idi. Hükümetin en yüksek makamlarında, koskoca bir 
imparatorlu u satmı , iki milyon ölünün bir i e yaramayan fedakârlıklarının günahını üzerine 
almı , milyonlarca sava  malûlünün sorumluluklarını omuzlarına yüklenmi  ve bir ruhun 
sessizli i ve istirahatı içinde cumhuriyetçi i lerini görmekle me gul birtakım âdi köpekler 
dururken, bir topun yerini dü mana haber vermi  bir kimseyi kur una dizmek mantıksızlıktır. 
Bir devlette, hükümetin, büyük hainleri masum olarak ilân etmesi ve küçük hainlere ceza 
vermesi manasızlıktan ba ka bir  ey de ildir. Bir gün  öyle bir hadise vukua gelebilir. Orduda 
bulundu u bir sırada hıyanet etmi  ci eri be  para etmez bir herif çıkabilir, i te bu durumda 
bu hainin vücudu, di er hainler tarafından mı ortadan kaldırılmalıdır, yoksa, bir idealist jüri 
tarafından mı? Birinci durumda ba arı  üphe arz eder. Gelecek için hıyanet muhakkaktır, 
ikinci durumda ise küçük ve basit bir kimse yok edilecektir. 
Bu sorun kar ısında ben  öyle dü ünüyorum. Büyük hırsızlar serbest ve cezasız kaldıkları 
sürece küçük hırsızlar yakalanmamalı-dır. Bir gün gelecek milli bir Alman mahkemesi Kasım 
cinayetlerinin hesaplarını soracak ve on binlerce te kilâtçıyı i ledikleri cinayetlerden dolayı 
muhakeme ederek idama mahkûm edecektir. Bu misal ve tahmin, sava tan sonra milletlerarası 
makamlara gizli silâh depolarının yerlerim bildiren küçük ordu hainleri için de geçerlidir. 
Bütün bu dü ünceler ve ihtimaller beni, gizli cemiyetlere her ne  ekilde olursa olsun i tiraki 
men etme e ve Hücum Kıtalarını (S.A.) bu cemiyetlerin karakterlerinden uzak tutma a 
zorladı. 
Ben, bu yıllarda Nasyonal Sosyalist hareketini, ço unlu u saygıde er genç ülkücü olan 
Almanlardan uzak tuttum. Çünkü onların hareketleri, vatanın kötü kaderini zerre kadar 
düzeltemedi ve kendilerinin yok olmalarından ba ka bir sonuç vermedi. 
S.A. bir askeri savunma te kilâtı ya da bir gizli cemiyet olmayacaktı. Bunun için  u noktalara 
dikkat edilmeli idi: 
1. Talimler, askeri yararları yönünden de il, partinin çıkarlarına uymaları için yapılmalı idi. 
Te kilâtın üyeleri, fiziki geli melerini tamamladıktan sonra askeri e itim ile u ra mak yerine 
spor yapmaya yönelmelidirler. Boks ve jiujitsu bana göre bir top atı ı taliminden çok daha 
faydalıdır. Belki top atı ı talimi görmemi  olmak eksiklikti. Fakat, spor sahasında mükemmel 
bir  ekilde talim ve terbiye görmü , vatan için mutaassıp bir a k ate i ile tutu mu , en  iddetli 
bir tecavüz ruhu ile yo rulmu  altı milyon genç bana teslim edilsin, ihtiyaç duyuldu unda, 
milli bir devlet için, iki seneden az bir zamanda koskoca bir ordu meydana getireyim. Fiziki 


geli me, herkese kendi üstünlü ü kanaatini telkin etmeli ve ona daimi bir  ekilde kendi 
kuvvetine güvenmesini sa lamalıdır. Bu  ekil fiziki terbiye, bu üyelere Nasyonal Sosyalist 
Hareketin müdafaası için silâh hizmetleri görecek sportif meziyetleri de kazandırmalıdır. 2. 
S.A.'nin gizli bir yanı kalmaması ve herkesin bu te kilât mensuplarını gördü ü vakit 
tanıyabilmeleri için üyelerine üniforma giydi-rilmeliydi. S.A. gizli olarak toplanmamak idi. 
Açıkça ilerlemeliydi. Gizli bir kurulu  oldu u hakkındaki bütün ithamları kesin bir biçimde 
yok edecek bir faaliyete gıri meli idi. Daha ba langıçtan itibaren genç hareketin büyük fikri 
SA'ya mensup olanlara anlatılmalı ve büyük fikrin onlarca anla ılmayan bir tarafı kalmamalı 
idi. Bu kimseleri fikirlerimizin müdafaası vazifesine o  ekilde sürüklemek icap eder ki, 
herhangi bir patırtıda Nasyonal Sosyalist ve ırkçı bir devletin kurulması u runda, onlar 
hayatlarını feda etmekten çekinmesinler. Böylece, bugünkü devletin aleyhinde 
sürdürece imiz mücadele, küçük intikam hareketlerinin ve fesatçı faaliyetlerin çok üstüne 
çıkmı  olurdu. Mücadelemiz, Marksizm ve Marksist te ekküllere kar ı bir ideal hayat görü ü 
u runda bir yok etme sava ı niteli ine ula ırdı. 
3. S.A.'nin te kilât  ekli, üniforması ve teçhizatı eski ordu mensuplarına benzememeliydi. Bu 
üniformalar üstlerine dü en vazifenin ihtiyaçlarına göre olmalıydı. 
Daha 1920 ile 1921 yıllarında, benim için emredici bir nitelik ta ıyan ve tarafımdan 
te kilâtımıza a ılanması istenen bu fikirler, 1922 yılının son aylarından itibaren önemli 
derecede S.A.lara sahip olmamız sonucunu do urdu. Yalnız 1922 yılının sonbaharında S.A. 
üyeleri, kendilerini belli eden ve herkesçe tanınan üniformalarını aldılar. 
SA'nın geli mesi ile alâkalı üç hadise sonsuz bir ehemmiyete haizdir. 
1. Bunlardan biri, bütün vatanperver cemiyetlerin cumhuriyetin savunulması ile ilgili kanunun 
aleyhinde Münih'te Kölnigsp-latz'de yaptıkları büyük miting idi. 
Münih'in vatanperver cemiyetleri, cumhuriyetin korunması kanunun kabulüne kar ı protesto 
için çok büyük bir miting yapmak kararını aldılar. Nasyonal Sosyalist Hareket de bu büyük 
mitinge katıldı. Partimiz saflar halinde caddelerden geçti. Partinin siyasi kıtaları da geçi e 
katıldılar. Ayrıca iki orkestra da bize refakat ediyordu. On be  kadar bayrak ta ıyorduk. 
Nasyonal Sosyalistlerin yarı yarıya dolu, geni  meydana varı larında halkın  evk ve galeyanı 
son derece artmı tı. Ben altmı  bin ki iye yakın bir kalabalık önünde konu mak  erefine 
erdim. 
Bu mitingin ba arısı yıldırım etkisi yaptı. Kızılların en korkunç tehditlere ra men, Münih 
caddelerinde yürüyebilece imizi ispat ettik. Kızıl Cumhuriyetçi himaye te ekküllerinin 
üyeleri, hareket halinde olan kıtalarımıza terör yolu ile tesir yapma a te ebbüs ettilerse 'de, 
kısa bir zaman içinde S.A.'lar tarafından kafaları da ıtılarak kan revan içinde bırakıldılar. 
Böylece Nasyonal Sosyalist Hareket, o zaman ilk defa olarak sokakta miting yapmak hakkını 
ellerine geçiren kızıllardan, uluslararası hainlerden ve vatan dü manlarından bu tekeli kesin 
surette almaya azimli oldu unu ispat etti. 
Bu ba arı, bizde S.A.'nin bünyesi hakkındaki dü üncelerimizin gerek psikolojik ve gerek 
te kilât bakımından iyi ve do ru oldu una dair inkâr kabul etmez bir kanıt ortaya koydu. 
Böylece te kilâtımız kendine ba arı sa lamı  olan temel üzerinde, enerjik bir biçimde geli ti. 
Birkaç hafta sonra S.A.larımızın çıkarabilece i takım sayısı i-ki kat arttı. 
2. S.A.'nin geli mesinde rol oynayan ikinci olay ise 1922 senesinde Cobourg'a yapılan seferdi. 
Irkçı topluluklar, Cobourg'da adına "Alman Kongresi" dedikleri bir toplantı yapmak niyetinde 
idiler. Ben de bu toplantı için davetiye aldım. Toplantıya birkaç arkada ımı da getirmem 
isteniyordu. Davetiye saat 11.00'da elime geçmi ti. Davetiyeyi tam zamanında almı  
sayılırdım. Çünkü bir saat sonra kongreye katılabilmek için gereken bütün tedbirler alındı. 
Bana e lik etmek üzere S.A.lardan sekiz yüz ki i seçtim. Bunlar on dört takıma ayrıldı. 
Böylece Münih'ten özel bir ara tırma ile Cobourg'a gideceklerdi. Cobourg kantonu ile birlikte, 
plebisit sonucu Bavyera'ya iltihak etmi ti. 


Ayrıca Nasyonal Sosyalist S.A'ların di er gruplarına da emir verildi. Ba ka yerlerde de bazı 
gruplar te kil edildi. Almanya'da S.A.'nin yeni üyeleri trene bindikleri yerde muazzam bir 
izlenim bırakıyorlardı. Birçok ki i bizim bayra ımızı görmemi ti. Bayra ın yaptı ı tesir 
büyük oldu. 
Cobourg garına gelindi i zaman, kongre e lenceleri komitesinin bir murahhas heyeti 
tarafından kar ılandık. Bize mahalli sendikaların uzla ma unvanlı bir emrini tebli  ettiler. 
Sosyalist Parti ile Komünist Partisi bu emre i tirak etmi lerdi. Bizden,  ehre bayrak açmadan 
ve bandomuzu çalmadan girmemizi istiyorlardı. Ayrıca  ehre girerken sıkı kollar meydana 
getirmememiz de isteniyordu. 
Bu küçültücü  artlan derhal reddettim. Bu mitingi tertip edenler ve yönetenlerle müzakereye 
yana mayaca ımı ve Sosyalist belediye ba kanı ile böyle bir uzla maya varılmı  olmasının 
benim için  a ılacak bir  ey oldu unu anlatmakta kusur etmedim. Kırk iki ki ilik orkestramız 
da bizimle beraber gelmi ti. S.A. takımlarının derhal saf te kil edeceklerini, bayraklarını 
açarak, farfarları ile birlikte  ehrin içine yürüyeceklerini bildirdim. 
Dediklerimin hepsi yapıldı. 
Gar meydanında, köpekler gibi uluyan ve bizimle alay eden binlerce ki i tarafından 
kar ılandık. Bizlere katiller, haydutlar, diye ba ırıyorlardı. Alman Cumhuriyeti'nin örnek 
olmaya lâyık bu kurumlarının nazikçe(!) yüzümüze fırlattıkları sözler bunlardı. 
Genç S.A. kuvveti örnek alınmaya lâyık bir hattı hareket takip etti. Takımlar gar meydanında 
te ekkül ettiler. Ayak takımının âdi tahriklerini hiç önemsemediler. Polis korku içinde 
kalmı tı. Alay halinde geçiyorduk. Sa ımızdaki ve solumuzdaki halkın aleyhte tezahüratı 
gittikçe artıyordu. 
Polisler, yabancısı oldu umuz bu  ehirde, bizi önceden kararla tırılan yere götürmeyip, bir 
salona do ru yol gösterdi. Son S.A. takımı salonun avlusuna girer girmez büyük bir kalabalık, 
kulakları sa ır edecek bir  ekilde uluyarak arkamızdan içeri girmeye te ebbüs etti. Bu 
güruhun içeri girmesini önlemek için polis kapıları kapattı. Bu vaziyet tahammül edilecek gibi 
de ildi. Derhal S.A.'yı "hazır ol" vaziyetine geçirdim. Küçük bir nutuk verdim ve polisten 
derhal kapıları açmasını istedim. Emniyet kuvvetleri uzun bir tereddütten sonra, dedi imi 
yapma a razı oldular. 
Bunun üzerine esas yerimize ula mak için tekrar aynı yoldan, fakat aksi tarafa do ru yürüdük. 
Kızıllar için bu defa, hakikaten kar ı koymak lâzım geliyordu. Feryat ve gürültü bizim S.A. 
mensuplarına so ukkanlılıklarını kaybettirmedi i için, sosyalizmin, karde li in ve e itli in bu 
âdi temsilcileri ta lara müracaat etmek lüzumunu duydular. 
i te o zaman sabrımız tükendi. Darbelerimiz birer dolu gibi sa a sola ya maya ba ladı. On 
be  dakika sonra bir kızıl sokakta burnunu dahi göstermek cesaretinde bulunamıyordu. 
Gece de  iddetli hâdiseler oldu. S.A. devriyeleri yalnız ba ına dola an Nasyonal Sosyalistleri 
hücuma u ramı  buldular. Bunların durumları müthi ti. Fakat âdi kızılların i leri hemen orada 
görüldü. Böylece, gün do arken, Cobourg'un senelerden beri çekmekte oldu u kızıl tedhi  
yok edilmi  oluyordu. 
Marksçı Yahudiler riyakâr vasıflarını gösteren bir hareketle, beyanname ne rederek 
"uluslararası proletarya yolda ları" bir kere daha soka a ça ırdılar. Olayları de i tirerek, katil 
çetelerimizin Cobo-urg'da masum i çilere kar ı bir yok etme sava ına ba lamı  oldu u ilân 
edildi. Saat bir buçukta büyük bir miting hazırlandı.  ehrin civarındaki on binlerce i çi buraya 
ça rılmı tı. 
Kızıl terör meselesini kati surette halletmek niyetinde idim. Bunun için, binbe yüz ki iye 
çıkan S.A.'ya ö le üzeri bir kol te kil etmelerini emrettim. Bu kuvvet ile Cobourg'un iç 
kalesine do ru yola çıktım. Yolumuz, dü man mitingin yapılaca ı meydandan geçiyordu. 
Tecavüz cüretini gösterip, gösteremeyeceklerini anlamak istiyordum. Meydana geldi imiz 
vakit haber verilen on bin i çinin yerine birkaç yüz biçare adamla kar ıla tık. Biz yakla tıkça 
sinip kaldılar. Bir kısmı da tabana kuvvet kaçtı. Yalnız bir iki yerde,  ehir dı ından gelme ve 


henüz bizi tanımayan birkaç kızıl grup, bizlere tecavüz etmeye yeltendi. Fakat bir lâhzada, bir 
daha böyle bir  eye te ebbüs arzusu içlerinden kesin biçimde silinecek  ekilde benzetildiler. 
Bütün bu hadiselerden sonra korku içinde kalmı  olan halkın yava  yava  uyandı ı, cesaret 
buldu u ve bizleri alkı lamaya ba ladı ı görüldü. 
ehirden dönece imiz gece birçok yerde ne eli alkı lar koptu. 
Gara geldi imiz vakit, tren i çilerinin bizi götürmeyeceklerini ö rendik. Bu haber üzerine 
kızıl eleba ılarından birkaç tanesine böyle bir i e kalkı ırlarsa, içlerinden bazılarını 
yakalayaca ımızı, treni kendimiz yönetece imizi, her vagona "uluslararası dayanı ma temsil-
cilerinden birkaçını da bindirerek, yanımıza alaca ımızı bildirdim. 
Bizim yönetimimizde yapılacak bir tren seyahatinin  üphesiz çok tehlikeli olabilece ine ve 
hepimizin kafasının kopmasının ihtimal dahilinde oldu una, bu heriflerin dikkatlerini çektim. 
Öbür dünyaya yalnız gitmeyece imizi bildirdim ve sadece bu i te kızıl efendilerle aramızda 
tam bir e itlik ve karde lik görülece ini anlattım. 
Bunun üzerine tren tam vaktinde yola çıktı. Ertesi sabah tekrar sa  salim Münih'te idik. 
Cobourg'da 1914 yılından beri ilk defa olarak vatanda lar arasında e itlik kurulmu  oldu. E er 
kendini be enmi , bir i e yaramaz yüksek dereceli memurlar vatanda ların hayatını devletin 
korudu unu iddia etseler bile, o zamanlar gerçek durum böyle de ildi. Hattâ vatanda , 
devletin temsilcilerine kar ı korunmak zorunda idi. 
Bugünün ehemmiyeti bütün neticelen ile tam manasıyla derhal takdir edilemedi. Fakat 
muzaffer S.A. mensupları kendi kendilerine ve liderlerinin dirayet ve basiretine itimat ve 
imanlarının arttı ını hissettiler. Artık etraf bizimle ilgilenmeye ba ladı. Nasyonal Sosyalist 
Hareketin, Marksizm'e lâyık bir akıbet hazırlayaca ına inananların sayısı ço aldı. Yalnız 
demokrat kafalılar, bizlerden demokratik bir cumhuriyete, sert bir hücumu, barı çı sözlerle 
kar ılayacak yerde, yumruk ve sopalarımızla püskürtmek hakkını kullandı ımızdan  ikâyetçi 
idiler. 
Burjuva basın her zaman oldu u gibi bu sefer de korkak davrandı. Fakat, kendilerinin 
yapamadı ını, bizler Cobourg'da yaptı ımız için, gizlice sevinmekten de geri kalmadı. 
Marksçı i çiler, daha do rusu yollarını  a ırmı  olan i çiler Nasyonal Sosyalistlerin 
yumrukları ile uyandıkları vakit bizim de bir ideal u runda mücadele etti imizi gördüler. 
Çünkü insan sadece inandı ı ve sevdi i  ey u runda kavga eder. Bu tecrübe ile sabittir. 
S.A'nın kendisi de bu hâdiseden faydalandı. Bu organımız o kadar çabuk büyüdü ki, 
Partimizin 27 Ocak 1923 te yaptı ı kongrede bayra ın selâmlanmasına altı bin ki i katıldı. Bu 
münasebetle ilk S.A. takımları tamamen yeni üniformalarını giyerek meydana çıktılar. 
Cobourg olayları ve bundan aldı ımız ders S.A. için bir üniformanın ne kadar lüzumlu 
oldu unu gösterdi. 
Üniforma yalnız bu te ekkülün ruhunu canlandırmak için de il, aynı zamanda herhangi bir 
karı ıklı a fırsat bırakmamak ve birbirlerini tanımak için bir i aret olarak da faydalı idi. 
O zamana kadar S.A.lar kollarında pazuband ta ıyorlardı.  imdi malûm olan gömle i ve 
kasketi de giymeye ba ladılar. 
Cobourg'da  u mühim neticeyi de elde etmi tik. Kızıl tedhi , senelerden beri ba ka partilerin 
bütün toplantılarını da ıtıyordu. Fakat  imdi, bizler toplantı hürriyetim iade ediyorduk. Artık 
Nasyonal Sosyalist birliklerimizi bir vakitler kızılların at ko turdukları yerlere yı maya 
ba ladık. Böylece Bavyera'mn "kızıl kuleleri" Nasyonal Sosyalist Hareket kar ısında birer 
birer dü meye ba ladı. S.A. zaman ilerledikçe vazifesini daha iyi idrak etme e ba ladı. 
Gayesiz ve hayatı mühim olmayan bir müdafaa te kilâtı olmaktan çıkarak, yeni bir milli 
Alman devletinin kurulması u runda kavga eden canlı bir te kilât hüviyetini kazandı. 
Bu mantıki geli me 1923 senesinin Mart ayına kadar devam etti. Ancak bu sırada ortaya çıkan 
bir olay, beni S.A.'mn kurulu düzeninde de i iklik yapmaya yöneltti. 
3. 1923 yılının ilk aylarında Rurh bölgesinin Fransızlar tarafından i gal edilmesi S.A.'mn 
geli mesinde üçüncü büyük rolü oynadı. 


(Bugün bu hususta serbest bir  ekilde yazı yazmak henüz mümkün de ildir ve milli 
menfaatlere uygun dü mez. Bu meseleden ancak genel olarak söz edilebilir.) 
Bizim için hiç de bir sürpriz te kil etmeyen Rurh bölgesinin i gal olayı, artık o korkakça geri 
çekilme politikasından vazgeçilmesini ve savunmaya büyük önem verilmesi gerekti ini 
gösterdi. O zaman safları arasında binlerce genç ve kuvvetli insanı bulunduran S.A. da bu 
milli vazifeye i tirakten çekinmezlerdi. 1923 senesi ilkbaharı ile yaz aylarında S.A. bir askeri 
mücadele te kilâtı haline geldi. 1923 senesinin bundan sonraki olaylarında bizim hareketimize 
ait geli meyi, büyük kısmı itibariyle bu yeni te kilâta atfetmek gerekmektedir. 
1923 yılı olaylarından kaba çizgiler halinde söz etti im için, burada yalnız  una de inmekle 
yetinece im: O dönemde S.A.'mn de i imi, e er bu yeni te kilâtı gerektiren  artlar, yani 
Fransa'ya kar ı aktif bir direni e giri ilmesi keyfiyeti yerine getirilmemi  olsaydı, bizim 
hareketimiz için çok zararlı olurdu. 
1923 senesinin neticesi ilk bakı ta ne kadar müthi  görünürse görünsün, soruna daha ba ka bir 
açıdan bakıldı ında hemen hemen çok gerekli idi. Keza, S.A.'mn kesin de i mesine engel 
oldu. Alman hükümetinin tutumu bunu gereksiz hale sokmu tu ve hareketimiz için de bir 
faydası yoktu. Onun için yine aynı yolda yürümekte devam edildi. 
1925 senesinde yeniden düzene konan parti S.A.'yı ba langıçta anlattı ımız ve açıkladı ımız 
ilkelere göre tekrar kurmak lüzumunu duydu. Parti, ba langıçtaki kutsal görü lerine dönmeli 
ve S.A. ile hareketlerinin ideali u rundaki mücadeleyi temsil etmek ve kuvvetlendirmek için 
bir vasıta meydana getirmelidir. Özellikle, S.A.'yı, Nasyonal Sosyalist ve ırkçı ülkü için, yüz 
bin ki ilik bir koruyucu kuvvet olarak meydana getirmeye çalı ılmalıdır.  
 
BÖLÜM 22 
1919 yılının kı  aylarında ve daha çok 1920 yılının baharında ve yazında, ola anüstü bir önem 
ta ıyan bir sorun hakkında, bir durum almak zorunlulu u ortaya çıkmı tı. Bu kitabımın birinci 
bölümünde Almanya'nın kar ı kar ıya kaldı ı yıkılma tehlikesi hakkında tespit etti im 
birtakım hususlardan söz etmi tim, i te bu sırada Almanya'nın kuzeyini, güneyinden ayıran 
eski hende i büyütmek için, ingilizlerle Fransızlar tarafından yapılması gerekli olan propa-
ganda yöntemine imada bulunmu  ve de inmi tim. 
1915 yılı baharında, basında sistemli bir biçimde Prusya'yı hedef alan ve hicveden yazılar 
yayınlandı. Bu yazılar, sava ın sorumlulu unu yalnız Prusya'ya yüklüyordu. Bu yayın, 1916 
yılında ustaca oldu u kadar, kesin biçimde hakarete de dönü mü tü. En basit içgüdülere hitap 
ederek, Güneydeki Almanları, Kuzeydeki Almanlara kar ı kı kırtmaya çalı ılıyordu. Bu yayın 
meyvesini vermeye ba lamı tı. Gerek hükümet yetkililerini ve gerek orduda yüksek makam-
larda bulunanları, daha do rusu Bavyera ordusu liderlerini, bu mücadeleye son vermek için 
gereken azim ve kesinlikle müdahale etmemi  olmalarından dolayı, kınamak hakkı 
do mu tur. Bu kimseler i ledikleri bu hatalarından ötürü, hiçbir zaman kendilerini temize 
çıkaramayacaklardır. Tanrı onların gözlerini karartıyor ve onlara görevlerini unutturuyordu. 
Evet, hiçbir  ey yapılmadı. Aksine bazı yerlerde bu mücadele iyi kar ılandı. Bunlar, birli e 
giden geli me yolunu tıkamakla kalmayıp, federasyon e ilimlerini otomatik olarak 
güçlendireceklerini dü ünemeyecek kadar dar kafalı kimseler idi. Fakat tarihte bu kadar hile 
dolu bir ihmal, pek ender olarak bu kadar acı bir cezaya çarpılmı tır. Prusya'ya yapılan 
hakaret ve ona yüklenmek istenen ziyan, bütün Almanya'yı kapsamına aldı. Sonunda yıkılma 
i i hızlandırıldı. Yalnız Almanya parçalanmakla kalmadı, imparatorlu u olu turan Alman 
devletleri de bölündüler. 
Prusya aleyhinde yapay olarak körüklenen kin, büyük bir hırs ve  iddetle Münih'te ortaya çıktı 
ve ilk önce burada hanedan aleyhinde bir kıyam patlak verdi. 
Sava  sırasında süregelen dü man propagandasının Prusya'ya kar ı bir fikir hareketini yalnız 
ba ına getirmi  olmasına ve bu tuza a dü en halkın lehinde mazeretler bulunmadı ına 
inanmak ve bunu böyle kabul etmek hatalı olur. Sava  sırasında genel ekonominin te kilât 


biçimi, Reich'ın her yanını vesayet altında bulunduran ve bir dolandırıcının kurbanlarına 
yaptı ı gibi, ülkeyi istismar eden, gerçekten pek anlamı olmayan merkeziyet yönetimi idi.  te 
Prusya aleyhindeki dü üncelerin do masına yardımcı olan ba lıca sebepler bunlardı. Çünkü 
mutat tipteki halk adamı için, merkezleri Berlin'de bulunan sava  ofisleri, bizzat Berlin 
demekti. Berlin ise Prusya idi. Halk ise, bu sava  stoklarının, Berlinli veya Prusyalı, hatta Al-
man olmayan kimselerin elinde bulundu unu bilmiyordu. Zavallı halk kendim, Reich'ın 
payitahtında i leyen kine, payitahta layık görülen o âdi te kilâtın tahriklerine kaptırmı tı. Aynı 
zamanda, Bavyera hükümeti tarafından da bu tecavüz ve tahriklerin içyüzü açıklanmıyordu. 
Yahudi ise, sava  ofisleri perdesi altında elinde tuttu u iktisat politikası ile Alman halkının 
zararına, meydana getirdi i âdi ya ma hareketinin, tahrik unsuru oldu unu gayet iyi 
biliyordu. Yahudi için, galeyana gelen halk kendi bo azına sarılmadıkça, korkulacak ve 
çekinilecek bir tehlike mevcut olamazdı. Bunun için Yahudi, halkın kinini, kendi üzerinden 
uzakla tırarak, bu kin ve isyanın bir ba ka tarafta bo altılmasını gayet iyi becerdi. Bavyera 
Prusya ile, Prusya da Bavyera ile kavgaya tutu sunlar, bu yeterdi, i te Yahudi'nin arayıp da 
bulamadı ı  ey! 
Kavga ne kadar  iddetli ve korkunç olursa, Yahudi için o kadar makbuldü, iki memleket 
sonsuz bir garez ve hiddetle birbiri ile kapı acak olursa Yahudi'nin rahatı da o kadar iyi temin 
edilmi  olurdu. Böylece kamuoyunun dikkati bu uluslararası oyundan uzak tutuluyordu. Bu 
kavga en tehlikeli bir safhaya geldi inde basiret sahibi kabiliyetli birkaç kimsenin müdahalesi 
ile mücadele sakinle ti. Yahudi bu durum kar ısında yeni bir tahrike müracaat etmekte 
gecikmedi. 
Güney ile kuzeyi birbirine dü ürerek bundan yararlananlar derhal olayın üzerine atılarak, kor 
haline gelen ate i körüklediler. Sonunda gizli gizli devam eden nefret ve isyan tekrar alevler 
saçmaya ba ladı. 
Yahudi Almanları soymak için, Alman milletlerini oyaladı ve kamuoyunun dikkatini 
da ıtmak üzere her türlü dalavereyi çevirdi. Daha sonra devrim oldu. 
Halk, küçük burjuva ile kültürü az olan i çi, 1918 yılına kadar olan hâdiseleri anlayamadı. 
Fakat 1918 yılının Kasım ayında meydana gelen devrimi Alman halkının kendisine 
"Nasyonal" denen kısmı, hiç olmazsa devrim patladı ı vakit anlamalı ve takdir etmeli idi. 
Çünkü devrim hareketinin lideri kendisini derhal Bavye-ra'nın çıkarlarını koruyan bir kimse 
olarak ilân etti. Uluslararası Yahudi Kurt Eisner, Prusya'ya kar ı Bavyera ile çıktı. Halbuki bu 
serserinin hayatı tetkik edilecek olursa, Bavyera'nın çıkarlarını savunmaya ehil olmadı ı 
görülürdü. Ayrıca onun gözünde, Tanrı tarafından yaratılmı  olan bu dünyada Bavyera'nın 
varlı ının devam etmesi keyfiyeti pek önemsizdi. 
Kurt Eisner, Bavyera'da inkılâpçıların kıyam hareketine Bavyera'nın menfaatleri noktasından 
bakmıyordu. O Yahudili in ba dele-ge sıfatı ile bütün bu hareketleri idare ediyordu. 
Almanya'yı parçalamak i ini çabuk bitirmek istiyordu. Bunun için Bavyeralılara ihtiyacı 
vardı. Onların içgüdüye dayalı e ilimlerinden ve antipatilerinden yararlanıyordu. Bu pis 
Yahudi'nin amacı, savunmasız hale gelen ve parçalanmı  olan Reich'ı tamamen komünizmin 
bir avı haline getirmekti. 
Bu âdi herif zıbardıktan sonra, yerine geçen di er pis Yahudiler de Kurt Eisner'in takti ini 
kullandılar. 
Sosyalist milletvekillerinin ço unlu undan ayrılan bir grup, Sosyalist Demokrat Parti'yi 
meydana getirdi. Bu Marksçılar kendilerine müstakil parti adını vererek Alman Devleti'nin 
hissiyatına ve içgüdülerine el uzattılar. Halbuki bu kızıllar, mecliste sava -tahsisatı-na olumlu 
oy vermekten kaçan alçaklardı. 
Bâvyera'yı i çi ve Asker  ûraları Cumhuriyeti'nden kurtaran askeri kuvvetlerin bu hareketleri 
Yahudiler tarafından Bavyera i çilerinin Prusya militarizmine kar ı mücadelesi olarak 
yorumlanıyordu.  ûralar Cumhuriyeti'nin ezilmesi, Alman ülkelerinde olumlu tesir hasıl 


etmesi icap ederken Münih'te bu hareket akıl ve mantık dı ı olarak Bavyeralıları Prusya'ya 
kar ı daha çok ayaklandırdı. 
Komünist tahrikçilerin  ûralar Cumhuriyetinin kaldırılmasını, Prusya militarizminin, 
antimilitarist ve Prusya aleyhtarı olan Bavye-ralılar üzerinde bir zaferi olarak göstermeleri, 
semeresini çok bol verdi. Kurt Eisner, Landtag seçimlerinde Münih'te ancak on bin taraftar 
buldu u ve komünist partisi de üç bin oy alabildi i halde Cumhuriyetin dü mesinden sonra 
iki partiye verilen oyların toplamı yüz bine yükselmi ti. 
te bu tarihten itibaren Almanları birbirleri aleyhine tahrik e-den bu mücadeleye müdahale 
etmeye ba ladım. 
Öyle bir mücadeleye giri iyordum ki, bu mücadele halk tarafından hiç, ama hiç tutulmuyordu. 
ûralar Cumhuriyeti devam etti i sıralarda Münih'te yapılan toplantılarda, Almanya'nın di er 
bölgeleri ve bilhassa Prusya aleyhine saçılan kin ve nefret o kadar yayılıyordu ki, bazen bu 
toplantılarda bir kuzeylinin hazır bulunması demek, o kuzeylinin hayatını tehlikeye atması 
demek oluyordu. Bu toplantılarda sık sık "Prusya'dan ayrılalım", "Kahrolsun Prusya", 
"Prusya'ya kar ı sava alım" gibi manasız sesler ve ba ırı malar duyuluyordu. 
Bu öyle bir ruhsal durumdu ki, Bavyera'nın egemenlik hukukunun parlak bir temsilcisi bunu 
Reichstag'da  u husumet çı lı ı ile özetlemi ti: "Prusyalı olarak çürümektense, Bavyeralı 
olarak ölmek daha iyidir." 
Münih'te Lövvenbraukeller'de yapılan bir toplantıda, etrafımda pek az bir dost bulundu u 
sırada bu delili e kar ı itiraz ettim. Bu itirazımın toplantıda ne ifade etti ini anlayabilmek 
için, o devrin toplantılarında hazır bulunmak gerekirdi. 
Hezeyan içinde, tahrik edilmi  kalabalık bana kar ı aç köpekler gibi uludu u ve bizi 
tepelemek tehdidini savurdu u vakit neler hissetti imi anlatamam. Bu sırada bana sava  
arkada larım refakat ediyorlardı. Bu kudurmu  kalabalık asker kaçaklarından ve serserilerden 
meydana gelmi ti. Bir kısmı da sava  sırasında geri hizmetlerinde bulunmu  olanlardı. Biz ise 
vatanı müdafaa ediyorduk. Fakat böyle sahnelerin bana faydası oluyordu. Çünkü 
taraftarlarımın küçük kuvveti kendilerini bana daha çok yakın hissediyordu. Çok geçmeden 
bu kimseler benim için "hayatta ve ölümde" sadakat yemim ettiler. 
1919 senesinin on iki ayında devamlı bir  ekilde devam e-den bu mücadeleler, 1920 senesi 
ba ından itibaren daha da  iddetlendi. Bu arada bir sürü toplantı yapıldı. Münih'te, 
Sonnenstrasse'de Wagner Salonu'nda olan toplantıyı, hiç unutamam. Bu toplantıda en  iddetli 
hücumlara kar ı koymak zorunda kaldık. Çok zaman benim taraftarlarım sayısız fena 
muameleler gördü. Bunların yerlere atılarak çi nendikleri, ölü bir hale getirilerek kapı dı arı 
edildikleri oldu. 
Ancak cephede tanı tı ım arkada larla giri mi  oldu um bu mücadele, o sırada kavgayı adeta 
kutsal bir vazife olarak kabul eden genç hareket mensupları tarafından devam ettirildi. Benim 
için yalnız Bavyeralı taraftarlarımıza güvenerek, o günlerde bu aptallık ve hıyanet dolu 
saldırılara kar ı çıkmaya cesaret etmemiz bugün bir gurur ve iftihar vesilesidir. Belki bu i e 
e ilim göstermemiz budalalıktı. Fakat  unu biliyordum ki, arkadan gelen kalabalık zekâsız 
oldu u kadar da namuslu kimselerden meydana gelmi ti. Fakat bu i i tertip edenler ve 
yönetenler için böyle söylenemezdi. Onları akıllı ve Fransız parası ile çalı an birer hain olarak 
kabul ediyorum. Bugün de bu kanaatimi korumaktayım. 
Bizim mücadelemizi özellikle zorla tıran  ey, çevrilen dolabın tek sebebi gibi gösterilen 
federalist e ilim öne sürerek, gizli maksadın uygulama mevkisine ba arı ile konması idi. 
Prusya aleyhinde yapılan tahriklerin federalizm ile hiçbir alâkası yoktu. Federalist bir 
zihniyetin, konfederasyona dahil olan bir devleti çökertmesinin veya parçalanmasının bir 
açıklaması yapılamazdı. Ayrıca bunu görmek de insanı  a kına çeviriyordu. Çünkü Bismarck 
tarafından Re-ich'ı tarif etmek için kullanılan düsturdan yararlanan bir federalist e er bu 
hareketinde samimi olsa idi, Bismarck'ın kurdu u Prusya devletinden toprak almaya 
kalkı maz ve toprak parçası koparılmasını arzulamazdı. E er, Prusyalı bir muhafazakâr parti, 


Franconien'in Bavyera'dan ayrılmasını istese veya bu ayırma i ini çabukla tırsa idi, Münih'te 
kıyamet kopmaz mıydı? 
i in içyüzü böyle idi. Bunun için federalizmin hayranı olanlara ancak acınırdı. Bu kimseler, 
alçak, âdi, hokkabaz heriflerin kurbanı olduklarını bilemiyorlardı. Bunlar aldatılmı lardı. 
Federalist fikri bu  ekilde kötülenirken, bu fikir taraftarlarının yardımı ile mezara itiliyordu. 
Reich'ın federalist te kilâtı lehinde propaganda yapılırken, böyle bir siyasi te ekkülün en 
büyük unsuru olan Prusya'ya her halde hakaret edilemezdi. Böyle yapılmakla bu konfedere 
devletin hayatı mümkün oldu u kadar kısaltılıyordu. Lâfta federalist olanlar inkılâp ile 
kurulan demokratik rejimle aynı  ey kabul edilmesi imkânsız olan Prusya'ya hücum ettikleri 
için, bu netice akıl sır ermez bir hal oluyordu. Bu sahtekâr federalistlerin tahrik ve âdi 
ele tirileri, daha ziyade Güney Almanya'yı veya Yahudi ile Weimar Anayasası yazarlarım 
hedef alacak yerde, eski muhafazakâr Prusya'nın temsilcilerine tevcih ediliyordu. 
Bu mücadele taraftarları Yahudilerle temastan çekmiyorlardı. Buna hayret etmemek lâzımdır. 
Bu  ekil davranı  muammanın bütün anahtarlarını bize verir. 
Yahudi, inkılâptan önce, sava  sıralarında halkın dikkatini kendi sava  ofislerinden ve kendi 
üzerinden nasıl uzakla tırdı ve Bavye-ra halkını Prusya aleyhine nasıl ayaklandırdı ise, 
devrimden sonra da ya ma te ebbüsünü herhangi bir  ekilde örtmesi lâzım geldi ini 
biliyordu. Bunun için Almanya'nın nasyonal unsurlarını birbirleri aleyhine kı kırtmaktan geri 
kalmadı. Bavyeralı muhafazakârlar, Yahudiler tarafından Prusyalı muhafazakârlar aleyhine 
kı kırtılıyordu. 
Bütün ipleri parmaklanna geçirmi  olan Yahudi, gayet zeki hareket ederek âdi bir  ekilde 
tekrar bu i e koyuldu. 
Yahudi, öylesine kudret ve yetki suiistimalleri meydana getirdi ki, bunların sonucu olarak 
binlerce ki i topraklara gömüldü. Bu kurbanların arasında hiçbir zaman tek bir Yahudi yoktu. 
Hepsi de Almandı. 
Yahudi'nin, halkın dikkatini ba ka tarafa çevirmek hususunda gösterdi i mahareti bugün dahi 
tespit etmek mümkündür. 
Bavy er ahlar, Berlin'in sayıları dört milyonu bulan i çilerini ve görevleri ile me gul olan 
üreticilerini görmüyorlardı. Onların gördükleri, ahlâkın bozuk oldu u batı mahallelerinin 
Berlin'i idi. Ne var ki Bavyeralıların kinleri bu ahlâk yönünden bozulmu  mahallelere 
yöneltilmiyordu. Onlar yalnız Prusya kentini göz önünde tutuyorlardı. Pi manlık duyulacak 
birçok sebep vardı. 
Yahudi'nin halkı ba ka tarafta oyalayarak, onun dikkatini kendi üzerinden uzakla tırmakta 
gösterdi i ustalı ı, bugün bile saptamak mümkündür. 
1913 senesinde dahi bir Yahudi aleyhtarlı ı bahis mevzuu olamazdı. Ben o günlerde, Yahudi 
kelimesinin söylenmesinin ne kadar zor oldu unu bugün bile hatırlıyorum. E er a zınıza 
Yahudi kelimesini alacak olursanız, ya sizin yüzünüze aptal aptal bakarlardı veya siz korkunç 
bir muhalefetle kar ıla ırdınız. 
Bizim gerçek dü manımızın kim oldu unu halka ö retmek için yaptı ımız ilk mücadele o 
günlerde hemen hemen hiç ba arı ihtimali göstermiyordu. Fakat, zamanla yaptı ımız azimli 
mücadele semeresini vermeye ba ladı. 
Yahudi aleyhtarlı ı 1918 senesi son ayları ile 1919 senesinin ba larında kök salmaya ba ladı, 
i te Nasyonal Sosyalist Hareket bu Yahudi aleyhtarlı ını daha sonra geli tirdi. Bilhassa, bu 
Yahudi aleyhtarlı ını, burjuvazinin dar çevrelerinden kurtarıp halk faaliyetinin zembere i ve 
parolası haline getirdik. 
Ancak biz Nasyonal Sosyalistler olarak Alman milletine bu büyük tehlikeyi haber verdi imiz 
vakit, Yahudi denen sahtekâr, kendi müdafaasını hazırlamı  bulunuyordu. Bu durum 
kar ısında, hemen eski taktiklere ba vurdu.  a ılacak bir süratte, ırkçı kuvvetleri parçaladı ve 
bunları birbirine dü ürdü. Etrafa tefrika tohumlan saçmaya ba ladı. Yahudi, derhal Katolik 


tahrikli i meselesine sarıldı ve bunu ortaya attı. Böylece Katolik ile Protestanlı ı, birbiri ile 
mücadeleye sevk ederek halkın dikkatini ba ka taraflara çevirdi. 
Yahudili in, birlik olmu  güçler tarafından hücuma u ramaması için dü ünülecek tek yol 
buydu. Yahudi de bu i i gayet kolay yaptı. Mezhep ayrılıklarının halka verdi i zarar hiçbir 
zaman Yahudi tarafından onarılmadı. 
Yahudi, maksadına ula mı tı. Katolikler ile Protestanlar birbirleri ile mücadele ederken, üstün 
ırkların ve bütün Hıristiyanların tek ve korkunç dü manı olan Yahudi de oturdu u yerden 
keyifli keyifli gülüyordu. 
Bir vakitler Yahudi, federalizm ile merkeziyetçileri birbirine dü ürmü tü. Onları birbirleri ile 
mücadeleye sevk ederken her ikisini de zayıf dü ürüyordu. Bu arada Yahudi, kendi milletinin 
hürriyetim sanat ve meta haline getirerek, büyük uluslararası maliye âlemi hesabına 
Almanya'ya hıyanet ediyordu. Yahudi bugün iki mezhebin birbirleri ile kavga etmelerini 
sa lamı tır. Bu mezheplerin ve ki ilerin dayandıkları temeller uluslararası Yahudi'nin 
çıkardı ı zehirle yok edilmektedir. 
Artık, Yahudi kanının yayılması ile, her gün ırkımızda büyük bir tahribat oluyordu. Kanımızın 
bu zehirlenmesi asırlarca devam ederse, ancak asırlarca sonra temizlenebilir. Irkımızın çökü ü 
neticesi, Alman milletinin üstün ırk vasfı ortadan kalkacak, neticede medeniyet yaratma 
kabiliyetimiz sıfıra ula acaktı, i te bütün bunlar dü ünülmeli ve Yahudilerin bu i i sistemli bir 
ekilde yaptıkları ö renilmelidir. 
Bugün, hiç de ilse büyük  ehirlerimizde, Güney italya'nın düzeyine dü mek tehlikesinin 
ortaya çıktı ı dü ünülmelidir. Ama ne var ki, kanımızın böyle pisliklere bula makta oldu unu 
görmeyi be-ceremiyorlardı. 
Bu kara saçlı sahtekârlar, milletimizin zararına çalı arak tecrübesiz olan genç kızlarımızı 
kirletiyorlardı. Bu âdi hareket ise dünyada hiçbir  eyle telâfi edilemeyecek  ekilde tahriplere 
yol açıyordu. Di er taraftan Katolik ve Protestan mezhepleri de asıl insanın, bu â-di hemcinsi 
tarafından harap edilmesine sadece seyirci kalmaktaydı. Oysa dünyanın gelece i için 
Katoliklerin mi Protestanlara, yoksa Protestanların mı Katoliklere galip gelece i bir mesele 
de ildir. Asıl mesele, üstün ırka dahil olanların ayakta kalıp kalmayacaklarıdır. Durum böyle 
iken bu iki Hıristiyan mezhebi üstün ırkı yok etmek hareketine kar ı birle ip mücadele etmek 
yerine, birbirleri ile çeki mekteydi. 
Irkçılık sahasında yer alan herhangi bir kimse, mezhebi ne olursa olsun, devamlı olarak 
Tanrı'nm iradesinden rastgele bir  ekilde bahsedece i yerde, Tanrı'nm iradesine göre hareket 
etmek ve Tanrı'nm eseri olan insanlı ın kirletilmesi faaliyetine kar ı durmak vazifesi ile 
mükelleftir. 
Çünkü insanlara  ekillerini, kabiliyetlerini Tanrı vermi tir. Tanrı'nm eserini yok etmek, O'nun 
yaratma iradesine sava  ilân etmek demektir. 
Bunun için herkes, kendi mezhebine mensup olanın di er mezheplerle mücadele etmesini 
önlemeli ve di er mezhep mensupları ile birlikte, Hıristiyanlıkla kavga etmeye çıkan 
sahtekârlarla mücadele etmelidir. Mezheplerin herhangi bir tarafını tenkit etmek, aramızdaki 
dini ayrılı ı geli tirmekten ba ka bir i e yaramaz. Böyle bir giri im, Almanya'yı bölü mü  
olan iki mezhep arasında, bir yok etme sava ının tohumlarını atar. Bizim milletimiz din 
bakımından Fransa, italya ve ispanya ile mukayese edilemez. Bu üç memlekette her hangi bir 
dini inanı  tenkit edilse, klerikalizm* ya da ültramon-tam'zm** aleyhinde fikirler ortaya atılsa 
bile, bu hareketler mezhep ve tarikat mensuplarını birbirine dü ürmez. 
Ama, Almanya'da bu yapılamazdı. Çünkü böyle bir mücadeleye, Protestanlar muhakkak 
katılacaklardır, t te öteki ülkelerde yalnız Katolikler tarafından, Protestanların en yüksek din 
adamlarının siyasal yönden yapacakları nüfuz yolsuzluklarına kar ı alınacak savunma 
tedbirleri, Almanya'da derhal Protestanlık tarafından, Katolik mezhebine yöneltilmi  bir 
saldırı niteli ine dönü ecektir. Bir mezhebe mensup inançlı ki iler tarafından, bir ba ka 
mezhebin içinde ortaya çıkarılan herhangi bir yanlı  davranı ın varlı ı, o mezhebin inanmı  


ki ilerince bilinse bile,  iddetle reddedilir. Bu i  o kadar ileri götürülür ki, kendi kiliseleri 
içinde gördükleri yolsuzlukların düzeltilmesine taraftar olan ki iler bile, bu yolsuzlu un 
giderilmesi bir ba ka mezhebin otoritesi tarafından tavsiye edilir ve özellikle istenirse, derhal 
bu i ten vazgeçerler ve sonra bütün çabalarım dı a yöneltirler. Otoritenin böyle bir uyarı ya da 
istekte bulunması, kendisi ile ilgisi olmayan i lere karı mak gibi, uygunsuz bir giri im sayılır. 
Bu türlü giri imler, milli toplumun çıkarlarım savunma hususunda sahip oldu u yüksek hak 
üzerine dayandırılsa bile, mazur görülemezler. Çünkü bugün, dinsel duygular, milli ve siyasal 
dü üncelerden çok daha derin bir etki ve nüfuza sahip bulunmaktadır, iki mezhebi, 
birbirlerine kar ı pek çetin bir sava  verme e kı kırtmakla, bu durum zerre kadar de i tirilmi  
olmaz. E er kar ılıklı bir ho görü, millete, bu alanda uzla ma yönünde etki yapacak bir gele-
ce in nimetlerim sa larsa, i te ancak o zaman i  de i ir. Ben bugün dahi, ırkçı harekete dini 
kavgaları karı tırmaya yeltenen kimseleri,  (*    Klerikalizm: Kilise mensuplarının özel ve 
genel ya ama karı malarına taraftar olanların fikirlerinin bütünü. 
**    Ültramontenizm: Papanın hüküm ve söz geçerlili inin yayılması fikri. ) herhangi bir 
komünistten daha çok milletimizin dü manı kabul | ederim ve bu fikrimi söylemekte tereddüt 
göstermem. Nasyonal Sosyalist hareketin bir gayesi de, komünisti kendimize çekmek ve 
do ru yolu göstermektir. Fakat ırkçıları saftan çıkararak onları kutsal vazifelerden alıkoymak 
isteyen kimse en kötü ve âdi hareketi yapmı  olur. Bu âdi hareket ister  uurlu, ister  uursuz 
yapılmı  olsun, meselenin mahiyeti kesinlikle de i mez. Bu i e te ebbüs etmi  kimse Yahudi 
menfaatlerinin bir numaralı adamı demektir. 
Çünkü Yahudi'nin âdi görevi, ırkçı hareket, kendi menfaatlerini haleldar etti i müddetçe asil 
ırkın kanını akıtmak ve ırkı, dini mücadeleler içinde takatten dü ürüp bitkin bir hale getirmek-
tir. 
Evet, bu sözlerimde ısrar ediyorum. Yahudi ırkın kanını, ırk 
bitkin hale gelene kadar akıtır. 
1924 senesinde ırkçı hareketin en büyük vazifesinin "ultra-montanisme" ile mücadele 
oldu unu birdenbire ke feden sahte efendiler bu hareketi yok etmediler, ancak, ırkçı hareketi 
paramparça ettiler. 
Irkçılar arasında, bir Birmarck için imkânsız kalmı  bir  eyi yapma a kabiliyetli oldu unu 
zannedecek kadar ham bir kafanın bulunabilece ini dü ünmek beni çileden çıkarmaktadır. 
Nasyonal Sosyalist liderler, Nasyonal Sosyalist Hareketi bu gibi kavgalara sokmak için 
meydana gelecek bütün te ebbüslere gayet kafi ve azimli bir  ekilde muhalefet etmeli ve kar ı 
koymalı, aynı zamanda bu gibi plânların lehinde konu anları ve propaganda yapanları derhal 
Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin