partiden ayrılan bu kimselerin daha sonra birlikten ve birli in ehemmiyetinden
bahsetmelerindedir. Hem bunu arkalarından yeti menin mümkün olmadı ı zamanlarda
yaparlar. Bu tecrübelerimizle sabittir.
Irkçıların da ılması, çe itli gruplara ayrılmaları i te böyle meydana geliyordu. 1918 ve 1919
yıllarında ırkçı adını ta ıyan birtakım te ekküller ve partiler birbirinin pe i sıra kurulmu lardı.
Fakat bu te ekküllerin ve partilerin kurulmalarında kurucuların hiçbir sorumlulu u yoktu ve
olmamı tı. Sadece olaylar bu te ekkülleri ortaya çıkarmı tı. Bu te ekküllerden yalnız biri
di erlerine nispetle daha çok meydana çıktı. 1920 senesinden itibaren ba arılar elde etti. Bu
te ekkül Nasyonal Sosyalist Demokratik i çi Partisi idi.
Bu arada bir ba ka partinin kurucularının mertçe verdikleri karar hayran kalınacak bir
hareketti. Çünkü bu mert insanlar, di er harekete nispetle kendi hareketlerinin daha az ba arı
ihtimali arz etti ini gördüklerinde, partilerini feshederek, bir kayıt ve art ortaya atmadan
di er hareketle birle tiler. Bizim bu sözlerimiz bilhassa Julius Streicher hakkındadır. Bu
kimse partinin en ya lı dâva adamlarından biridir. O sırada Nurenberg'de bulunan Alman
Sosyalist Partisinin, Nasyonal Sosyalist Demokratik i çi Partisi ile bir alâkası yoktu ve
tamamen müstakil bir ekilde kurulmu tu. Fakat bu i-ki partinin de amaçları ortaktı. Alman
Sosyalist Partisi'nin en ya lı lideri, biraz önce de belirtti im gibi profesör Julius Streicher idi.
Ba langıçta profesör de görevinin kutsallı ına ve hareketin gelece ine inanmı tı. Fakat daha
sonra Nasyonal Sosyalist Demokratik i çi Partisi'nin aynı sahadaki üstünlü ünü tespit etti i
vakit, kendi partisi ve i çi cemiyeti lehlerine gösterdi i faaliyetlerden vazgeçti. Partisinin
taraftarlarını Nasyonal Sosyalist Demokratik i çi Partisı'ne girmeye zorladı. Çünkü kendisine
kar ı mücadelede bu parti galip gelmi ti. Ortak hedef u runda tek cephede mücadele
edilmesini arzu ediyordu. Bu karar hakikaten mühimdi ve zamanında alınmı bir karardı.
Parti olarak gösterdi imiz faaliyet sırasında bir da ılma ve parçalanma gibi krizlere tesadüf
etmedik, ilk günlerdeki arkada ların mertçe idareleri sayesinde her ey yine aynı ekilde
do ru ve mutlu bir sonuca ba landı.
Önceleri, ne kendilerine özgü fikirleri ve ne de kendilerinin ba arılarının artık su götürmez bir
durum aldı ını görünce, kendilerine özgü amaçları olmayan bir sürü ihtiraslı ki iler birdenbire
kendilerinde bir yetenek oldu unu hissediyorlardı.
Bu arada birdenbire, birtakım programlar meydana çıktı. Bu programlar tamamen bizim
partinin programından kopya edilmi ti. Bizim partiden kopya edilen fikirlerin savunması
yapılıyordu. Bu kimseler, yıllarca u runda mücadele etmi oldu umuz fikirlerden söz
ediyorlardı.
Nasyonal Sosyalist Demokratik i çi Partisi'nin eskiden ben takip etmekte oldu u yollar, bu
kimseler tarafından takip ediliyordu. Bu yeni olu um partiler Nasyonal Sosyalist Demokratik
i çi Partisi'nin eskiden beri mevcudiyetini bildikleri için bu partileri neden kurduklarım izafi
etmeye kendilerini mecbur hissediyorlardı. Belki ileri sürülen sebepler ne kadar asil olursa
olsun, çeviri maksadı ile verilen beyanlar da o kadar sahte idi.
Bütün bunlara e ilim gösterilmesinin tek sebebi, ne pahasına olursa olsun bu i te bir rol
oynamak isteyen parti kurucularının ahsi hırsları idi. Bu gibi kimselerin gösterdikleri cüret,
sadece ba kalarına ait fikirlere sahip çıkmak suretiyle meydana atılmalarından ibarettir. Fakat
böyle bir cürete, ancak hırsızlık denir.
O sıralarda, bu parti kleptomanlarının kendi i leri için ortaya atacakları bir görü veya fikir
yoktu. Fakat, daha sonra ırkçı devletin parçalanmasını da ya lı gözlerle takip edenler ve acı
duyanlar yine bu parti kleptomanları oldu. Ba kalarının sesini ba arabileceklerini sanarak ya
da bunu ümit ederek, sürekli bir biçimde birlikten söz ediyorlardı. Bütün yaptıkları i ,
feryatları ve bitip tükenmez ikâyetleri ile ba kalarını yormak, yalnız eskiden ortaya atılan
fikirleri a ırmakta kalmamak ve aynı zamanda bu fikirlere yardımcı ve destek olan eski
hareketleri de çalmaktı.
Bu yeni te ebbüsler, ba ta bulunanların fikri de erleri olmaması yüzünden ümit edileni
vermedi i için, hemen hemen hepsinin, önceleri hafife aldıkları i çi cemiyetlerinden birine
girmekten memnun kaldıkları görülüyordu. O günlerde ayakta duramayan bütün te ekküller,
i çi cemiyetlerinden birine iltihak ediyorlardı. Bunlar, birbirlerine asılmı sekiz-dokuz
felçlinin bir gladyatör kuvvetine denk bir kuvvet meydana getirece ini zannedenlerdendi.
Belki bu sekiz dokuz felçli arasında bir sa lam kimse bulunabilirdi. Fakat, bu sa lam
kimsenin de di er felçlileri ayakta tutmasına kuvveti yetmez ve ilerde bu sa lam da di erleri
gibi felçli duruma gelirdi. Biz i çi cemiyetleri ile bu tip birle meleri daima bir manevra
saydık.
u görü ü hiçbir zaman unutmamak gerekir, i çi cemiyetleri eklinde meydana gelen yeni
te ekkül hiçbir zaman zayıf grupları, kuvvetli grup haline getiremez. Tam tersine, önceden
kuvvetli olan grup, böyle bir birle me kar ısında zayıf dü er. Zayıf grupları bir araya getirip
kuvvetli bir te ekkül meydana getirmek fikri tamamen yanlı tır.
Esasen, ço unluk hangi artlar altında meydana getirilmi olursa olsun, aptallık ve
korkaklıktan ba ka bir ey ortaya çıkaramaz. Bu tecrübe ile sabittir. Bundan çıkarılacak sonuç
udur: Çe itli zayıf grupların her türlü birle meleri ile meydana getirilecek yeni cemiyet
muhtelif hatalarla te ekkül etmi bir idare heyeti tarafından sevk ve idare edilece i için
korkaklık ve zaafa teslim edilmi olur. Ayrıca, böyle bir te ekkülde kuvvetlerin serbestçe
faaliyet göstermelerine engel olunmakla, en yararlı ve en iyi liderin seçilmesi u runda yapı-
lacak mücadeleye de fırsat verilmeyecektir. Bunun neticesi olarak en sa lam ve en kati
fikirlerin galip gelmeleri de tehlikeye girmi oluyor. Bu tip cemiyetler, mevcut durumun ve
olayların do al geli imine de kar ıdırlar. Çünkü bunlar, u runda mücadele verilen sorunun
çözümünü çabukla tırmak yerine geciktirirler. Belki, bazı grupların birle meleri ve mü terek
te ebbüslere giri meleri yararlı olabilir. Ancak bu te ebbüs, pek kısa bir müddet için ve pek
belirli sorunlarla me gul olmak için yapılmalıdır. Bu durum hiçbir zaman devam etmemelidir.
Çünkü böyle bir durum hareketin kurtarıcı vazifesinden vazgeçmesine sebep olur. Çünkü ha-
reket, yukarıda anlatılan bir birle menin içine saplanıp kalırsa kendi istikametinde geli me
imkânını da elinden kaçırır.
Demek oluyor ki, rakip partilere hakim olmakla, önceden tespit edilmi hedefe muzaffer bir
sıfatla ula mak ihtimali de ortadan kalkmaktadır.
Dünyada büyük olan her ey, birle meler tarafından meydana getirilen hararetli mücadeleler
sonunda elde edilememi tir. Büyük olan her ey daima tek ve galip tarafından fethedilmi tir.
ittifaklar, kaynakları dolayısıyla, gelecekteki ufalanma tohumlarını, hattâ o güne kadar elde
edilmi olumlu sonuçların tamamen kaybedilmesi sebeplerim kendi içlerinde ta ırlar. Büyük
ve dünyanın altını üstüne getiren manevi mahiyetteki devrimci hareketler ancak ba ımsız ve
tek ba ına olan grup tarafından yapılan dev mücadele sonunda olumlu sonucu ula mı tır ve
ula abilir. Dünyayı saran böyle bir hareket hiçbir zaman, grupların birle meleri ile temin
edilemez.
Irkçı devlet bir halk i çi meclisinin anla malardan meydana getirilmi idaresi ile ortaya
çıkarılamaz. Ancak ırkçı devlet di er hareketler arasından kendine yol açmı ve kuvvetini
kabul ettirmi tek bir hareketin faal iradesi sayesinde kurulur.
BÖLÜM 21
Eski Alman Devleti kuvvetini, dayandı ı ba lıca üç sütundan alıyordu. Bu üç esas unlardır:
Monar ik ekil, yüksek dereceli memurlar ve ordu. 1918 devrimi devletin monar ik olan
eklini kaldırdı, orduyu tamamen da ıttı ve memurları partilerin pençelerine teslim etti.
Neticede devletin otoritesi olan esaslar kökünden yıkılmı oldu. Devlet otoritesinin dayandı ı
birinci esas, halkın gözündeki ra betidir. Yalnız bu ra bete dayanan otorite ise son derece
zayıftır. Böyle bir otoritenin güvenli i ve istikrarı yoktur. Bundan dolayı hükümet, tabanı
geni letmek, nüfuz ve kudretini kuvvetli bir ekilde kurmak zorundadır.
Demek ki, her otoritenin ikinci temel ta ı iktidarın nüfuz ve kudretindedir. Bu ikinci otorite,
ilkine nispetle daha istikrarlı ve daha emindir. Fakat hemen unu söyleyelim ki, hiç de gürbüz
de ildir. E er, halkın nezdinde sevgi ile kuvvet bırle irse ve bu birle me bir müddet devam
ettirebilinirse, i te o zaman daha sa lam temeller üzerinde yeni bir otorite te ekkül etmi olur.
Nihayet halkın nezdinde, sevgi, kuvvet ve anane birle ti i takdirde bunlardan meydana gelen
otorite sarsılmaz kabul edilir, i te 1918 devrimi bu üç dire i yıktı. Gelenekten her türlü
otoriteyi çekip aldı. Eski imparatorlu un yıkılması, eski hükümet eklinin bir tarafa itilmesi,
eski hakimiyet i aretlerinin ve imparatorlu un sembollerinin imha edilmesiyle gelenek
birdenbire yok edildi. Bunun neticesi olarak devlet otoritesi iddetli bir ekilde sarsıldı. Hatta,
bugün devlet otoritesinin ikinci dire i dahi ortada yoktur, devrimi yapabilmek için devletin
te kilâtlı kuvvetinin en büyü ü olan ordunun da ıtılmasına mecburiyet duyulmu tu. Ordunun
kemirilmi enkazı dahi devrimci mücadeleler unsuru olarak kullanıldı.
Cephedeki ordular, hiçbir zaman suçlu bir mevkie dü mediler. Fakat dört buçuk sene
kahramanca sava tıkları mevkilerden geri çekilince, bu orduları, çökü sahnelerini görmek
daha çok yıktı. Nihayet terhis edilecek yerlere ula ınca, itaat tanımaz oldular.
Hiç üphe yok ki, askerlik hizmetini günde sekiz saatlik bir hizmet sayan bu asilere dayanarak
ve güvenerek hiçbir otorite kurulamazdı. Artık, otoritenin sa lamlı ım temin eden ikinci direk
de böylece bir kenara atılmı oluyordu.
Devrim, ilk unsuru, yani halk nezdindeki sevgiyi muhafaza edebildi ve otoritesini bu sevgi
üzerine in a etti. Halbuki otoritesini in a etti i bu emel pek fazla çürüktü. Devrim hiç üphe
yok ki, bir kalemde eski devlet binasını yıkma a muvaffak oldu. Fakat bu muvaffakiyette rol
oynayan ey, milletimizin normal bünyesinin, devrimden önce sava tarafından kemirilmi
olması idi.
Bir bütün olarak göz önüne alınacak olursa, her millet üç büyük sınıf halinde bir varlık arz
eder.
Bu üç büyük sınıftan biri, seçkin vatanda lardan meydana gelir. Bu sınıfa dahil olanlar fazilet
sahibidirler ve cesaret ve fedakârlık ruhu ile dikkati çekerler. Bu sınıfa kar ı olarak, di er bir
grup vardır. Bu sınıf en kötü kimselerden olu mu tur. Bu grubun bencil ve nefret uyandıran
bir vasfı vardır. Bu iki kutup arasında bir orta sınıf vardır ki, di erlerine nispetle en geni
olanıdır. Bu sınıfa mensup kimseler, ne birinci sınıftakiler gibi seçkin ve cesaret sahibidirler,
ne de di er sınıf gibi bencil ve canice bir zihniyetleri vardır.
Bir toplumun yükselme devreleri, özellikle en iyi vatanda lardan olu an sınıfın gayretli ve
olumlu çalı maları ile meydana gelir.
Normal ve düzenli bir geli menin orta sınıf mensuplarına hâkim olundu u zaman meydana
geldi i ve devam etti i görülür. Bu sırada a ırı sınıflar yerlerinden kımıldamazlar ya da
yüksel-mezler.
Bir toplumun yıkılması, ancak en kötü unsurların hükümeti eline geçirmesi ile olur. i te bu
bakımdan büyük kütle olan orta sınıf, birbirine zıt olan bu iki sınıfın çarpı tıkları sırada
kendini gösterir. Bu büyük sınıfın, her zaman rakip partilerden birinin zaferinden sonra, üstün
gelen tarafa bir arma an olarak boyun e mesi dikkate de er bir durumdur. E er bu sınıf, en
iyiler galip gelmi lerse onların icraatına engel olamaz.
Halbuki uzun süren sava , bu üç sınıfın dengesini altüst etmi tir. Sava ın, milletin seçkin
sınıfının kanını, hemen hemen son damlasına kadar akıttı ını görüyoruz. Buna kar ılık sava ,
orta sınıf üzerinde öyle büyük bir tahribat yapmamı tır.
urası bir gerçektir ki, binlerce ve binlerce defa fedailere ba vuruldu. Cephe için fedai arandı.
Fedai devriyeler çıkarıldı. Fedai emirerleri, fedai telefoncular bulundu. Uçaklar için fedailer,
nehirler a mak için fedailer, denizaltılar için fedailer, hücum kıtaları için fedailer...
Sava boyunca devamlı bir ekilde gönüllü bulmak icap etti. Bu bitip tükenmek bilmeyen
talepler kar ısında, aynı jest görülüyordu. Sakalları çıkmamı bir delikanlı veya ya ını almı
bir adam, vatanseverlikten tutu an ruh ve ahsi cesaret ile, en yüksek bir vazife uuru ile dolu
olarak cepheye atılıyordu.
Böyle on bin, yüz bin teklif geldi. Neticede bu "iman ihtiyat hazinesi" kurudu. Ate ler içine
atılıp da ölmeyenler, yaralı olarak sayıları pek az kalmı olan inançlı arkada larının yanlarına
dönüyorlardı. Oysa fedailer denilen bu kimselerden koca koca ordular meydana getirilirdi.
Fakat bu ordular bizim hiçbir i e yaramayan parlâ-mentocularımızın canice uursuzlukları
neticesinde sulh sırasında küçük bir talim dahi görmemi ti. Bundan dolayı sava sırasında ne
yapabilirlerdi. Cephede yaptık için zayıf bir garanti olan halkın sevgisini kuvvetlendirecek
silahlı bir te kilât bulundurmak çarelerim aradılar.
i te ne kadar gariptir ki, "militarizm aleyhtarı" olan Cumhuriyetin askerlere ihtiyacı vardı.
Cumhuriyetin ilk ve tek temeli olan halkın sevgisi ancak, p...ler, hırsızlar, yankesiciler, asker
kaçakları, karaborsacılar, anar istler toplulu unda kök salabilmi ti. Biz bu güruha kötülerin
nefret uyandıran sınıfı adını vermi tik. Bu durum ve art altında, böyle bir çevrede, hiç
çekinmeden hayatını yeni bir idealin u runa vakfedecek bir kimsenin bulunabilece ini
dü ünmek bile bo bir eydi.
Devrimi yapmı olan toplumsal tabaka, yaptı ı bu devrimi koruyabilecek askeri temin etmeye
kabiliyetli olmadı ı gibi, kendisi de, kendi korkunç eserini müdafaadan âcizdi. Aynı zamanda
bu grup hiçbir zaman ve hiçbir ekilde bir cumhuriyet idaresine taraftar de ildi. Bu haydut
toplulu u, kendi arzusunun tahakkuk etmesi için cumhuriyetten evvelki devletin te kilâtının
lâ vedilmesini istiyordu. Bunların parolası hiçbir zaman "Düzen, asayi ve Alman
Cumhuriyeti'nih sa lam binası" olmadı. Bu âdi heriflerin tek emeli "cumhuriyetin ya ma
edilmesi" idi.
i te bundan dolayı, halk temsilcilerinin endi e ve ıstırap içinde çıkardıkları müthi alarm
feryatları bu güruh üzerinde bir tesir yapmadı. Tam tersine haydutların halka kar ı olan
mukavemet ve sert davranı larını arttırdı.
Gerçekten devrimin ilk günlerinde bir güven ve inanç yoklu u tespit ediliyordu. Halkın,
devrimin otoritesinin kayna ını kendi sevgisinden almadı ını ve ba ka unsurlara dayandı ını
görünce bir direni e geçece i tahmin ediliyordu. Bu mücadele, hırsızlı a ve hak iddiasına,
hırsızlar ve ya macılar çetesinin ve hapishanelerden zincirini koparıp kaçmı bir sürü rezil
heriflerin, i ledikleri zulüm ve istibdada kar ı olacaktı.
i te bu sırada, bir kere daha, asker elbisesini sırtına geçiren, tüfe ini kaptı ı gibi, sükûnet ve
asayi i hâkim kılan, vatanda larını tahrip edenlere kar ı ba larında mi ferleri oldu u halde
mücadeleye hazır olan Alman gençleri bulundu.
Bu kahramanlar serbest fedailer sıfatı ile bir araya geldiler. Devrime kin beslemekle beraber,
onu korumaya ve takviye etmeye giri tiler. Bu hareketler ile dünyanın en iyi ve en sa lam
imanına sahip olduklarım gösterdiler.
Devrimin gerçek tertipçisi ve devrimin dizginlerini elinde tutan kimse uluslararası Yahudi idi.
Bu uluslararası Yahudi, o günlerde durumu pek iyi takdir etmi ti. Alman milletinin, Rusya'da
oldu u gibi komünizm bataklı ının kanlı çamurlarına itilmeye hazır bulundu unu biliyordu.
Alman aydınları ile i çilerini birbirlerine yakla tıran güç, ırk birli i idi. Bunda halk tabakaları
ile kültürlü unsurların birbirlerine büyük oranda nüfuz etmi olmalarının da etkisi
bulunuyordu. Bu durum Avrupa'nın bütün batı memleketlerinde mevcut iken, Rusya'da bu
artlar yoktu. Rusya'da aydınların ço u Rus milletinden de ildi. Yahut bu aydınlar Rus olsalar
bile artık Slavlıklarını kaybetmi lerdi. Sava tan önce Rusya'da aydın tabaka, kendini halka
ba layacak bir aracı tabakanın mevcut bulunmamasından dolayı, halk tarafından her an yok
edilebilirdi. Fakat Rus halkı fikri ve ahlâki seviye bakımından sıfırdı, i te bu cahiller
toplulu u olan Rus halkı, aydınlara kar ı tahrik edilince, Rusya'nın kaderi birden de i ti ve
inkılâp ba arı kazandı. Neticede, Komünist ihtilâli galip çıkınca, cahil Rus halkı Yahudi
diktatörlerin, müdafaadan mahrum birer kölesi haline geldi. Yahudi diktatörler ise, bu
istibdada, "halk cumhuriyeti" adını verecek kadar sahte ve ustaca hareket ettiler.
imdi Almanya'da cereyan eden olayı da anlatalım. Almanya'daki devrim, ancak ordunun iç
idaresinin bozulması ile mümkün oldu. Bu arada hemen unu belirtelim ki, devrimin casusları
ve orduyu içten yıkan âdi herifler, cephedeki, askerler de ildi. Bu âdi i i, iktisadi bir unvan ile
bu memlekette lüzumlu bir mütehassıs gibi hayat süren zalim alçaklar yaptı. Gerçi Alman
ordusunu takviye eden on binlerce asker kaça ı da vardı. Fakat bunlar kendilerini büyük bir
tehlikeye atmadılar ve cepheye arkalarını döndüler.
Hakiki bir korkak, en çok ölümden çekinir. Cephedeki korka a ölümün karanlık yüzü, bir gün
içinde çe itli ekillerde görünür. Zayıf, korkak, tereddüt içinde olan tabansız kimseler, bu
durumlarına ra men, vazife yerinde tutulmak isteniyorlarsa. Onlara unu ö retmelidir:
Dostları ilə paylaş: |