idraki ise küçüktür. Ayrıca hafızadan yoksun olu u pek büyüktür. Bunun için etkili propa-
ganda pek az noktalara sahip olmalıdır. Bunlar de i mez bir kalıpta ve düsturlar içinde,
gerekti i nispette ileri sürülmelidir. Ta ki, hal km en son ferdi bile bu fikri anlayabûsin. Bu
ilke terk edilerek, dünya boyunca olmak istenirse elde edilecek sonuç küçülür. Çünkü toplu-
luk kendisine sunulan eyi ne anlayabilecek, ne de aklında tutabilecektir. Bundan dolayı basan
zayıflayacak ve sonunda da yok olacaktır, i te bu bakımdan izahat ne kadar geni tutulursa,
takti in tayininde de psikolojik yönden isabet o kadar gereklidir. Meselâ Almanya ve
Avusturya'da çıkan mizah gazetelerinde dü manı gülünç hale getirmek tamamen saçma bir
i ti. Çünkü bu propaganda ile beslenen okuyucu üzerinde, bir gün kar ıla tı ı dü man
bamba ka bir etki bırakacaktı. Alman askeri, dü manın dayanıklılı ı kar ısında o güne kadar
dü man hakkında kendisine verilen bilgilerin ne kadar yanlı oldu unu ve aldatıldı ını anladı.
Böylece askerde dövü me arzusu artaca ı yerde, onun dayanıklılı ı kırılmı oldu. Asker
kendisini ümitsizli e terk etti.
Halbuki ingilizlerin ve Amerikalıların sava propagandaları psikolojik yönden akla uygundu.
Kendi milletlerine Almanları barbar olarak gösteriyorlardı. Bu arada her askeri, sava ın
deh etlerine kar ı koymaya hazırlıyorlardı. Böylece onlar cephede hayal kırıklı ına
u ramaktan korunuyorlardı, Kendisine kar ı kullanılan ölüm saçan silâh, onun ilk aldı ı
bilgileri do ruluyor ve böylece hükümetinin verdi i teminatın da do ru oldu u kanaatine
varıyordu. Böyle dü ünen asker, hasmına büyük bir hırsla saldırıyordu, i te böylece hiçbir
ingiliz eri, sava tan önce memlekette kendisine yanlı bilgi verilmi diye dü ünmüyordu.
Halbuki Alman askeri için bunun aksi oldu. Öyle ki Alman askeri, sonunda bütün resmi
bilgileri aldatma ve kafa\ i irme olarak kabul etmeye ba ladı. Buna sebep, ilk rastlanan e ekle
propaganda i ini yöneltmenin mümkün olaca ına inanılmasıydı. Böyle bir görevi, insan
ruhunu en iyi biçimde anlayan usta kimselerin yapabilece ini anlamamı lardır. Alman propa-
gandası kültürü seçkin bir zümrenin i ledi i üzücü bir hataya en canlı örne i olu turur. Bu
kimselerin çalı maları, gerekli psikolojik dü üncelerden uzak kaldı ı için istenilenin tam aksi
yönünde etki yapmı tır. Gözleri ba lı, kulakları tıkalı olmayanlar için, dört buçuk yıl dü man
propagandasından ö renilecek çok ey vardı. Özellikle, me gul olunan ve hedef alınan bir
konu hakkında sistemli ekilde tek taraflı bir vaziyet almak gerekir. Bu propagandanın en
önemli ilk artıdır, i te bu en önemli ilk art hiç anla ılmamı ve gözden uzak tutulmu tu. Bu
yolda öyle hatalar i lendi ki, sava ın ba langı-•: çından itibaren yapılan saçmalıkları ancak
ahmaklı a hamletmek l gerekirdi. Örne in bir sabunu öven bir duvar ilâm, aynı zamanda i
ba ka sabunların da iyi oldu unu anlatırsa bu garabete ne denir? l Herhalde sadece ba
sallanır, i te bizim siyasi propagandalarımız da | tamamen buna benzedi. Propagandanın
gayesi çe itli partilerin hak-,. larını güzelce tayin ve takdir etmek de ildir. Propagandanın
gayesi ; temsil edilen partinin üstünlü ünü açıkça ortaya koymaktır. Propaganda, e er gerçek
ba ka tarafta ise, bunu objektif bir ekilde ara tırmaya ve halka dinin adaleti ile açıklamaya
kalkı mamalıdır. Propaganda sadece kendisine uygun dü en gerçekleri aramakla ve onları
tanıtmakla görevlidir. Sava ın getirdi i felâketin sorumlulu unu yalnız Almanya'ya
yüklemenin do ru olmayaca ını söyleyerek sava sorumlulu u konusunu tartı mak çok büyük
bir hata idi. Bu sorumlulu u hiç yorulmadan devamlı bir ekilde hasımlarımıza yüklemek
gerekirdi. Bu yarım tedbirin sonucu ne oldu?
Bir milletin büyük toplulu u politikacılardan, kamu hukuku profesörlerinden ve hatta yalnız
hüküm verme e kabiliyetli kimselerden meydana gelmez. üphe ve kararsızlık içinde yüzen
kimselerden olu ur. Bizim kendi propagandamız kar ı tarafa küçükte olsa bir hak verecek
olursa, kendi hakkımızdan üphe etmek için bir adım atılmı olur. Böylece topluluk, hasmın
haksızlı ının nerede son buldu unu ve bizim hakkımızın nerede ba ladı ını tespitte zorluk
çeker ve endi e içinde kalır. E er bir de hasım böyle hatalar i lemez de bütün kabahati
istisnasız kar ı tarafa atarsa, bu durum daha da fenalıklar do urarak ortaya çıkar. Böylece
halkımız, daha akla uygun ve devamlı bir ekilde idare edilen dü man propagandasına
inanmaya ba lar, i te bu i objektiflik illetine yakalanmı bir millette oldu. Çünkü herkes,
Alman milleti ve devleti yok edilme tehdidi altında iken dü mana kar ı haksızlık
yapılmamasına çalı ıyordu.
Halkın büyük bir ço unlu u tıpkı bir kadın ruh halı içindedir. Bunlar, fikir ve dü ünceleri, fiil
ve hareketlerden ziyade duyguların do urdu u dü üncelerden çıkarırlar. Bu izlenimler karı ık
olmayıp, gayet basit ve sınırlıdır. Bunların arasında birtakım ince farklar yoktur, sadece sevgi
veya kin, hak veya haksızlık, gerçek veya yalan, olumlu veya olumsuz konular vardır. Hiçbir
zaman yarım hissiyata tesadüf edilmez, i te ingiltere'nin propagandasını idare edenler
özellikle bu hususları gayet iyi anlamı lardır, ingiliz propagandasında üphe do uracak yarım
tedbirlere rastlanmazdı.
Dü manın halk psikolojisini gayet iyi bildi ini gösteren delil, o mezalim propagandası idi.
Dü man bu propaganda sayesinde, cephede bozguna u rasa bile manevi kuvveti korumak için
gerekli malzemeyi buluyordu. Sava ın tek suçlusu olarak Alman milletim ilân ve te hir
etmekteki ba arı da bu hususu do ruluyordu. Bu büyük yalan, küstahça ve taraf tutarak ileri
sürülerek halk topluluklarının anlayabilecekleri bir ekle sokuluyordu. Topluluklar duygulan
ile harekete geçerler ve daima a ırıya kaçarlar. Bundan dolayı da o koca yalanlara inanırlar.
Bu propagandanın ba arısı yalnız, dört yıl süren sava boyunca dü manın kar ı koymaya
devam etmesi ile de il, aynı zamanda milletimizin üzerinde yaptı ı etki ile de ortaya çık-
mı tır. Böyle bir ba arının bizim propagandamıza nasip olmamasına a ılmamalıdır.
Propagandamız içerdeki karı ıklıklar esnasında te-sirsizlik tohumu saçıyordu. Ayrıca içeri i
itibariyle de halkın üzerinde gerekli tesiri yapmaktan çok uzaktı. Bizim o ipe sapa gelmez
devlet adamlarımız, insanları ölüme sevk edebilmek için, o mânâsız barı çılık sözleri ile
sarho etmenin ve co turmanın mümkün olaca ını sanmı lardı. Bir propagandada esaslı bir
prensibe her zaman kesin bir ekilde uyulmazsa, te kilât içinde gösterilen faaliyetler bir ba arı
sa lamaz. Propaganda gayet sınırlı konulara temas etmeli ve bunları devamlı bir ekilde
tekrarlanmalıdır. Dünyadaki di er i lerde de oldu u gibi, bunda da sebat ve ısrar ba arının en
önde gelen artıdır. Propaganda her eye kanıksamı kimselerin pe ine dü memeli ve estetlere
kapılmamalıdır. Aksi halde propagandanın muhteviyatı, ekli ve ifadesi halkın üzerinde
faaliyet gösterecek yerde, yalnız edebi salonlara devam eden kimselere tesir eder. i te
bunlardan vebadan kaçar gibi kaçmak gerekir. Bunlar güzel hisler duymaktaki yetersizlikleri
dolayısıyla daima kendilerine yeni terbiyeciler ararlar. Bu adamlar kısa zaman içinde her
eyden bıkarlar, daima de i iklik ararlar. Hiçbir zaman kusursuz bir durumda olan
ça da lannın seviyesine gelemezler, hatta bunlan anlayamazlar. Propagandayı veya içeri ini
pek eskimi buldukları için ele tirirler. Onlara daima yeni eyler gerekir. Bu herifler, halkın
nezdinde siyasi ba arının en öldürücü dü manı olurlar.
Halbuki propaganda her eye kanıkmı küçük beylere devamlı vakit geçirecekleri meraklı
vasıtaları sa lamak için yapılan bir ey de ildir. Propaganda kanaat ve telkin içindir, ikna
edilmesi söz konusu olan kuvvet de topluluktur. Toplulu un ise daima o a ırlı ı içinde bir
fikri anlayabilecek duruma gelmesi için bir zamana ihtiyacı vardır. En basit mefhumlar
defalarca tekrar edilmeden hafızasını onlara açmaz. Hedef çe itli yönlerden aydınlatılabilir.
Fakat her açıklamanın gayesi daima aynı düstura ula malıdır. Ancak bu böyle olursa,
propaganda düzgün bir etki yapabilir. Hiçbir zaman bir tarafa sapmadan üstünde yürünen bu
yol, daima e it ve metin bir çalı ma sayesinde ba arıya ermenin imkânını sa lar, i te o zaman
böylesine sebat ve gayretle nasıl akla, hayale gelmez büyük sonuçlara kavu ulaca ı hayretle
görülür. Her reklâm ister i hususunda, ister siyasi alanda yapılsın, ba arısı devamlı çalı ma
ve daimi surette fikri takip etmekle elde edilir. Dü man propagandasını örnek almak ge-
rekirdi. Bu propaganda özellikle belirli halk toplulu u için hazırlanmı birtakım hususlar
içeriyor ve bunlar devamlı bir ekilde ısrarla idare edilip savunuluyordu. Esaslı fikirlerin ve
bu fikirleri yayı usullerinin bir kere ba arısı görülünce, sava boyunca bunlar, bir de i iklik
yapılmadan kullanıldı, ilk önceleri cüretli iddiaları yüzünden bu propaganda saçma gibi
geliyordu. Daha sonra naho kabul edildi. En sonra ise inanıldı. Dört buçuk yıl sonra
Almanya'da bir devrim çıktı ki, devrimin parolası dü man propagandasından alınmı tı,
ingilizlerden bu silâhın ba arısının devamlı kullanılması ile sa lanaca ı ve bu ba arının
yapılan bütün masrafları kar ılayaca ını da ö rendim, ingilizler propagandayı birinci silâh
kabul ediyorlardı. Halbuki bizde, propaganda bir sandalye kapamamı politikacıların son
ekmek parçalan veya gazetelerde i letilen küçücük bir damar sayılıyordu.
BÖLÜM 19
Üç sene, (1919-20 ve 21'de) burjuva partilerinin toplantılarına devam ettim. Takip etti im bu
toplantılar benim üzerimde, gençli imde içti im bir ka ık balık ya ının yaptı ı tesiri meydana
getirdi. Tıpkı bir ka ık balık ya ım yutmak gibi bir ey... Belki de pek iyi bir ey, fakat tadı
çok korkunç. E er milletimizi kurtarmak istiyorsak, milletimin elini kolunu ba layıp bu
burjuva partilerinin toplantılarına götürmek ve dı arı kaçmaması için salonun kapısını kapalı
tutmak ve toplantının bitimine kadar kimsenin dı arı çıkmasına izin vermemek mümkün
olursa, belki bu takdirde bir iki yüzyıl sonra bir ba arı kazanılabilir.
Fakat hemen unu itiraf edeyim ki, o zaman hayatın benim için bir de eri kalmayacak ve
belki de Alman olmamayı tercih edece im. Ama ne var ki, Tanrı'ya ükürler olsun, sa lam ve
ahlâkı henüz bozulmamı olan halkımızın bu burjuva toplantılarından eytanın kutsal sudan
kaçması gibi nefret etmesi, beni teselli etmektedir. Burjuva dü üncesini ve bu dü üncelerin
hayranlarım yakından tanıdım. Artık bu pis burjuvaların neden hitabetin kıymetini
anlamadıklarına a mıyorum. Bu üç sene zarfında Nasyonal Almanların, Alman Halk
Partisi'nin, Bavyera Halk Partisi'nin ve Bavyera Merkez Partisi'nin hemen hemen bütün
toplantılarını takip ettim, i te, bu toplantılarda saptadı ım durum uydu: Toplantılara
katılanlar bir cinsten ve yeknesak kimselerdi. Yani toplantılara gelenlerin büyük bir ço unlu-
u esasen partinin üyeleri idiler.
Hiçbir disiplin i aretine rastlanmayan bu toplantılardaki genel hava, devrimlerin gerçekle ti i
toplantıları andırmaktan çok, kâ ıt oynanan bir kahvehanenin dumanlı pis havasına
benziyordu. Öte yandan, konferans veren hatip de, bu a ır havanın bozulmaması çin elinden
geleni yapıyordu. Konferans verenler ba ırıyorlar di, nutuklarını çok yüksek sesle
veriyorlardı. Fakat aslında yaptıkları i , nutuklarını okumaktan ibaretti. Bu nutukçuklar, bir
gazete üslûbu ile veya ilmi bir yazı eklinde kaleme alınmı tı. Nedense kuvvetli ifadelere
rastlanmıyordu. Ara sıra ustaca, fakat faydasız nutuklar verildi i de oluyordu. Bu nutuklar,
parti idare heyetlerine dahil olan zevatın lütufkâr bir gülü melerine hedef oluyordu. Kahkaha
ile gülmüyorlardı. Bu onlar için münasebetsizlik olurdu. Gizlice kibar bir ekilde gülücükler
yapıyorlardı. Bir gün, Münih'te bir toplantıya ahit oldum. Leipzig'de harbin yıldönümü
dolayısıyla bir miting yapılıyordu. Daha önceden hazırlanan nutuk bir üniversitenin profesörü
tarafından okundu. Yönetim kurulu üyeleri en güzel yerde oturuyorlardı. Üç ki i idiler. Sa ve
soldakiler gözlüklü, ortada duran ise gözlüksüzdü. Üçü de redingot giymi ti .Bu durumları in-
sanda, idam kararına hükmetmi bir mahkeme kurulunun veyahut tantanalı bir vaftiz
merasimine katılanların intibaını uyandırıyordu. Güzel sayılabilecek sözde nutuk pek kötü bir
tesir olu turdu. Daha 45 dakika dolmadan mitinge katılanların hepsi, hipnotize edilmi gibi bir
uykuya daldı. Mitinge bir sessizlik hâkim olmu tu. Bu sessizli i sadece dı arı çıkan bir
kimsenin ayak gürültüsü ve dinleyicilerin gittikçe ço alan esnemeleri bozuyordu. Toplantıda,
belki merak ederek, belki de delege olarak hazır bulunan üç i çi, ara sıra saklayamadıkları
alaylı gülümsemelerle bakı ıp duruyorlardı. Bu üç ki i, nihayet birbirini dirsekleriyle
dürterek, sessizce toplantıyı terk etti. Dikkatimi çeken tarafları, toplantıyı ne pahasına olursa
olsun, ihlâl etmek istemedikleri oldu. Hakikaten böyle bir yerde münaka a etmenin hiçbir
faydası yoktu.
Nihayet sesi gittikçe kısılan profesör konferansını bitirdi. Toplantının ba kanı olan gözlüksüz
zat aya a kalkarak, âdeta öter gibi profesörün gayet güzel bir ekilde konferans verdi ini
söyleyerek toplantıya katılan hem ire ve karde lerine minnettarlı ını açıkladı. Ona göre
konferans münaka aya yer bırakmayacak ekilde geçmi ti. Sonuç olarak, herhangi bir
tartı manın olması, kıymetli vakitlerinin kutsallı ını ihlâl etmek olacaktı. Bundan dolayı,
bütün dinleyicileri hislerine tercüman olarak, bir münaka a yolu açmaktan çekiniyordu.
Toplantıyı kapatarak hep bir a ızdan "Biz hepimiz bir vücut olmu karde milletiz" mar ını
söylemeyi teklif etti. Mar söylendi.
En sonunda ba kan Alman mar ını söylemek teklifinde bulundu. Bu mar da söylendi. Bende,
ikinci mar söylenirken seslerin eksilmi oldu u kanaati olu tu. Yalnız mar ın nakarat
kısımlarında sesler ço alıyor ve yükseliyordu. Demek ki herkes, mar ın güftesini tam olarak
bilmiyordu.
Toplantı da ıldı. Daha do rusu herkes mümkün oldu u kadar çabuk dı arı çıkmak için
kapılara hücum etti. Bunlardan bir kısmı dı arıda bira içecek, bir kısmı kahve içecekti ve bir
kısmı da serbest ve temiz havaya kavu maktan memnun kalacaktı.
Ben üçüncü kısma dahil olanlardandım. Serbest havaya kavu mak istiyordum. Acaba, yüz
binlerce Prusyalı ve Almanın kahramanca mücadelesi bu gibi toplantılarla mı kutlanacaktı?
Hiç üphe yok ki hükümet bu hali ho kar ılar ve be enir. Çünkü bu bir barı severlik
toplantısıdır. Burada bir bakan için asayi ve emniyet bakımından endi e duyulacak bir hal
yoktur. evk ve heyecan, hiçbir zaman burjuva adabına tecavüz etmeyecek ve idari hudutları
hiçbir zaman a mayacaktır.
Toplantıya gelenler, toplantıdan sonra kendilerini bir birahane veya kahvehaneye atacak, evk
ve heyecan içinde grup grup sokaklarda dola arak "Almanya çok ya asın" diye ba ırmayacak
ve böylece istirahat ihtiyacı olan zabıta kuvvetinin de canının sıkılmasından endi e
edilmeyecektir.
i te bundan dolayı bu halkın durumundan ve davranı larından memnuniyet duyabilirler.
Biz Nasyonal Sosyalistlerin yaptıkları mitingler ise tam aksine sakirt-geçen toplantılardan
de ildi. Onlarınki ile bizim yaptı ımız toplantılarda iki hayat görü ünün dalgaları
çarpı ıyordu. Toplantılarımız, hiçbir zaman vatanperverce arkıların tatsız terennümleri ile
de il, tersine ırkçı ve milli ihtirasların ortaya çıkmasıyla sona eriyordu.
Daha i in ba ından itibaren, toplantılarımızda, kati bir disiplin kurduk, idare heyetine mutlak
bir otorite sa lamak gere ini anladık. Keza, bizim verdi imiz nutuklar burjuva
konferanslarmdaki â-ciz hatiplerin gevezelikleri eklinde de ildi. Toplantılarımızda sarf
edilen sözler fikir ve kanaatler, mevzu ve ekil itibariyle rakiplerimizin kar ı koymalarım
davet edecek içerikte idiler.
Toplantılarımıza birçok rakiplerimiz de katıldılar. Bazı kere toplantılarımıza rakiplerimiz
kesif bir kalabalık halinde katılıyorlardı. Bu kalabalık birkaç demagogu da arasına almayı
ihmal etmiyordu. Yüzlerinden daima u ifade okunuyordu: "Bugün sizlerle kozlarımızı
payla aca ız, hesabınızı görece iz."
Her geli lerinde bunlara, her tarafı parçalamak ve bu i e artık bir son vermek yolunda talimat
veriliyordu. Birçok kere bu talimatın icrasına kıl payı kaldı, i te bu sıralarda, bizim idare
heyetimizin sonsuz enerjisi ve kendi zabıta te kilâtımızın sert mücadele kabiliyeti, âdi
rakiplerimizin emel ve tasavvurlarına set çekti. Bizlere kar ı galeyana gelmeleri için birçok
sebep vardı. Bizim duvar ilânlarımızın kırmızı rengi, onları toplantılarımıza çekiyordu.
Komünistlerin kızıl renklerinden istifade etti imiz zaman burjuvalar deh et içinde kaldılar ve
bu davranı ımızı pek üpheli bir ey olarak kabul ettiler. Nasyonal Almanlar, bizlerin esas
itibariyle bir nevi Marksizm'i müdafaa etti imizi, çekirdek halinde birer sosyalist oldu umuzu
yayıyorlardı. Çünkü bu kalın kafalılar bugüne kadar hakiki Nasyonal Sosyalizm" ile
"Marksizm'in arasındaki büyük farkı anlayamamı lardı. Rakiplerimiz toplantılarımızda
"Baylar ve Bayanlar"a hitap etmeyip, sadece vatanda ımıza hitapta bulunmamızı ve
birbirimize bir parti arkada ı muamelesi etti imizi görünce bizi "Marksist" zannettiler.
Bizler ço u zaman tav an postuna girmi bu ahmak burjuvaların pani e kapılı larına
kahkahalarla gülüyorduk. Bu rakiplerimizin, bizim kaynak, niyet ve gayemiz hakkında sanki
büyük bir bilinmez ile kar ı kar ıya kalmı gibi kafa patlatmalarına gülmemek elde de ildi.
Duvar ilânlarımızda kırmızı rengi tercih edi imizin sebebi uydu: Solcuları hiddetlerinden
köpürtmek, onların nefret ve galeyanlarını tahrik etmek, böylece hiç olmazsa sabotaj
yapmaları için toplantılarımıza gelmeye onları mecbur bırakmak. Çünkü fikriyatımızı bu
kimselere duyurmanın yegâne ekli bu idi. Bu takti e, uzun uzadıya dü ündükten sonra
ba vurduk, i te o vakitler, dü manlarımızın kendilerini a ırmı ve âciz kalmı hissettiklerini
anladıkça devamlı bir ekilde taktik de i melerini görmek ve bu hallerini takip etmek bizlere
keyif veriyordu. Önceleri, kendi tarafla rina bizim toplantılarımızı önemsememeleri ve
katılmamaları en ı
M
ni verdiler. Bu yasa a genellikle uyuldu. Fakat, yava yava içlerin den
bazıları bu yasa a ra men toplantılarımıza geldi. Gitgide sayı 1.1 n ço almaya ba ladı. Artık
doktrinimiz onlara tesir etmeye ba l.ı mı tı. i te bu sırada rakip liderler yava yava
sinirlendiler ve endi eye dü tüler.
Endi eye kapılan ve sinirlenen rakip liderler, bu geli meye kaı sı seyirci kalmanın mümkün
olamayaca ını kabul ederek, teren usulleri ile bu vaziyete bir son vermek icap etti ine kanaat
getirdi ler. i te bundan sonra kızıl liderler, e itim görmü , bilinçli proleteı lere ba vurdular.
Artık salonlar toplantılarımız ba lamadan 45 dakı ka kadar önce i çilerle doluyordu.
Toplantılarımız, fitilleri tutu tu rulmu oldu u için her an havaya fırlayacak barut dolu
fıçılar.ı benziyordu. Fakat hiçbir zaman bu patlama meydana gelmedi.
Bu i çiler, toplantılarımıza bize dü man olarak geldiler, belki taraftar olarak de il ama, hiç
olmazsa kendi ö retilerinin kıymetsi: bir ey oldu una kanaat getirerek döndüler.
Ben, üç saat kadar süren nutuklarımdan sonra, taraftarlarımız la, rakiplerimizi kayna tırıp,
heyecanlı tek bir kütle haline getirme ye muvaffak oluyordum. Artık toplantılarımızı bozmak
ve da ıtmak için verilen i aretler ve emirler hükümsüz kalıyordu, i te bu durum kar ısında
rakip liderler büyük bir korkuya dü tüler. Yapabilecekle ri tek i e ba vurdular. Tekrar,
i çilerin toplantılarımıza gelmelerine mâni oldular.
Toplantılarımıza, bu ikinci yasaktan sonra gelenler azaldı. Fakat, aradan çok zaman geçmeden
aynı hareket ve aynı faaliyet tekrar ba ladı.
Yasa a uyulmuyordu. Yolda ların sayısı gittikçe arttı. Sonunda, radikal taktik taraftarları yine
üstün geldiler. Tekrar u karara varıldı: Bizim toplantılarımızı takip edilmesi olanaksız
duruma getirmek. \
Yaptı ımız iki, üç... sekiz, ya da on toplantıdan sonra anla ıldı ki, bizim toplantılarımızı
basmak tasarısı, uygulama alanına koymaktan daha çok teoride kolay bir i olarak kalıyordu.
Her toplantı sonunda komünistlerin kayba u radıkları anla ılıyordu. Tekrar i çi sınıfına u
anons yapıldı: "Yolda lar kadın ve erkek i çiler, Nasyonal Sosyalistlerin toplantılarından
sakınınız!..." Komünistlerin bizimle olan mücadelelerindeki de i iklik kendi basınlarının
yayınlarından anla ılıyordu. Çok kere bizleri sessizli in içine gömmek arzusunu gösterdiler.
Daha sonra bu usulün de tesirsiz kaldı ını görerek, tekrar terör hareketlerine lüzum duydular.
Gün geçtikçe bizden u veya bu sebeple bahsediliyordu. Kendi
aralarında, i çilere bizim genç hareketimizin çok gülünç oldu u
hakkında birtakım zırvalar anlatılıyordu. Fakat bu zavallı efendiler,
taktiklerinin hiçbir faydasını görmediklerini yava yava anlamaya
j ba ladılar. Bu âdi hareketlerinin bize zararı de il, faydası dahi olu-
i yordu.
Çünkü bu efendilerin dedikleri gibi, bizim genç hareketimiz gülünç idiyse, neden bu kadar bu
hareketle me gul olunuyordu.
i te böyle dü ünenlerde merak uyanıyordu. Bunun üzerine bir yarı geri çekilme takti ine
ba vurdular. Bir müddet de bizleri, insanlı a kastetmek isteyen korkunç caniler olarak
göstermeye ba ladılar. Makale üstüne makale yazdılar. Yalan uyduruyordular. Devamlı bir
ekilde bize yakı tırdıkları cinayetleri ballandıra ballandıra anlattılar, yazdılar.
Aradan çok geçmeden bu hücumun da bizim genç hareketimize zerre kadar bir tesiri
olmadı ını gördüler. Zavallıların ba vurdukları bu yalanla saldırgan hücum takti i hakikatte
bütün dikkatleri bizim üstümüze çekti ve bundan kızıllar de il, biz faydalandık.
Bunun üzerine ben u biçimde hareket etmeye karar verdim. Faaliyetimizde bir de i iklik
yapmayacaktık. Komünistler, istedikleri kadar bizi hafife alsınlar, bizimle e lensinler ve
bizlere sövüp saysınlar, hareketimizin istikametini hiçbir surette de i tirmeyecektik. Bu âdi
iftiraların hiç ehemmiyeti yoktu, isterlerse bizi birer maskara veyahut birer cani olarak te hir
etsinler. Bizim için hiç mühim de ildi. Esas olan bizden bahsetmeleri, bizlerle me gul
olmaları, kendi aralarında bizleri konu maları idi ve en mühimi, yava yava i çinin
nazarında, bizim ile mücadele edilmesi icap eden bir kuvvet gibi görünmemizde idi.
Hakikatte ne oldu umuzu, ne istedi imizi maksadımızın esasını günün birinde basının bu
köpek sürülerini andıran Yahudilerine gösterecektik. Toplantılarımızın tam anlamıyla sabote
edilememesinin tek sebebi kızıl liderlerin korkuları idi. Bu korkaklıkları akla hayale
sı mayacak kadar büyüktü. Bütün mü kül anlarda bu kızıl liderler, ileri saflara astları sür-
düler. Kendileri ise daima, kavganın meydana geldi i salonların dı ında kalıp, sonucu
beklediler.
Bunların niyetleri hakkında, gayet sa lıklı bilgiler alabiliyorduk. Bu sıhhatli bilgileri, yalnız
bazı taraftarlarımızı kızıl te kilât içinde bırakmakla temin etmiyorduk, aynı zamanda kızıl
propagandacıların gevezeliklerine kulak kabartmamız da çok iyi bilgi toplamamıza yardım
ediyordu. Bu gevezelerden çok faydalandık. unu • esef ederek söyleyeyim ki, Alman
milletinde bu denli gevezeli e çok tesadüf edilir. Bir plân hazırlanınca, nedense Almanlar
a ızlarını tutamazlar. Ço u zaman yumurtlamadan gıdaklarlar.
Biz birçok defa, aleyhimizde hazırlanan geni suikast plânlarım bu sayede ö rendik. Böylece
komünist sabotaj ekipleri, hiçbir zaman kapı dı arı edileceklerini akıllarına getirmedikleri bir
anda kendilerini salonun dı ında buldular.
O günlerde toplantılarımızın emniyet ve asayi ini bizzat temin etmeye mecburdum.
Hükümetin himayesine hiçbir zaman itimat edilemezdi. Hattâ hükümet tam aksine olarak
toplantılarımızda gürültü çıkaranları himaye ediyordu. Çünkü hükümet kuvvetlerinin tek
müdahalesinin esas neticesi, toplantıyı da ıtmaktan ibaretti. Kızılların da tek istekleri ve
amaçları bu de il miydi?
i e bu hususta emniyet kuvvetlerince bir usul meydana getirilmi tir. Bu usul hukuka aykırı ve
sonucu en kötü bir harekettir. Hükümet erkânı, bir toplantıyı yarıda bırakmak için te ebbüsün
oldu unu haber aldı ında, emniyet ve asayi i bozanları tutuklamak yerine, biz masumları
toplantımıza devam etmekten alıkoyuyordu. Bir emniyet memuru bu usulü büyük bir aklın ve
hikmetin eseri (!) ve kanuna aykırı bir faaliyete meydan vermemek için ba vurulan bir tedbir
(!) olarak vasıflandırıyordu.
Bundan çıkacak sonuç udur: Azmetmi bir haydut, namuslu bir adatnı, her türlü siyasal
hareket ve faaliyetten daima alıkoymak imkânına sahiptir. Devlet ise emniyet ve asayi adına,
bu azılı haydudun önünde e ilir ve böylece masumane bir ekilde haydudu tahrik ve te vik
eder.
i te biz Nasyonal Sosyalistler, herhangi bir yerde bir toplantı yapmak için faaliyete geçsek
sendikalar kendi üyeleri ile bizim bu toplantımızı da ıtacaklarını söyleseler, polis bu durum
kar ısında antajcı kızılları hapse tıkmadı ı için, bizi toplantı yapmaktan men eder. Hattâ bu
kanun adamları, birçok kere, toplantı yasa ım bize , yazılı olarak tebli etmek suretiyle bu
mantı a sı mayan hareketlerini yüzsüzce uyguladılar.
Toplantılarda bu gibi hareketlere kar ı müdafaa tedbiri alınmak steniyorsa, yapılacak ey
asayi i ihlâl edecek olan te ebbüsleri daha in ba ından itibaren zararsız hale getirecek
çareler aranmalıdır.
Ayrıca u husus da akıldan uzak tutulmamalıdır. Toplantının sadece emniyet kuvvetlerinin
himayesi altında cereyan etmesi, toplantıyı tertip eden liderlerin halk nazarındaki itibarını
sarsar. Büyük bir polis kuvvetinin himayesine ihtiyaç gösteren toplantılar, halkın nazarında
hiçbir ehemmiyet ve cazibeye haiz olamazlar. Keza, milletinin a a ı tabakalarının nazarında
ba arının ilk önemli artı bir kuvvet gösterisinde bulunmaktır.
Cesur bir adamın, bir korka a kıyasla kadınların kalplerini kolaylıkla fethetti i gibi,
kahramanca bir hareket de, bir milletin hassas kalbini, korkakça ve polis kuvvetinin himayesi
sayesinde yapılabilen bir toplantıdan çok daha kolay elde eder.
i te bütün bu sebeplerden dolayı, bizim partimiz hayatını koruması ve devam ettirebilmesi
için, kızıl teröristlere kar ı bizzat tedbir almalı ve rakiplerinin hareketlerini kendi
kuvvetleriyle bizzat ezmelidir.
Bizim toplantılarımızda asayi , mitinglerimizi emin bir psikoloji ruhu ve enerji ile idare etmek
ve aynı zamanda sükûneti korumakla vazifeli arkada lardan kurulu bir te kilât sayesinde
temin edildi.
Bir toplantı tertip etti imiz zaman, bu toplantının hâkimi bizden ba kası de ildi.
Kızıl rakiplerimiz unu pek iyi biliyorlardı: Bizi tahrik edecek, toplantımızda gürültü
çıkaracak grup, bize oranla kalabalık da olsa, örne in be yüz ki iye kar ı bir düzine kadar
olsak bile kapı dı arı edilecektir, i te bu sıralardaki ve özellikle Münih dı ındaki toplantı-
larımızda yüzlerce rakibimizin kar ısında on be on altı Nasyonal Sosyalistin bulundu u oldu.
Bu orantısız duruma ra men biz herhangi bir tahrik hareketine müsaade etmedik.
Toplantılarımızda hazır bulunanlar ma lûbiyeti kabul etmektense, dayak yeme i göze
aldı ımızı pek iyi biliyorlardı. Çok defa, öyle anlar oldu ki, biz bir avuç arkada la, köpekler
gibi uluyan, patırdı gürültü eden büyük kızıl toplulu un, kahramanca üstesinden geldik. Biraz
korkak olmasalardı, on, on be ki iye kar ı en sonunda galip gelebileceklerini anlayabilirlerdi.
Fakat bu galibiyeti elde edebilmeleri için kendi arkada larından birkaçının kafasının patlaması
icap edecekti, i te bunu göze almak cesaretini göste-remiyorlardı.
Marksçıların ve burjuvaların toplantılarmdaki stratejiyi uyguladık. Bu uygulamalardan gayet
iyi sonuçlar aldık. Marksçılar kendi toplantılarına burjuvalar tarafından bir sabotaj
yapılmayaca ını bildikleri halde, toplantılarda körü körüne bir disiplin kurmu lardı Halbuki
Marksçılarda toplantı da ıtmak emeli pek iddetli bir ekil de kendim gösteriyordu. Hattâ,
kendilerine rakip olanların toplantı larında gürültü çıkarmakta çok yetenekliydiler. Ayrıca,
birçok ilde yalnızca Marksist olmayan bir toplantı yapmanın bile proletarya aleyhinde bir
hareket oldu u fikrim yaymı lardı.
Hele hele, Marksçılar i lerine gelmeyen bu toplantılarda i çileri birer kukla gibi
oynattıklarının ve yaptıkları hıyanetlerin listelerinin açıklanaca ı ve halkı aldatmak için
uydurdukları yalanların ortaya dökülece ini tahmin ederlerse büsbütün azarlar. Böyle bir
toplantı mn yapılaca ı ilân edilince, bütün kızıl basın korkunç bir gürültü çıkarır. Ço u
zaman, kanun aleyhtarlı ını kendileri için bir sistem kabul eden bu alçaklar, önce hükümete
ba vurarak, proletarya aley hindeki bu tahripkâr toplantının, birtakım sonucu vahim olayla ı a
gebe oldu u gerekçesi ile derhal yasak edilmesini rica ederler, hatta tehdit yolu ile isterler.
Marksistler, dillerini yönetimin aptallıkların,ı uydururlar ve isteklerine kavu urlar.
E er, tesadüfen, bulundu u mevkie lâyık olmayan bir maymu na rastlamazlar ve hakiki bir
Alman memuru ile kar ıla ırlarsa, i i r o vakit proletaryaya kar ı bir tahrik hareketine fırsat
verilmeyece i ne dair beyanname yayınlayarak, sefil burjuvaların suratlarını proletaryanın
kemikli yumru u ile parçalamak için proleterlerin toplan tıya gelmelerini ilân ederler.
x
x
Bu burjuva toplantıları bir âlemdir, idare heyeti endi e ve koı ku içindedir. Ço u zaman
böyle bir tehditle kar ıla ınca toplanı ı yapmaktan vazgeçerler. Bazen korku, bu pis
burjuvaları o kad.u a kına çevirirdi ki, toplantı saat sekizde ba layaca ı yerde, saat sekiz kırk
be e veya dokuza kalırdı. Toplantının ba kanı salonda bu lunan muhalif gruba bin türlü
aklabanlık yapar ve kendilerinin kanaat ve fikirlerine i tirak etmeyenlerin de toplantıya
yeti ebilmeleri için, ba lama saatini geciktirdiklerine dair bin türlü yalan söyler. Ba kan, bu
toplantının maksadı arasında, hiçbir kimseyi fikir ve kanaatlerinden ayırmanın bulunmadı ım
beyan eder. Toplantı ba kanının sözlerinden anla ılaca ı üzere ancak fikir münaka ası sonun-
da bir anla maya varılır ve bu fikirler arasında bir köprü kurulabilir.
Bakın burjuvaların iddiaları nasıldı? Herkes cennete kendi bildi i tarzda ula abilirdi. Sonuç
olarak herkese fikir ve kanaat hürriyeti verilmeli idi. Bu esasa göre konferans veren hatip
sözlerine ba lamak için müsaade rica eder. Hemen ilâve ederler, bu nutuk zaten uzun
sürmeyecektir. Hiç olmazsa bu toplantıda i çi karde ler ara-sında bir anla mazlık
bulunmamasını isterler.
î te, bu toplantılarda sol tarafta oturan Alman karde ler hiç alicenap davranmazlar. Konferansı
veren hatip daha sözlerine ba lamadan, gayet iddetli bir ekilde küfürlere muhatap olur.
Neticede pis burjuvalar piliyi pırtıyı toplamak mecburiyetinde kalırlar. Korku yüzünden
çektikleri acı kısa sürdü ünden dolayı, onları anslı saymak pek yanlı olmaz.
Bu burjuva toplantılarının serçe pehlivanları sahneyi küfür, tezyif ve tahkir altında terk
ederler, ço u zaman da kafa ve gözleri i mi bir vaziyette merdivenin basamaklarım iki er
üçer atlayarak soka a kaçarlar.
Biz Nasyonal Sosyalistlerin tertip etti i toplantılar, Marksistler için bir yenilik oldu. Bizim
toplantılarımıza bu kızıllar birçok defa oynamı oldukları komediyi yine sahneye
koyacaklarından emin olarak geliyorlardı.
A ızlarında hep u cümle vardı: "Bugün u adamların i lerim görece iz!" Bazı kere, bu
kızıllardan birinin arkada ına, salona girerken yüksek sesle böyle söyledi i olurdu. Fakat bu
kızıl, ikinci bir cümle söylemeye fırsat bulamadan sokakta kendine gelirdi.
Toplantılarımızı idare etmek için bizim kendimize has usullerimiz vardı. Biz Nasyonal
Sosyalistler, halktan konferansı lütfen dinlemesini talep ve rica etmezdik. Hiçbir zaman
toplantılarımızda bitip tükenmez bir münaka a vaat etmezdik. Dinleyiciye toplantının sahibi
ve hâkimi oldu umuzu önceden açıklar ve ilân ederdik. Bir kere dahi olsun, hatibin sözünü
kesmeye cüret edecek bir kimsenin gözünün ya ına bakılmadan kapı dı arı edilece i haber
verilirdi. Bu denli bir küstahlıkta bulunacak kimsenin ba ına geleceklerden sorumlu
olamayaca ımızı önceden söylerdik. Vakit olur da, canımız isterse belki bir münaka a kabul
ederdik. Yoksa, toplantılarımızda hiçbir münaka anın cereyan etmesine fırsat vermezdik.
Bütün bunları toplantıyı takibe gelenlerin kafalarına soktuktan sonra, " imdi söz hatip falan
kimsenindir" diyerek toplantıyı açardık.
i te bu ekil davranı ımız dahi, kızılları hayretten hayrete dü ürüyordu.
Bir kere, bizim partimizde bu toplantılarda asayi i sa lamakla görevli olan ve bu i için pek
iyi hazırlanmı bir salon güvenlik te kilâtımız vardı. Burjuva toplantılarında asayi i
sa layacak kimseler, itaat ve saygı görebilsinler diye ya lı kimselerden olurdu. Kızıllar ise
ya a, saygıya ve otoriteye kulak asmadıkları için burjuva toplantılarında asayi i sa layacak
ekip âdeta yok gibiydi. Bizim mücadelemizin daha ba ından itibaren bu asayi i ini
sa layacak ekiplere daima genç arkada ları aldım. Bunlann ço u askerlik arkada larım idi.
Bazıları ise partimize yeni kaydolmu gençlerdi. Bunlara daima unu söyledim: Terör ancak
Dostları ilə paylaş: |