Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

terör ile yokedüir, dünyada yalnız cüretkar ve aziroh kimse her zaroan galip getir. Biz, 
kudretli, asil ve yüksek bir Sikir u randa mücadele ediyoruz. Bu Bkir kanımızın son 
damlasına kadar müdaafa edilmeye de er bir fikirdir. 
Genç arkada larım  u kanaat ile dolu idiler: Aklın bingi yerde, son karar cebir ve  iddete 
aittir. En iyi müdaafa silahı ise, saldırıya geçmek-tir.Güvenlik te kilâtımızın çalçene 
heriflerin kulüplerine benzemedi ini, enerji dolu bir mücadele toplulu u oldu unu her yana 
yaymak gerekiyordu. Bu gençlik böyle bir parolaya susamı tı. 
Bizim mücadeleyi ba latıp, hedefine vardıracak olan neslimiz bir hayal kırıklı ı içinde idi, 
derin bir nefret ve isyan duyuyor ve korkak burjuvaları hakir görüyor, bunlardan âdeta 
tiksiniyordu. 
Memleketteki bu de i ikli in, burjuva hükümetin milletimizin canlı kuvvetlerinin imhasına 
fırsat verdi i için meydana geldi i ortada idi. Alman milletini himaye edecek yumruklar hâlâ 
vardı. Fakat bu yumrukları sevk ve idare edecek ba lar eksikti. 
Ben, bu gençlere^vazifelerinin önem ve gereklili ini anlattı ım, dünyanın en büyük akıl ve 
hikmeti, e er kendisine hizmet edecek bir kuvvet ve idareden mahrum ise; her büyük sulh 
esefinin ancak kuvvetle himaye edilmesi lâzım gelece i için yok olaca ına izah etti im 
zaman, gençlerin gözleri pırıl pırıl ı ıldıyordu. 
Konu malarım sayesinde gençler, mecburi askerlik hizmetlerini bamba ka bir biçimde 
görmeye ba ladı. Benim anlattı ım askerlik vazifesi ölü bir devletin otoritesi altında, kaskatı 
olmu  ya ı geçkin bir memurun tasavvur etti i mânada bir askerlik hizmeti de ildi. Ben, ferdi 
hayatı feda ederek, her zaman ve her yerde, bütün bir milletin hayatını korumak için canlı bir 
uurun idrak etti i bir askerlik hizmetinden bahsediyordum. 
Bu gençler, kavganın içine büyük bir heyecanla,  evkle atılıyorlardı. Toplantılarımızda 
gürültü eden kızılların üstlerine, sayıca üstün olduklarına bakmaksızın ve buna hiç önem 
vermeksizin, e ekarısım andıran bir  ekilde saldırıyorlardı. Hiçbir zaman yaralanmaktan ve 
kanlarım dökmekten çekinmiyorlardı. Onların ruhlarına, yalnız hareketimizin kutsal görevine 
yol açmak dü üncesi dolmu tu. 
Partimizin emniyet te kilâtı, 1920 senesinin yaz aylarında açık nizamnameler ile kayıt altına 
alındı. 1921 senesinin yazına do ru te kilâtımızı muhtelif gruplara ayırdık. Bunu yapmamız 
özellikle gerekliydi. Çünkü, gün geçtikçe faaliyetimiz büyük bir hızla artıyordu. 
Münih'teki, Hofbrauhaus dü ün salonundaki toplantılarımıza devam etti imiz gibi, yine bu 
ehirdeki di er büyük salonlarda da ço u zaman toplantı tertip ediyorduk. 
Münih'te burjuvaların devam etti i büyük bir birahane olan Bürgerbrau ve yine büyük bir 
birahane olan Kindkeller'de 1920 ve 1921 yıllarının sonbahar ve kı  aylarında gittikçe büyük 
bir alâka gören görkemli toplantılar yaptık. 
Bu arada de i meyen bir oyun her toplantımızda oynanıyordu. Alman Nasyonal Sosyalist i çi 
Partisi'nin toplantılarının yapıldı ı salonun kapısı, toplantı ba lamadan önce polis tarafından 
kapatılmak isteniyordu. Çünkü salon "a zına kadar" dolmu  oluyordu. 
Bu sıralarda güvenlik te kilâtımız, bizi pek önemli bir sorunu çözümlemeye zorladı. Bugüne 
kadar hareketimizi temsil eden bir i aret, bir bayrak yoktu. Bu türlü sembollerin bulunmayı ı 


yalnız o günler için birtakım sorunlar ortaya koymakla kalmaz, gelecek için de zararlı olurdu. 
Partimizin bir sembolü olmayı ının sıkıntısı, özellikle partililerin birlik olduklarına dair hiçbir 
harici alâmete sahip olmadıklarını göstermesidir. Aynı zamanda uluslararası i arete 
(Marksizm'in i aretine) kar ı koyacak bir sembolden partinin mahrum bulunması gelecek için 
de parti hesabına zarar te kil ederdi. 
Ben, gençli imden bugüne kadar, bu gibi sembollerin psikolojik önemlerini yakından tespit 
etmi  ve görmü tüm. Bu fırsat elime sık sık geçmi ti. 
Sava tan (Birinci Dünya Sava ı kastedilmektedir) sonra sarayın önünde ve Lugarten'de 
Marksçılarm tertip ettikleri mitingleri takip ettim. Bu mitinglerde kırmızı bayraklar, kırmızı 
pazubandlılardan, kırmızı çiçeklerden olu mu  tahminen yüz binin üstündeki "Kızıl toplu-
lu un dı  görünü ü hakikaten tesirli olmu tu. Halktan bir kimse olarak bu kadar düzgün ve 
tesirli bir manzara arz eden mitingin kasvetli telkinine ma lûp olmayı bizzat gördüm, 
hissettim ve anladım. 
Burjuva partisi, siyasi bir parti sıfatıyla hayat hakkında hiçbir felsefi dü ünceye sahip 
olmadı ı gibi, kendi faaliyetini ifade eden bir bayra a da nulik bulunmuyordu. 
Vatanperverlerden kurulu burjuvazi, Reich'm renkleri ile süslü idi. Partinin ba ında olanlar, 
bu sembol benzerli i yüzünden, kendi faaliyetlerini, devlet ve Reich'm faaliyetleri ile 
birle tiriyorlar di. Fakat, hakikat burjuvaların dü ündükleri gibi de ildi. Reich'm temeli, 
Alman burjuvazisinin bir yardımı olmadan atılmı tı ve Reich'm bayra ı sava ın bünyesinden 
do mu tu. Demek oluyor ki, bu bayrak bir devleti temsil etmekte i-di ve özel bir felsefi 
mânaya sahip bulunmuyordu. 
Alman Avusturya'sında, Avusturyalı Nasyonal Burjuvazi kendi partisinin bayra ı olarak 1848 
renklerini tercih etmi ti. Bu renkler, siyah, kırmızı ve sarı idi. Avusturyalı Nasyonal Burjuva 
Partisi bu renkleri kendi bayra ına alarak öyle bir sembol yarattı ki, bununla ideolojik bir 
mânası olmayan, fakat devlet bakımından dev rimci bir vasfı bulunan bir sembol meydana 
getifdi. Bu, siyah-kır mızı-sarı renklerden meydana gelen bayra ın en azgın yanda ları, 
Sosyal Demokratlar ve Sosyal Hıristiyanlar oldu. i te, bu husus hiç unutulmamalıdır. Bu 
renklere söven ve a a ılayanlar bunlardı. 1918 yılında bu renklerî^ öp kutularına atmı lardı. 
Ku kusuz eski Avus turya'daki Alman partilerinin siyah-kırmızı-sarı renkleri, 1848 yılı nın 
renklerinden ba ka bir  ey de ildi. Yani, Yahudi toplulu unda gizli kalmasına ra men en 
erefli Almanların ruhları tarafından temsil edilen dönemin renkleri idiler. 
1
  1920 senesine kadar Marksizm'e kar ı, fiiliyatta kızülarınkine tam manasıyla zıt bir hayat 
olu umu meydana getiren ve ifade eden 
' bir bayrak ortaya çıkmamı tı. Alman burjuvazisinin en sa lam partileri, 1918 senesinden 
sonra Reich'm birdenbire bulunmu  olan siyah- 
!
ı kvrmızı-sarı renklerin meydana getirdi i bayra ım kabul etmeye ya- 
• na mamı larsa da, yeni e ilimlere kar ı koymak üzere ve mahvolmu  imparatorlu un tekrar 
kurulması fikrinden ba ka gelece e ait bir programa da sahip de illerdi, i te, Reich'm siyah-
kırrmzı ve sarı renklerin meydana getirdi i, eski bayra ının tekrar ortaya çıkmasının sebebi 
buydu. 
i        Fakat hiçbir zaman  u unutulmamalıdır ki, bu bayrak altında dövü mü  ve bütün 
kurbanların yere serilmi  oldu unu gören bir 
ı- Almana, o e i bulunmaz eski renkler, pek kutsal ve yüce görünmek- 
' le beraber, gelecek u runda bir mücadelenin sembolü olamazdı. Demek ki, Marksizm'i yok 
etmek için giri ilen harekete böyle bir bayrak pek az uygun dü erdi. 
Alman milleti için eski bayra ını kaybetmi  olmak hakikaten bir saadetti. Ben, bu hususu 
müdafaa ediyor ve i te bu noktada bur- 
, juva politikacılarından ayrılıyordum. Biz, cumhuriyetin kendi bayra ı altında yaptı ı  eyi 
lakaydine telâkki ediyorduk. Fakat hayatımızın her anında en  erefli varlı ımız olan sava  
bayra ını, bir fuhu  için yatak çar afı hizmetini görmesine meydan vermemi  olmasından 


dolayı cumhuriyet yönetimine te ekkür etmemiz gerekir. Kendini ve vatanda larını satan 
bugünkü Reich o,  eref ve kahramanlık bayra ı olan siyahbeyaz ve kırmızı renklerini hiçbir 
zaman kullanmamalı idi. 
imdiki rejim, Kasım harekâtından utanma devam etti i müddetçe, bu utanılacak harekâtın 
ni anını ta ımalıdır. Çünkü, bugünkü rejimin daha  erefli bir mazinin sembolünü çalmaya 
hakkı yoktur. Burjuva politikacılar  unu bilmelidirler: Kim, siyah, kırmızı ve beyazlı bayra ı 
bugünkü devlet için isterse mazimize kar ı bir hırsızlık yapmı  olur. Eskinin bayra ı ancak 
eski zamanın imparatorlu una uygun dü erdi. Tanrı'ya  ükürler olsun ki, bugün cumhuriyet 
idaresi, kendine en uygun dü eni seçmi  ve siyah-sarı-kımızı renklerini almı tır. Biz Nasyonal 
Sosyalistler olarak, eski bayra ın kullanılmasını, hareketimizin manalı bir sembolü gibi kabul 
etmiyoruz. Çünkü eski hataları, tekrar canlandırmak niyetinde de iliz. Biz Nasyonal Sosya-
listler yeni bir devlet kurmak istiyoruz, i te bugün bu yolda Marks-çılı a kar ı mücadele eden 
hareketin bayra ı da yeni devletin sembolü olmalıdır. 
Yeni bayrak i i, yani bayra ın renk ve  eklinin tespiti bizi bir hayli me gul etti. Her taraftan 
iyi niyetlerle dolu tavsiye ve teklifler geliyordu. Fakat bütün bu teklif ve tavsiyelerde bir 
kıymet yoktu. 
Yeni bayrak, aynı zamanda biz Nasyonal Sosyalistlerin mücadelesini ifade etmeli ve bir fikri, 
bir görü ü telkin edici biçimde olmalıydı. Görünü te bu konu önemsiz gibi gelir. Fakat halkla 
teması olanlar bilirler ki, bu ayrıntının önemi pek büyüktür. Tesir yapıcı bir i aret yüz 
binlerin, hareketimize kar ı ilk ilgisini uyandırabilir. 
Bu hususu bildi imiz için sa dan soldan gelen beyaz zemin üzerine bir sembol konması 
eklindeki teklifleri reddettik. Çünkü böyle bir  ey, eski devleti veya amacı ortadan kalkmı  
bir vaziyeti tekrar ortaya etmek olan zayıf partileri hatırlatmaktadır. Ayrıca  u da bilinmelidir 
ki, beyaz sürükleyici renk de ildir. Ancak bu renk sadece namuslu genç kızların kuraca ı 
cemiyetlerin flamalarına uygun dü er. Fakat hiçbir zaman bir devrim devrinin infilâk edici ha-
reketlerine uygun dü mez. 
Bize teklif edilen renkler arasında siyah da vardı. Bu renk de zamanımıza uyuyordu. Siyah 
renkte hareketimizin gayelerine dair belirli bir i aret bulamadık. Bizim üstümüzde siyah renk 
de sürükleyici bir tesir yapmadı. 
Beyaz-mavi. Bu iki rengin fevkalâde estetik tesiri vardır. Fakat, bu da derhal bertaraf edilmeli 
idi. Çünkü bu renkler bir Alman Devleti olan Bavyera'nın renkleri idi. 
Aynı sebeplerden dolayı siyah-beyazı da kabul edemezdik. Keza bu iki renk de Prusya'nın 
renkleriydi. Ta ıdı ı özellik ve ayrılıp tek ba ına kalma yanlısı olu u sebebi ile ku kulu bir 
siyasal e ilimi ifade ederdi. 
Bu arada siyah-sarı-kırmızı bahis mevzuu dahi edilmiyordu. Sı yah-beyaz-san-kırmızı renkler 
de  imdiki tertipleri ile be enilmı yordu. Fakat bu renklerin di erlerine oranla bir üstünlü ü 
vardı Bu renkler oaha tesirli idi. Ben, her zaman eski renkleri müdafaa ettim. Bu hareketimin 
sebebi, eski bir asker sıfatı ile yalnız bu renklerin benim için en kutsal bir  ey olmalarından 
de ildi. Bu hareketimde bu üç rengin estetik olarak birbirleri ile uygun dü melerinin de rolü 
vardı. 
Genç hareketimizin sinesinden, lider olmam sıfatıyla bana gelen ve ço u eski bayra ın zemini 
üzerine gamalı haçı çizen sayısız projeleri de reddettim. Ben lider olarak kendi projemi zorla 
kabul ettirmek istemiyordum. Çünkü herhangi bir kimse daha uygun, daha iyi bir bayrak 
meydana getirebilirdi. Hakikaten Starnberg'li bir i çinin bana verdi i taslak hiç fena de ildi. 
Esasen benim dü ündü üme de yakla mı tı. Yalnız bana gelen bu teklifin bir kusuru vardı, 
yuvarlak bir beyaz zemin üstüne kırık kollu gamalı haç çizilmi ti. Ben nihayet muhtelif 
tecrübelerden sonra,  u  ekil üzerine kafi karar kıldım: Kırmızı bir zemin üstüne beyaz bir 
yuvarlak ve bu beyaz yuvarlak parçanın içinde siyah bir gamalı haç. Yine uzun tecrübelerden 
sonra bayra ın ve beyaz yuvarla ın büyüklü ü ile gamalı haçın  ekil ve kalınlı ı arasında 
belirli bir oran saptadım. 


Böylece, bayra ımız ortaya çıkmı  oldu ve bu  ekilde kaldı. Aynı görü le hareket ederek 
hemen güvenlik te kilâtımızın üyeleri için pazubandlar sipari  ettik. Bunlarda geni  bir 
kırmızı  erit üzerine beyaz bir yuvarlak ve yuvarla ın içinde de siyah gamalı haç vardı. 
Partimizin rozeti de aynı  ekilde çizildi, ilk rozeti Münihli bir kuyumcu olan Füss yaptı ve bu 
rozet daha sonra saklandı. 
Yeni bayra ımız halka 1920 senesinin yaz sonunda takdim edildi. Bu bayrak bizim genç 
hareketimize tamamen uyum gösteriyordu. Bayra ımız da fikirlerimiz gibi genç ve yeni idi. 
Hiç kimse bugüne kadar böyle bir bayrak görmemi ti. Halkın üstünde bir me ale gibi etki 
yaptı. Bayra ın plânı bir arkada  tarafından yapılıp getirildi i vakit, biz bile heyecana 
kapılmı , adeta çocuklar gibi sevincimizden çılgına dönmü tük. 
Birkaç ay sonra Münih'te altıya yakın bayra ımız vardı. Ayrıca sayısı gün geçtikçe büyümeye 
devam eden emniyet te kilâtımız üyelerinin kollarında ta ıdı ı pazubandlar da bayra ımızın 
yayılmasına yardımcı oldu. Çünkü bu gerçekten bir semboldü. 
Bu  ekilde bayra ın taraftarlarımızdan bu kadar alâka görmesinin sebebi, Alman milletine 
hizmet eden bu renklerin maziye dair bir hatırlatma vazifesi görmesinden ziyade, genç 
hareketimizin amaçlarım en iyi biçimde sembolize etmesi idi. Biz Nasyonal Sosyalistler 
bayra ımızda partimizin programını görüyorduk. Kırmızı, hareketimizin sosyal fikrini ifade 
ediyordu. Beyaz renkte Nasyonalist fikri görüyorduk. "Gamalı haç"ta, üstün ırkların zaferi 
u runda sava mak gibi kutsal görevi ve yine yararlı çalı ma fikrinin ba arısı için mücadele 
etmenin gerekli oldu unu te his ediyorduk. Bu fikir, Yahudi aleyhtarı idi ve ilelebet böyle 
kalacaktır. 
. iki sene sonra emniyet te kilâtımız bir mücadele kuvveti yahut kelimenin tam manâsı ile bir 
ordu haline gelerek binlerce üyeyi ihtiva etti i zaman bu te kilâtımıza özel bir zafer sembolü 
vermek gerekti ini gördük. Bir sanca a ihtiyacımız vardı. Bunu bizzat ben çizdim. Bunun 
yapılmasını da partimizin eski ve sadık üyesi kuyumcu ustası Gahr'a teklif ettim. Artık o 
günden beri sancak, nasyonal sosyalist mücadelenin i areti oldu. 
öhretimiz devamlı bir  ekilde artmaya ba ladı. Bu durum haftada iki defa toplantı 
yapmamıza fırsat verdi. Böylece 1920 senesinde faaliyetimiz bir hayli geli mi  bulunuyordu. 
Duvarlara yapı tırılan ilânlarımızın önünde büyük bir kalabalık toplanıyordu. Yaptı ımız bir 
toplantıda  ehrin en büyük salonları a zına kadar doluyordu. 
Neticede, yolunu  a ırıp Marksizm'in kuca ına dü mü  olan on binlerce Marksist, milletin 
ortak duygulanna kavu arak ve eski benli ini tekrar kazanarak gelecekteki hür Reich'm birer 
mücahitleri oldu. Artık Münih halkı bizleri tanıyordu. Her yerde bizden bahsediliyordu. 
Nasyonal Sosyalist kelimesi dillerden dü mez oldu. Bütün bunlar esasta birer propaganda 
demekti. Partimize üye olanların ve sevgi besleyenlerin sayıları gün geçtikçe artmaya ba ladı. 
Artık, öyle bir duruma gelmi tik ki, 1920 - 1921 senelerinin kı  aylarında, Münih  ehrinde 
kuvveti ve kudreti kabul eden bir parti olmu tuk. 
Marksçı parti, gözardı edilirse, bütün partiler, hattâ hiçbir milli parti, bizim partimizin 
toplantıları kadar, gösteri li ve kalabalık mitingler tertip edemiyordu. 
Bizim toplantılarımızda Münih'in Kindkeller salonu ço u zaman yıkılacak kadar doluyordu. 
Bu salon be  bin ki i alabiliyordu. Bizim için toplantı yapmaya cesaret edemedi imiz bir yer 
vardı ki, o da Krone Sirki idi. 
Almanya'nın ufukları 1921 yılının ocak ayı sonlarında tekrar kara bulutlarla kaplandı. Bu 
sırada, Almanya'nın yüz milyar altın mark vermek için çılgınca bir taahhüt altına girmesine 
sebep olan Paris Antla ması, Londra ültimatomu  eklinde ortaya çıkıyordu.  te bu durum 
kar ısında, Münih'te mevcut olan ve ırkçı adını ta ıyan cemiyetler mü tereken büyük bir 
protesto mitingi yapmak istediler. Zaman pek az kalmı tı. Alınan kararın uygulama mevkiine 
konması hususunda gösterilen ve sonu gelmeyen tereddütlerden sinirleniyordum.  lk önce 
Konigsplatz'da bir miting yapılaca ı söylendi. Fakat, daha sonra bu mitingden vazgeçildi. 
Çünkü komünistlerin hücumuna u ramaktan ve mitingin da ıtılmasından korkuyorlardı. 


Feldherrn önünde bir protesto mitingi yapılması dü ünüldü, fakat bundan da vazgeçildi. 
Sonunda Kindkeller'de ortak bir toplantı yapılması teklifi ortaya atıldı. Bütün bu teklif ortaya 
atılıp reddedilirken günler de uçup gidiyordu. Bu arada büyük partiler, hadisenin 
ehemmiyetini göz önüne almıyorlardı. 
Merkez idare heyeti, yapılması istenilen protesto mitingi için bir gün tespit etmek hususunda 
bir türlü karara varamadı. 
Ben l  ubat 1921 Salı günü, pek acele olarak kati bir karar alınması teklifini yaptım. 
Teklifimin görü ülmesini çar amba gününe bıraktılar. Çar amba günü, katiyen açık bir cevap 
almak için bir ısrarda bulunmadım. Neticede toplantı yapılacak mıydı? Yapılacaksa ne zaman 
olacaktı? gibi kaçamaklı cevaplara muhatap oldum. Fakat en sonunda da partinin, protesto 
mitingini gelecek çar amba günü, yani bir hafta sonra tertip etmek niyetinde oldu u açıklandı. 
Sabrım kalmamı tı. Protesto mitingini tek ba ına organize etmeye karar verdim. Çar amba 
günü, ö le üzeri, duvar hânının metnini makinede on dakika içinde bastırdım. Bu arada 
hemen 3  ubat 1921 Per embe günü için Krone Sirki'ni kiraladım. 
Benim bu te ebbüsüm o günlerde son derece cüret isteyen bir i ti. Pek büyük olan salonu 
doldurmamak ihtimalimiz bir yana, hepimizin parça parça edilmesi tehlikesi de mevcuttu. 
Emniyet te kilâtımız, henüz böyle bir te ebbüs için yeterli kuvvetini bulamamı tı. Ayrıca, 
toplantıya kar ı herhangi bir sabotaj hareketi yapılacak olursa, bu durum kar ısında takip 
edece imiz yolu da henüz çizmemi tim. Ben bir sirkin amfilerinde vuku bulacak tepkinin, 
herhangi bir salondakinden çok daha zor olaca ını dü ünüyordum. Fakat, Tanrı'ya  ükürler 
olsun, dü ündüklerimin aksi çıktı. Ki zıllardan olu an sabotaj sürüsünü bir sirkin geni  
meydanında alt etmek, bir salonda tepelemekten çok daha kolay oldu.  unu aklımızdan 
çıkarmıyorduk: Basit bir ba arısızlık bizleri uzun müddet gölgede bırakırdı. Keza toplantımıza 
kar ı giri ilen bir sabotaj te ebbüsü ba arı ile neticelenecek olursa, o güne kadar kazandı ımız 
öhret ve  eref bir anda yok olurdu. Ayrıca dü manımız olan kızıllar, bir kere ba ardıkları i e 
her zaman te ebbüse kalkarlardı. Bu da, bizim toplantı ve faaliyetlerimizin sabote edilmesi 
sonucunu do urdu. Eski kuvvetimize, ancak gayet  iddetli mücadele sonunda ve aylar 
geçtikten sonra kavu abilirdik. 
ilanları duvarlara yapı tırmak için tek bir günümüz vardı. Per embe günü de maalesef hava 
bozdu ve sabah ya mur ya dı. Bu durumda, halkın ya mur altında dayak yemek ihtimalinin 
mevcut oldu u bir toplantıya ko mak yerine, evinde oturmayı tercih etmesinden pek haklı 
olarak korktuk. 
Ö le üzeri salonun dolmayaca ından ben de birden korktum. Çünkü, salon dolmazsa, merkez 
idare heyetinin nazarında itibarım bir hayli sarsılacaktı. Bundan dolayı pek acele olarak el 
ilânları yazıp, bastırdım ve bunları ö leden evvel da ıttırdım. 
Bu el ilânları, halkın toplantıda hazır bulunması için bir davetiye niteli i ta ıyordu.  ki 
kamyon kiralattım. Bu iki "kamyonu mümkün oldu u kadar kırmızı renkte süslettim. 
Kamyonlara birkaç bayrak kondu ve içlerine parti arkada larımdan on be  yirmi ki i bindi. 
Bunlara hiç durmadan  ehir içinde dola ıp el ilânlarını da ıtmaları emrini verdim. Böylece 
per embe günü ak amı yapılacak toplantı için propaganda faaliyetlerine süratli bir  ekilde 
devam ettiler. 
ilk defa olarak bayraklarımızla süslenmi  iki kamyon caddelerde dola tı ve Marksistlerin 
herhangi bir saldırısına maruz kalmadı. 
A zı bir karı  açık kalan burjuvalar, kırmızı renkle donanmı  ve rüzgârda dalgalanan gamalı 
bayraklarımızı ta ıyan kamyonları hayretler içinde seyrettiler. 
ehrin dı  mahallelerinde yumruklar sallandı. Bu yumruk sahipleri proletaryaya kar ı bu yeni 
tahrik (!) yüzünden son derece kızıp küplere binenlerdi. Keza onlara göre toplantı tertip etmek 
ve  ehir içinde kamyon dola tırmak yalnız Marksçıların hakkı (!) idi. 


Ak am saat yedide, sirkin amfileri pek az i gal edilmi ti. Her on dakikada bir, telefonla bilgi 
veriliyordu. Biraz endi elendim. Çünkü bugüne kadar, her toplantımızda salonlar en geç yedi 
veya yediyi çeyrek geçe, yan yarıya dolardı. 
Fakat amfilerin birden dolmamı  olmasının sebebini biraz geç anladım. Keza bu yeni yerin 
pek fazla büyük oldu unu göz önüne almamı tım. Hofbrauhaus salonu bin ki i 
doldurmaya~1câfi gelirken, aynı sayıda insan Krone Sirki'nin amfilerinde kayboluyor ve 
hemen hemen göze çarpmıyordu. Aradan biraz zaman geçtikten sonra daha olumlu haberler 
alma a ba ladım. Saat sekize çeyrek kala sirkin amfilerinin dörtte üçünün doldu u ve 
gi elerin önünde hâlâ büyük bir kalabalı ın bulundu u bildirildi. Bu haber üzerine yola 
çıktım. 
Saat sekizi iki geçe sirkin önündeydim. Binanın önü hâlâ kalabalıktı. Bunların bir kısmı 
meraklılardı, içeri girdi im sırada, bir sene evvel Hofbrauhaus dü ün salonunda yaptı ımız 
ilk toplantıda hissetmi  oldu um,  evk heyecan ve ne eyi tekrar aynen duydum, insanlardan 
te ekkül eden duvarı a ıp, yüksekçe yere geldikten sonra, ba arımın büyüklü ünü o vakit 
daha iyi gördüm. 
Sirk binası kar ımda binlerce Alman ile dolu "büyük bir kavga" gibi açılıyordu. Hattâ pist bile 
insanlarla dolmu , kapkara  ekilde görülüyordu. Be bin altıyüzden fazla bilet satılmı tı. Bu 
miktara i -sizler, fakir talebeler ve emniyet te kilâtımız dahil de ildi. Bunları da hesaba 
katacak olursak içerde altıbin be yüz ki i bulunuyordu. Konferansın ismi  uydu: 
"YA GELECE  BiNA ETMEK VEYA MAHVOLMAK." Gelece in, burada, gözlerimin 
önünde oldu unu görmekten kalbim sevinçle doluyordu. 

Nutkum iki buçuk saate yakın sürdü. Nutkumun ilk yarım sa-•   atinden sonra bu büyük 
toplantının ba arı sa ladı ını hissettim. Artık bu binlerce kafa ile benim aramda bir rabıta ve 
bir temas kurulmu tu. Bu ilk yarım saatten sonra içten gelen alkı  ve lehte tezahürat sözlerimi 
sık sık kesmeye ba ladı. 
iki saat sonra alkı lar yerlerini, bu aynı binada daha sonra yaptı ımız toplantılarda da oldu u 
gibi içime nüfuz eden ve bu hali ya amı  olanlar için, unutulmaz bir durumda kalan uhrevi bir 
sessizli e terk ettiler. 
Bu büyük kalabalı ın doldurdu u sirk binasında adeta küçük bir nefes almanın dahi 
i itilebilece i kadar bir sessizlik hakim oldu. Son sözlerimi bitirdi im vakit, bir alkı  dalgası 
kabardı. Daha sonra bu büyük kalabalık Kurtulu   arkısını  evk ve heyecanla terennüm etti: 
DEUTSCHLAND ÜBER ALLES. 
Sirkin ortasındaki büyük geçitten akıp giden insan nehrini yır mi dakika kadar takip ettim. 
Koskoca salon, a ır a ır bo alıyordu Ancak bundan sonra, sevinçten co kun bir halde yerimi 
terk ederek evime döndüm. 
Bu büyük toplantılarımızdan, gazeteler için foto raflar aldılar. Burjuva gazetelerinde 
yayınlanan bu foto raflar, mitingin vasfım kelimelerden çok daha iyi bir  ekilde anlatıyordu. 
Fakat bu gazeteler, mitingin "milli bir miting" oldu unu bir defa olsun yazmadılar. Hattâ, 
mitingi tertip edenlerin isimlerini dahi açıklamadılar. 
Bu toplantı ile, biz önemsiz partiler arasından sıyrıldık. Artık bizim partimizin mevcudiyetini 
bilmezlik edemezlerdi. 
Bu büyük ba arımızın geçici ve tesadüf? bir ba arı oldu u kanaati uyanmaması ve olumlu 
kanaatin yerle mesi için, derhal gelecek hafta aynı yerde ikinci bir toplantı yapaca ımızı ilân 
ettirdim. Bu ikinci toplantıda da aynı neticeyi elde ettik. Sirk binası tekrar binlerce insanla 
yıkılacak kadar hıncahınç doldu. Bu durum kar ısında da üçüncü bir toplantı tertiplemeye 
karar verdim. Netice yine aynı oldu. 
1921 senesi içinde toplantılarımızı daha da sık yapmaya ba ladık. Haftada bir toplantı ile 
yetinmiyor, bazen haftada iki toplantı yaptı ımız oluyordu. Hattâ, bu sene içinde, yaz ve 
sonbahar aylarında dahi, bu sıkı faaliyette bir gev eme olmadı. Bazen yedi gün içinde üç 
toplantı yaptı ımız oluyordu. Artık devamlı olarak sirk binasında toplanıyorduk. Bütün 


konferanslarımızın halkın üstündeki tesirleri müthi  oluyordu. Bu ciddi faaliyetlerimizin 
olumlu neticeleri olarak, partimize kar ı gösterilen sevgi arttı ve partiye kaydolanların sayısı 
gün geçtikçe ço aldı. 
Böyle bir ba arı kar ısında kızıl rakiplerimiz pek tabii olarak bo  durmayacaklardı. Terör ile 
sessizlik arasındaki taktiklerinde tereddüt etmeleri, geli memize mani olamadı, i te bu durum 
kar ısında, son bir gayret sarf etmek lüzumunu duydular. Bu te ebbüsler tam bir terör hareketi 
idi. Hedef toplantılarımıza devam etmek imkânım kati bir  ekilde ortadan kaldırmaktı. 
Tedhi  hareketine ba lamak için yoktan bir sebep buldular. Bir gün Sosyalist 
milletvekillerinden birine, pek esrarlı bir suikast(!) hazırlandı. Bir ak am bu Bavyeralı 
Sosyalist'e bir meçhul  ahıs kur un atmı tı. Daha do rusu Sosyalist Erhard Auer'a kur un 
sıkılmamı  da, sıkılabilirmi . Güya, Sosyal Demokrat Parti'nin lideri olan bu milletvekilinin 
e ine rastlanmayan cesareti bu korkunç suikastı(l) sonuçsuz bırakmı . Suikastçı o kadar hızlı 
ve piân^ kaçmı  ki Alman polisi ufak bir iz dahi tespit edememi . 
i te bu esrarlı suikast(!) hareketi, Münih'te yayınlanan ve Sosyalistlerin yayın organı olan 
gazete tarafından istismar edildi. Bize kar ı, azgınca bir tahrik hücumuna geçtiler. Sosyalist 
gazete, malûm lâf ebeli i ile olayı büyülterek okuyucularına duyurdu. Bu âdi ne riyattan, 
bizim geli imimize fırsat vermemek üzere korkunç tedbirlere ba vurulaca ı anla ılıyordu. Ne 
olursa olsun a açlarımızın gökyüzüne kadar ula masını engellemek istiyorlardı. Proleterya'nın 
kolları a açlarımızı yıkmalıydı. 
Aradan bir iki gün geçtikten sonra i in kokusu çıkmaya ba ladı. Hofbrauhaus dü ün 
salonunda bir toplantı yapacaktık. Bu toplantıda ben konu acaktım. Kızıllar kati bir  ekilde 
hesabımızı görmek için bu toplantıyı seçmi lerdi. 
4 Kasım 1921. Saat, 18-19'da toplantımızın insafsızca sabote edilece ine dair ilk haberleri 
almaya ba ladık. Gelen ilk haberlere göre kızıl partilere dahil büyük i çi grupları, toplantımızı 
basarak bize en son ve kesin darbeyi indireceklerdi. 
Bu haberlerin bize daha erken ula maması bir aksi tesadüftü. Aynı gün içinde, Münih'te 
Sterneckgasse'deki bizim için itibarı büyük olan büro binamızı bo altmı , ama yeni binaya 
henüz ta ınama-mı tık. Çünkü yeni yerimizde hâlâ yapı i çileri çalı ıyordu. Daha do rusu, 
eski yerimizden telefon kaldırıldı ı halde yeni binamıza telefon getirilememi ti. Bu bakımdan 
sabotaj haberlerinin bize zamanında ula tırılması mümkün olmadı. Bundan dolayı 
toplantımızda ancak zayıf bir emniyet kuvveti bulundurabildik. Emniyet te kilâtımıza mensup 
olanların sayıları altmı a yakla ıyordu. 
Ayrıca alarm vermek için kullanılan alet de, bir saat zarfında bize yeter derecede imdat 
kuvveti toplayacak  ekle getirilememi ti. Bir de  u vardı. Bundan önce de, böyle telâ  verici 
birçok sabotaj haberleri almı , fakat kızıllar bu haberlerdeki sabote hareketlerine 
giri ememi lerdi. Bir örnek anlatım: Önceden haber verilen devrimlerin daha yumurta halinde 
iken öldü ü söylenir, i te bu örnek bizim bütün i lerimizde bugüne kadar hep do ru çıkmı tı. 
Bütün bunlar, bir sabote hareketine mani olmak için tam anlamıyla alınacak tedbirlerin 
hepsine ba vurmamamıza sebep oldu. Ayrıca, Hofbrauhaus dü ün salonunun bir sabotaj 
hareketinin en az ba arı gösterebilece i bir yer oldu unu zannediyorduk. Biz en korkunç 
sabotajları toplantılarımızı en büyük salonlarda yaptı ımız zamanlarda beklemi tik. 
i te bütün bu hatalı dü üncelerimiz bize esaslı bir ders oldu. Daha sonra bütün bunları bilimsel 
yollardan inceledik. Ara tırmamız sonunda, önemli sonuçlara vardık. Bu neticeler, ilerde 
emniyet te kilâtımızın çalı malarına çok faydalı oldu. 
Hofbrauhaus'un koridoruna girdi im zaman saat sekizi çeyrek geçiyordu, i te bu sırada göze 
çarpan  ey sabotaj te ebbüsünün  üphe götürmez bir durumda olu u idi. Bundan dolayı, bizim 
emniyet te kilâtımız ilk tedbir olarak binanın dı  kapısını kapatmı tı. Fakat erken saatlerde 
gelen kızıllar içerde idiler. Buna kar ılık, bizim partinin taraftarları dı arıda kalmı lardı. 
Küçük emniyet te kilâtımız beni koridorda bekliyordu. Hemen salonun kapısını kapattırdım. 
Kırk be  kadar taraftarımıza dikkatli olmalarını tembih ederek, bu delikanlıların belki de ilk 


defa milli kuvvetimize sadakatle ba lı bulunduklarını büyük tehlikeye ra men ispat edecek 
durumda olduklarına dikkatlerini çektim. Hiçbirimiz bir ceset haline gelmedikçe mücadeleyi 
bırakmayacaktık. Bu delikanlılara, içlerinden birinin beni terk etmeyece inden emin 
bulundu umu da bildirdim. E er herhangi birinin korkakça bir hareketini yakalayacak 
olursam ben, bizzat o kimsenin pazıbandını koparacak, üstünde ta ıdı ı partimizin bütün 
i aretlerini söküp alacaktım. Daha sonra, herhangi bir sabotaj hareketine kar ı derhal 
reaksiyon göstermelerini, müdafaanın en iyi  ekli hücum oldu unu hiçbir zaman akıllarından 
çıkarmamalarını sıkı sıkı tembihledim. 
Sözlerimi bitirdi im vakit, bu delikanlılar bana, alı ılmı tan çok daha keskin, çok daha gür bir 
ekilde üç defa "Heil" diye ba ırarak cevap verdiler. 
Bunun üzerine toplantı salonuna sert adımlarla girdim. Vaziyeti kendi gözlerimle gördüm. 
Durum  öyle idi: Salon dolmu tu. Sayısız kalabalık intikam ve kin dolu gözlerle bana 
yıldırımlar ya dırıyordu. Bunların bir kısmı da alaylı sözler söyleyip yüzlerim 
buru turuyorlardı.  imdi her zamankinden daha kuvvetli olduklarından emindiler. Bütün 
bunlara ra men toplantıyı açtım ve konu maya ba ladım. Hofbrauhaus dü ün salonunda 
yaptı ımız bütün toplantılarda ben "''daima salonun yan taraflarından birinde durur 
konu urdum. Bana kürsü vazifesini bir bira masası görüyordu. Yani salonda bulunanların tam 
aralarında idim. Bu  ekilde davranı ım, kindar bakı larla donu salonda, bir daha hiçbir yerde 
e i görülmemi  bir ruh hali meydana getirdi. Önümde ve bilhassa sol tarafımda kızıllar 
bulunuyordu. 'Hepsi ayakta idiler. Bu Marksistlerin ço u gürbüz kimselerdi. Di erleri de, 
salonun duvan boyunca kürsüye kadar sıralanmı lardı. Devamlı bir  ekilde bira getiriyorlar ve 
önlerindeki masalara bo  bar-vdakları diziyorlardı. Bu bo  bardaklar onların cephanesi idi. 
Toplantının patırtısız ve gürültüsüz geçmesine imkân olmadı ını anladım. 
Söz kesmelere ra men bir buçuk saat konu mama devam ettim. 
Vaziyete hâkim oldu uma hükmedilebilinirdi. Bu durumu sabotaj 
lekiplerinin ba ları hissettiler. Bundan dolayı endi elenmeye ba ladı- 
;
lar. Devamlı bir  ekilde dı arı çıkıp, tekrar salona dönüyorlardı, 
^adamları ile sinirli bir  ekilde konu uyorlardı. 
Bir söz kesmeye cevap verdim. Bu psikolojik hatanın derhal i
1
 farkına vardım. Fakat bu 
hareketim üzerine fırtınanın kopması emri ; verildi. 
Birkaç protesto mahiyetindeki  iddetli ba ırmalardan sonra, bir Ikızıl iskemlenin üstüne 
fırlayarak, avazı çıktı ı kadar ba ırdı. Hürri-Lyet... Bu bir i aretti, i aret alan hürriyet 
ampiyonları derhal i lerine koyuldular. Kısa bir zaman sonra salon köpekler gibi uluyan kızıl 
ı güruh ile doldu. Bu sırada birer top gibi bardak ve sürahiler uçmaya Vba ladı. Bir anda 
salona iskemlelerin çatırdaması, cam e yanın kırıl-;Jması, hayvanlar gibi uluma ve 
bö ürmeler, keskin ve acı feryatlar 'hakim oldu. Salon cehennem? bir karga alık içinde kaldı. 
f      Yerimde ve ayakta idim. Bizim, gençlerimizin üstlerine dü en ;j'kutsal vazifelerini nasıl 
yaptıklarını takip ediyordum. Her  ey bir J-yana bir burjuva toplantısının böyle bir durumda 
kalmasını çok arzu ederdim. 
Büyük gürültü henüz  iddetlenmeden önce güvenlik te kilâtımız (ki bugünden itibaren bu 
te kilâtımıza "Hücum Kıtası" adı verildi) derhal faaliyete geçip, kar ı tarafa saldırdı. 
Gençlerimiz kurtlar gibi, sekizer onarlık grup olmu lar, kızıl rakiplerinin üstlerine canavar 
gibi atılıyorlardı. Davamıza inanmı  olan gençlerimiz kızılları sille tokat, yumruk, tekme ata 
ata dı arı çıkardı. Be  dakika içinde gençlerin hepsi kan revan içinde kalmı lardı. Böylece 
birer dâva adamı olduklarını ispat etmi  bulunuyorlardı. 
Bunların ba ında benim sadık Maurice'im de bulunuyordu.  imdi özel sekreterim olan Hess 
ve di erleri a ır yaralı olmalarına ra men ayakta durabildikleri müddetçe, pis kızıllara 
saldırmaktan geri kalmıyorlardı. Cehennemi gürültü, tam yirmi dakika devam etti. Bu süre 
içinde yedi veya sekiz yüz ki i kadar olan rakiplerimiz, sayıları ancak ellinin üstünde olan 
gençlerimiz tarafından salondan çıkarılmı  ve merdivenlerden a a ı yuvarlanmı tı. 


Fakat salonun en sonunda, büyükçe bir grup durumunu hâlâ koruyor ve azgınca direniyordu, 
i te tam bu sırada salonun giri  tarafında, iki el tabanca sesi i itildi. Bunun üzerine müthi  ve 
korkunç bir yaylım ate i ba ladı. Bu sesler, sava  hatıralarımızı canlandırdı ve kalbimiz 
sevinç ve ne e ile doldu. 
Benim bulundu um yerden, kimin ate  etti ini görmeme imkân yoktu. Yalnız bu sıra bir  eyi 
te his ettim. Kan içinde bulunan gençlerimizin, bu andan itibaren hiddet ve gazapları son 
dereceyi buldu. 
Yirmi be  dakikalık mücadele sonunda bu son grup da kapı dı arı edildi. Sanki salonda, 
bomba patlamı  gibi bir hâl vardı. Taraftarlarımızdan ço unun yaraları sarılıyordu. Bir 
kısmını ise araba ile götürmek icap etti. Fakat vaziyete hâkimdik. Bu toplantıya, ba kanlık 
eden Hermann Esser ilân etti: "Toplantı devam ediyor, söz hatibindir!" Ben derhal nutkuma 
devam ettim. 
Toplantımız bittikten sonra, ko a ko a ve heyecan içinde bir ko miser geldi. Sanki bir deli gibi 
öyle ba ırdı: "Toplantı da ılmı tır." 
Sava  bitip sessizlik sa landıktan sonra yeti en bu adamca ızın bu garip halini görünce 
gülmekten kendimi alamadım, i te polisin durumu bu idi. Ne kadar küçük olurlarsa o kadar 
büyük, ne kadar a çiz olurlarsa o kadar güçlü görünmek istiyorlardı. O ak am çok  eyleı 
ö rendik. Bu arada kızıllar da aldıkları dersi bir daha unutamadılar. 
Münih'te yayınlanan ve Sosyalistlerin yayın organı olan Münc hene Post bizi 1923 yılının 
sonbaharına kadar "proleteryanın yum ru u" ile tehdit edemedi.  
 
BÖLÜM 20 
Alman ırkçı cemiyetleri bir çalı ma birli i yapıyorlardı. Birtakım cemiyetler birbirlerinin 
i lerini hafifletmek için kar ılıklı münasebetlere giri mi lerdi. Bundan dolayı ortak bir 
yönetim kurulu seçmekte ve ortak bir hattı harekât takip etmekteydiler. Maksatları basitti. 
Böyle yapmakla usulleri birbirinden pek farklı olmayan olu um ve partilerden ba ka bir  eyin 
söz konusu edilmesini önlemek istemekteydiler. Herhangi bir Alman vatanda ının, cemiyetin, 
di er bir cemiyetle bir çalı ma birli i yaparak, kendilerini birle tiren  eyleri ortaya 
çıkardıklarını ve kendilerini birbirlerinden ayıran  eyleri de yok ettiklerini ö renmesi ho una 
gider. Bundan dolayı, böyle bir grupla manın faydalı olaca ı tesir ve yapıcı kuvvetinin 
mühim bir  ekilde artaca ı zannedilir. Fakat bu tahmin çok hatalıdır. Kanaatimce, meseleyi 
iyice anlamak için aynı maksadı takip etmek iddiasında olan cemiyetlerin, bu dü ünce 
sonunda ne gibi bir vaziyet meydana getireceklerini iyice tetkik etmek lâzımdır.  u unutulma-

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin