DR. NEŞE UYSAL
ANA KONFERANS III – Kolon Kanseri Tedavisinde Tartışmalı
Konular
K32
KOLON KANSERİ ADJUVAN TEDAVİSİNDE HASTA SEÇİMİ
KRİTERLERİ
Kolon kanserinin adjuvan tedavisinde uzun yıllardan beri
kullanılan Fluorouracil ilacına MOSAIC çalışması sonrasında
Oxaliplatin eklenmiştir. Gerek MOSAIC çalışmasında adjuvan
tedavi alan hastaların fayda görmesinde klinikopatolojik
durumuna bağlı farklılıklar olması, gerekse daha sonraki
dönemde keşfedilen ilaçların adjuvan tedavi protokollerine
eklenmesinde risk fayda analizlerinin öne çıkmasıyla ilgili
endişeler, adjuvan tedavi verilecek hastaların seçiminde
dikkatli davranılması gerekliliğini öne çıkarmıştır.
Hasta seçiminde öne çıkan en temel faktörlerden birisi hastanın
cinsiyetidir çünkü birebir aynı özelliklere sahip olsalar dahi
erkek kolon kanseri hastalarının genel seyirlerinin daha kötü
olduğunu bilinmektedir.
Bunun dışında önemli olan faktörlerden bir tanesi de hastanın
altta yatan komorbiditeleridir. Çünkü komorbiditeler arttıkça
hastanın başka hastalıklardan ölüm ihtimali çoğalmakta, bu
da kansere bağlı ölüm ihtimalini azaltmakta ve dolayısıyla
da uygulanacak adjuvan tedaviden görülecek faydayı
azaltmaktadır.
Hasta seçiminde önemli olan bir diğer faktör ise kuşkusuz
tümörün evresidir, gerek invazyon derinliği, gerekse tutulan
lenf nodu sayısı hastalığın geri gelme olasılığı üzerinde
belirleyici öneme sahiptir. Bu da adjuvan tedavinin faydasını
belirlemektedir.
Yine bir başka husus da örneklenen lenf nodu sayısının 12’den
fazla olması ile ilgili 90’lı yıllardan beri oluşmuş fikir birliğidir.
Eğer örneklenen lenf nodu sayısı 12’den azsa o zaman yetersiz
lenf nodu örneklenmesi yapıldığı düşüncesi ile adjuvan
tedavinin kullanılması ile ilgili hassasiyetin artması beklenir.
Tümör grade’i de arttıkça relaps riskini arttırdığından hekimin
adjuvan tedavi kararı vermesindeki önemli faktörlerden birisi
olarak öne çıkmaktadır.
Bundan sonra öne çıkan başka bir faktör ise hastanın yaşıdır,
genellikle kolorektal kanser için ortalama tanı yaşı ABD’de 71’dir.
Kendi yaptığımız çalışmada hastaların yaş ortalaması biraz
daha genç saptanmıştır. Her ne kadar kolon kanseri tedavisinin
temel prensipleri yaşlı hastalarda gençlerden farklı değilse
de yaşlı hastaların yaşa bağlı organ fonksiyon bozukluklarının
olması altta yatan komorbid hastalıkları ve buna bağlı yaşam
beklentisindeki azalma nedeni ile kemoterapinin getireceği
fayda ve tedaviye bağlı toksisite ve yaşam kalitesi sıkıntılarının
göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Örneğin renal
fonksiyon bozukluğunda sıklıkla kullanılan ajanlardan biri
olan Capecitabine dozunda azalma yapılmalı, eğer glomerüler
filtrasyon hızı 30 ml/dk’nın altında ise Capecitabine
kullanılmamalıdır. Yine altta yatan kardiyovasküler hastalık
Floroprimidin bazlı tedavilerin koroner arterlerde yapacağı
vazospasm nedeni ile tedavi seçimi kararını verirken göz
önünde bulundurulmalıdır. Bir 3. faktörse kemik iliği rezervinin
60
genç hastalara kıyasla normal yaşlanma prosesinin bir parçası
olarak azalmasıdır. Bu nedenle kemoterapotik ilaçlarda doz
ayarlamaları yapılması gerekli olabilir. Her ne kadar gerektiği
durumlarda hematopoetik büyüme faktörleri desteği
düşünülebilirse de hali hazırda kolon kanseri profilaksisinde
kullanılan kemoterapi rejimlerinin hiçbirinin nötropeni riski
%20’nin üzerinde olmadığı için primer profilaksi ihtiyacı yoktur.
Kolorektal kanser hastalarının adjuvan tedavisindeki
komorbiditenin etkisini ölçmek için Charlson komorbidite
endeksi kullanılabilir. Bu endekste altta yatan koroner arter
hastalığı, serebrovasküler hastalık, bağ dokusu hastalıkları,
sindirim sistemi hastalıkları, diyabet, nörolojik hastalıklar,
diyabet, böbrek hastalığı, altta yatan diğer neoplastik hastalıklar,
karaciğer rahatsızlıkları ve AIDS göz önün de bulundurularak
hastanın komorbiditesi düşük, orta, yüksek ve çok yüksek
olarak 4 ayrı sınıflandırma içinde değerlendirilmektedir.
Her ne kadar yaş hastanın fonksiyonel statüsünü saptamada
iyi bir belirteç değilse de hali hazırda elimizde olan fonksiyonel
değerlendirme araçlarının hiçbirisi de tek başına güvenilir bir
şekilde yaşa bağlı seyri belirlemede yardımcı olmaz. Yine de
bütün bu kısıtlamalara rağmen performans statüsü, günlük
yaşam aktiviteleri skalası ve kapsamlı geriatrik değerlendirme
metotları hastaların değerlendirilmesinde kullanılan ve kendi
içinde avantaj ve dezavantajları bulunan değerlendirme
metotlarıdır.
Doktorun hastanın kişisel özelliklerini göz önünde bulundurarak
hangi değerlendirme metotlarını seçeceğine karar vermesi
ve bu kararlar bazında kişiselleştirilmiş tedavi protokollerinin
seçimi ve uygulanması en doğru yaklaşım olacaktır.
PROF. DR. NAZIM SERDAR TURHAL
MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ONKOLOJİ BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ
PANEL - Erken Evre Meme Kanserinde Güncel Tedavi
Yaklaşımları
K33
Meme Kanserinde Güncel Tedavi Yaklaşımları
Kanserin lenfatik yayılımının bulunmasından sonra, yüz yıldan
daha uzun bir süre aksiller lenf nodu disseksiyonu (ALND)
memeye yönelik cerrahi girişimlerin ayrılmaz bir parçası
olmuştur. Özellikle de mastektominin meme kanserinin cerrahi
tedavisinde rutin olduğu dönemde, ALND hiç sorgulanmamış
ve klasik olarak hastalığın evrelendirilmesi, prognoz tayini,
lokal tümör kontrolunu sağlamak ve adjuvan tedaviye yön
vermek amacıyla uygulanmaktadır.
Ancak mamografinin tarama amacıyla kullanılmasıyla birlikte
meme kanserinin daha erken evrede tanınması ve meme
koruyucu tedavinin öne çıkması ile ALND’nun amaçları ve
tekniğin genişliği sorgulanmaya başlanmıştır. Ayrıca tümör
biyolojisinin daha iyi anlaşılması, lenf nodu tutulumundan
bağımsız olarak sistemik adjuvan tedavilerin sağkalım
üzerine olumlu etkilerinin ortaya konması ve ALND’nuna ait
morbiditelerin daha iyi anlaşılmasıyla aksillaya yönelik cerrahi
girişim tekniklerinin yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğu
doğmuştur.
T1 ve T2 tümörü olan hastaların yaklaşık yarısında aksilla
metastazı yoktur. Bu hastalar ALND yapılırsa, hem bundan
yarar görmezler, hem de risklerine maruz kalırlar.
Sentinel lenf nodu biyopsisi
Sentinel lenf nodu biyopsisi meme kanserinde primer tümörün
drene olduğu ilk lenf nodunun belirlenmesi ve çıkarılmasıdır.
Sentinel lenf nodu primer tümörden yayılan tümör hücrelerinin
ulaşacağı ilk lenf nodudur, bu nedenle aksiller yayılım hakkında
bilgi verir. Sentinel lenf nodunda tümör saptanmazsa bölgesel
lenfatik diseksiyona gerek kalmayacaktır. Kuşkusuz bu girişim
ancak klinik ve radyolojik olarak aksilla metastazı yoksa
yapılabilir.
Hastalara sentinel lenf nodu biyopsisinden sonra aksiller lenf
nodu diseksiyonunun uygulandığı çalışmaların sonucunda
SLNB için doğruluk oranı %96’nın üstünde, yanlış negatiflik
oranı %10’un altında ve negatif prediktif değer %95’in üstünde
bulunmuştur. Yanlış negatifliğin nedeni genellikle teknik
hatalardır ve oranı deneyimli merkezlerde %5’in altındadır.
Literatürdeki çok sayıda çalışma SLNB ile meme kanserinde
evrelendirmenin doğru biçimde yapıldığını göstermiştir. SLNB,
lenf nodu metastazı olmayan hastalarda ek yarar sağlamayacak
olan aksiller diseksiyondan kaçınmaya olanak sağlamaktadır.
Sentinel lenf nodu biyopsisinden sonra aksiller lenf nodu
diseksiyonu uygulanan hastalarda komplikasyon oranı %30’un
üzerinde iken sadece sentinel lenf nodu biyopsisi yapılan
hastalarda bu oran %3 bulunmuştur. Morbidite açısından ALND
ve SLNB karşılaştırmalarında benzer oranlarda farklılık vardır.
Sentinel lenf nodunu bulmak için vital boyalar veya
radyonüklidler kullanılır.SLNB için için kullanılan vital boyalar
isosulphan blue, patent blue ve daha ender olarak da methylene
blue’dur. Özellikle ilk iki mavi boya enjeksiyondan sonra
dakikalar içinde lenf yoluyla taşınır ve tutulduğu lenf nodundan
saatlerce bırakılmaz. Radyofarmasötiklerle (Teknesyum99m ile
bağlanan antimon veya renyum sülfür kolloid) yapılan SLNB’de
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
61
ise ise enjeksiyondan 2-3 saat sonra sentinel lenf nodu gamma
prob klavuzluğunda bulunur.
Mavi boya uygulamalarında cilt kesisi aksillanın kıl çizgisinin
inferior hattından yapılır. Klavipektoral fasyanın altında mavi
boyalı lenf yolu bulunur, bu lenf yolunun ulaştığı lenf nodları
veya mavi boyalı lenf nodları çıkarılır. Radyoizotop işaretleme
seçildiyse aksillada en yüksek tutulumun olduğu alan
belirlenerek cilt insizyonunun yerine karar verilir. Aksilada en
yüksek aktivite saptanan yerler araştırılır. Sentinel lenf nodu
bunur, çıkarılır, tekrar aktivite ölçümü yapılır, varsa yüksek
aktiviteli diğer lenf nodları da çıkarılır. İşlem sonrasında
aksillada çok düşük aktivite kalmalıdır. Sentinel lenf nodu
biyopisisi sırasında boyanmış yada yüksek aktivite tutulumu
gösteren lenf nodlarının yanı sıra palpasyonda şüpheli olan
ve metastatik izlenimi veren lenf nodlarının da çıkarılması
önerilmektedir.
Mavi boya ve radyoizotop yöntemleri birlikte kullanıldığında bu
yöntemlerin ayrı ayrı uygulanmasına göre daha başarılı sonuçlar
alındığı öne sürülmüştür. Özellikle öğrenme döneminde
bu iki yöntemin birlikte kullanımı önerilir. Lenfatik drenaj
farklılıkları görülebilen malign melanomadan farklı olarak
meme kanserindeki SLNB uygulamalarında ameliyat öncesinde
lenfosintigrafi gerekli değildir . SLNB uygulamalarında
öğrenme eğrisi 30 olgu olarak kabul edilir. SLN belirlemede
%85’in üstünde başarı, %5 in altında yanlış negatiflik oranının
sağlanması başarılı sentinel lenf nodu biyopsisi için gerekli
görülmektedir.
Sonuç olarak, meme kanserinin evrelendirilmesi için her
hastaya rutin ALND yapılmasına gerek yoktur; uygun hastalarda
SLNB güvenilir bir yöntemdir. Klinik olarak aksilla pozitif
olanlarda ALND daha iyi bir lokorejyonel kontrol sağlamaktadır
ve bugünkü protokoller çerçevesinde bu grup hastalarda rutin
olarak uygulanmalıdır. Ancak aksillası negatif olanlarda lokal
kontrolu sağlamada ALND yapmanın hastaya hiçbir yararı
yoktur ve SLNB tekniği nod negatif hastaların tespitinde
güvenilir bir yöntemdir.
Pozitif SLNB’da yaklaşım
Sentinel lenf nodunda metastaz saptanan hastalara aksiller
diseksiyon yapıldığında, hastaların büyük bölümünde non-
sentinel lenf nodlarında metazstaz olmadığı görülmüştür. Non-
sentinel lenf nodlarında metastaz olasılığı; sentinel noddaki
mikrometastaz ise %20-35, izole tümör hücreleri varlığında
%10’dur. Bu nedenle son yıllarda meme cerrahisinde en önemli
tartışma konularından biri pozitif SLNB’da yaklaşım olmuştur.
SLBN metastazı varken, non-sentinel nodlarda metastaz
olmayacak hastaların önceden belirlenmesi ve gereksiz aksilla
diseksiyonundan kaçınılması için birçok merkez ve kurum
tarafından nomogramlar hazırlanmıştır. Başta Z-0011 olmak
üzere bazı çalışmalarda ise, SLNB (+) hastaların önemli bir
bölümünde aksilla radyoterapisinin diseksiyona alternatif
olduğu gösterilmiştir.
DR. SAVAŞ KOÇAK
K34
Neoadjuvan Kemoterapi
Neoadjuvant kemoterapi sistemik yayılım riski yüksek olan
nod pozitif veya lokal ileri meme kanserinde hızlı olarak
sistemik kontrolü sağlamak amacıyla uygulanan bir tedavi
yöntemidir. Bunun yanı sıra meme-tümör oranı uygun olmayan
hastalarda tümörü küçülterek meme koruyucu cerrahiye
olanak sağlanması da mümkündür. Son yıllarda hastaya göre
özelleştirilmiş tedavi seçeneklerinin belirlenmesi ve moleküler
prediktif faktörlerin aydınlatılması amacıyla tedavi aralarında
alınan doku örneklerinin incelenmesi ile yapılan translasyonel
çalışmalara zemin hazırlanması ikinci ana hedefleri arasında
sayılabilir.
Tedavi seçenekleri:
Pratik olarak adjuvan sistemik tedavi için uygun olan ve
aksiler lenf nodu tutulumu olan tüm hastalar neoadjuvan
kemoterapi için değerlendirilebilir. Genel olarak neoadjuvan
tedavi seçenekleri arasında toplam 6 veya 8 kür antrasiklin
ve taksan içeren kemoterapi rejimleri uygulanır. Tümörde
Her-2 overekspresyonu varsa eş-zamanlı olarak trastuzumab
kemoterapiye eklenir. Hormon reseptörü negatif veya Her-2
pozitif alt-gruplarda uygun tedavi kombinasyonları ile %30-65
arası değişen patolojik tam yanıt oranları sağlanabilmektedir.
Tedavi sonrasında alınan patolojik tam yanıt gerek triple negatif,
gerekse Her-2 pozitif hastalarda sağkalım avantajı sağlar. Buna
karşın luminal A grupta bu etkileşim çok da belirgin değildir.
Bu gibi hastalarda yanıt beklendiğinden az ise tedavinin nasıl
şekillendirileceği konusu halen açıklık kazanamamıştır. Genel
durumu kemoterapi için çok uygun olmayan, yaşlı ve tümörü
yüksek oranda endokrin duyarlı hastalarda neoadjuvan
araomataz inhibitörleri ile 3-6 ay arası sürdürülen endokrin
tedavi ile oldukça iyi sonuçlar bildirilmiştir.
Tedavi yanıtının belirlenmesi:
Patolojik tam yanıt (pCR) hem meme, hem de lenf
nodlarında invazif kanser olmaması olarak tanımlanır.
Tedavi öncesinde klinik olarak aksillada lenf nodu tutulumu
yoksa tedavi öncesinde sentinel lenf nodu biyopsisi ile
aksilla değerlendirmesi yapılmalıdır. Tedavi aralarında fizik
muayene ile yanıtın izlenmesi ve progresyon halinde tedavinin
değiştirilmesi veya hastanın cerrahiye yönlendirilmesi
gerekmektedir. Tedavi aralarında radyolojik olarak yanıtın tam
olarak belirlenebileceği bir yöntem henüz kanıtlanamamıştır.
Bu nedenle pratik yaklaşımlar klinikler arasında farklılık
göstermektedir.
Gelecek beklentiler:
Geçtiğimiz yıl içinde sonuçları açıklanan büyük çalışmalarda
Her-2 pozitif meme kanserinin neoadjuvan tedavisinde gelecek
araştırmalar için ışık tutacak önemli ip uçları elde edilmiştir. Bu
grupta trastuzumab ile alınan patolojik tam yanıt oranlarının ek
olarak verilen lapatinib veya pertuzumab gibi ajanlarla anlamlı
olarak arttırabileceği bildirilmiştir. Bunların yanı sıra, bazı
hastalarda hiç kemoterapi uygulanmadan, sadece biyolojik
tedavi kombinasyonlarıyla tam yanıt elde edilebileceği
gösterilmiştir. Bu hasta alt-grubunun aydınlatılması öncelikli
hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
DR. YEŞİM ERALP
62
TARTIŞMA - Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde İdame
Tedavisi Standart Mıdır?
K35
Akciğer Kanserinde İdame Tedavisi
Sanal Olgu
64 yaşında bayan hasta
Nefes darlığı ve devamlı öksürük
Kilo kaybı yok
Özgecmişinde kronik hastalık öyküsü yok
PS: ECOG 1
FM: Normal
Laboratuvar testleri ( TKS, BK) normal
Tomografi: Sağ akc üst lobta 3 cm kitle
Hiler ve mediastinal LAP
KC ve surrenal metastazı
PET CT: Aynı yerlerde tutulum
Sağ Akciğer İğne Aspirasyon Biyopsisi:
Kötü diferansiye adeno ca
İHK:CK 7 (+), CK20 (-), TTF-1(+)
Mutasyon analızı için yeterli doku yok.
Soru 1: Bu hasta için tedavi öneriniz ?
A) Paklitaksel/Karboplatin
B) Bevasizumab/Pemetrekset/Karboplatin
C) Gemsitabin/ Karboplatin
D) Dositaksel
E) Sisplatin /vinorelbin /setüksimab
Soru 2: Bu hastaya idame tedavisi önerir misiniz ?
A) Evet
B) Hayır
Soru 3: Bu hastaya hangi idame tedavisini önerirsiniz ?
A) Tek ajan bevasizumab
B) Tek ajan pemetrekset
C) Tek ajan erlotinib
D) Tek ajan dositaksel
Soru 4: 4 kür idame tedavisi sonrası yanıt stabil ?
Ne yaparsınız?
A) Aynı tedaviye devam
B) Dositaksel
C) Bevasizumab/pemetrekset tedavisi
D) Erlotinib
Soru 5: idame tedavisi alırken hastalıkta ilerleme oldu.
Ne yaparsınız ?
A) Dositakselle 2.basamak tedavi
B) Erlotinible 2.basamak tedavi
C) Mutasyonal analiz için yeniden biyopsi
Mutasyonal analiz sonucu:
•
EGFR 19 mutasyonu
•
KRAS Wild Type
150 mg/gün erlotinib başlanıldı. 2 ay sonraki değerlendirmede
iyi parsiyel yanıt mevcut. Diare (3-4/gün), yüz ve gövde de
akneiform döküntü, orta derecede bitkinlik
Soru 6: Şimdi ne yaparsınız?
A) Aynı dozda tedaviye devam (150 mg/gün)
B) Erlotinib 100 mg/güne düşürülüp devam
C)Tedaviyi kesmek
Dr. İbrahim TEK
K36
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE İDAME TEDAVİ
VERİLMELİDİR.
Küçük hücreli akciğer kanserli hastaların çoğu ileri evrede
başvurmaktadır. Standart tedavi olan platin-bazlı kombinasyon
tedavileri ile genel sağkalımda sınırlı bir yarar sağlanmaktadır.
Birinci basamak tedavi sonrası progrese olan hastalarda ikinci
basamak tedavi ile sağkalım süresinde uzama ve semptomatik
yarar sağlanabilmektedir, fakat genel durumlarının bozulması
sebebiyle hastaların ancak %50’si ikinci basamak tedavi
alabilmektedir. Son yıllarda, ileri evre küçük hücreli dışı akciğer
kanserinde sonuçların iyileştirilmesi için en fazla araştırılan
stratejilerden biri, idame tedavi verilmesidir.
İdame tedavi, birinci basamak tedavi sonrası progrese olmayan
hastalarda tedavi süresinin uzatılması anlamına gelmektedir
ve 3 farklı şekilde yapılabilir:
1. Indüksiyonda kullanılan ajanlarının devam edilmesi
2. İndüksiyonda kullanılan platin dışı 3. jenerasyon ajanların
veya hedefe yönelik tedavinin devam edilmesi
3. Çapraz-direnç olmayan farklı bir ajan verilmesi
1. Indüksiyonda kullanılan ajanlarının devam edilmesi
Indüksiyonda kullanılan ajanlarının progresyona kadar veya 6
kürden fazla verilmesinin genel yanıt oranı, sağkalım ve hayat
kalitesi üzerinde artışa yol açmaması sebebiyle, kılavuzlar
indüksiyon tedavisinde kullanılan platin-bazlı rejimlerin 6
kürden fazla kullanılmasını önermemektedir (1).
2. İndüksiyonda kullanılan ajanların bazıları ile devam edilen
idame çalışmaları
İndüksiyonda kullanılan ajanların platinsiz verilmesinde 2
strateji kullanılmaktadır.
1) İndüksiyonda kullanılan platin dışı 3. jenerasyon ajanların
devam edilmesi;
2) İndüksiyonda kullanılan hedefe yönelik ajanın devam
edilmesi. İndüksiyonda kullanılan platin dışı 3. jenerasyon
ajanların devam edilmesi: İndüksiyonda kullanılan platin-
dışı ajan ile devam edilmesinin araştırıldığı 3 çalışmada da,
gemcitabine-platin kombinasyonun 4 kür verilmesi sonrası
platin kesilmiş ve gemcitabine ile devam edilmesi, destek
tedavisi ile karşılaştırılmıştır (2-4). İki çalışmada progresyonsuz
sağkalım (PS)’ın uzadığı görülmüştür (3, 4), fakat 3 çalışmada
da genel sağkalım (GS) katkısı saptanmamıştır (2-4).
İndüksiyonda kullanılan hedefe yönelik ajanın devam
edilmesi: Cetuximab veya bevacizumabın platin bazlı tedaviye
eklenmesinin yararının araştırıldığı 4 çalışmada da, 4-6 kür
kemoterapi sonrası progresyon yoksa kemoterapi kesilmiş
ve bevacizumab/cetuximab ile progresyona kadar devam
edilmiştir (5-8). Bu çalışmaların ikisinde hedefe yönelik ajanların
kemoterapiye eklenmesinin GS’yi uzattığı gösterilmiştir
(5-9). Fakat, bevacizumab/cetuximablı indüksiyon sonrası
idame verilmeyen kol olmadığı için hedefe yönelik ajanın
devam edilmesinin sağkalım üzerine etkisi bilinmemektedir.
Günümüzde indüksiyonda bevacizumab veya cetuximab
kullanılmışsa, 4-6 kür kemoterapi sonrası kemoterapinin
kesilerek hedefe yönelik ajanla devam edilmesi standart
yaklaşımdır.
3. Çapraz-direnç olmayan ajanlarla idame çalışmaları
Bu amaçla kullanılabilecek ajanlar:
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
63
•
Dosetaksel: Birinci basamak kemoterapi sonrası idame
olarak hemen kullanımı (erken kol) ile progresyonda (geç kol)
4 kür kullanımı karşılaştırılmış ve PS faydası gösterilmiştir (10).
Geç kola randomize edilmiş olan hastaların ancak %62.8’i
docetaksel alabilmiştir. İdame kolunda GS daha uzun olsa da
(12.3 ay vs. 9.7 ay, P=0.0853), fark istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır (10). Geç kola randomize edilmiş ve docetaksel
alabilmiş hastalar ile erken kol karşılaştırıldığında ise GS’nin
aynı olduğu (her 2 kolda da 12.5 ay) görülmüştür.
•
Pemetrekset: JMEN çalışmas.ndaı, birinci basamak
kemoterapi sonrası 4 kür pemetrekset verilmesinin skuamöz
hücreli karsinomu olmayan hastalarda PS ve GS faydası
gösterilmiştir (11).
•
Epidermal büyüme faktörü tirozin kinaz inhibitörü (EGFR
TKI): SATURN çalışmasında platin bazlı kemoterapi sonrası
erlotinib ile idame tedavisi verilmesinin placeboya göre PS
(12.3 hf vs 11.3 ay, HR: 0.71, P <0.0001) ve GS’yi (12 ay vs 11
ay, HR: 0.81, P=0.0088) artırdığı saptanmıştır (12). Bu etki tüm
altgruplarda (histoloji, yaş, cinsiyet, EGFR aşırı ekspresyonu,
EGFR mutasyonu, k-ras mutasyonu) görülmekle birlikte, EGFR
mutasyonu erlotinib etkisini predikte eden tek moleküler
faktör olarak saptanmıştır. EGFR mutasyonu olanlarda,
erlotinib idamesi ile medyan PFS 44.6 haftadan 13 haftaya
çıkmaktadır (HR: 0.10, P <0.0001).
•
EGFR TKI + bevacizumab: ATLAS çalışmasında, birinci
basamakta kemoterapi ile birlikte bevacizumab alan hastalar,
bevacizumab veya bevacizumab+erlotinib idame tedavisine
randomize edilmişlerdir (13). GS karşılaştırması için yeterli gücü
olamayan çalışmada, bevacizumab+erlotinib ile PFS’de anlamlı
artış (4.76 ay vs 3.75 ay, HR: 0.722, P =0.0012) sağlanmıştır.
İdame tedavi yerine progresyonda tedavi verilmesi bir seçenek
olabilir mi?
Mevcut çalışmalardaki en önemli sorun, plasebo kolundaki
hastaların çoğunun progresyon sonrası çalışma kolundaki ilacı
almaması/alamamasıdır. Bu sebeple idame tedavisinin, ilk
progresyon belirtisinde ikinci basamak tedavi verilmesinden
üstün olduğu gösterilememiştir. Bir tek Fidias ve arkadaşlarının
birinci basamak tedavi sonrası erken veya geç docetaksel
verilmesini karşılaştırdıkları çalışmalarında, progrese olan
hastalardan genel durumu kemoterapi almaya uygun
olanlarının hepsi (%62.8) docetaksel almıştır (10). Bu durumda
geç kola randomize edilip dosetaksel alabilmiş hastalar ile
erken kol karşılaştırıldığında GS’nin aynı olduğu görülmüştür. Bu
durum, etkin ajanı idame olarak vermekle, progresyon gelişince
vermek arasında GS farkı olmadığını göstermektedir. Fakat
sorun, hastaların yakın takip edildiği randomize, prospektif
çalışmalarda bile, progresyon gelişen hastaların yaklaşık
%40-50’sinin, genel durumları sebebiyle ikinci basamak tedavi
alamamalarıdır.
İdame tedaviden daha fazla yarar sağlayacak bir altgrup var
mı?
İdame erlotinib ve pemetreksetin GS yararını gösteren SATURN
ve JMEN çalışmalarında, indüksiyon tedavisine verilen yanıt
açısından altgrup analizi yapıldığında, idame öncesinde alınmış
olan yanıtın sağkalım üzerine etkili olduğu görülmüştür. Her
iki çalışmada da birinci basamak tedavi sonrası yanıt alınmış
olan hastalarda (tam veya kısmı yanıt) idame tedavi anlamlı GS
yararı sağlamamaktayken, stabil hastalık elde edilmiş olanlarda
GS faydası sağlamaktadır (14, 15).
Erlotinib idamesi, tüm altgruplarda GS yararı sağlasa da, EGFR
etkisini predikte eden tek moleküler faktör EGFR mutasyonudur
(12). EGFR mutasyonu olanlarda, erlotinib idamesi ile medyan
PFS 13 haftadan 44.6 haftaya çıkmaktadır (HR: 0.10, P <0.0001).
Sonuç olarak, birinci basamak tedavi sonrası stabil yanıt
elde edilmiş olan tüm hastalarda idame tedavisi verilmesi
düşünülmelidir. Birinci basamak tedavi sonrası tam veya kısmi
yanıt alınanlarda ise hasta bazında karar verilmelidir. Kemoterapi
ile birlikte bevacizumab/setuksimab almış hastalarda 4-6 kür
sonrası kemoterapi kesilerek bevacizumab/setuksimab devam
edilebilir. Birinci basamakta yalnız kemoterapi almış olanlarda
ise, OS faydası göstermiş olmaları sebebiyle pemeterexed
(skuamöz hücreli karsinom dışındakilere) veya erlotinib
verilmesi en uygun seçeneklerdir. Erlotinib tüm altgruplarda
sağkalım faydası sağlasa da, en fazla yararın EGFR mutasyonu
olanlarda olduğu unutulmamalıdır.
Dostları ilə paylaş: |