Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə21/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   73

nitelendirilebilirler.
Rezektabl  evrede  olduğu  kabul  edilen  bir  pankreas  kanserli 
hastaya yapılan standart pankreaotikoduedonektomi ameliyatı 
ile damar invazyonu nedeniyle vasküler rezeksiyon yapılan bir 
pankreaotikoduedonektomi  ameliyatı  arasında  komplikasyon 
spektrumu açısından anlamlı bir fark bulunmadığı saptanmıştır.
Standart  bir  ameliyattan  farklı  olarak  vasküler  rezeksiyon 
ve  greftleme  yapılan  hastalarda  bu  gruba  ait  olarak  ortaya 
çıkabilecek  komplikasyonların  başında,  kullanılan  greftte 
tromboz gelişme riski sayılabilir. Yapılan uygulamalar sonucunda 
bu oranın ise %1.7 ile %3.7 arasında olduğu saptanmıştır (6).  
Radikal cerrahi tedaviler ve bu cerrahilerin sonuçlarına örnek 
olarak Mosca ve Boggi’nin 1987- 2004 yılları arasında toplamda 
1641  pankreatik  kanserli  hastada  yaptıkları  araştıma    örnek 
olarak gösterilebilir:
Mosca  ve  Boggi  önderliğinde  743  hastaya  (45.3%) 
pankreaotektomi yapılmış. 138 hastada (8.3%) vasküler yapılar 
rezeke edilmiş. 103 hastada (6.2%) ven rezeksiyonu yapılmış. 
Bu  hastalarda  gelişen  postop  komplikasyon  oranı  36/103 
(%35.3)  olarak  saptanmış  mortalite  oranı  ise  6/103  (%5.9) 
olarak hesaplanmış. 1 yıllık survi oranı %58.3 iken 3 yıllık survi 
%15,  5  yıllık  survi  ise  %10.5  olarak  sonuçlanmış.  Bu  çalışma 
sonucunda mortalite ve morbidite oranlarında standart cerrahi 
tedavilere oranla anlamlı farklılık saptanmaz iken 1,3 ve 5 yıllık 
yaşam beklentilerinde artış olduğu saptanmıştır. 
Portal  ven  invazyonu  bulunduğu  için  radikal  cerrahi  tedavi 
uygulanan  bir  grup  hastada  ise  agresif  cerrahi  yaklaşımlara 
rağmen,  bu  hastaların  %35’  inde  portal  ven  cerrahi  sınırı 
korunamamıştır.  Dolayısıyla  hangi  hastaya  radikal  cerrahi 
tedavi  modalitelerinin  uygulanması  gerektiği  iyi  analiz 
edilmelidir.    Vasküler  invazyonu  olduğu  bilenen  hastalarda 
pankreaotektomi sırasında uyulması gereken başlıca prensipler 
şöyle sıralanabilir:
1.  Proksimal  SMA  veya  Çölyak  bileşkenin  tümör  ile 
ilişkili  olduğu  durumlarda  genellikle  mezenterik  nöral 
pleksuslarda tutulmuş olacağı için, tümör açısından negatif 
bir retroperitoneal marjin imkansızdır.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
91
2.  SMV’nin veya SMPV bileşkesinin segmenter rezeksiyonu, 
arteriyel rezeksiyona oranla daha güvenle uygulanabilir
3.  SMPV  tutulumunun  kötü  prognozla  veya  histopatlojik 
tiplendirme ile ilişkisi bulunmamaktadır.
Pankreas kanserli hastaların tedavisinde agresif cerrahinin yeri 
düşünüldüğünde yapılan çalışmalar göstermiştir ki; mikroskopik 
invazyonu  bulunmayan,  negatif  cerrahi  sınır  elde  edilerek 
vasküler  rezeksiyon  yapılan  bir  hastanın  yaşam  beklentisi  
vasküler  rezeksiyon  yapılmayan  bir  hastanın  yaşam 
beklentisinden daha yüksektir (7, 8).
Standart  bir  pankreaotikoduedonektomide  çıkartılan  lenf  nodu 
istasyonları: 12b1, 12b2, 12c, 13a, 13b, 14a, 14b, 17a, 17b, 8a iken, 
radikal  olarak  nitelendirilen  pankreaotikoduedonektomilerde  bu 
istasyonlara ek olarak 8, 9, tüm 12, tüm 14, 16a2, 16b1 no’lu lenf 
nodu istasyonlarının da eksize edilmesi gerekmektedir. 
Sonuç  olarak  özetlemek  gerekir  ise,  pankreas  cerrahisinin 
tedavisinde karşılaşılan en önemli sorun tümörün rezektabilite 
oranının  ve  beş  yıllık  yaşam  beklentisinin  oldukça  düşük 
olmasıdır.  Rezektabilite  oranını  arttırmak  için  neo-  adjuvan 
kemoradyoterapinin  önemli  bir  yeri  bulunmaktadır. 
Yalnız  kemoradyoterapi  verilen  hastaların  tedavi  rejimleri 
belirlenirken  hastalığın  progresif  seyirli  olduğu  göz  önünde 
bulundurulmalıdır.  Yaşam  beklentisini  arttırmanın  yolu 
ise  ileri  evre  tümörlerde  rezektabilite  oranını  arttırmakla 
mümkündür.  Rezektabilite  oranını  arttırmada  neo-adjuvan 
kemoradyoterapinin  etkin  rolünün  yanı  sıra  radikal  cerrahi 
prosedürlerin  uygulanmasının  da  rolü  azımsanmayacak 
derecede büyüktür. 
DR. ERHAN HAMALOĞLU
PANEL - Destek Tedaviler ve Semptom Yönetimi  
K54
BULANTI-KUSMA
Kemoterapiye  bağlı  bulantı  ve  kusma  birçok  faktöre    bağlı 
olarak  gelişen  karmaşık  bir  problemdir.Kanser  hastalarının 
çoğu  küratif  tedavi  ya  da  palyatif  kanser  bakımı  süresince 
bulantı  ve/veya  kusma  yaşayabilir.  Araştırmalarda  antiemetik 
profilaksisine rağmen  kemoterapiye bağlı %90 .radyoterapiye 
bağlı  %67  hastada  ortaya  çıkmaktadır.Bu  hastalarda  uygun 
medikal  yaklaşımlar  ile  %70-80  oranında  tam  kontrol 
sağlanabilmektedir.  Onkoloji  hemşireleri  kemoterapiye 
bağlı  bulantı-kusmanın  tedavisi  konusunda  bilgili  ve  proaktif 
olmalıdır.  Bulantı  ve  kusmayı  önleme,  kontrol  ve  tedavi  için 
başarılı  girişimler  semptomla  ilişkili  sıkıntıyı  azaltır,  hasta  ve 
ailesinin yaşam kalitesini geliştirir.
Risk Etmenleri
Kemoterapiye Bağlı: 
• Bir günden fazla kemoterapi
• Kemoterapi siklus sayısı
• Doz dense kemoterapi
Yüksek doz  kemoterapi
• İntravenöz  kemoterapi
• Kısa süreli infüzyon
• Rejimin emetojenik potansiyeli
Primer Etmenleri
• İlaç tedavisi (Antibiyotik,NSAİD,opioidler)
• Tedavi (Cerrahi,RT vb.)
• Üremi
• Hiperkalsemi
Karaciğer işlev bozukluğu
• Kafaiçi basınç artışı
• Gastrointestinal sorunlar
• Hiperkalsemi
• Kafaiçi basınç artışı
• Gastrointestinal sorunlar
Sekonder Risk Etmenleri
• Kadın cinsiyet
Önceki KT tedavileri
• Düşük performans durumu
• 50 yaşından genç olma
• Gebelikte hiperemezis
• Az alkol alımı 
• Tat ve kokulara duyarlılık    
• Taşıt tutması
• Kaygı
FİZYOPATOLOJİ
Bulantı-kusmanın meydana gelmesinde birçok etken rol oynar.
1.ETKEN:  Kimyasal  uyarı  sonucu  kemoreseptör  ateşleme 
alanının  uyarılması  ve  burdan  seretonin(5-HT3),  dopamin, 
noradrenalin,  histamin,  asetilkolin,  substance  P  maddesi  gibi 
nörotransmiterlerin  kusma merkezini uyarması,
2.ETKEN:  Gastrointestinal  sistem  irritasyonu  sonucu  GİS 
mukozasından seretonin salınımı  ve seretonin yoluyla kusma 
merkezinin uyarılması,
3.ETKEN:   Hareket ve duruş değişikliği ile iç kulak reseptörlerinin 
uyarılması,uyarının  kemoreseptör  ateşleme  alanına  taşınarak 

92
burdan  seretonin,dopamin  salınımı  ve  kusma  merkezinin 
uyarılması,
4-ETKEN:  Klasik  Şartlanma:  Koku  ya  da  tada  bağlı  olarak 
serebral korteks ve limbik sistem uyarılarının kusma merkezine 
gitmesiyle oluşur. Gidiş yolu tam anlaşılabilmiş değildir.
KEMOTERAPİYE BAĞLI BULANTI-KUSMA TÜRLERİ
Başlangıç  zamanına  göre  3  şekilde  incelenmiş,daha  sonra 
semptom tedavisi ile ilişkili 2 tipi daha tanımlanmıştır.

Akut Bulantı-Kusma:Genellikle tedaviyi takiben birkaç  
 
dakika ya da saatler içerisinde görülen ve 24 saat  
 
içerisinde geçen/iyileşen türdür.

Gecikmiş(Delayed)Bulantı-Kusma:Kemoterapi  
 
uygulamasından 24 saat sonra sıklıkla 48-72.  
 
saatlerde ortaya çıkar.

Beklenti(Anticipatory)Bulantı-Kusması:Kemoterapi  
 
uygulaması sırasında ya da öncesinde ortaya çıkar.

Dirençli(refrakter)Bulantı-Kusma:Daha önceki     
 
kürlerde profilaktik antiemetik kullanımına rağmen  
 
önleyici ve/veya tedavi edici girişimlere yanıt  
 
vermeyen türdür.

Breakthrough Bulantı-Kusma:Optimal antiemetik  
 
tedaviye rağmen kemoterapiyi takiben ilk 24 saat  
 
içerisinde tekrar ortaya çıkanve ek tedavi gerektiren  
 
durumdur. 
KOMPLİKASYONLAR

Yaşam kalitesinde azalma

Dehidratasyon 

Beslenme bozukluğu 

Sosyal izolasyon

Aspirasyon pnomonisi

Elektrolit bozukluğu 

Tedavi uyumsuzluğu

Günlük yaşam aktivitelerinde bozulma

Anoreksi ve kilo kaybı

Kuvvetli  öğürmelerde  özefagus  yırtıkları,kanama 
olabilir.
KEMOTERAPİ İLAÇLARININ EMETOJENİK POTANSİYELLERİ
Yüksek risk ( >%90 sıklık)

AC veya  EC Kombinasyonları

Altretamin

Carmustin > 250mg/m² (BCNU)

Cisplatin ≥ 50mg/m²

Dacarbazin (DTIC) 

Mekloretamin (Nitrojen Mustard)

Prokarbazin (Matulan,Natulan)

Siklofosfamid  ≥ 1500mg/m²

Streptozosin (Zanosar)
Orta risk (30-90% sıklık)

Aldesleukin>12-15 MU/m²

Azacitidin (Vidaza)

Busulfan >4mg/gün

Carboplatin

Carmustin ≤ 250mg/m²

Cisplatin < 50mg/m²

Dactinomisin (Cosmegen)

Daunorubisin 

Doxorubisin 

Epirubisin 

İdarubisin (Zavedos) 

İfosfamid 

İmatinib (Glevec)

İrinotekan (Campto)

Lomustin (CCNU)

Melfalan >50mg/m²

Methotrexat >1000mg/m²

Siklofosfamid  ≤ 1500mg/m²

Siklofosfamid (oral)

Sitarabin >1gr/m² (ARA.C)

Oxaliplatin>75mg/m² (Eloxatin)

Temozolomid (oral-Temodal)

Vinorelbin (oral-Navelbin)
Düşük Risk (10-30% sıklık)

Capecitabin (Xeloda)

Docetaxel (Taxotere)

Etoposid 

Etoposid(oral)

Everolimus (Afinitor)

Fludarabin(oral) 

Gemsitabin (Gemzar)

Lenalomid

Lipozomal Doksorubisin (Caelyx)

Methotrexat <250mg/m²

Mitomisin 

Mitoksantron (Novantron)

Sitarabin 100-200mg/m²

Paclitaxel(Taxol,Ebetaksel,Anzatax)

Paclitaxel-albumin (Abraxane)

Pemetrexed (Alimta)

Tegafur-Urasil (UFT)

Topotekan(Hycamtin)

Vorinostat(Zolinza)
Minimal Risk(<10% sıklık)

Alemtuzumab(Campath)

Asparaginaz (L-Aspa)

Bevacizumab(Altuzan)

Bleomisin

Bortezomib (Velcade)

Busulfan

Cetuximab (Erbitux)

Cladribin

Desitabin (Dacogen)

Dasatinib (Sprycel)

Erlotinib (Tarceva)

Fludarabin

Gefitinib (İressa)

Gemtuzumab (Mylotarg)

Hidroxiurea (Hydrea)

Lapatinib (Tykerb)

Klorambucil (Leukeran)

Melfalan (oral düşük doz)

Methotrexat≤50mg/m²

Rituximab (Mabthera)

Sorafenib (Nexavar)

Sunitinib (Sutent)

Thalidomid

6-Thioguanin (oral-Lanvis)

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
93

Trastuzumab(Herceptin)

Vincristin

Vinblastin (Velbe)

Vinorelbin (Navelbin)
Farmakolojik Tedavi
Kemoterapiye bağlı bulantı-kusmada ilk seçenek farmakolojik 
tedavidir.Hasta  faktörleri  ve  ilaç  emetojenitesine  göre  en 
uygun antiemetik şema seçilmelidir.
1- 
Seretonin Reseptör Antagonistleri
2- 
Kortikosteroidler
3- 
Prokinetik Ajanlar
4- 
Fenotiyazinler
5- 
Butirofenonlar
6- 
Benzodiyazepinler
7- 
NK-1 Reseptör Antagonistleri
8- 
Antihistaminikler
9- 
Kannabinoidler
10- 
Non- Farmakolojik Yöntemler
Kemoterapiye bağlı bulantı- kusmanın kontrolünde kullanılan 
non-farmakolojik  yöntemlerin  başında  “hastanın  eğitimi” 
gelmektedir.  Hasta  bulantı  ve  kusmanın  önlenmesine 
ve  azaltılmasına  yönelik  özbakım  önlemleri  konusunda 
bilgilendirilmelidir. Hasta olumlu deneyimler yaşadıkça bulantı-
kusmasıyla daha iyi baş edebilir .
Etkili olabilecek  girişimler 

Akupunktur

Akupresür

Hayal/düş kurma (Guided imagery)

Müzik terapisi

Progresif kas gevşeme (Progressive muscle relaxation)

Psiko-eğitimsel destek ve bilgi 
Etkinliği henüz kanıtlanmamış

Egzersiz

Hipnoz

Masaj ve aromaterapi 

Kol bandı ile elektriksel uyarım

Zencefil (Ginger) 
MİNE BULUŞ
K55
LENFÖDEM KONTROLÜ
Meme  kanseri  kadınlarda  en  sık  görülen  kanser  türü  olup, 
görülme  oranı  her  geçen  gün  artmaktadır.  Meme  kanserinin 
cerrahi tedavisinde halen en yaygın uygulanan ameliyat şekli 
modifiye radikal mastektomidir. Modifiye radikal mastektomi 
sonrası en sık görülen ve ameliyat sonrası dönemde hastaları 
etkileyen en önemli sorunlardan birisi de LENF ÖDEM’dir.
Lenfatik sistem interstiyel sıvıdan kan dolaşımına sıvı transferi 
sağlayan ve immün sistem ile birlikte çalışarak yabancı cisim 
invazyonuna  karşı  koruyucu  filtre  görevi  gören  bir  sistemdir. 
Modifiye radikal mastektomi sonrası lenf ödem gelişimindeki 
temel neden aksiler diseksiyon sonucu koldan gelen lenfatiklerin 
kesilmesi  ve  bu  drenajın  yetersiz  hale  gelmesidir.  Bu  durum 
interstiyel sıvıdaki proteinlerin yeterince temizlenememesine, 
protein konsantrasyonun ve kolloid basıncın artmasına, bunun 
sonuncunda  da  kapiller  alandan  hücrelerarası  aralığa  sıvı 
geçişine  neden  olur.  Sonuç  olarak,  hastanın  etkilenen  kolu 
kalınlaşarak  sertleşir.  Lenf  sıvısının  birikimine  bağlı  olarak 
göğüs  bölgesinde,  kolda,  elde  ve  parmaklarda  ödem  olabilir. 
Koldaki  hücresel  bağışıklığın  bozulması  ile  de  enfeksiyona 
yatkınlık artar.

94
LENFÖDEM BELİRTİLERİ NELERDİR;

Ekstremitelerde gerginlik, şişme ve ağırlık hissi

El bileği ve parmak hareketlerinde azalma

Giysi kolunun dar gelmesi

Ağrı (Ağrı yoktur, ağırlık hissi vardır. Ağrı varsa venöz  
 
hastalık veya enfeksiyon düşünülmelidir.)

Ekstremitelerde iğnelenme hissi

Ekstremitede kızarıklık olmaksızın ısı artışı

Cilt değişiklikleri (duyarsızlaşma, deri gerginliği,  
 
çukurluk, selülit vb.) 

Stemmer bulgusu (parmak köklerindeki deri  
 
kalınlaşmıştır ve iki parmakla derinin yakalanması  
 
güçleşmiştir), ve kare şeklinde parmaklar görülebilir.
Lenf ödem Gelişmesini Etkileyen Risk Faktörler Nelerdir;

 Meme kanseri tedavisi sırasında veya sonrasında lenf ödem 
gelişmesinde rol oynayan en önemli etmenlerden biri cerrahi 
tedavinin  türüdür.  Schunamann  ve  Willich  RT’siz  lenfödem 
görülme  oranını  radikal  mastektomi  sonrası    %22,3,  MRM 
sonrası %19,1 MKC sonrası %6,7 olarak bildirmişlerdir. Gürsoy 
(2005) makalesinde oblik (çapraz) insizyonu olan hastalardaki 
lenfödem görülme oranının diğer insizyon türlerine göre daha 
yüksek  olduğunu  belirtmektedir.  Meme  kanserine  erken  tanı 
koymak beraberinde meme kanserini daha az invaziv cerrahi 
ile  tedavi  edebilmeyi  (mastektomi  yerine  MKC,  ALND  yerine 
SLNB )getirmiştir.

Hastanın  radyasyon  alma  durumu  lenf  ödem  gelişiminde 
çok etkilidir. Radyoterapi, hem lenf nodlarına zarar vermekte, 
hem  de  uygulandığı  bölgenin  çevresinde  lenf  damarlarının 
büzülmesine  ve  fibrozise  yol  açarak  hasarlı  dokularda  yeni 
lenfatik damarların gelişmesine engel olmaktadır. Bu nedenle 
aksilla  diseksiyonu  geçiren  ve  RT  alan  hastalarda  lenfödem 
görülme oranı iki kat daha fazladır. 

Obezite; Beden kitle indeksi 25’in üzerinde olan aşırı kilolu ya 
da obez meme kanseri olan hastalar lenf ödem yönünden risk 
altındadır. Obezite mastektomi sonrası hem hastaların gerekli 
egzersizleri  yapmalarını  hem  de  ameliyatla  bozulan  beden 
imajını daha da olumsuz etkilemektedir. Obezite ayrıca basınçlı 
elbiselerin ve elastik bandajların etkinliğini azaltabilmektedir. 
Bu  nedenle  beden  kitle  indeksi  25’in  üzerinde  olan  hastalar 
ideal  kiloya  ulaşabilmeleri  konusunda  cesaretlendirilmeli  ve 
diyetisyenle görüşmesi sağlanmalıdır.

İleri yaş; Kocak ve Overgaard(2000), yaşlanma ile birlikte 
lenfatik  anastomozların  azalmasına  bağlı  olarak  lenfödem 
görülme sıklığının arttığını bildirmişlerdir.

Ameliyat sonrası drenaj miktarı ve drenajın süresi, Seroma 
oluşumu;  Drenaj  miktarı  ve  seroma  oluşumunun  artmaması 
için  drenler  çekilinceye  kadar  sadece  parmaklar,  el  bileği  ve 
dirseğe yönelik egzersiz yaptırılmalıdır.

Kanserin  ileri  evre  olması;    Kocak  ve  Overgaard  (2000), 
Schunemann  ve  Willich(1997)’in  çalışmalarında  lenfödem 
görülme oranını karsinoma insi-tu evresindeki hastalarda %6,7, 
T1  evresindeki  hastalarda  %16,9,  T4  evresindeki  hastalarda 
%24,8, N3 evresindeki hastalarda %44,4 olarak saptadıklarını 
belirtmektedir. Çalışmaya katılan ve lenf nodu negatif (N0) olan 
hastaların %17,9’da da lenf ödem geliştiği saptanmıştır.

Çıkarılan lenf nodu sayısı arttıkça lenf ödem gelişme riski 
artar. Son zamanlarda erken evre meme kanserinde aksiller 
evreleme  için  sentinel  lenf  nodu  biyopsisi  rutin  aksiler 
diseksiyona  alternatif  olarak  uygulanmaya  başlanmıştır. 
Sentinel lenf nodu biyopsisi aksilla negatif hastalarda aksiller 
diseksiyonun morbiditesini dramatik olarak düşürmektedir. 
Lenf ödem sıklığının sentinel lenf nodu biyopsisinde aksiler 
diseksiyona göre 5-7 kat daha düşük olduğu bildirilmektedir. 
Sentinel  nod  yaklaşımında  aksiler  lenf  nodu  metastazı 
olmayan meme kanserli hastaların %70’inde aksiller lenfatik 
anatomi  korunmaktadır.  Aksiller  anatominin  korunması 
lenf ödem riskini ve postoperatif ağrı sendromunu ortadan 
kaldırmaktadır.  Fakat  gelişmekte  olan  ülkelerde  meme 
kanserli  hastaların  önemli  bir  bölümü  lokal  ileri  evre  olup 
aksiller diseksiyon sıklıkla gerekmektedir.

Enfeksiyon(Lenfatik drenajı kesintiye uğratan enfeksiyonlar;  
 lenfanjitis, selulitis, filiarizis, yara enfeksiyonları)                                                                                                                                 

Ameliyat olan taraftaki kolun hiç kullanılmaması ya da fazla 
kullanılması;  Uzun  süre  hareketsiz  kalma  omuz  ekleminde 
değişikliklere  yol  açmakta  ve  bu  durum  omuz  sertliği  ya 
da  donmuş  omuz  sendromu  olarak  adlandırılmaktadır. 
Egzersizlere  ne  zaman  başlanacağına  ve  hangi  egzersizlerin 
ne  zaman  yapılacağına  karar  vermek  önemlidir.  Çünkü  omuz 
hareketlerine  erken  başlanması  aksiler  drenajı  arttırabilir 
ve  yara  iyileşmesini  geciktirebilir.  Geç  kalındığında  ise  kas 
kısalmaları  ve  kontraktürler  gelişebilir.  Postoperatif  erken 
dönemde  sınırlı  hareketlere  başlanması  önerilmektedir. 
Bu  nedenle  sınırlı  ROM  (eklem  hareket  açıklığı)  egzersizleri 
(dirseğin  ekstansiyonu,  fleksiyonu,  bilek  hareketleri  ve 
parmak  hareketleri,  top  sıkma)  postoperatif  erken  dönemde 
öğretilir.  Cerrahla  görüşülerek  daha  aktif  olarak  omuz  kol 
egzersiz  programının  başlama  zamanı  (genellikle  dikiş  ve 
drenlerin alınmasından 5-7 gün sonra) belirlenir. Mastektomi 
sonrası  önerilen  omuz-kol  egzersizlerinin  (duvara  tırmanma, 
ip  çevirme,  makara  hareketi,  ellerini  başının  arkasında 
tutma  v.b.)  yapması  için  desteklenir,  sayısı  ve  çeşidi  arttırılır. 
Hastanın lenf ödemi önlemeye yönelik tek başına yapabileceği 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
95
egzersizlerden  bazıları  A-Saç  tarama  egzersizi  B-Değnek 
egzersizi C-Duvara tırmanma egzersizi.
Hastaya egzersiz programını düzenli uygulaması ve en az 6 ay 
süre  ile  yapmasının  önemi  açıklanır.  Bu  süre  bazı  hastalarda 
2  yıla  kadar  uzayabilmekte,  bazı  hastalarda  ömür  boyu 
sürmektedir.  Uygulanacak  egzersiz  programı  postoperatif 
dönem ve radyoterapi tedavisini izleyen dönemde gelişebilecek 
lenf ödemin önlenmesinde de etkilidir. 
•  Riskli bölgenin travmaya uğraması (Bölgesel lenf nodlarının 
veya damarlarının hasara uğraması)
•  Lokal veya genel sıcak uygulama.
•  Mastektomi  sonrası  meme  rekonstrüksiyonu  amacıyla 
kullanılan  silikon  implantlarında  yerleştirildikleri  bölgede 
venöz dönüşü engellemeleri halinde lenf ödem açısından 
risk oluşturabilir.
•  Diğer  Etmenler;  Beslenme  yetersizliği,  obezite,  albumin 
düzeyinin  düşük  olması,  diyabet,  böbrek  yetmezliği, 
hipertansiyon,  konjestif  kalp  yetmezliği,  karaciğer 
hastalıkları,  yeterli  oral  alamama  (bulantı-  kusmanın 
olması, depresyon, anksiyete, kemoterapi gibi nedenlerden 
dolayı),  barsaklardan  protein  emiliminin  azalmasına  ve 
aşırı protein kaybına yol açan durumlar ve ekstremitelerin 
paralizisi diğer risk faktörlerdir.
Lenf ödem Nasıl Erken Fark edilir;
Literatürde bu konuda değişik yöntemler bulunmakla birlikte 
en  yaygın  kullanılan  yöntem  her  iki  kolun  dirsek(olekranon) 
hizasının  10cm  alt  ve  10cm  üst  bölüm  çevresinin  ölçülmesi 
ve  karşılaştırılmasıdır.    Çift  taraflı  mastektomi  olan  ve 
aksilla  diseksiyonu  geçiren  hastalarda  mümkünse  ameliyat 
öncesi  de  ölçüm  yapılarak  her  iki  kol  çevresi  ilk  ölçümleriyle 
karşılaştırılarak lenf ödem takibini yapabiliriz.
Hastaların kol ölçümleri takibine göre;
0-1,5cm lenf ödem yok
1,5-3cm minimal lenf ödem 
3-5cm orta derecede lenf ödem 
5cm üzeri ciddi lenf ödem olarak sınıflandırılmıştır. 
Hastaya lenf ödemi değerlendirmeye yönelik kol ölçümlerinin 
nasıl yapılacağı ve yapılma sıklığı konusunda bilgi verilmelidir. 
Hastaya  kullanacağı  ölçme  yöntemi  göstererek  anlatılmalıdır. 
Bu  ölçümleri  tarihle  birlikte  kayıt  tutmasının  lenf  ödem 
kontrolünde önemi anlatılmalıdır. Etkilenen koldaki alan düzenli 
olarak  ani  ya  da  sürekli  şişlik,  sızı,  ağırlı  hissi,  karıncalanma, 
kızarıklık, döküntü, ısı artışı gibi lenf ödem belirti ve bulguları 
açısından değerlendirilmelidir. Hastaya lenf ödeme bağlı olarak 
görülebilecek belirti ve bulguları fark edebilmesi için haftada 
iki kez aynanın karşısında kendisini muayene etmesi gerektiği 
anlatılmalıdır.  Hasta  lenf  ödemin  ilk  dönemlerinde  görülen 
karıncalanmanın,  kol  çevresinde  ya  da  ağırlığındaki  artmanın 
zamanla  ilerleyerek  lenf  ödeme  dönüşeceği  konusunda 
bilgilendirilmelidir. 
Hasta  lenf  ödem  riskinin  zamanla  artacağı  konusunda 
uyarılmalıdır. Toplam lenf ödem insi dansı cerrahi takip süresi 
arttıkça  artmaktadır.  Petrik  ve  ark.  20  yıllık  takiplerinde  lenf 
ödemin  %77’sinin  ilk  3  yılda  geliştiğini  ve  daha  sonrasında 
her yıl için %1 oranında artış gösterdiğini bildirmişlerdir. Lenf 
ödem açısından hastanın sürekli ve düzenli takibi erken tanı ve 
alınacak konservatif önlemler açısından çok önemlidir.
Lenf  ödem  Kontrolü  Açısından  Meme  Protezi  Seçiminde  Ve 
Kullanımında Dikkat Edilmesi Gerekenler;
Dış  görünümün  düzeltilmesi  hastanın  kendine  olan  güvenini 
kazanmasında ve yaşamdan zevk almasında önemli bir adımdır. 
Ameliyat bölgesi tamamen iyileştiği zaman hasta doktorunun 
onayını  alarak  meme  protezi  kullanabilir.  Lenf  ödem  riskini 
arttırmamak için doğru meme protezi, doğru sutyen ile güvenli 
olarak takılmalıdır. Sıkma, sürtünme ve ya sınırlama olmamalıdır. 
Sutyenin hastanın bedenine tam uygun olması gerekir. Protez 
mümkün olduğu kadar hafif olmalı, ameliyat yapılan bölgeyi ve 
omuzu baskıya maruz bırakmamalıdır. Sutyen rahat bir uykuya 
engel olmamalı ve tel takviye içermemelidir.
Radyoterapi Tedavisi Sırasında Dikkat Edilmesi Gerekenler;
Radyoterapi lenf ödem gelişimi açısından önemli bir risk teşkil 
etmektedir.  Bu  yüzden  radyoterapiye  bağlı  gelişen  deriye 
ilişkin yan etkilerin önlenmesi önemli bir konudur. Alınabilecek 
önlemler;
•  Tedavi saatleri genellikle her gün aynı saattir. Dinlenmeye 
mutlaka  zaman  ayrılmalıdır.  Hastanın  uyku  sorunu  varsa 
mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır.
•  Nemli  ve  kirli  deride  deri  bütünlüğünün  bozulması  ve 
enfeksiyon  riski  fazla  olduğundan  radyoterapi  bölgesinin 
temiz ve kuru tutulması çok önemlidir.
•  Tedavi  sırasında  radyoterapi  bölgesi  yıkanmamalıdır. 
Çizilen  alanlar  silinebilir  ve  cilt  tahriş  olabilir.  Tedavi 
bitiminde radyoterapi alınan bölge yumuşak bir havlu ve 
sabunla silinebilir. Nemli kalmamasına dikkat edilmelidir.
•  Koltukaltı  kıl  temizliği  radyoterapiye  başlanmadan 
yapılmalıdır.                
•  Radyasyon  alan  derideki  kesikler  yavaş  iyileştiğinden 
ve  enfeksiyona  eğilim  arttığından  tahriş  ve  enfeksiyonu 
önlemek  için  talk  pudrası,  losyon  ve  deodorant 
kullanılmamalıdır.
•  Deri  hassas  olduğu  için  radyoterapi  bölgesi 
ovuşturulmamalı ve kaşınmamalıdır.
•  Radyoterapi  alınan  bölge  aşırı  sıcak  ve  soğuktan,  direk 
güneş  ışığından  korunmalıdır.  Cilde  doğrudan  sıcak  ve 
soğuk  termofor  uygulamasından,  hamam  ve  saunadan 
kaçınılmalıdır.
•  Dengeli beslenmeye ve bol sıvı almaya dikkat edilmelidir. 
                                   
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin