Gereç ve Yöntem:
2006-2010 yılları arasında tanı almış RHK’li 38 hasta retrospektif
olarak değerlendirildi.
Bulgular:
27 erkek, 11 kadın hastanın ortanca yaşları 60 (33-84) idi.
Onbeş hastada tümör Fuhrmann grad ¾ iken, hastaların
%55.3’ünde (n=21) kapsül invazyonu, 10 hastada (%26.3)
perirenal yağ doku tutulumu, 4 hastada (%10.5) renal ven
trombüsü (n=4) saptandı. Ortanca tümör çapı 5.75 cm (2-
30 cm) iken 13 hastada evre 4, bir hastada evre 3, 5 hastada
evre 2, 19 hastada ise evre 1 hastalık mevcuttu. On hastada
disaderin ekspresyonu izlenmez iken 25 hastada (%65.8)
hafif (%30 altı), 3 hastada (%7.9) orta-yüksek (%30 ve üstü)
düzeyde ekspresyon saptanmıştır. Onbir hastada (%28.9)
E-kaderin ekspresyonu izlenmez iken, 23 hastada (%60.5) hafif
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
125
düzeyde, 4 hastada (%10.6) ise orta-yüksek düzeyde E-kaderin
ekspresyonu saptanmıştır. CCL2 ekspresyonu 14 hastada
izlenmez iken, 7 hastada (%18.4) düşük, 17 hastada (%44.3)
orta-yüksek düzeyde ekspresyon saptanmıştır. Disaderin ve
CCL2 arasında orta derecede (r= +0,25, p=0.49), E-kaderin ile
CCL2 arasında orta derecede (r= +0.25, p=0.33), disaderin ile
ekaderin arasında orta derecede (r= +0.22, p=0.66) korelasyon
saptanmıştır. Tümör gradı ile E-kaderin arasında orta derecede
negatif (r= -0.25, p=0.49) korelasyon saptanmıştır. Ortalama
sağkalım 46.6 ay (aralık 38.9-54.3) idi, tekli değişkenli analizde
evre, tümör gradı, kapsül invazyonu, tümör trombüsü,
perirenal yağ doku tutulumu sağkalım üzerinde anlamlı iken
(p0.05). Çoklu değişkenli analizde ise sağkalım üzerinde evre
ve vasküler trombüs anlamlı saptanmıştır.
Sonuç:
Bu çalışma RHK’de disaderin, E-kaderin ve CCL2’nin değerlendirildiği
ilk çalışma olup bu belirteçlerin sağkalım üzerine prognostik önemi
gösterilememiştir.
S-41
80 YAŞ ÜSTÜ MEME KANSERİ HASTALARININ RETROSPEKTİF
ANALİZİ: ÇOK MERKEZLİ RETROSPEKTİF ÇALIŞMA
SAMED RAHATLI
1
, ÖMER DİZDAR
1
, ÇAĞATAY ARSLAN
2
,
TÜLAY EREN
3
, SELİM YALÇIN
1
, NADİRE KÜÇÜKÖZTAŞ
1
,
SERCAN AKSOY
3
, DİDEM ŞENER DEDE
4
, ÖZDEN ALTUNDAĞ
1
,
NURULLAH ZENGİN
3
, ÖZGÜR ÖZYILKAN
1
, MUSTAFA KADRİ
ALTUNDAĞ
2
1
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
3
ANKARA NUMUNE EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
4
ANKARA ATATÜRK EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
İnsan yaşam süresinin uzamasıyla birlikte 80 yaş üzerindeki
meme kanseri hastaları artmaya başlamıştır. Bu yaşlı
popülasyondaki tümör biyolojisi, tedavi seçenekleri ve sonuçları
ile ilgili veriler şu an için kısıtlıdır. Bu çok merkezli retrospektif
çalışmada 80 yaş üstündeki meme kanseri hastalarının tümör
özellikleri, tedavi ve sağkalım sonuçları analiz edilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
80 yaşından büyük yaşta meme kanseri tanısı almış hastaların
hastane kayıtları 4 ayrı kanser merkezinde incelenmiştir.
Demografik bilgiler, tümör özellikleri, tedavi rejimleri ve
hastaların sağkalım sonuçları analiz edilmiştir.
Bulgular:
Çalışmaya 83 hasta dahil edilmiştir. Sonuçlar Tablo 1 ‘de
özetlenmiştir. Median yaş 82’ydi. Hastaların 69’unun (%83) en
az bir tane komorbid hastalığı mevcuttu. Hastaların 15’i (%18)
kemoterapi, 21’i (%25)radyoterapi almıştı. Hormon reseptörü
pozitif olan hastaların %89’u endokrin tedavi almıştı. Median
takip süresi 22 ay(1-181ay)’dı. Takip süresince 10 hastada nüks
gelişti ve 20 hasta öldü. Nükslerin bir tanesi lokal diğer 9’u uzak
metastazdı. Median hastalıksız sağkalım 68 aydı. 5 yıllık genel
sağkalım %61.9’du.
n
Median yaş (aralık)
82 (80-95)
Evre
I
II
III
IV
Bilnmeyen
7 (8%)
25 (30%)
21 (25%)
6 (7%)
24 (29%)
ER
Positif
Negatif
Bilinmeyen
61 (73%)
17 (20%)
5 (6%)
PR
Positif
Negatif
Bilinmeyen
17 (20%)
57 (70%)
9 (10%)
cerbB2
Positif
Negatif
Bilinmeyen
9 (10%)
69
5 (6%)
Sonuç:
80 yaş üstü meme kanserleri düşük dereceli ve hormon
reseptörü pozitif olma eğilimindedir. Beş yılın sonunda
hastaların yarısından çoğu hayatta kalmıştır. Adjuvan
kemoterapi ve radyoterapi bu hastalarda daha az kullanılmasına
rağmen genel sağkalım oldukça iyidir.
S-42
MEME KANSERLİ ≤35 YAŞ VE ≥70 YAŞ HASTALARIN KLİNİK
ÖZELLİKLERİNİN VE TEDAVİ SONUÇLARININ RETROSPEKTİF
ANALİZİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
PINAR DAL , SAMED RAHATLI , SELİM YALÇIN , NADİRE
KÜÇÜKÖZTAŞ , ÖZDEN ALTUNDAĞ , ÖMER DİZDAR , ÖZGÜR
ÖZYILKAN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. İnsanların
yaş ortalamasının artmasıyla yaşlı bireylerde görülen meme
kanseri sayısı giderek artmaktadır. Ancak verilen agresif
tedavilere rağmen genç yaş hasta grubunda meme kanseri
prognozunun ve sağkalımının daha kötü olduğu saptanmıştır.
Bu çalışmada genç yaştaki meme kanserli hastalarla yaşlı
126
hastaların demografik, prognostik ve prediktif özellikleri ile
tedavi sonuçları değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
1991-2009 yılları arasında Başkent Üniversitesi Adana ve
Ankara hastanelerinde tanı almış, elli ≤ 35 yaş meme kanseri
hasta ile elli ≥ 70 yaş meme kanseri hastanın hastane kayıtları
retrospektif olarak incelenmiş, hastalık özellikleri, sağkalım ve
tedavi sonuçları değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Hastaların demografik ve klinik özelliklerinden bazıları Tablo1
ve 2 de belirtilmiştir. Hastaların ≤35 yaş olanlarının median
takip süresi 21.7 ay(2-91ay) dı. Bu hastaların 48’i (%96)
kemoterapi , 38’i (%76)radyoterapi almıştı. Hastaların 27’si
(%54) hormonoterapi almıştı. Takip süresince 17 (%34) hastada
nüks saptandı, 3 hasta(%6) öldü. Hastaların ≥70 yaş olanlarının
takip süresi 36 aydı (1-195ay). Bu hastaların 45’i (%%90)
kemoterapi, 21’i(%42) radyoterapi almıştı. Takip süresince 12
hastada(%24) nüks gelişti, 4 hasta(%8) öldü.
Sonuç:
Genç meme kanserli hastalar daha kötü prognoza sahiptiler.
Ancak normal prognostik faktörlerden tümör boyutu,
aksiler lenf nodu tutulumu ve grade bu durumu tek başına
açıklamamaktadır. Bunun bir çok nedeni olabilir. Örneğin
meme dokusunun daha yoğun olması genç hastalarda daha
ileri evrelerde teşhis konulabilmesine neden olmuş olabilir.
Yaş ≤35 Tablo 1
Yaş ≥70 Tablo 2
Yaş
32±3
Yaş
76±5
Histoloji
Duktal
Mikst
Diğer
45(%90)
4(%8)
1(%2)
Histoloji
Duktal
Lobüler
Müsinöz
Mikst
Diğer
30(%60)
4(%8)
3(%6)
9(%18)
4(%8)
Grade
I
II
III
1 (%2)
23(%46)
21(%42)
Grade
I
II
III
10(%20)
18(%36)
11(%22)
Reseptör
durumu
ER+
PR+
HER2+
23(%46)
24(%48)
17(%34)
Reseptör
durumu
ER+
PR+
HER2+
40(%80)
38(%76)
7(%14)
Evre
I-II
III
IV
21(%42)
26(%52)
2(%4)
Evre
I-II
III
IV
39(%78)
6(%12)
5(%10)
S-43
TANI MEVSİMİ MEME KANSERİ İÇİN PROGNOSTİK MİDİR?
HASAN MUTLU
1
, ABDULLAH BÜYÜKÇELİK
2
, ARZU AKŞAHİN
3
,
TUNCAY ASLAN
3
, HEDİYE UĞUR
3
, ABDÜLSAMET ERDEN
3
1
KAYSERİ ACIBADEM HASTANESİ
2
ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ,İÇ HASTALIKLARI,İSTANBUL
3
KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Kanser riski ve güneş ışığı maruziyeti arasında ters bir ilişki
olabileceği bazı çalışmalarda belirtilmiştir. Ayrıca kanser tanı
mevsiminin özellikle prostat, kolon, over ve non melanom cilt
kanserlerinde prognozu etkilediği gösterilmiştir.Çalışmamızda
meme kanserli hastalarda kanser tanı mevsiminin prognostik
özelliği araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden
retrospektif olarak toplam 517 hasta alınmıştır. Hastalar
tanı mevsimine göre kış, ilkbahar, yaz ve sonbahar olarak 4
gruba bölündü. Hastalıksız süre ve yaşam süresi için yaş, evre,
menopozal durum, östrojen, progesteron ve Cerb B2 reseptör
durumu, grade, lenfovasküler ve perinöral invazyon varlığı ve
tanı mesimi analiz edildi.
Bulgular:
Sadece östrojen reseptör pozitifliği ve lenfovasküler invazyon
varlığı tüm çalışma grubu için yaşam süresi açısından bağımsız
prognostik faktördü (sırasıyla p=0.001 ve p=0.001). Gruplar
arasında prognostik faktörler açısından fark yoktu. Ortalama
hastalıksız süre açısından gruplar arasında anlamlı fark var
idi(p=0.019). Kış mevsiminde tanı alan meme kanserli hastalar
en iyi hastalıksız süreye sahip iken yaz ayında tanı alan meme
kanserli hastalar en kötü zamana sahipti. Yaşam süresi ise
benzerdi (p=0.637).
Sonuç:
Tanı mevsimi meme kanseri için bağımsız bir prognostik
faktör olarak tespit edilemedi. Ancak diğer faktörlerle birlikte
değerlendirildiğinde prognoz açısından önem kazandığını
düşünmekteyiz.
S-44
HEMATOPOETİK KÖK HÜCRE TRANSPLANTASYONUNDA
CD34+ HÜCRE SELEKSİYONU VE AYIKLANMASI
AYSEL PEKEL , ZÜLFİYE SAMUR , SONNUR YEŞİLLİK , REYHAN
AKAY , GÖKHAN ERDEM , NURİ KARADURMUŞ , ŞÜKRÜ
ÖZAYDIN , MUSTAFA ÖZTÜRK , SELMİN ATAERGİN , OKAN
KUZHAN , FİKRET ARPACI
GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, KEMİK İLİĞİ
TRANSPLANTASYON MERKEZİ, ETLİK, ANKARA
Amaç:
CD 34 pozitif hücre seleksiyonu son 15 yıldır otolog
transplantasyonda greftteki tümör yükünün azaltılması
ve allojeneik transplantasyonda ise T hücre deplesyonu
için kullanılmaktadır. Türkiyede ilk CD 34 pozitif seleksiyon
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
127
immunomanyetik yöntemle (Clini-MACS) Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Kemik İliği Transplantasyon (KİT) merkezinde Şubat
1998’de yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Ekim 2011’e kadar toplam 168 seleksiyon işlemi
gerçekleştirilmiştir. 68 seleksiyon otolog nakil için, 100
seleksiyon haploidentik seleksiyon için yapılmıştır. Otolog
transplantasyon uygulanan 68 işlemin 29’u meme kanseri,
13’ü Non-Hodgkin Lenfoma, 15’i nöroblastom, 2’i ALL, 1’i
skleroderma, 1’i multipl sklerozis, 4’ü Akut myeloid lösemi,
2’i multiple myeloma ve 1’i osteosarkomadır. Haploidentik
allojeneik transplantasyon uygulanan 100 işlemin; 53’ü Ciddi
Kombine İmmun yetmezlik sendromu, 13’ü fanconi anemisi, 5’i
osteopetrozis, 17’i Akut myeloid lösemi, 4’ü Akut lenfoblastik
lösemi, 1’i Kronik myeloid lösemi, 1’i Kronik myeloid monositik
lösemi, 1 MHC CLASS II eksikliği, 1’i Miyelodisplastik sendrom,
2’i amegakaryositik trombositopeni ve 1’i hemofagositik
sendrom, 1’i Hemofagositik lenfohistiositozis sendromudur. 35
seleksiyonda normal kolumn, 133 seleksiyonda large kolumn
kullanıldı. 159 seleksiyonda periferik kan, 9 seleksiyonda kemik
iliği kullanıldı. 69 olguda manuel, 99 olguda otomatik yıkama
kullanıldı.
Bulgular:
CD 34 (+) hücrelerin medyan saflık oranı 94% (30-99), medyan
korunma oranı 66% (27-100) olarak bulunmuştur. Medyan T
hücre deplesyonu 4.52 log (1.31-5.82) ve B hücre deplesyonu
2.86 log (1.11 - 4.82)dur. Tümör hücre deplesyonu >94’ lük
saflık oranı elde edilirse 3-4 log arasında olmuştur. Sağlıklı
kişilere uygulanan seleksiyonlar, hastalık halindekilere
göre daha yüksek saflık ve korunmaya sahiptir. Clini-MACS
kolumnlarında total çekirdekli hücre sayısı kapasitesinin üzerine
çıksa bile (columnun CD34(+) hücre kapasitesi aşılmamak
kaydıyla) sistemin performansı bozulmamaktadır.
Sonuç:
Sonuç olarak Clini-MACS kullanılarak yapılan immunomanyetik
CD34(+) hücrelere seleksiyonu, hem otolog hem de allojeneik
nakilde yüksek CD34 korunma ve saflık oranları ve yüksek T
ve B hücre deplesyonuyla etkin bir ayıklama ve deplesyon
yöntemidir.
S-45
ZOLEDRONİK ASİT İNFÜZYONUNUN EKG PARAMETRELERİ
ÜZERİNE ETKİSİ
CEMİL BİLİR , HÜSEYİN ENGİN , DERYA ÇOLAK , YASEMİN
BAKKAL TEMİ
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ONKOLOJİ B.D
Amaç:
Bifosfonatlar gerek osteoporoz tedavisinde gerekse kemik
metastatik kanser hastalarının tedavisinde sık kullanılan
ilaçlardır. Yeni literatür verilerinde bifosfonat kullanımı ile
atrial fibrilasyon riski konusunda çelişkili veriler mevcuttur.
Bu çalışmada zoledronik asit kullanan hastalarda EKG
değişikliklerini inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Bu prospektif çalışmada 2011 yılında yeni kemik metastazı tanısı
alan 32 hasta çalışmaya dahil edildi. EKG de P dispersiyonu,
QT dispersiyonu, öncesi ve sonrası değerleri kaydedilerek
karşılaştırıldı.
Bulgular:
Ortalama yaş 54 (26-80) olup 15 hastada meme kanseri, 5
hastada akciğer kanseri, 5 hastada prostat kanseri, 5 hastada
kolorektal ve 2 hastada mide kanseri mevcuttu. Hiçbir hastada
tanı anında hiperkalsemi yoktu. P dispersiyonu ilaç öncesi 53
ms, sonrası 52 ms idi (p: 0.79). QT dispersiyonu ilaç öncesi 10.6
ms sonrası ise 10.9 ms’di ve p:0.57 idi.
Sonuç:
P dispersiyonu EKG de minimum ve maksimum P süreleri
arasındaki farkla ölçülür. Bu değerin artışı atriyal fibrilasyon
için bir risk faktörü ve öngörücü kabul edilmektedir. QT
dispersiyonu da P dispersiyonu gibi minimum ve maksimum
değerler arasındaki farktan oluşur ve ventriküler aritmi
potansiyelini gösteren faktörlerdendir. Bizim çalışmamız
öncesi ve sonrası ölçüm yapılan bu konudaki ilk çalışma olup
zoledronik asit infüzyonunun kanser hastalarında atriyal
fibrilasyon ve ventriküler aritmiler için ilave bir risk katmadığını
desteklemektedir.
S-46
DOSETAKSEL, GLUTAMİN VE SELENYUM
KOMBİNASYONUNUN KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER
KANSERİ HÜCRE HATLARINDA ANTİKANSER ÖZELLİĞİ VE
TOKSİSİTE ÜZERİNE ETKİSİ
RÜKSAN ÇEHRELİ
1
, HİLAL KOÇDOR
1
, FIRAT SOYARAT
2
,
PINAR KEMANLI
2
, HALİL ATEŞ
3
, HAYRİ ÖZSAN
3
, YASEMİN
SAYGIDEGER
2
, İLHAN ÖZTOP
1
, MEHMET ALİ KOÇDOR
4
1
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
2
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
MOLEKÜLER TIP AD
3
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAK.HEMATOLOJİ BD
4
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAK.CERRAHİ AD
Amaç:
Akciğer kanseri tedavisinde yer alan dosetaksele bağlı toksik
etkileri azaltmada antioksidan ve anti-apopitotik özellikleri
nedeniyle glutamin ve selenyumun etkili olabileceği
öngörülmektedir. Dosetakselin küçük hücreli dışı
akciğer kanseri hücre hatlarında hücrelerin gelişimini
engelleyici etkisinin artırılmasında bu nutrientlerin antikanser
rolünün değerlendirilmesi amaçlanmaktadır
Gereç ve Yöntem:
Çalışmada A549 ve H1299 hücre hatları kullanıldı.
Dosetaksel, Selenyum ve Glutamine ait IC
50
dozları, farklı
ilaç konsantrasyonları hücre-canlılık-testi ile gösterildi.
Etkin konsantrasyonlar, farklı kombinasyonlarda hücrelere
uygulanarak ,geç-erken apoptoz, nekroz ve hücre canlılığı
oranına etkileri flow sitometrik bir yöntem olan FITC-Annexin
V analizi ile belirlendi
128
Bulgular:
A549 hücre hattında Selenyum-glutaminin dosetaksel rejimine
eklenmesiyle apoptotik ve nekrotik hücre ölümü oranlarına
katkısı olmamıştır. Selenyum ve Glutaminin tek ve birlikte
kullanımlarında ise apoptotik ve nekrotik hücre ölüm oranlarını
artırmaktadır.
A549 hücre hattında dosetaksel rejimine Selenyum ve
Glutamin eklenmesiyle G0/G1 fazında artış, S fazı ve G2+M
fazındaki hücre oranında azalma belirlenmiştir. S fazı ile
G2+M fazlarındaki hücrelerin ise G0/G1 fazında tutulduğu
saptanmıştır.
H1299 hücre hattında selenyumun hücre ölümüne etkisi
gözlenmemiştir. Dosetaksel rejimine Glutamin eklenmesinin
hücre proliferasyonunu arttırmadığı saptanmıştır.
H1299 hücre hattında Dosetaksel ve Glutamin’in birlikte
verilmesi ile G0/G1 ve G2+M fazlarındaki hücre oranında
azalma, Sub-G1 fazındaki hücre miktarında artış saptanmıştır.
Sonuç:
Dosetaksel kemoterapisi altında Glutamin,ve Selenyumun
birlikte verilmesinin antikanser etkinliğe katkısı saptanmamıştır.
Kemoterapi uygulanmadığı dönemde p53 (-) küçük hücreli dışı
akciğer kanserinde Glutamin, p53(+) İnsan akciğer epitelyal
adenokarsinomunda glutamin ve selenyum uygulaması anti-
kanser etkinliğe sahiptir.
S-47
PSGL-1 VNTR POLİMORFİZMİNİN KANSER HASTALARINDA
TROMBOZA VE GENEL SAĞKALIMA ETKİSİ
MUSTAFA BOZKURT , KEREM OKUTUR , KÜBRA AYDIN , ESAT
NAMAL , AKIN ÖZTÜRK , KEZBAN NUR PİLANCI , GÖKHAN
DEMİR
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Kanser hastalarında tromboz önemli mortalite ve morbidite
nedenidir. PSGL-1, lökosit membranında yerleşmiş major
p-selektin reseptörüdür. Antifofsfolipid sendromunda
trombozriskinin PSGL-1 VNTR heterozigot genotipinde arttığı
gösterilmiştir. Bu çalışma, tromboz riskini artıran bağımsız
faktör olarak belirlenmiş adenokarsinom histolojili kanser
hastalarında PSGL-1 VNTR polimorfizminin tromboz riskine
katkısını ve genel sağkalıma etkisini göstermek amacıyla
planlanmıştır
Gereç ve Yöntem:
İstanbul Bilim Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Kliniğinde izlenen
adenokarsinom histolojili venöz trombozu olan 53,
trombozu olmayan 28 hasta kanser hastasında PSGL-1 VNTR
polimorfizmi bakıldı. İstatistik Ki-Kare testi kullanılarak yapıldı,
genel sağkalım Kaplan Meier eğrisinde gösterildi
Bulgular:
Toplam 81 hastanın %31’i kolorektal, %20’si mide, %14’ü
pankreas, %11’i meme, %8’i akciğer, %5’i over, %4’ü
kolanjikarsinom, %4’ü prostat ve %3’ü primeri bilinmeyendi.
Tromboz olan ve olmayan grup arasında demografik farklılık
yoktu. PCR AA %67, AB %25, BB %5 ve AC %3 olmak üzere 4
PSGL-1 polimorfik genotip belirledi. PSGL-1 polimorfik genotipi
tromboz oluşumu ile istatistik anlamlı ilişki göstermemiş olmakla
birlikte (p=0.64), homozigot (AA+BB) ve heterozigot (AB+AC)
olarak kategorize edildiğinde p=0.39 oldu. Trombozluların
median sağkalımı 43 ay,trombozu olamayanların 111 ay
ile farklıydı (p=0.001). Aynı paralellik, homozigot (median
sağkalım 71 ay) versus heterozigot da (median sağkalım 59 ay),
istatistik anlamlılık olamasa da gözlendi (p=0.9)
Sonuç:
Daha fazla hasta sayısı ile hipotezin testi, ilişkinin
gösterilmesini sağlayabilir.
S-48
REFRAKTER / METASTATİK SEMİNOM DIŞI GERM HÜCRELİ
TESTİS KANSERLİ OLGULARDA YÜKSEK DOZ KEMOTERAPİ
VE OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ: GATA TEK MERKEZ
SONUÇLARIMIZ
NURİ KARADURMUŞ
1
, SELMİN ATAERGİN
1
, GÖKHAN
ERDEM
1
, MUSTAFA ÇAKAR
2
, TÜRKER TÜRKER
3
, ŞÜKRÜ
ÖZAYDIN
1
, MUSTAFA ÖZTÜRK
1
, FİKRET ARPACI
1
1
TIBBİ ONKOLOJİ BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
2
İÇ HASTALIKLARI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ,
ETLİK, ANKARA
3
HALK SAĞLIĞI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
Amaç:
Testis kanserleri yüksek oranda tedavi edilebilen ve kürabilite
sağlanabilen kanserlerdir. Bazı hastalar standart kombine
kemoterapilere yanıt vermemektedir ve bu hastalarda kurtarıcı
tedavi olarak yüksek doz kemoterapi (YDK) ve otolog kök hücre
transplantasyonu (OKHT) ile tam remisyon sağlanabilmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Şubat 1993 - Aralık 2011 tarihleri arasında kliniğimizde YDK
ve OKHT yapılan 62 hasta retrospektif olarak tarandı ve
değerlendirildi.
Bulgular:
Medyan yaşı 24 (aralık: 22-32 yıl) olan olguların 56’ı ( % 90.3) evre
III, 6’ı (% 9.6) evre II hastalığa sahipti. Histopatolojik olarak
mixt-germ hücreli tümörlere, embriyonel karsinom, yolk-sak
ve koryokarsinom komponentlerin eşlik etme sıklığı sırasıyla
%64, %24, % 23 oranlarındaydı. Primer tümör yerleşim yeri 51
hastada (%82.2) testis, 11 hastada (%17.7) ekstragonadal bölge
kaynaklı idi [6 hasta retroperitoneal (%9.6), 5 hasta mediastinel
(%8.1)]. Olguların metastaz yerleri; karaciğer (n=20, %32.2),
karaciğer dışı (kemik, akciğer) tutulum (n= 34, %54.8) ve santral
sinir sitemi tutulumu (n=5, %8.1) şeklindeyken çalışmaya
katılan 6 hastaya (evre II) ise en az 2 farklı hat kemoterapi
sonrası tümör belirteçlerinde refrakter yükseklik saptanması
nedeni ile YDK ve OKHT uygulandı. Standart kemoterapi sonrası
rezidue kitle nedeniyle retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu
gereken olgu sayısı Evre II ve Evre III hastalar için sırasıyla 2
(% 3.2) ve 16 (%25.8) olarak saptandı. YDK rejimi olarak ICE
(ifosfamid, carboplatin, etoposid) uygulandı. Medyan takip
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
129
süresi 39 (aralık: 6-54) aydı. OKHT öncesi medyan AFP, β HCG,
LDH değerleri sırasıyla 176 IU/ml (4.9-624), 1090 IU/ml (0.6-
72.000), 346 IU/ml (126-764) iken, OKHT sonrası değerler 3.
ayda AFP, β HCG, LDH değerleri sırasıyla 20 IU/ml (4-54), 4 IU/
ml (0.2-20), LDH 124 IU/ml (102-240) şeklindeydi. YDK sonrası
16 hastada (%25.8) tam yanıt, 21 hastada (%33.8) parsiyel
yanıt, 8 hastada (% 12.9) stabil hastalık ve 17 hastada (% 27.4)
progresif hastalık gözlendi. Üç yıllık toplam sağ kalım oranı
% 61 olarak saptandı. YDK sonrası medyan nötrofil engraftmanı
14. gün (aralık: 12-17) ve trombosit engraftmanı ise 15. gün
(aralık: 13-17) olarak bulundu. En önemli tedavi toksisitesi ise
(grade 1/2) nefrotoksisite idi (%11.2).
Dostları ilə paylaş: |