Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   73

Gereç ve Yöntem:
2006-2010 yılları arasında tanı almış RHK’li 38 hasta retrospektif 
olarak değerlendirildi.
Bulgular:
27  erkek,  11  kadın  hastanın  ortanca  yaşları  60  (33-84)  idi. 
Onbeş  hastada  tümör  Fuhrmann  grad  ¾  iken,  hastaların 
%55.3’ünde  (n=21)  kapsül  invazyonu,  10  hastada  (%26.3) 
perirenal  yağ  doku  tutulumu,  4  hastada  (%10.5)  renal  ven 
trombüsü  (n=4)  saptandı.  Ortanca  tümör  çapı  5.75  cm  (2-
30 cm) iken 13 hastada evre 4, bir hastada evre 3, 5 hastada 
evre 2, 19 hastada ise evre 1 hastalık mevcuttu. On hastada 
disaderin  ekspresyonu  izlenmez  iken  25  hastada  (%65.8) 
hafif  (%30  altı),  3  hastada  (%7.9)  orta-yüksek  (%30  ve  üstü) 
düzeyde  ekspresyon  saptanmıştır.  Onbir  hastada  (%28.9) 
E-kaderin ekspresyonu izlenmez iken, 23 hastada (%60.5) hafif 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
125
düzeyde, 4 hastada (%10.6) ise orta-yüksek düzeyde E-kaderin 
ekspresyonu  saptanmıştır.  CCL2  ekspresyonu  14  hastada 
izlenmez  iken,  7  hastada  (%18.4)  düşük,  17  hastada  (%44.3) 
orta-yüksek  düzeyde  ekspresyon  saptanmıştır.  Disaderin  ve 
CCL2 arasında orta derecede (r= +0,25, p=0.49), E-kaderin ile 
CCL2 arasında orta derecede (r= +0.25, p=0.33), disaderin ile 
ekaderin arasında orta derecede (r= +0.22, p=0.66) korelasyon 
saptanmıştır. Tümör gradı ile E-kaderin arasında orta derecede 
negatif  (r=  -0.25,  p=0.49)  korelasyon  saptanmıştır.  Ortalama 
sağkalım 46.6 ay (aralık 38.9-54.3) idi, tekli değişkenli analizde 
evre,  tümör  gradı,  kapsül  invazyonu,  tümör  trombüsü, 
perirenal  yağ  doku  tutulumu  sağkalım  üzerinde  anlamlı  iken 
(p0.05).  Çoklu değişkenli analizde ise sağkalım üzerinde evre 
ve vasküler trombüs anlamlı saptanmıştır.
Sonuç:
Bu çalışma RHK’de disaderin, E-kaderin ve CCL2’nin değerlendirildiği 
ilk çalışma olup bu belirteçlerin sağkalım üzerine prognostik önemi 
gösterilememiştir.
S-41
80 YAŞ ÜSTÜ MEME KANSERİ HASTALARININ RETROSPEKTİF 
ANALİZİ: ÇOK MERKEZLİ RETROSPEKTİF ÇALIŞMA
SAMED RAHATLI 
1
, ÖMER DİZDAR 
1
, ÇAĞATAY ARSLAN 
2

TÜLAY EREN 
3
, SELİM YALÇIN 
1
, NADİRE KÜÇÜKÖZTAŞ 
1

SERCAN AKSOY 
3
, DİDEM ŞENER DEDE 
4
, ÖZDEN ALTUNDAĞ 
1

NURULLAH ZENGİN 
3
, ÖZGÜR ÖZYILKAN 
1
, MUSTAFA KADRİ 
ALTUNDAĞ 
2
 
 

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ 

ANKARA NUMUNE EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ 

ANKARA ATATÜRK EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
İnsan  yaşam  süresinin  uzamasıyla  birlikte  80  yaş  üzerindeki 
meme  kanseri  hastaları  artmaya  başlamıştır.  Bu  yaşlı 
popülasyondaki tümör biyolojisi, tedavi seçenekleri ve sonuçları 
ile ilgili veriler şu an için kısıtlıdır. Bu çok merkezli retrospektif 
çalışmada 80 yaş üstündeki meme kanseri hastalarının tümör 
özellikleri, tedavi ve sağkalım sonuçları analiz edilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
80 yaşından büyük yaşta meme kanseri tanısı almış hastaların 
hastane  kayıtları  4  ayrı  kanser  merkezinde  incelenmiştir. 
Demografik  bilgiler,  tümör  özellikleri,  tedavi  rejimleri  ve 
hastaların sağkalım sonuçları analiz edilmiştir. 
Bulgular:
Çalışmaya  83  hasta  dahil  edilmiştir.  Sonuçlar  Tablo  1  ‘de 
özetlenmiştir. Median yaş 82’ydi. Hastaların 69’unun (%83) en 
az bir tane komorbid hastalığı mevcuttu.  Hastaların 15’i (%18) 
kemoterapi, 21’i (%25)radyoterapi almıştı. Hormon reseptörü 
pozitif olan hastaların %89’u endokrin tedavi almıştı. Median 
takip süresi 22 ay(1-181ay)’dı. Takip süresince 10 hastada nüks 
gelişti ve 20 hasta öldü. Nükslerin bir tanesi lokal diğer 9’u uzak 
metastazdı. Median hastalıksız sağkalım 68 aydı. 5 yıllık genel 
sağkalım %61.9’du. 
 
n
Median yaş (aralık)
82 (80-95)
Evre
I
II
III
IV
Bilnmeyen
 
7 (8%)
25 (30%)
21 (25%)
6 (7%)
24 (29%)
ER
Positif
Negatif
Bilinmeyen
 
61 (73%)
17 (20%)
5 (6%)
PR
Positif
Negatif
Bilinmeyen
 
17 (20%)
57 (70%)
9 (10%)
cerbB2
Positif
Negatif
Bilinmeyen
 
9 (10%)
69
5 (6%)
Sonuç:
80  yaş  üstü  meme  kanserleri  düşük  dereceli  ve  hormon 
reseptörü  pozitif  olma  eğilimindedir.  Beş  yılın  sonunda 
hastaların  yarısından  çoğu  hayatta  kalmıştır.  Adjuvan 
kemoterapi ve radyoterapi bu hastalarda daha az kullanılmasına 
rağmen genel sağkalım oldukça iyidir.
S-42
MEME KANSERLİ ≤35 YAŞ VE ≥70 YAŞ HASTALARIN KLİNİK 
ÖZELLİKLERİNİN VE TEDAVİ SONUÇLARININ RETROSPEKTİF 
ANALİZİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
PINAR DAL , SAMED RAHATLI , SELİM YALÇIN , NADİRE 
KÜÇÜKÖZTAŞ , ÖZDEN ALTUNDAĞ , ÖMER DİZDAR , ÖZGÜR 
ÖZYILKAN  
 
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ
Amaç:
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. İnsanların 
yaş  ortalamasının  artmasıyla  yaşlı  bireylerde  görülen  meme 
kanseri  sayısı  giderek  artmaktadır.  Ancak  verilen  agresif 
tedavilere  rağmen  genç  yaş  hasta  grubunda  meme  kanseri 
prognozunun ve sağkalımının daha kötü olduğu saptanmıştır. 
Bu  çalışmada  genç  yaştaki  meme  kanserli  hastalarla  yaşlı 

126
hastaların  demografik,  prognostik  ve  prediktif  özellikleri  ile 
tedavi sonuçları değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
1991-2009  yılları  arasında  Başkent  Üniversitesi  Adana  ve 
Ankara hastanelerinde tanı almış, elli ≤ 35 yaş meme kanseri 
hasta  ile elli ≥ 70 yaş meme kanseri hastanın hastane kayıtları 
retrospektif olarak incelenmiş, hastalık özellikleri, sağkalım ve 
tedavi sonuçları değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Hastaların demografik ve klinik özelliklerinden bazıları Tablo1 
ve  2  de  belirtilmiştir.  Hastaların  ≤35  yaş  olanlarının  median 
takip  süresi  21.7  ay(2-91ay)  dı.    Bu  hastaların  48’i  (%96) 
kemoterapi  ,  38’i  (%76)radyoterapi  almıştı.  Hastaların  27’si 
(%54) hormonoterapi almıştı. Takip süresince 17 (%34) hastada 
nüks saptandı, 3 hasta(%6) öldü.  Hastaların ≥70 yaş olanlarının 
takip  süresi  36  aydı  (1-195ay).  Bu  hastaların  45’i  (%%90) 
kemoterapi, 21’i(%42) radyoterapi almıştı. Takip süresince 12 
hastada(%24) nüks gelişti, 4 hasta(%8) öldü.
Sonuç:
Genç  meme  kanserli  hastalar  daha  kötü  prognoza  sahiptiler. 
Ancak  normal  prognostik  faktörlerden  tümör  boyutu, 
aksiler  lenf  nodu  tutulumu  ve  grade  bu  durumu  tek  başına 
açıklamamaktadır.  Bunun  bir  çok  nedeni  olabilir.  Örneğin 
meme  dokusunun  daha  yoğun  olması  genç  hastalarda  daha 
ileri evrelerde teşhis konulabilmesine neden olmuş olabilir.
Yaş ≤35 Tablo 1
Yaş ≥70 Tablo 2
Yaş
32±3
Yaş
76±5
Histoloji
Duktal
Mikst
Diğer
 
45(%90)
4(%8)
1(%2)
Histoloji
Duktal
Lobüler
Müsinöz
Mikst
Diğer
 
30(%60)
4(%8)
3(%6)
9(%18)
4(%8)
Grade
I
II
III
 
1 (%2)
23(%46)
21(%42)
Grade
I
II
III
 
10(%20)
18(%36)
11(%22)
Reseptör 
durumu
ER+
PR+
HER2+
 
 
23(%46)
24(%48)
17(%34)
Reseptör 
durumu
ER+
PR+
HER2+
 
 
40(%80)
38(%76)
7(%14)
Evre
I-II
III
IV
 
21(%42)
26(%52)
2(%4)
Evre
I-II
III
IV
 
39(%78)
6(%12)
5(%10)
S-43
TANI MEVSİMİ MEME KANSERİ İÇİN PROGNOSTİK MİDİR?
HASAN MUTLU 
1
, ABDULLAH BÜYÜKÇELİK 
2
, ARZU AKŞAHİN 
3

TUNCAY ASLAN 
3
, HEDİYE UĞUR 
3
, ABDÜLSAMET ERDEN 
3
 
 

KAYSERİ ACIBADEM HASTANESİ 

ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ,İÇ HASTALIKLARI,İSTANBUL 

KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Kanser  riski  ve  güneş  ışığı  maruziyeti  arasında  ters  bir  ilişki 
olabileceği  bazı  çalışmalarda  belirtilmiştir.  Ayrıca  kanser  tanı 
mevsiminin özellikle prostat, kolon, over ve non melanom cilt 
kanserlerinde  prognozu  etkilediği  gösterilmiştir.Çalışmamızda 
meme kanserli hastalarda kanser tanı mevsiminin prognostik 
özelliği araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya  Kayseri  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi’nden 
retrospektif  olarak  toplam  517  hasta  alınmıştır.  Hastalar 
tanı  mevsimine  göre  kış,  ilkbahar,  yaz  ve  sonbahar  olarak  4 
gruba bölündü. Hastalıksız süre ve yaşam süresi için yaş, evre, 
menopozal durum, östrojen, progesteron ve Cerb B2 reseptör 
durumu, grade, lenfovasküler ve perinöral invazyon varlığı ve 
tanı mesimi analiz edildi.
Bulgular:
Sadece östrojen reseptör pozitifliği ve lenfovasküler invazyon 
varlığı tüm çalışma grubu için yaşam süresi açısından bağımsız 
prognostik  faktördü  (sırasıyla  p=0.001  ve  p=0.001).  Gruplar 
arasında  prognostik  faktörler  açısından  fark  yoktu.  Ortalama 
hastalıksız  süre  açısından  gruplar  arasında  anlamlı  fark  var 
idi(p=0.019). Kış mevsiminde tanı alan meme kanserli hastalar 
en iyi hastalıksız süreye sahip iken yaz ayında tanı alan meme 
kanserli  hastalar  en  kötü  zamana  sahipti.  Yaşam  süresi  ise 
benzerdi (p=0.637).
Sonuç:
Tanı  mevsimi  meme  kanseri  için  bağımsız  bir  prognostik 
faktör olarak tespit edilemedi. Ancak diğer faktörlerle birlikte 
değerlendirildiğinde  prognoz  açısından  önem  kazandığını 
düşünmekteyiz.
S-44
HEMATOPOETİK KÖK HÜCRE TRANSPLANTASYONUNDA 
CD34+ HÜCRE SELEKSİYONU VE AYIKLANMASI
AYSEL PEKEL , ZÜLFİYE SAMUR , SONNUR YEŞİLLİK , REYHAN 
AKAY , GÖKHAN ERDEM , NURİ KARADURMUŞ , ŞÜKRÜ 
ÖZAYDIN , MUSTAFA ÖZTÜRK , SELMİN ATAERGİN , OKAN 
KUZHAN , FİKRET ARPACI  
 
GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, KEMİK İLİĞİ 
TRANSPLANTASYON MERKEZİ, ETLİK, ANKARA
Amaç:
CD  34  pozitif  hücre  seleksiyonu  son  15  yıldır  otolog 
transplantasyonda  greftteki  tümör  yükünün  azaltılması 
ve  allojeneik  transplantasyonda  ise  T  hücre  deplesyonu 
için  kullanılmaktadır.  Türkiyede  ilk  CD  34  pozitif  seleksiyon 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
127
immunomanyetik  yöntemle  (Clini-MACS)  Gülhane  Askeri  Tıp 
Akademisi Kemik İliği Transplantasyon (KİT) merkezinde Şubat 
1998’de yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Ekim  2011’e  kadar  toplam  168  seleksiyon  işlemi 
gerçekleştirilmiştir.  68  seleksiyon  otolog  nakil  için,  100 
seleksiyon  haploidentik  seleksiyon  için  yapılmıştır.  Otolog 
transplantasyon  uygulanan  68  işlemin  29’u  meme  kanseri, 
13’ü  Non-Hodgkin  Lenfoma,  15’i  nöroblastom,  2’i  ALL,  1’i 
skleroderma,  1’i  multipl  sklerozis,  4’ü  Akut  myeloid  lösemi, 
2’i  multiple  myeloma  ve  1’i  osteosarkomadır.  Haploidentik 
allojeneik transplantasyon uygulanan 100 işlemin; 53’ü Ciddi 
Kombine İmmun yetmezlik sendromu, 13’ü fanconi anemisi, 5’i 
osteopetrozis, 17’i Akut myeloid lösemi, 4’ü Akut lenfoblastik 
lösemi, 1’i  Kronik myeloid lösemi, 1’i Kronik myeloid monositik 
lösemi, 1 MHC CLASS II eksikliği, 1’i Miyelodisplastik sendrom, 
2’i  amegakaryositik  trombositopeni  ve  1’i  hemofagositik 
sendrom, 1’i Hemofagositik lenfohistiositozis sendromudur. 35 
seleksiyonda normal kolumn, 133 seleksiyonda large kolumn 
kullanıldı. 159 seleksiyonda periferik kan, 9 seleksiyonda kemik 
iliği kullanıldı. 69 olguda manuel, 99 olguda otomatik yıkama 
kullanıldı. 
Bulgular:
CD 34 (+) hücrelerin medyan saflık oranı 94% (30-99), medyan 
korunma  oranı  66%  (27-100)  olarak  bulunmuştur.  Medyan  T 
hücre deplesyonu 4.52 log (1.31-5.82) ve B hücre deplesyonu 
2.86    log  (1.11  -  4.82)dur.  Tümör  hücre  deplesyonu  >94’  lük 
saflık    oranı  elde  edilirse  3-4  log  arasında  olmuştur.  Sağlıklı 
kişilere  uygulanan  seleksiyonlar,  hastalık  halindekilere 
göre  daha  yüksek  saflık  ve  korunmaya  sahiptir.  Clini-MACS 
kolumnlarında total çekirdekli hücre sayısı kapasitesinin üzerine 
çıksa  bile  (columnun  CD34(+)  hücre  kapasitesi  aşılmamak 
kaydıyla) sistemin performansı bozulmamaktadır.
Sonuç:
Sonuç olarak Clini-MACS kullanılarak yapılan immunomanyetik 
CD34(+) hücrelere seleksiyonu, hem otolog hem de allojeneik 
nakilde  yüksek  CD34  korunma  ve  saflık  oranları  ve  yüksek  T 
ve  B  hücre  deplesyonuyla  etkin  bir  ayıklama  ve  deplesyon 
yöntemidir.
S-45
ZOLEDRONİK ASİT İNFÜZYONUNUN EKG PARAMETRELERİ 
ÜZERİNE ETKİSİ
CEMİL BİLİR , HÜSEYİN ENGİN , DERYA ÇOLAK , YASEMİN 
BAKKAL TEMİ  
 
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
ONKOLOJİ B.D
Amaç:
Bifosfonatlar  gerek  osteoporoz  tedavisinde  gerekse  kemik 
metastatik  kanser  hastalarının  tedavisinde  sık  kullanılan 
ilaçlardır.  Yeni  literatür  verilerinde  bifosfonat  kullanımı  ile 
atrial  fibrilasyon  riski  konusunda  çelişkili  veriler  mevcuttur. 
Bu  çalışmada  zoledronik  asit  kullanan  hastalarda  EKG 
değişikliklerini inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Bu prospektif çalışmada 2011 yılında yeni kemik metastazı tanısı 
alan  32  hasta  çalışmaya  dahil  edildi.  EKG  de  P  dispersiyonu, 
QT  dispersiyonu,  öncesi  ve  sonrası  değerleri  kaydedilerek 
karşılaştırıldı.
Bulgular:
Ortalama  yaş  54  (26-80)  olup  15  hastada  meme  kanseri,  5 
hastada akciğer kanseri, 5 hastada prostat kanseri, 5 hastada 
kolorektal ve 2 hastada mide kanseri mevcuttu. Hiçbir hastada 
tanı anında hiperkalsemi yoktu.  P dispersiyonu ilaç öncesi 53 
ms, sonrası 52 ms idi (p: 0.79). QT dispersiyonu ilaç öncesi 10.6 
ms sonrası ise 10.9 ms’di ve p:0.57 idi.
Sonuç:
P  dispersiyonu  EKG  de  minimum  ve  maksimum  P  süreleri 
arasındaki  farkla  ölçülür.  Bu  değerin  artışı  atriyal  fibrilasyon 
için  bir  risk  faktörü  ve  öngörücü  kabul  edilmektedir.  QT 
dispersiyonu  da  P  dispersiyonu  gibi  minimum  ve  maksimum 
değerler  arasındaki  farktan  oluşur  ve  ventriküler  aritmi 
potansiyelini  gösteren  faktörlerdendir.  Bizim  çalışmamız 
öncesi ve sonrası ölçüm yapılan bu konudaki ilk çalışma olup 
zoledronik  asit  infüzyonunun  kanser  hastalarında  atriyal 
fibrilasyon ve ventriküler aritmiler için ilave bir risk katmadığını 
desteklemektedir.
S-46
DOSETAKSEL, GLUTAMİN VE SELENYUM 
KOMBİNASYONUNUN KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER 
KANSERİ HÜCRE HATLARINDA ANTİKANSER ÖZELLİĞİ VE 
TOKSİSİTE ÜZERİNE ETKİSİ
RÜKSAN ÇEHRELİ 
1
, HİLAL KOÇDOR 
1
, FIRAT SOYARAT 
2

PINAR KEMANLI 
2
, HALİL ATEŞ 
3
, HAYRİ ÖZSAN 
3
, YASEMİN 
SAYGIDEGER 
2
, İLHAN ÖZTOP 
1
, MEHMET ALİ KOÇDOR 
4
 
 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ 
MOLEKÜLER TIP AD 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAK.HEMATOLOJİ BD 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAK.CERRAHİ AD
Amaç:
Akciğer kanseri  tedavisinde yer alan dosetaksele bağlı  toksik 
etkileri  azaltmada  antioksidan  ve  anti-apopitotik  özellikleri 
nedeniyle  glutamin  ve  selenyumun  etkili  olabileceği 
öngörülmektedir.    Dosetakselin  küçük  hücreli  dışı 
akciğer  kanseri  hücre  hatlarında      hücrelerin  gelişimini  
engelleyici  etkisinin artırılmasında bu nutrientlerin antikanser 
rolünün değerlendirilmesi  amaçlanmaktadır  
Gereç ve Yöntem:
Çalışmada  A549  ve  H1299  hücre  hatları  kullanıldı. 
Dosetaksel,  Selenyum  ve  Glutamine  ait  IC
50
  dozları,  farklı 
ilaç  konsantrasyonları  hücre-canlılık-testi  ile  gösterildi. 
Etkin  konsantrasyonlar,  farklı  kombinasyonlarda  hücrelere 
uygulanarak  ,geç-erken  apoptoz,  nekroz  ve  hücre  canlılığı 
oranına etkileri flow sitometrik bir yöntem olan FITC-Annexin 
V analizi ile belirlendi 

128
Bulgular:
A549 hücre hattında Selenyum-glutaminin dosetaksel rejimine 
eklenmesiyle  apoptotik  ve  nekrotik  hücre  ölümü  oranlarına 
katkısı  olmamıştır.  Selenyum  ve  Glutaminin  tek    ve  birlikte 
kullanımlarında ise apoptotik ve nekrotik hücre ölüm oranlarını 
artırmaktadır.
A549  hücre  hattında  dosetaksel  rejimine  Selenyum  ve 
Glutamin    eklenmesiyle  G0/G1  fazında  artış,  S  fazı  ve  G2+M 
fazındaki  hücre  oranında  azalma  belirlenmiştir.  S  fazı  ile 
G2+M  fazlarındaki  hücrelerin  ise  G0/G1  fazında  tutulduğu 
saptanmıştır.
H1299  hücre  hattında  selenyumun  hücre  ölümüne  etkisi 
gözlenmemiştir.  Dosetaksel  rejimine  Glutamin  eklenmesinin 
hücre proliferasyonunu arttırmadığı saptanmıştır.
H1299  hücre  hattında  Dosetaksel  ve  Glutamin’in  birlikte 
verilmesi  ile  G0/G1  ve  G2+M  fazlarındaki  hücre  oranında 
azalma, Sub-G1 fazındaki hücre miktarında  artış saptanmıştır.
Sonuç:
Dosetaksel  kemoterapisi  altında  Glutamin,ve  Selenyumun 
birlikte verilmesinin antikanser etkinliğe katkısı saptanmamıştır. 
Kemoterapi uygulanmadığı dönemde p53 (-) küçük hücreli dışı 
akciğer  kanserinde  Glutamin,  p53(+)  İnsan  akciğer  epitelyal 
adenokarsinomunda   glutamin ve selenyum uygulaması anti-
kanser etkinliğe sahiptir. 
S-47
PSGL-1 VNTR POLİMORFİZMİNİN KANSER HASTALARINDA 
TROMBOZA VE GENEL SAĞKALIMA ETKİSİ
MUSTAFA BOZKURT , KEREM OKUTUR , KÜBRA AYDIN , ESAT 
NAMAL , AKIN ÖZTÜRK , KEZBAN NUR PİLANCI , GÖKHAN 
DEMİR  
 
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Kanser  hastalarında  tromboz  önemli  mortalite  ve  morbidite 
nedenidir.  PSGL-1,  lökosit  membranında  yerleşmiş  major 
p-selektin  reseptörüdür.  Antifofsfolipid  sendromunda 
trombozriskinin PSGL-1 VNTR heterozigot genotipinde  arttığı 
gösterilmiştir.  Bu  çalışma,  tromboz  riskini  artıran  bağımsız 
faktör  olarak  belirlenmiş  adenokarsinom  histolojili  kanser 
hastalarında    PSGL-1  VNTR  polimorfizminin  tromboz  riskine 
katkısını  ve  genel  sağkalıma  etkisini  göstermek  amacıyla 
planlanmıştır
Gereç ve Yöntem:
İstanbul  Bilim  Üniversitesi  Tıbbi  Onkoloji  Kliniğinde  izlenen 
adenokarsinom  histolojili    venöz  trombozu  olan  53, 
trombozu olmayan 28 hasta kanser hastasında  PSGL-1 VNTR 
polimorfizmi bakıldı. İstatistik Ki-Kare testi kullanılarak yapıldı, 
genel sağkalım Kaplan Meier eğrisinde gösterildi
Bulgular:
Toplam  81  hastanın  %31’i  kolorektal,    %20’si  mide,  %14’ü 
pankreas,  %11’i  meme,  %8’i  akciğer,  %5’i  over,  %4’ü 
kolanjikarsinom,  %4’ü  prostat  ve  %3’ü  primeri  bilinmeyendi. 
Tromboz  olan  ve  olmayan  grup  arasında  demografik  farklılık 
yoktu.  PCR AA %67, AB %25, BB %5 ve AC %3 olmak üzere 4 
PSGL-1 polimorfik genotip belirledi. PSGL-1 polimorfik genotipi 
tromboz oluşumu ile istatistik anlamlı ilişki göstermemiş olmakla 
birlikte (p=0.64), homozigot (AA+BB) ve heterozigot (AB+AC) 
olarak  kategorize  edildiğinde  p=0.39  oldu.  Trombozluların 
median  sağkalımı  43  ay,trombozu  olamayanların  111  ay 
ile  farklıydı  (p=0.001).  Aynı  paralellik,  homozigot  (median 
sağkalım 71 ay) versus heterozigot da (median sağkalım 59 ay), 
istatistik anlamlılık olamasa da gözlendi (p=0.9)
Sonuç:
Daha fazla hasta sayısı ile hipotezin testi, ilişkinin 
gösterilmesini sağlayabilir.
S-48
REFRAKTER / METASTATİK SEMİNOM DIŞI GERM HÜCRELİ 
TESTİS KANSERLİ OLGULARDA YÜKSEK DOZ KEMOTERAPİ 
VE OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ: GATA TEK MERKEZ 
SONUÇLARIMIZ
NURİ KARADURMUŞ 
1
, SELMİN ATAERGİN 
1
, GÖKHAN 
ERDEM 
1
, MUSTAFA ÇAKAR 
2
, TÜRKER TÜRKER 
3
, ŞÜKRÜ 
ÖZAYDIN 
1
, MUSTAFA ÖZTÜRK 
1
, FİKRET ARPACI 
1
 
 

TIBBİ ONKOLOJİ BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK, 
ANKARA 

İÇ HASTALIKLARI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, 
ETLİK, ANKARA 

HALK SAĞLIĞI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK, 
ANKARA
Amaç:
Testis kanserleri yüksek oranda tedavi edilebilen ve kürabilite 
sağlanabilen  kanserlerdir.  Bazı  hastalar  standart  kombine 
kemoterapilere yanıt vermemektedir ve bu hastalarda kurtarıcı 
tedavi olarak yüksek doz kemoterapi (YDK) ve otolog kök hücre 
transplantasyonu (OKHT) ile tam remisyon sağlanabilmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Şubat  1993  -  Aralık  2011  tarihleri  arasında  kliniğimizde  YDK  
ve  OKHT    yapılan  62  hasta  retrospektif  olarak  tarandı  ve 
değerlendirildi.
Bulgular:
Medyan yaşı 24 (aralık: 22-32 yıl) olan olguların 56’ı ( % 90.3) evre 
III,  6’ı  (% 9.6) evre II hastalığa sahipti. Histopatolojik olarak 
mixt-germ  hücreli  tümörlere,  embriyonel  karsinom,  yolk-sak 
ve  koryokarsinom  komponentlerin  eşlik  etme  sıklığı  sırasıyla 
%64, %24, % 23 oranlarındaydı. Primer tümör yerleşim yeri 51  
hastada (%82.2) testis, 11 hastada (%17.7) ekstragonadal bölge 
kaynaklı idi  [6 hasta retroperitoneal (%9.6), 5 hasta mediastinel 
(%8.1)].  Olguların  metastaz  yerleri;  karaciğer  (n=20,  %32.2), 
karaciğer dışı (kemik, akciğer) tutulum (n= 34, %54.8) ve santral 
sinir  sitemi  tutulumu  (n=5,  %8.1)  şeklindeyken  çalışmaya 
katılan  6 hastaya  (evre II) ise  en az 2 farklı hat kemoterapi 
sonrası  tümör  belirteçlerinde  refrakter  yükseklik  saptanması 
nedeni ile YDK ve OKHT uygulandı. Standart kemoterapi sonrası 
rezidue kitle nedeniyle retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu 
gereken olgu sayısı Evre II ve Evre III  hastalar için sırasıyla 2  
(% 3.2) ve 16 (%25.8) olarak saptandı. YDK  rejimi olarak ICE 
(ifosfamid,  carboplatin,  etoposid)  uygulandı.  Medyan  takip 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
129
süresi 39 (aralık: 6-54) aydı. OKHT öncesi medyan AFP, β HCG, 
LDH değerleri sırasıyla 176 IU/ml (4.9-624), 1090 IU/ml (0.6- 
72.000), 346 IU/ml (126-764) iken, OKHT sonrası değerler 3. 
ayda AFP, β  HCG, LDH değerleri sırasıyla 20 IU/ml (4-54), 4 IU/
ml (0.2-20), LDH 124 IU/ml (102-240) şeklindeydi. YDK sonrası 
16  hastada  (%25.8)  tam  yanıt,  21  hastada  (%33.8)  parsiyel 
yanıt, 8 hastada (% 12.9) stabil hastalık ve 17 hastada (% 27.4) 
progresif  hastalık  gözlendi.  Üç    yıllık  toplam  sağ  kalım  oranı 
% 61 olarak saptandı. YDK sonrası medyan nötrofil engraftmanı 
14.  gün  (aralık:  12-17)  ve  trombosit  engraftmanı  ise  15.  gün 
(aralık: 13-17) olarak bulundu. En önemli tedavi toksisitesi ise 
(grade 1/2) nefrotoksisite idi (%11.2).    
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin