Gereç ve Yöntem:
Toplam 42 kemoterapi almamış ileri evre mide kanserli hasta
(ECOG< 3) ve 29 sağlıklı kontrol alındı.Hastalara modifiye
DCF (dosetaksel 60 mg/ m
2
ve sisplatin 60 mg/m
2
1.gün,
5-fluorourasil 600 mg/ m
2
1-4 gün uygulandı. Hastalardan ilk üç
kemoterapi kürü öncesinde ve sağlıklı kontrollerden ise birkez
kan örneği alındı. Plazma OPN düzeyi ELISA yöntemiyle ölçüldü.
Bulgular:
Toplam cevap ve hastalık stabilizasyon oranı sırasıyla %25 ve
%72 ‘di.Toplam sağkalım 7.0 ± 1.4 (%95 GA: 4.2–9.8) ay.OPN
düzeyi DCF kemoterapi rejimine yanıtı öngören önemli
faktödür grupta[DCF’ye yanıt verenlerde 276.7±73.4 ug/dL vs
vermeyen 529.7±61.0 ug/dL (p=0.002)]. Serum OPN düzeyinin
sağkalım için önemli bir prediktör olduğu bulundu (OPN
düşük (≤310
ug/dL)
: 48.1% vs OPN
yüksek (>310ug/dL)
: 5.1%, p=0.039). Multivariate
analizde performans durumu ve serum OPN düzeyi toplam
sağkalımı etkileyen bağımsız faktörler olarak tespit edildi (
sırasıyla p=0,004 ve 0,016 ).
Sonuç:
Serum OPN ileri evre mide kanserinde prognostik faktör
gibi gözükmektedir. İleri evre mide kanserinde kemoterapi
direncinde OPN rolü olması muhtemeldir, fakat altta yatan
patofizyolojik mekanizmalar konusunda ileri çalışmalara ihtiyaç
vardır.
S-15
İLERİ EVRE MİDE KANSERİNDE MODİFİYE DOCETAXEL,
CİSPLATİN, 5-FLUOURASİL KOMBİNASYONU; ETKİNLİK VE
TOKSİSİTE DEĞERLENDİRMESİ
ÇAĞATAY ARSLAN
2
, FATOŞ DİLAN KÖSEOĞLU
1
, İLKAY TUĞBA
ÜNEK
2
, MEDİHA TÜLİN BOZKURT
3
, GÖNÜL DEMİR PİŞKİN
3
1
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ
HASTALIKLARI KLİNİĞİ
2
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ MEDİKAL
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
3
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
RADYASYON ONKOLOJİSİ BÖLÜMÜ
Amaç:
İleri evre mide kanserinde modifiye docetaxel, cisplatin ve
5-fluourasil (mTCF) kombinasyonunun etkinlik ve toksisitesini
değerlendirmek.
114
Gereç ve Yöntem:
İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi; Medikal Onkoloji
Bölümü’nde ileri evre mide kanseri tanısı alan ve mTCF (2
haftada bir; docetaxel 60 mg/m2 d1 iv, cisplatin 50 mg/m2 d1
iv, 5-fluourasil 400 mg/m2 d1 iv puşe, 2400 mg/m2 46 saatlik
iv infüzyon, folinik asit 400 mg/m2 d1 iv puşe) rejimi uygulanan
hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular:
mTCF protokolü uygulanan 28 hasta vardı. Hastaların 21
(%75)’i erkek, 8 (%25)’i kadındı. Yaş ortalaması 34.2 (±10.4)
idi. Tüm hastalara kemoterapi sonrasında 5 gün primer
GCSF profilaksisi uygulanmıştı. 28 hastaya toplam 176 kür
kemoterapi uygulanmıştı (ortanca= 6; min-maks: 1-15).
12 hastada 20 kürde doz redüksiyonu yapılmıştı. Grad 3-4
toksisiteoranı %30’du. Grad 3-4 toksisite izlenen kür sayıları;
nöropati 3 (n=2), halsizlik 2 kürde(n=1), nefropati 2 (n=2),
mukozit 9 (n=4), bulantı 2 (n=1), kusma 3 (n=2), anemi 7 (n=3),
trombositopeni 2 (n=1), lökopeni 9 (n=5), nötropeni 11 (n=6)
ve febril nötropeni 1 kürde izlenmişti. 1 (%3.5) hastada tam
yanıt, 12 (%43) hastada kısmi yanıt elde edildi. 7 (%25) hastada
stabil hastalık, 1 (%3.5) hastada progressif hastalık vardı ve 7
(%25) hastada kemoterapi yanıtı değerlendirilememişti.
Sonuç:
Bölümümüzde uygulanan mTCF protokolü ile standart TCF
protokolü ile karşılaştırıldığında yan etki oranları (grad 3-4
toksisite %70 vs %30 )ve yanıt oranları (genel yanıt oranı %46.5
vs %35)daha iyi görünmektedir (Van Cutsem et al, J Clin Oncol
2006).
S-16
METASTATİK MİDE KANSERLİ HASTALARDA İLK SIRA
TEDAVİDE MODİFİYE DCF REJİMİ
DOĞAN KOCA , ERKAN DOĞAN , HASAN YARDIM , ÖMER
DÜZEN , SALİH KARACA
VAN EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:_Metastatik_mide_kanserli_hastalarda_ilk_sıra_tedavide_modifiye_DCF_(mDCF)_rejiminin_etkinliğini_araştırmayı_amaçladık._Gereç_ve_Yöntem'>Amaç:
Metastatik mide kanserli hastalarda ilk sıra tedavide modifiye
DCF (mDCF) rejiminin etkinliğini araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
2011 yılında medikal onkoloji kliniğimize başvuran 89
metastatik mide kanserli hastaya 14 günde bir mDCF rejimi
(Folinic acid 400 mg/m² + 5-Fluorouracil 400 mg/m² bolus +
5-Fluorouracil 2400 mg/m² den 46-h infüzyon + Docetaxel 60
mg/m² + Cisplatin 50 mg/m²) uygulandı. Tedaviden 24 saat
sonra olmak üzere tüm kürleri takiben en az beş gün G-CSF
uygulandı. Tedaviye cevap üç ayda bir RECIST kriterlerine göre
yapıldı.
Bulgular:
Median yaşları 59 (31-79) olan hastaların 67 (%69.7)’si erkek, 27
(%30.3)’si kadındı. Median alınan kür sayısı 4 (2-12)’dü. Median
takip süresi 7 (2-12) aydı. Yapılan değerlendirmede objektif
cevap oranı %67.4 iken 2 (%2.2) hastada tam cevap, 37
(%41.6) hastada stabil cevap ve 21 (%23.6) hastada regresyon
saptanıldı. Progresyon gözlenen hasta sayısı 29 (%32.6) idi.
Hastalarda median PFS 8.0 (%95 CI; 6.0-9.9) ay iken median
OS 11.2 (%95 CI; 9.7-12.2) ay olarak tespit edildi. En sık
gözlenen toksisiteyi 52 (%58.4) hastada gözlenen nötropeni
oluşturuyordu. 2 (%2.2) hastada nötropenik ateş saptanıldı.
Sonuç:
Metastatik mide kanserli hastalarda mDCF rejimi
uygulanabilecek etkin ve güvenilir bir rejimdir.
S-17
TÜRKİYE’ DE TIBBİ ONKOLOJİ YAN DAL ASİSTANLARININ
PROFİLİ
ALPER ATA
1
, ERDİNÇ NAYIR
2
, SÜLEYMAN ERDOĞDU
2
, ALİ
ARICAN
2
1
MERSİN DEVLET HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Tıbbi onkoloji ihtisası yapan asistanlarımızın profilini çıkarmak.
Gereç ve Yöntem:
Çoktan seçmeli düzenlenen anket sorularına verilen yanıtlar
sanal ortamda depolandı ve analiz edildi.
Bulgular:
Toplam 129 kişiye anket gönderildi 80 kişiden yanıt geldi (%62).
Asistanlarının önemli kısmı (%42) 4 yıldan fazla iç hastalıkları
uzmanı olduklarını belirttiler. Tıbbi onkoloji yan dal eğitim
sürelerinin ağırlıklı olarak 2-3. yıllarındaydılar (%64). Yan dal
sınavında aldıkları puanlara bakıldığında 71 ve üzeri alanlar
çoğunluktaydı (%42), 61-70 puan alanlar ikinci sırada (%40)
düşük puan alanlar ise üçüncü sıradaydı (%18). Asistanlarımız
eğitimlerini ağırlıklı olarak devlet üniversitelerinde almaktaydı
(%66). Asistanlarımıza neden yan dal ihtisası yapmak ihtiyacı
duydukları sorulduğunda önemli bir kısmı iç hastalıkları
rutininden sıkıldıklarını ve daha spesifik çalışmak istediklerini
belirttiler (%58). Neden tıbbi onkolojiyi seçtikleri sorulduğunda
asistanlarımızın önemli kısmı (%78) tıbbi onkolojinin geleceğini
daha parlak gördüklerini belirttiler. Asistanlarımız en önemli
sorunlarının mecburi hizmet (%44) olarak tanımladılar.
Aldıkları eğitimin yeterliliği sorgulandığında %34 asistan yeterli
yanıtını verdi. Akademik faaliyetlerin yeterliliği sorgulandığında
asistanlarımızın sadece %20’ si yeterli yanıtını verdi.
Asistanlarımızın önemli bir kısmı (%86) tükenmişlik sendromu
belirtilerini hissettiğini belirtti.
Sonuç:
Asistan arkadaşlarımız daha iyi tanınırsa ülkemizin onkoloji
alanındaki geleceği daha emin ellere teslim edilmiş olacaktır.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
115
S-18
ONKOLOJİ HASTALARINDA GÖRÜLEN TROMBOEMBOLİK
KOMPLİKASYONLAR
GÜLŞAH YENİDÜNYA , HANDE TURNA , MEHMET AKİF
ÖZTÜRK, DENİZ TURAL , ÖZCAN YILDIZ , MUSTAFA
ÖZGÜROĞLU , FUAT DEMİRELLİ , EVİN BÜYÜKÜNAL , SÜHEYLA
SERDENGEÇTİ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
Onkoloji hastalarında görülen tromboembolik komplikasyonların
özelliklerini, prezentasyon şekilleri, kanser tanıları, evreleri ve
tedavi şekilleri ile olan ilişkilerini belirlemek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Bir üniversite hastanesi medikal onkoloji polikliniğine 01.01.2000-
31.12.2010 tarihleri arasında kanser tanısıyla başvuran
ve retrospektif dosya taraması veya klinik takipler sırasında
tromboembolik komplikasyon geliştiği saptanan 267 hasta
dosyası retrospektif olarak incelenerek hastalara ait demografik
özellikler,komorbid durumlar, tümör tipleri ve evreleri, uygulanan
tedavi şekilleri, kemoterapi öncesi laboratuar verileri, saptanan
trombotik komplikasyonların yerleri, prezentasyon şekilleri, tanı
yöntemleri ve hastaların tromboembolik komplikasyon sonrası
sağkalımları saptanmaya çalışıldı.
Bulgular:
Tromboembolik olayların çoğu venöz sistemde görülmüştür.
Komplikasyonların sadece %3’ü arteriyel emboli şeklindeydi.
Venöz tromboembolik olayların % 67’si derin ven trombozu,
%16.5’i pulmoner emboli, %2.6’sı, Vena Kava Superior
trombozu,%0.4’ü yüzeyel gezici tromboflebit,% 10.5’i ise
birden fazla formun eş zamanlı görülmesi şeklindeydi.
Sonuç:
Tromboembolik komplikasyonlar en sık gastrointestinal sistem
(% 41.9), akciğer kanseri (%22.1) ve jinekolojik tümörleri (%12.1)
olan hastalarda saptandı. Olguların %72.4’ünde histopatolojik
tanı adenokarsinomdu. Gastrointestinal, jinekolojik ve
ürogenital tümörleri olan hastalarda alt ekstremite derin ven
trombozları daha sık görülürken, pulmoner emboli ve vena
kava superior trombozlarına daha çok akciğer kanseri olan
hastalarda rastlandı. Pulmoner emboli saptanan olguların
yarıya yakını (%48.5) asemptomatik olup tesadüfen radyolojik
görüntüleme yöntemleriyle saptanmıştır. Üst ekstremite
trombozları ise daha çok venöz portu olan hastalarda görüldü.
Hastaların çoğunun metastatik kanseri ( %87.7) vardı ve aktif
kemoterapi (%65.5) alıyordu. Cisplatin, 5-FU ve gemsitabine
en sık kullanılan kemoterapötiklerdi. Kanser cerrahisi ile
ilişkili tromboembolik olayların çoğu (%59) cerrahi sonrası ilk
bir ay içinde gelişmişti. Tüm olguların %8.9’unda tekrarlayan
tromboemboliler saptandı ve bu olguların çoğunda primer
tanı gastrointestinal sistem tümörleri olarak izlendi (%54).
Tromboembolik olay sonrası ilk 30 gündeki mortalite oranı
%4.1 saptandı.
S-19
BİRİNCİ BASAMAK SİSPLATİN-PEMETREXED TEDAVİSİNDEN
SONRA NÜKS EDEN VEYA PROGRESYON GÖSTEREN MALİYN
PLEVRAL MEZOTELYOMADA, İKİNCİ BASAMAK OLARAK
GEMSİTABİN-SİSPLATİN KOMBİNASYONUNU TAKİBEN İKİ
HAFTADA BİR UYGULANAN İDAME GEMSİTABİN TEDAVİSİ
ABDULLAH BÜYÜKÇELİK
1
, HASAN MUTLU
2
, KADİR UÇAR
3
,
NEVİN FAZLIOĞLU
4
, MİTHAT FAZLIOĞLU
5
, AHMET HİLMİ
ÖNEM
6
, MUSTAFA ÖZTÜRK
7
, ESER KAYA
8
, BÜNYAMİN
KAPLAN
9
1
ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, İÇ HASTALIKLARI
A.B.D., İSTANBUL, TÜRKİYE,
2
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ KLİNİĞİ,
KAYSERİ, TÜRKİYE,
3
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, RADYASYON ONKOLOJİSİ
KLİNİĞİ, KAYSERİ, TÜRKİYE
4
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, GÖĞÜS HASTALIKLARI
KLİNİĞİ, KAYSERİ, TÜRKİYE,
5
KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, GÖĞÜS
CERRAHİSİ KLİNİĞİ, KAYSERİ, TÜRKİYE,
6
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, RADYOLOJİ, KAYSERİ,
TÜRKİYE,
7
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYOLOJİ A.B.D.,
KAYSERİ, TÜRKİYE,
8
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, NÜKLEER TIP KLİNİĞİ,
KAYSERİ, TÜRKİYE,
9
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYASYON
ONKOLOJİSİ, A.B.D., KAYSERİ, TÜRKİYE.
Amaç:
Maliyn plevral mezoteliyomada(MPM), birinci basamak
pemetrexed-sisplatin tedavisinden sonra ikinci basamak
tedavinin ve idame tedavisinin yeri bilinmemektedir. Bu
retrospektif çalışmada, birinci basamak sisplatin-pemetrexed
tedavisinden sonra progresyon gösteren MPM’lı hastalarda,
ikinci basamak sisplatin-gemsitabin tedavisini takiben iki
haftada bir uygulanan idame gemsitabin tedavisinin etkinlik ve
güvenirliliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Birinci basamak sisplatin-pemetrexed tedavisinden sonra nüks
eden veya progresyon gösteren MPM’lı hastalar, gemsitabin
1000 mg/m
2
(1.ve 8.günler) ve sisplatin 80-100 mg/m
2
, 21
günlük aralarla tedavi edildi. Dört kür sisplatin-gemsitabin
tedavisinden sonra objektif yanıt elde edilen veya hastalık
stabilizasyonu sağlanan hastalar, iki haftada bir gemsitabin
1000 mg/m
2
dozunda, hastalık progresyonu olana veya
hastaların tedaviyi herhangi bir nedenle kesmelerine kadar
devam edildi.
Bulgular:
Haziran 2009 ile Aralık 2010 tarihleri arasında yukarıdaki tedavi
rejimi ile tedavi edilen 22 hasta bulundu. Hasta özellikleri:
medyan yaş 57, hastaların % 86’sında evre III-IV hastalık var,
medyan ECOG PS 2’dir. Medyan progresyonsuz ve genel
sağkalım sırasıyla, 6.2 ay (%95 GA, 3.4-9.1 ay) ve 9.2 ay (%95
GA, 5.52-12.88 ay) olarak hesaplandı. Bu tedavi rejimi iyi tolere
edildiği bulundu.
116
Sonuç:
İkinci basamak sisplatin-gemsitabin tedavisini takiben iki
haftada bir uygulanan idame gemsitabin tedavisi fisıbıl
görünmektedir. MPM’lı hastalarda idame tedavisinin yerini
ortaya koymak için ileri prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
S-20
MALİYN PLEVRAL MEZOTELYOMANIN BİRİNCİ BASAMAK
TEDAVİSİNDE PEMETREXED-SİSPLATİN KOMBİNASYONUNU
TAKİBEN İDAME PEMETREXED TEDAVİSİ
HASAN MUTLU
1
, MİTHAT FAZLIOĞLU
2
, NEVİN FAZLIOĞLU
3
,
ABDULLAH BÜYÜKÇELİK
4
1
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ, KLİNİĞİ,
KAYSERİ, TÜRKİYE,
2
KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, GÖĞÜS
CERRAHİSİ KLİNİĞİ, KAYSERİ, TÜRKİYE,
3
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ, GÖĞÜS HASTALIKLARI
KLİNİĞİ, KAYSERİ, TÜRKİYE,
4
ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, İÇ HASTALIKLARI
A.B.D., İSTANBUL, TÜRKİYE.
Amaç:
Raltitrexed veya pemetrexed ile sisplatin kombinasyonu maliyn
plevral mezotelyomanın (MPM) birinci basamak tedavisinde
standart tedavi seçeneği olmasına rağmen, idame pemetrexed
tedavisinin etkinliği bilinmemektedir. Bu retrospektif çalışmada,
birinci basamak sisplatin ve pemetrexed kombinasyonunu
takiben idame pemetrexed tedavisinin etkinliği ve güvenirliğinin
araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
MPM’lı ve birinci basamak olarak sisplatin-pemetrexed
kombinasyonunu takiben, idame pemetrexed ile tedavi edilen
hastalar analiz edildi. Pemetrexed 500 mg/m
2
, sisplatin 80-
100 mg/m
2
dozlarında, her üç haftada bir uygulanarak, 4-6 kür
verildi. Objektif yanıt elde edilen veya hastalık stabilizasyonu
sağlanan hastalar, aynı doz ve kür aralıkları ile tek başına
pemetrexed kullanılarak, hastalık progresyonu olana veya
hasta tedaviden çekilene kadar idame tedavisine devam edildi.
Bulgular:
Acıbadem Kayseri Hastanesi Medikal Onkoloji ve Kayseri Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde, Mayıs 2009 ile Kasım 2010 tarihleri
arasında, yeterli takibi olan ve hastane kayıtlarına ulaşılan 20
hasta saptandı. Hastaların medyan yaşı 53, %90’ı evre III-IV
hastalığa sahip ve hastaların medyan ECOG PS değeri 2 olarak
bulundu. Medyan progresyonsuz sağkalım ve genel sağkalımın
sırasıyla 9.4 ay (%95 GA, 8.2-20 ay) ve 18.2 ay (%95 GA, 10.5-
32 ay) olduğu bulundu. Toksisite profili çok iyiydi ve en önemli
toksisitenin grade 3-4 nötropeni olduğu görüldü.
Sonuç:
İdame pemetrexed tedavisi, iyi bir toksisite profili ile birlikte,
hastalıksız ve genel sağkalımı uzatmıştır. Çalışma sonucumuz,
MPM’da idame tedavinin uygulanabilir olduğuna da işaret
etmektedir.
S-21
TİMOMADA KLİNİK VE PATOLOJİK DEĞİŞKENLERİN SAĞ
KALIMLA İLİŞKİSİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
FATMA ŞEN
1
, İBRAHİM YILDIZ
1
, LEYLA KILIÇ
1
, ALPER TOKER
2
,
ESRA SAĞLAM
1
, ERCAN BIÇAKÇI
1
, ŞÜKRÜ DİLEGE
2
, ADNAN
AYDINER
1
1
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
2
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ, GÖĞÜS
CERRAHİSİ AD
Amaç:
Timomalı hastaların başlangıç klinik ve patolojik özelliklerinin
prognoz ile ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem:
1995-2010 yılları arasında 140 timomalı hasta (K/E:63/77,
medyan yaş: 46, 11-80 yaş) merkezimize başvurdu. Dünya
sağlık örgütünün belirlediği histolojik alt tiplerden tip A 23
(%17), tip AB 12 (%9), tip B1 24 (%17), tip B2 42 (%31), tip B3
36 (%26) hastada saptandı. Masaokaya göre evre dağılımı: evre
I 24 (%17), evre II 71 (%51), evre III 18 (%13) ve evre IV 27 hasta
(%19). Miyastenia gravis (MG) hastaların %61’inde mevcuttu.
Bulgular:
Ortalama 34 aylık takip sonucu (1-158), 102 hasta (%73)
hastalıksız sağdı, 14 hasta (%10) hastalıklı sağdı. 23 hasta
(%16) ölmüş olmasına rağmen bunlardan sadece 9’unda ölüm
sebebi timomaya bağlı idi. Univariate analizde tam rezeksiyon
(P<.001), histoloji (P=.008), Masaoka evresi (P<.001), MG
(P=.002) progresyonsuz sağ kalım için istatiksel olarak anlamlı
prognostik faktör olarak bulundu. Genç yaş (P=.008), Masaoka
evre I ve II (P=.039), tip A, AB, B1 histolojiler (P=.031), tam
rezeksiyon (P=.024) ve MG (P=.05) varlığı uzun sağ kalım ile
ilişkili bulundu. Multivariate analizde, Masaoka evre 1ve 2
(P=.038) ve MG (P=.01) varlığı uzun progresyonsuz sağ kalım
ile ilişkili bulunurken; histolojik alttip (P=.022) ve MG (P=.021)
genel sağ kalım için önemli prognoztik faktör olarak bulundu.
Sonuç:
Türk timomalı hastaların prognozunun major belirleyicileri
Masaoka evresi, DSÖ histolojik alttipi ve MG’dir.
S-22
PANKREAS, SAFRA YOLLARI VE AMPULLER BÖLGE
KANSERLERİNDE HER2 EKSPRESYON ARTIŞININ PROGNOSTİK
DEĞERİ
ALPER ATA
1
, ALİ ARICAN
2
, MEHMET ALİ SUNGUR
3
, AYŞE
POLAT
4
, EBRU SERİNSÖZ
4
1
MERSİN DEVLET HASTANESİ
2
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD.
3
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BİYOİSTATİSTİK ABD.
4
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ ADB.
Amaç:
Pankreas, safra kesesi, kolanjioselüler ve ampuller bölge
kanserleri için HER2’ nin sağkalım üzerine olan etkileri
bilinmemektedir. Bu çalışmada bu kanser türlerinde HER2
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
117
ekspresyon artışının etkileri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Otuz pankreas kanseri, 17 safra kesesi kanseri, 12 kolanjioselüler
ve 10 ampuller bölge kanseri hastasında immünohistokimyasal
olarak HER2 boyanması yapıldı.
Bulgular:
İki safra kesesi kanseri hastasında (11,76%) HER2 için kuvvetli
(3+) membranöz boyanma izlendi. Kuvvetli pozitif boyanma
(2+ ya da 3+) tüm hastaların 2,90%’ ında izlenmiştir. Bir
pankreas kanseri hastasında (3,33%) ve bir kolanjioselüler
kanserli hastada (8,33%) HER2 için zayıf (1+) membranöz
boyanma izlendi, hiçbir ampuller bölge kanseri hastasında
HER2 için membranöz boyanma izlenmedi. HER2 ile
membranöz boyanan hasta sayısı az olduğu (2 hasta, 2,90%)
için bu hastalarda sağkalım analizi yapılamadı. Sitoplazmik
HER2 boyanma skorlarına göre hastalar hafif (0-3), orta (4-5)
ve şiddetli (6-7) olarak üç gruba ayrıldı. 17 hasta (24,66%) hafif,
22 hasta (31,88%) orta, 30 hasta (43,46%) şiddetli sitoplazmik
boyanma özelliğine sahipti. İstatistiksel olarak anlamlılık
sınırında olarak (p=0.052) HER2 için hafif sitoplazmik boyanma
özelliği gösteren hastaların diğerlerinden daha uzun sağkalım
süresine sahip olduğu görüldü.
Sonuç:
Çalışmamızda pankreas, safra kesesi, kolanjioselüler ve
ampuller bölge kanserlerinde HER2 ekspresyon artışının
membranöz boyanma ile az sayıda tespit edildiği ve sağkalım
analizi yapılamadığı, sitoplazmik boyanma özelliklerinin ise
sağkalım ile ilişkisinin olmadığı görülmüştür.
S-23
İKİNCİ SERİ KEMOTERAPİ UYGULANAN PANKREOTİKOBİLİYER
KANSERLİ HASTALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: TEK MERKEZ
DENEYİMİ
BÜLENT ERDOĞAN
1
, ESMA TÜRKMEN
1
, SERNAZ
UZUNOĞLU
1
, AHMET KÜÇÜKARDA
2
, İRFAN ÇİÇİN
1
1
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBI ONKOLOJİ BD,
EDİRNE
2
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALILARI AD,
EDİRNE
Amaç:
Pankreotikobiliyer kanserler nadir olmayan kötü prognozlu
tümörlerdir. ikinci seride standart olarak uygulanan bir
kemoterapi rejimi yoktur. Birinci seri kemoterapi göz
önünde bulundurularak; gemsitabin, 5-FU bazlı ajanlar,
okzaliplatin, erlotinib ve irinotekan içeren rejimler ikinci
seride önerilmektedir.Bu çalışmayla pankreotikobiliyer kanser
tanısıyla ikinci seri kemoterapi uygulanan hastalarda yanıt ve
sağkalım ile ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Dostları ilə paylaş: |