Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   73

Gereç ve Yöntem:
Vaka: 
59 yaşında erkek hasta metastatik KHAK tanısıyla cisplatin 75 
mg/m2-etopsid  25  mg/m2  (1-3gün)  tedavisi  başlandı.  1.  kür 
kemoterapiden bir hafta sonra hasta nötropenik ateş nedeni 
ile yatırıldı. Hastanın yapılan muayenesinde 38,3 derece ateşi, 
hipotansiyonu,  boyunda  palpabl  ağrılı  lenf  nodu  mevcuttu. 
Sepsis  tablosu  olan  hastaya  MRSA’yı  da  kapsayacak  şekilde 
ampirik  antibiyoterapi  (Teikoplanin  1x400  mg,  imipenem 
silastatin  4x500)  başlandı.  Kan  kültürlerinde  üreme  olmadı. 
Nötropenik ateş kliniği düzelen hasta taburcu edildi. Taburcu 
olduktan 5 gün sonra hasta bacaklarda progresif olarak artan 
güç kaybı şikayetiyle tekrar kliniğimize başvurdu;
 
Yapılan muayenede alt ve üst ekstremitelerde simetrik güçkaybı, 
hipoestezi  ve  derin  tendon  reflekslerinde  hipoaktivite  tespit 
edildi.  Akciğer  grafisinde  primer  kitlede  regresyon  mevcuttu. 
Yapılan  kraniospinal  görüntülemede  metastaz  saptanmadı. 
EMG  de  patolojik  değişim  yoktu.  BOS  incelemesinde 
albuminositolojikdisasiasyon  tespit  edildi.  Bu  bulgularla 
hastaya  GBS  tanısı  konuldu.  5  gün  intravenözimmunglobulin 
tedavisi uygulandı. IVIG sonrası tam nörolojik iyileşme sağlandı.
Tartışma:
GBS  patogenezinde  otoimmunitenin  rol  aldığı  akut,  simetrik 
demyelinizan nöropatidir. GBS ile kanser birlikteliği çok nadirdir. 
Literatürde azda olsa KHAK ile birlikte paraneoplastik nörolojik 
sendrom olarak bildirilmiş vakalar vardır. Bizim vakamızda ise 
tanıdan  sonra  gelişmesi  ve  %50  den  daha  fazla  yanıt  varken 
gelişmiş  olması  bu  durumun  bir  paraneoplastik  nörolojik 
sendrom olmadığını düşündürmüştür. Kemoterapi sonrası artan 
TNF alfa gibi inflamatuar sitokinlerve enfeksiyonbirlikteliği GBS 
gelişmesinin patogenezinde rol oynamış olabilir.
Sonuç: 
Kanser hastalarında akut gelişen nöropatilerde GBS akılda 
tutulmalı ve ayırıcı tanıda yar almalıdır.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
147
EP-15
AKCİĞER ADENOSKUAMÖZ KARSİNOMUNDA KLİNİK 
ÖZELLİKLER
ARİFE ULAŞ 
1
, FATMA PAKSOY 
2
, ERKAN ARPACI 
2
, AYŞE 
DURNALI 
2
, SAADET TOKLUOĞLU 
2
, TARKAN YETİŞYİĞİT 
2

GÖKHAN ÇELENKOĞLU 
2
, NECATİ ALKIŞ 
2
 
 

BURSA ALİ OSMAN SÖNMEZ ONKOLOJİ HASTANESİ 

DR. A.Y ANKARA ONKOLOJİ EAH, I.TIBBI ONKOLOJİ KLİNİĞİ 
Amaç:
Adenoskuamöz  akciğer  kanseri  nadir  görülen    bir  tümör  tipi 
olup, tüm akciğer kanserlerinin  %0.4-4’ünü oluşturur.  Biyolojik 
davranışı  ve    klinikopatolojik  özellikleri  henüz    yeterince 
tanımlanamamıştır.  Metastazları  da  farklı  histolojiye  sahip 
olabilir.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmamızda,  Dr.A.Y.  Ankara  Onkoloji  Eğitim  ve  Araştırma 
Hastanesi  Tıbbi  Onkoloji  Kliniğinde  1999–2009  yılları 
arasında  takip  edilen  738  KHDAK  tanılı  hastalardan 
adenoskuamöz  tanılı  5  hasta(%0.7)  geriye  dönük  analiz 
edildi.  Adenoskuamöz  (ADS)  kanserli  olguların  klinik, 
radyolojik,  tanısal  ve  patolojik  özellikleri  ile  tedavi  sonuçları 
değerlendirildi.
Bulgular:
Hastaların tümü erkek hasta olup ortanca yaş 55(50-70yıl) idi. 
Tümünde sigara kullanımı mevcut olup median 47 paket/yıl (40-
50) olarak bulundu. Hastaların 2’si ECOG 1 iken 3 hasta ECOG 
2 idi.Öksürük %80 oranında başlangıç yakınmasıydı. İki hastaya 
fiberoptik  bronkoskopi,    2’sine    transtorasik  iğne  biyopsisi 
ve        1’ine    mediastinoskopik  biopsi  ile  tanı  konulmuştu.  Bir 
hastada lezyon  sol akciğerde iken 4 hastada sağ akciğerde ve de 
2 olguda sağ üst lobta idi. Evre IIIA 1 hasta,  IIIB 2 hasta ve   evre 
IV  2  hasta  idi.  Evre  IV  hastalarda    tanıda  kemik  ve  karaciğer 
metastazı  vardı.  Evre 3 hastalara lobektomi ve  segmentektomi 
yapılmıştı.  Hastaların    birine  adjuvan    radyoterapi  (RT)  ve  2 
hastayada    küratif  RT  verilmişti.  Takiplerde    beyin  metastazı 
gelişen  2 olguyada  palyatif kranial RT  uygulanmıştı. Lobektomili  
hastaya adjuvan (sisplatin+vinorelbin) kemoterapisi (KT) 4 kür 
verildi.  Dört  olguya  palyatif    KT  (sisplatin+gemsitabin)  verildi 
(ortalama  3  kür).  Cerrahi  rezeksiyon  yapılan,  adjuvan  RT  ve 
adjuvan KT verilen  1 olgu toplam 36 ay takip edilmiş olup halen 
nüks saptanmadı. Lokal ileri ve metastatik 4 olguda  ortalama 
genel sağkalım   11 ay(4-18) ve ortalama PFS 8 ay (2-13) idi.
Sonuç:
Çalışmamız,    merkezimizde  tanı  konulan  adenoskuamöz 
karsinomlu  olguları  değerlendirmek  amacıyla  yapılmıştır. 
Çok  nadir  görülen  ve  son  derece  agresif  seyirli  bir  akciğer 
tümörüdür.  Adenoskuamöz  akciğer  kanserinin  klinik-
radyolojik özelliklerini ve biyolojik davranışlarını değerlendiren 
çalışmaların sayısı sınırlıdır.  Daha büyük sayıda olgu içeren ve 
uzun  süreli  sağkalım  sürelerinin    değerlendirildiği  çalışmalar, 
bu  tümörlerin    klinik,  patolojik  ve  prognostik  özelliklerinin 
değerlendirilmesine  katkıda bulunacaktır.
EP-16
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERLİ HASTALARDA 
CTLA-4 49A>G GEN POLİMORFİZMİNİN PROGRESYON VE 
SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ
MURAT YİĞİT 
1
, ARZU YAREN 
1
, A.GÖKÇEN DEMİRAY 
1
, GAMZE 
GÖKÖZ DOĞU 
1
, AYDIN DEMİRAY 
2
, HAKAN AKÇA 
2
 
 

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ, TİBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI, 
DENİZLİ  

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ, TİBBİ BİYOLOJİ ANABİLİM DALI, 
DENİZLİ 
Amaç:
Akciğer  kanserinin  etyolojisinde  inflamasyonun  ve  tümör 
immünitesinin rolü olduğu bilinmektedir. CTLA-4, T-hücresinin 
immün  yanıtında  inhibitör  rolü  olan  önemli  bir  moleküldür. 
Çalışmamızda, CTLA-4 gen polimorfizminin KHDAK’li hastalarda 
progresyon ve sağkalım üzerine etkisini değerlendirdik.
Gereç ve Yöntem:
KHDAK’li  80  hasta  ve  40  sağlıklı  kişi  kontrol  grubu  olarak 
çalışmaya  alındı.  Her  iki  grupta  CTLA-4  gen  polimorfizmi 
çalışıldı  ve  allel  dağılımı  belirlendi.  Hastaların  demografik 
özellikleri  dosyalarından  kaydedildi.  İstatistiksel  analiz  SPSS 
17.0 ile yapıldı.
Bulgular:
Hastaların  yaş  ortalaması  64.1  ±  8.9,  kontrol  grubunun  59.5 
±  yıl  idi.  Hastaların  54’ü  (%67.5)  skuamöz  hücreli,  16’ı(%20) 
adenokarsinom  alt  tipiydi.  Hastaların  %  48.7’sinde  A  alleli, 
%51.3’ünde  G  alleli;  kontrol  grubunun  %52.5’inde  A  alleli, 
%47.5’inde  G alleli  saptandı  (p=0.6).  Hasta grubunda  A alleli 
taşıyanlarda PFS ve OS sırasıyla 22 hafta ve 36 hafta, G alleli 
taşıyanlarda 25 hafta ve 62 hafta idi (0=0.16 ve p=0.07).
Sonuç:
Çalışmamızda,  CTLA-4  gen  polimorfizmi  allel  dağılımının 
hasta  ve  kontrol  grubunda  benzer  olduğu,  ancak  A  alleline 
sahip  hastalarda  sağkalım  sürelerinin  kısa  olduğu  görüldü.
İnflamasyonda  rol  alan  CTLA-4  gen  polimorfizminin  akciğer 
kanserinde prognoz üzerine etkisini belirleyebilmek için hasta 
sayısı fazla olan çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
EP-17
EVRE IV KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERLİ 
HASTALARIN SAĞKALIMINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
NALAN AKGÜL BABACAN 
1
, BİRSEN YÜCEL 
2
, SAADETTİN 
KILIÇKAP 
1
, TURGUT KAÇAN 
1
, YILLAR OKUR 
2
, MEHMET FUAT 
EREN 
1
, EBRU ATASEVER AKKAŞ 
2
, SELİN GENÇ 
3
 
 

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD 

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON 
ONKOLOJİSİ ABD 

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE ABD
Amaç:
İleri  evre  KHDAK’inde  performans  durumu,  kilo  kaybı, 
cinsiyet ve LDH yüksekliği bilinen prognostik faktörlerdir. Biz 
bu  çalışmayla,  ileri  evre  KHDAK  hastalarımızdaki  sağkalımı 
etkileyen faktörleri araştırmayı planladık.

148
Gereç ve Yöntem:
2006-2011 tarihleri arasında merkezimizde tedavi edilen evre 
IV KHDAK tanılı 113 hastanın dosya bilgileri ve sağkalım verileri 
incelendi.
Bulgular:
Hastaların    100’ü  (%88)  erkek,  13’ü  (%12)  kadın  ve  ortanca 
yaşları  62  (37-82)  idi.  Ortanca  takip  8  ay  (1-47),  ortanca 
sağkalım  8  ay  idi.  Bir  yıllık  genel  sağkalım  %35  olarak  tespit 
edildi.  ECOG  performans  durumu  (p<0,001),  kemoterapi 
uygulaması  (p<0,001),  tedavide  cisplatin  (  p<0,001)  ve 
docetaxel  (p:0,043)  kullanımı,  Laktik  dehidrogenaz  (LDH) 
yüksekliği (p:0,007) sağkalımı etkileyen prognostik faktörlerdi. 
Bağımsız prognostik faktörler ise kemoterapi (p<0,001) ve LDH 
yüksekliğiydi (p:0,004).
Sonuç:
Evre  IV  küçük  hücre  dışı  akciğer  kanserinde  sağkalımı 
etkileyen  en  önemli  prognostik  faktörler  hastaya  kemoterapi 
uygulanması ve LDH yüksekliği olarak tespit edildi.
EP-18
AKCİĞER KARSİNOMLU HASTADA α-2 GLOBULİN PİKİ
MERAL GÜNALDI 
1
, MELEK ERKİŞİ 
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR 
1

BERNA BOZKURT DUMAN 
2
, VEHBİ ERÇOLAK 
1
 
 

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BİLİM DALI 

ADANA NUMUNE EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ
Amaç:
Akut  faz  proteinleri  pozitif  ve  negatif    proteinler  olarak    iki 
gruba  ayrılırlar.  α-2  globulini  pozitif  akut  faz  proteini  olup 
seruloplazmin,  α-2  makroglobulinin  ve  haptoglobulinden 
oluşur.  α-2  globulinlerin  enfeksiyon,  bağ  doku  hastalıkları, 
nefritler ve nadiren malign hastalıklarda arttığı bilinmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Biz  protein  elektroforezinde  α-2  globulin  piki  yapmış  akciğer 
karsinomlu bir vakayı inceledik.
Bulgular:
55y,  erkek,  gece  terlemesi,  kilo  kaybı,  öksürük  şikayetiyle 
polikliniğe başvurdu. Tetkiklerinde Total Protein: 6.8, Albumin: 
3.3, bence jones proteini (-), protein elektroforezinde α-2 piki 
saptandı  ve  kemik  iliği  aspirasyon-biyopsisi  yapıldı  ve  %8-10 
plazma hücresi izlendi. Toraks BT’de (Ekim 2010); Sağ AC üst 
lobda soliter nodül ve  mediastende multipl lenfadenomegali 
saptandı. Hasta tedaviyi kabul etmedi. Mart 2011’deki protein 
elektroforezinde  α-2    pikinin  devam  ettiği  (Fig.  1),  KİA-Bx 
tekrarında;  Plazma  hücre  oranı  %8  izlendi.  PET-BT’de  sağ 
akciğerde kitle, LAP’ler ve surrenalde metastaz saptandı (Resim 
1). LN eksizyonel biyopsi sonucu; malign epitelyal tümör olarak 
rapor edildi. Dosetaksel 75 mg/m2, Sisplatin 75 mg/m2 1/3hft 
olarak başlandı. 3. ve 6. kür PET-BT karşılaştırmasında belirgin 
regresyonla  birlikte,  Albumin/Globulin  oranının  normale 
döndüğü,  protein  elektroforezinde  ise  α-2  globulin  pikinin 
azaldığı gözlendi (Fig. 2 ve Resim 2).
Sonuç:

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
149
Akciğer  karsinomları  en  yaygın    malignitelerden  biridir. 
Küçük hücreli dışı akciğer karsinomlarının  klinik seyri ile bazı 
serum  akut  faz  proteinlerinin  arasında  korelasyon  olduğu 
bilinmektedir.  Biz  burada  akciğer  epitelyal  karsinomlu  bir 
hastayı  α-2  globulin  pikinin  bulunması  ve  tedaviye  yanıt  ile 
korelasyon  göstermesi  nedeni  ile  sunduk.  Ayrıca  epitelyal 
karsinomlu olgularda α-2 globulinler vd. akut faz proteinlerinin 
prognostik  öneminin  araştırmaya  açık  bir  konu  olabileceğini 
vurgulamak istedik.
EP-19 
METASTATİK NONSKUAMÖZ KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER 
KANSERİNDE İKİNCİ SIRA TEDAVİDE PEMETREXED 
SONUÇLARIMIZ
OLÇUN ÜMİT ÜNAL , İLHAN ÖZTOP , DOĞAN KOCA , TARIK 
SALMAN , TÜLAY AKMAN , UĞUR YILMAZ  
 
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Akciğer  kanserinde  son  30  yılda  cerrahi,  kemoterapi  ve 
radyoterapi alanındaki gelişmelere rağmen mortal bir hastalık 
olma özelliği devam etmektedir. Son yıllarda metastatik küçük 
hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK)’nde sistemik kemoterapinin 
yanı  sıra  hedefi  yönelik  ilaçlar  da  kullanıma  girmiş  olup  tüm 
bu  yaklaşımlarla  az  da  olsa  sağkalım  avantajı  elde  edilmiştir. 
Ayrıca  bu  tedavilerle  birlikte  histolojik  alt  tipin  önemi  daha 
da artmıştır. Yapılan çalışmalarda pemetrexed’in nonskuamöz 
histolojili alt tipte skuamöz hücreli alt tipe göre daha belirgin 
survi  avantajı  sağladığı  gösterilmiştir.  Bu  çalışmada  amacımız 
nonskuamöz  KHDAK’de  ikinci  sıra  tedavide  pemetrexed’in 
etkinliğini ve tolerabilitesini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem:
Dokuz Eylul Universitesi Tıbbi Onkoloji bölümünde Ocak 2010 
ile  Haziran  2011  arasında  metastatik  nonskuamöz  KHDAK 
kanseri tanısı ile ikinci sıra tedavi olarak pemetrexed uygulanan 
hastalar çalışmaya alındı ve hasta dosyaları retrospektif olarak 
değerlendirildi.  Hastalara  pemetrexed  500  mg/m
2’
den  3 
haftada bir uygulanmıştı.
Bulgular:
Toplam 29 hastaya(5 kadın, 24 erkek) pemetrexed uygulanmıştı. 
Ortanca yaş 62 (range, 46-83) idi. Hastaların tümü nonskuamöz 
histolojideydi. Hastalara pemetrexed ortanca 3 siklus (range 2- 
9) uygulanmıştı ve toplam 112 kemoterapi siklusu almışlardı. 
Sekiz (%27.5) hastada parsiyel yanıt, 6 (%20.6) hastada stabil 
yanıt elde edildi. Ortanca progresyonsuz sağkalım 3.7 ay (95% 
CI,  2.89-4.63)  ve  ortalama  sağkalım  24.6  ay  (95%  CI,  16.60-
32.19) tespit edildi. 1 ve 2 yıllık sağkalım oranları sırasıyla % 
72.3  ve  %34.3  saptandı.  Grade  ¾  toksisite  olarak  2  hastada 
(%6.8) nötropeni ve 2 hastada (%6.8) anemi gözlendi. 
Sonuç:
Metastatik nonskuamöz KHDAK’de ikinci sıra tedavide 
pemetrexed etkin ve tolerabl bir ajandır. Az hasta sayılı bu 
çalışmada pemetrexed uygulanabilir bulunmuştur.
EP-20
EKTOPİK ACTH SENDROMU İLE BİRLİKTELİK GÖSTEREN 
KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİ: OLGU SUNUMU
NİLÜFER AVCI 
1
, NİHAN ALKIŞ 
2
, ENDER KURT 
1
, ERDEM 
ÇUBUKÇU 
1
, FATİH ÖLMEZ 
1
, MEHMET BALCI 
2
, TÜRKKAN 
EVRENSEL 
1
, ÖZKAN KANAT 
1
, OSMAN MANAVOĞLU 
1
 
 

1-ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ 
BİLİM DALI 

2-ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FASKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI
Amaç:
Ektopik ACTH sendromu sıklıkla çeşitli solid tümörler ile ilişkili 
paraneoplastik  bir  sendromdur.  Bu  yazıda  ektopik  ACTH 
salınımı ile birliktelik gösteren küçük hücreli akciğer kanserli bir 
olgu sunuldu.
Gereç ve Yöntem:
Uludağ Üniversitesi Medikal Onkoloji Bilim Dalı’nda takipli olgu 
sunulmuştur.
Bulgular:
48  yaşında  erkek  hasta  akciğer  kanseri  ön  tanısıyla 
kliniğimize  gönderiliyor.  Hastanın  göğüs  bölgesinde  ağrı, 
son  2  haftadır    ağız  kuruluğu,  çok  su  içme,  sık  idrara  gitme, 
kas  güçsüzlüğü  ve  aşırı  terleme  şikayetleri  mevcuttu. 
Özgeçmişinde 25 adet/gün/ 30 yıl sigara içme  mevcuttu.  Fizik 
muayenesinde;  kan  basıncı:130/70mmHg,  Ateş:  37
0
C,  hafif 
buffalo  hump  görünümü,  bilateral    avuç  içlerindeki  kıvrım 
yerlerinde,  ayaklarda ve yüzde hiperpigmentasyon mevcuttu. 
Akciğer filminde ve toraks BT’de sol  suprahiler bölgede 3x2 cm  
kitle saptandı. Laboratuarda  glikoz:248 mg/dl, K:1,7 mmol/L, 
AST:74  IU/L,  ALT:188  IU/L    idi.  Tetkiklerde    hiler  kitle,  ciddi 
hipopotasemi  ve  kan  glukoz  düzeylerindeki  yükseklik  diğer 
bulgular ile birlikte değerlendirildiğinde   küçük hücreli akciğer 
kanseri ve  paraneoplastik sendrom düşünülerek hasta  servise 
yatırıldı.  Hastanın yatışında  deliryum tablosu mevcuttu.  Acil 
potasyum  replasmanı  yapıldı.  Yatışında  gönderilen  ACTH: 
590,6  pg/ml,  Kortizol:>  63,44  µg/dl  ve  24  saatlik  idrar 
kortizolü:24200  µg/gün  olarak  sonuçlandı.  Kranial  MR’da  
kitle gözlenmedi . Ektopik ACTH sendromu düşünüldü. Ancak  
AST/ALT  yüksekliği  nedeniyle  ketakonazol  verilemedi.  Yapılan 
biyopsi  akciğerin  küçük  hücreli  karsinomu  ile  uyumluydu. 
Hastaya  07/06/2011  tarihinde  1.  kür    cisplatin  ve  etoposid 
başlandı. Kür sonrası  profilaktik olarak verilen G-CSF rağmen 
3.günde nötropeni (600) gelişti ve 38

C yi bulan ateş yüksekliği 
oldu.  Çekilen  PAAC  grafisinde  infiltrasyon  gözlenmedi.  Febril 
nötropeni düşünülerek Piperasillin- tazobaktam 4x4.5 gr/gün 
ve P. Carini proflaksisi için trimethoprim-sulfometoksazol 3x1 
tablet/gün  başlandı.      20/06/2011  tarihinde  hastada  takipne  
gelişmesi üzerine tekrarlanan PA AC grafisinde yaygın pnömonik 
infiltrasyon saptandı. Mevcut antibiyotik tedavisi   imipenem 
4x500 mg/ gün, vankomisin 2x1 gr/gün, amikasin 1x1000 mg/ 
gün olarak değiştirildi. Trimethoprim- sulfometoksazol ,P.carinii  
tedavi dozunda (3x2 tablete ) yeniden düzenlendi. Ancak genel 
durumu  bozulan  hasta  solunum  desteği  sağlanmak  üzere 
entübe edilmesine rağmen  yatışının 22. gününde exitus oldu.

150
Sonuç:
Ektopik  ACTH  sendromu  nadir  görülen  bir  klinik  olup  sıklıkla 
akciğerin  küçük  hücreli  kanserleri  ile  (SCLC;%45)  ilişkilidir. 
Bu  nedenle  akciğerde  hiler  kitleye  eşlik  eden  hipertansiyon, 
hiperglisemi  ve  şiddetli  hipokalemik  metabolik  alkolozis 
varsa  ektopik  ACTH  sendromu  düşünülmelidir.  Bu  hastalarda 
tanıdaki yetersizlik  ve hayatı tehdit eden şiddetli enfeksiyonlar 
morbidite artışına neden olmaktadır.
EP-21 
SERVİKAL LEPTOMENİNGİAL VE İNTRAMEDÜLLER TUTULUM 
İLE KOMPLİKE OLAN AKCİĞER ADENOKARSİNOM OLGUSU
MUSTAFA SAĞCAN 
1
, NİLGÜN SAVAŞ 
1
, MEHMET KILINÇ 
2

ERKAN GÖKÇE 
3
, HAKAN ŞIVGIN 
1
, BANU ÖZTÜRK 
4
 
 

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ 
HASTALIKLARI AD 

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
NÖROŞİRURJİ AD 

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
RADYODİAGNOSTİK AD 

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BD
Amaç:
Leptomeningeal metastazlar, kanserin geç döneminde gelişen, 
mortal  seyreden  komplikasyonlardır.  Genellikle  vertebral  ve 
paravertebral  metastazların  uzanımı  sonrası  leptomeningial 
metastaz  gelişir.  Sistemik  kanserin  intramedüller  yayılımı 
nadir görülür. Burada akciğer adenokarsinom seyrinde gelişen 
servikal  bölgede  hem  dura  hem  intramedüller  tutulum 
saptanan olguyu sunduk.
Gereç ve Yöntem:
Hastanemize  başvurudan  6  ay  önce  akciğer  adenokanseri 
ve  beyin  metastazı  saptanan  51  yaşındaki  kadın  hasta  dış 
merkezde  kranial  radyoterapi  ve  6  kür  sistemik  kemoterapi 
(cisplatin-gemcitabine)  almış,  kontrol  beyin  MR’da 
lezyonlarında  belirgin  gerileme  saptanmıştı.  Hasta  son  15 
gündür  artan  alt  ve  üst  ekstremitelerinde  kas  güçsüzlüğü 
ve  duyu  kusuru  ile  hastanemize  başvurdu.  Hasta  servise 
alındığında paraplejikti. MR’da medulla spinaliste C6 vertebra 
korpusu inferior düzeyinden başlayarak T1 inferior end plate 
yüzeyi  düzeyine  kadar  yaklaşık  40x13x10  mm  boyutlarında 
T2A  serilerine  heterojen  hipointens  sinyal  kayıtları  bulunan 
T1A serilerde heterojen korda yakın sinyal  özelliğinde düzgün 
konturlu kitle saptandı (Resim1,2).
Bulgular:
Nöroşirurji  tarafından  servikal  intradural  ekstramedüller 
tümör eksizyonu, laminektomi yapıldı. Eksplorasyonda duranın 
kitle  ile    servikal  ve  torakalde  invaze  olduğu  ve  sağ  tarafta 
ağırlıklı  olmak  üzere  spinal  kanalı  invaze  ettiği  ve  sıkıştırdığı 
görüldü.  Postoperatif  dönemde  hastanın  parapleji  kliniğinde 
gerileme gözlendi.
Sonuç:
Olgumuz  tanı  anında  beyin  metastazı  olan  bir  akciğer 
adenokarsinomu    olup  tedavi  ile  beyin  metastazları  kontrol 
altına alınmasına rağmen ilerleyici nörolojik defisiti olması bizi 
spinal kord basısına yönlendirmiştir. Vertebra tutulumu olmadan 
hem leptomeningeal hem intramedüller metastaz gelişmiş acil 
cerrahi  girişimden  fayda  görmüştür,  erken  tanı  ve  tedavinin 
önemi bir kez daha vurgulanmıştır.
EP-22 
AKCİĞER KANSERİNDE KOAGÜLASYON TESTLERİNİN 
PROGNOSTİK ÖNEMİ
LEYLA KILIÇ 
1
, İBRAHİM YILDIZ 
1
, FATMA ŞEN 
1
, MELTEM 
EKENEL 
1
, SERKAN KESKİN 
1
, ELİF BİLGİN 
2
, DERYA 
DURANYILDIZ 
2
, FARUK TAŞ 
1
  
 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI  

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, TEMEL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI 
Amaç:
Kanser  hastalarında  koagülasyon  ve  fibrinolitik  sistem 
aktivasyonunun  invazyon  ve  metastaz  riskinde  artışa  neden 
olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı akciğer kanserinde 
koagülasyon testlerinin prognoza etkisini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
110 akciğer kanseri hastası (93 küçük hücreli dışı ve 17 küçük 
hücreli  kanser)  dahil  edildi.  Protrombin  zamanı  (PT),  aktive 
parsiyel  tromboplastin  zamanı  (apTT),  INR  ve  fibrinojen 
düzeylerine bakıldı. Kontrol grubu yaş ve cinsiyet uyumlu 50 
sağlıklı bireyden oluşmaktaydı.
Bulgular:
Tüm koagülasyon testleri için hasta ve kontrol grubu arasında 
anlamlı fark saptandı (PT için p=0.045 ve diğerleri için p<0.001). 
Skuamöz  hücreli  kanserde  D-dimer  düzeyleri  diğer  histolojik 
altgruplara göre daha yüksekti  (p=0.03).  SCLC’de ileri evredeki 
hastalarda D-Dimer ve INR belirgin yüksekti (p=0.03, p=0.04). 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
151
Medyan sağkalım süresi 57 haftaydı (% 95 CI 45.6- 68.3). PT 
uzaması ve INR artışı sağkalımı olumsuz etkilemekteydi (6 aylık 
sağkalım oranı PT için  % 80.7’ye  %58.8, p=0.03; INR için % 
81.7’ye %57.5, p=0.01). Çok değişkenli analizde sadece INR’nin 
sağkalıma  etkisi  olduğu  görüldü  (p=0.05,  HR:0.23,  %  95  CI: 
0.052-1.0).    
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin