Bulgular:
Komplet rezeksiyonun nadiren yapılabildiği bu tümörlerde
kombinasyon kemoterapileriyle sınırlı fayda bildirilmiştir.
Cerrahi eksizyonla median sağkalım 34 ayken multimodaliter
tedavi alanlarda 3 yıllık sağkalım % 55 olarak bildirilmiştir.
Sonuç:
Genç, performans statüsü uygun olan hastalarda desmoplastik
küçük yuvarlak hücreli tümörün tüm tedavi seçenekleri
zorlanmalıdır. Kemoterapiyle sağkalımın artabileceği dikkate
alınmalıdır.
EP-89
TİMOMA VE TİMİK KARSİNOMALI OLGULARIN
RETROSPEKTİF ANALİZİ
NİLÜFER AVCI
1
, MEHMET ALİ BALCI
2
, FATİH ÖLMEZ
1
, ERDEM
ÇUBUKÇU
1
, SAMİ BAYRAM
3
, ELİF ÜLKER AKYILDIZ
4
, ENDER
KURT
1
, ÖZKAN KANAT
1
, OSMAN MANAVOĞLU
1
, TÜRKKAN
EVRENSEL
1
1
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
BİLİM DALI
2
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FASKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
3
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FASKÜLTESİ GÖĞÜS CERAHİSİ
BİLİM DALI
4
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FASKÜLTESİ PATOLOJİ ANABİLİM
DALI
Amaç:
Bu makalede timoma ve timik karsinom tanıları ile takip ve
tedavi edilen hastaların klinik, patolojik özellikleri ve tedavi
sonuçları rapor edilmiştir. Ayrıca laboratuar değerlerinin sağ
kalım ile ilişkisine bakılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
1995-2010 tarihleri arasında tedavi gören 46 timoma ve 14
timik karsinoma olgusu retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular:
60 olgunun 23 erkek, 33 kadın ve ortalama yaş 50 (19-74) idi.
Olguların çoğu %48.7’si öksürük, dispne ve göğüs ağrısı ile tanı
alırken %23 rastlantısal, %25 Miyasteni Gravis, %3.3 vena cava
superior sendromu ile tanı aldı. Hastanemizde takip edilen
olgularda histolojik değerlendirmede, farklı zamanlarda üç
farklı sınıflamanın da (Levine –Rosai, Müler-Hermelink, WHO)
kullanıldığı gözlendi. Bunlardan WHO histopatolojik sınıflama,
olgularımızda sırasıyla: %31.7 tip B2, %21.7 B1, %11.7 B3, %6.7
AB, %5A ve %3.3 B2/B3 idi. Masaoka evreleme sistemine göre
olguların çoğu evre 1 (%30) iken ikinci sırada (%26.7) evre 2
oldukları gözlendi. Hastaların 52’sine total eksizyon yapılırken,
1’ne parsiyel rezeksiyon yapıldı. Yedi hasta ise anrezektabl
kabul edildi. Cerrahi yapılan olguların 38’ne radyoterapi
uygulandı. Hastaların %26.7’sine kemoterapi verildi. En
çok kullanılan kombinasyon CAP (sisplatin, doksorubisin ve
siklofosfamid) ve ADOC (siplatin, doksoubisin, siklofosfamid
ve vinkristin) idi. Hastaların tanı anında bakılan laboratuar
değerlerinden lökosit, hemoglobin, hemotokrit, trombosit ve
LDH düzeyleri ile sağ kalım süresi arasında prognostik faktör
olarak ilişki gösterilemedi. Masoaka klasifikasyon da evre 3 ve 4
arasında ortalama yaşam süresinde anlamlı farklılık gözlenmedi
(p=0.145). Evre 1 ve 2 de ölüm gözlenmezken, evre 3’de iki,
evre 4’de dört ölüm gözlendi. Hastaların progresyonsuz sağ
kalım süresi 31 ay, genel sağ kalım süresi ise 36 (1-168ay) ay’dı.
Sonuç:
Timik neoplazmların histolojik tanısı güçtür. Timoma ve timik
karsinom senkron olarak gelişebileceği gibi timomalı bir olguda
yıllar sonra timik karsinomda gelişebilir. Timik neoplazlardaki
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
181
histolojik heterojenite ve farklı sınıflamalar nedeniyle patoloğun
deneyimi önem kazanmaktadır. Masaoka klasifikasyon en
yaygın kullanılan sınıflama ve prognozun güçlü bir prediktörü
olmakla birlikte yeniden düzenlenmesi gerektiğini bildiren
literatür de bulunmaktadır. İleri timomalarda (evre3-4) prognoz
kötü olup, yaşam süresini ve komplet cerrahi rezeksiyonu
iyileştirmek için konvansiyel kemoterapilere alternatif tedaviler
araştırılmaktadır.
EP-90
BU BİLDİRİ GERİ ÇEKİLMİŞTİR.
EP-91
HEMODİYALİZ HASTALARINDA SİGARA KULLANIMI
OZAN YILMAZ
1
, SEMA SEZGİN GÖKSU
2
, HASAN ŞENOL
COŞKUN
2
1
GÖLHİSAR DEVLET HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI, BURDUR
2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ,
ANTALYA
Amaç:
Sigara günümüzde dünyadaki en önemli sağlık sorunu olarak
kabul edilmektedir ve ciddi derecede bağımlılık yapmaktadır.
Bu çalışmada hemodiyaliz (HD) hastalarında sigara kullanım
oranları ve sigara bağımlılık seviyeleri araştırıldı.
Gereç ve Yöntem:
Burdur ilinde bulunan 4 merkezden 166 hasta çalışmaya alındı.
Sigara kullanan hastalara bağımlılık seviyelerini belirlemek için
Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi (FNBT) uygulandı.
Bulgular:
Hastaların yaş ortalaması 54 yıl, HD süresi 58 ay, 73’ü
(%44) kadındı. Hastaların 19 tanesi (%11,4) sigara kullanıyordu.
Sigara kullanan hastaların 2 tanesi (%10,5) kadındı. Halen
sigara kullanan hastaların ortalama sigara tüketim süreleri 18
paket-yıldı. Sigara kullanan hastalara FNBT uygulandı. Teste
göre 2 hastada (%10,5) çok düşük, 6 hastada (%31,5) düşük, 5
hastada (%26,3) orta, 4 hastada (%21) yüksek, 1 hastada (%5)
çok yüksek bağımlılık saptandı. Çalışmaya alınan hastaların
52 tanesi (%31,3) daha önce sigara içmekteyken bırakmış
olan hastalardı. Bu hastaların 48 tanesinin (%92,3) böbrek
yetmezliği tanısı konulduktan sonra, 4 tanesinin de (%7,7) tanı
konulmadan önce sigarayı bıraktığı saptandı. Sigarayı bırakan
hastaların ortalama sigara tüketim süreleri 11 paket-yıldı. Halen
sigara kullanan ve sigarayı bırakmış olan hastaların toplamı
71’di. Bu 71 hastanın 48 tanesinin (%67,6) böbrek yetmezliği
tanısı konulduktan sonra sigarayı bıraktığı, 4 tanesinin (%5,6)
tanı konulmadan önce bıraktığı, 19 tanesinin (%26,7) tanı
konulduktan sonra sigara içmeye devam ettiği saptandı.
Sonuç:
Hemodiyaliz hastalarında sigarayı bırakma oranı yüksektir.
Hastaların çoğu sigarayı böbrek yetmezliği tanısı konulduktan
sonra bırakmaktadır. Bağımlılarda hastalık endişesi sigara
bırakma merkezlerinde üzerinde yoğunlaşılabilecek bir
durumdur.
EP-92
METASTAZ GÖSTEREN PELVİK YERLEŞİMLİ DESMOPLASTIK
KÜÇÜK YUVARLAK HÜCRELİ TÜMÖR: OLGU SUNUMU
RUKİYE ARIKAN , OLÇUN ÜMİT ÜNAL , TÜLAY AKMAN , NECLA
DEMİR , BURÇİN TUNA , İLHAN ÖZTOP , UĞUR YILMAZ
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Desmoplastik küçük yuvarlak hücreli tümör, nadir görülen,
daha çok adolesan ve genç erkeklerde ortaya çıkan agresif bir
tümördür. Daha çok abdominal yerleşimlidir ve genellikle tanı
aldıklarında metastatik evrededir.
Bulgular:
22 yaşında erkek hasta 7 aydır sık idrara çıkma ve
bel ağrısı ile üroloji kliniğinde tetkik edilmiş. Yapılan
batın ultrasonografisinde pelvis orta hatta solid lezyon
ve böbreklerde bilateral hidronefroz tespit edilmiş. Hasta
bu bulgularla kliniğimize yönlendirildi. Fizik muayenesinde
tüm sistem muayeneleri olağandı. Evrelendirme tetkikinde
(torakoabdominal bilgisayarlı tomografi) pelviste 11*15*15 cm
boyutlarında heterojen iç yapıda kitlesel lezyon, karaciğerde
metastatik lezyonlar, periportal lenfadenopatiler, iliak zincirde
bilateral lenfadenopatiler, bilateral böbreklerde pelvikalisiyel
dilatasyon saptandı ve diğer evreleme tetkiklerinde (kemik
sintigrafisi ve kranial MRI) metastatik tutulum tesbit
edilmedi. Karaciğer ve pelvisteki lezyonlardan tru cut biyopsi
yapıldı. Mikroskobide desmoplastik bir stroma içerisinde,
düzensiz adalar şeklinde yerleşim gösteren, küçük yuvarlak
hücreli neoplastik infiltrasyon dikkati çekmekteydi(şekil1).
Neoplastik hücreler desmin, keratin, EMA ve vimentin ile
182
pozitif boyanma göstermekteydi. Sonuç olarak tümörün
desmoplastik yuvarlak hücreli tümör ile uyumlu olduğu
raporlandı. Karaciğer lezyonlarından alınan tru cut biyopsi
örneğinin patolojik incelemesinde de bu bulgularla benzer
bulgular görüldü (şekil2). Hastaya kliniğimizde antrasiklin bazlı
kemoterapi(EVAIA) başlandı ve tedavisi devam etmektedir.
Sonuç:
Hastamızın yaşı cinsiyeti intraabdominal kitlesi ve karaciğer
metastazları göz önüne alındığında klasik bir klinik prezentasyon
göstermektedir Tümörün küratif tedavi yöntemi cerrahidir
fakat bizim vakamıza metastatik olması nedeniyle cerrahi
uygulanamamıştır Kemoterapi rejimleri antrasiklin bazlıdır
Biz bu vakayı nadir olması ve klinik prezentasyonu nedeni ile
sunmaya karar verdik.
EP-93
METASTATİK MİKROKİSTİK ADNEKSİAL KARSİNOM OLGU
SUNUMU
ALİ MURAT TATLI
1
, HASAN ŞENOL COŞKUN
1
, İREM HİCRAN
ÖZBUDAK
2
, CUMHUR İBRAHİM BAŞSORGUN
2
, METİN
ERKILIÇ
3
, MÜKREMİN UYSAL
1
, SEMA SEZGİN GÖKSU
1
, DENİZ
ARSLAN
1
, ŞEYDA GÜNDÜZ
1
, HAKAN BOZCUK
1
, BURHAN
SAVAŞ
1
1
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA
BİLİM DALI TIBBI ONKOLOJİ
2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, PATOLOJİ ABD
3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ NÜKLEER TIP
Amaç:
Mikrokistik Adneksial Karsinom oldukça nadir gözlenen,
kıl kökü ve ter bezleri orjinli düşük gradeli cilt tümörleridir.
Baş-boyun ve güneşe maruz kalan cilt bölgelerinde daha sık
görülmektedir. Lokalize bir hastalık seyri izler ve hastalığın
bölgesel lenf nodlarına yayılımı, metastaz yapma olasılığı çok
düşüktür. Bu çalışmada kliniğimizde metastatik mikrokistik
adneksial karsinom tanısıyla takip edilen nadir bir olguyu
sunduk
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada kliniğimizde metastatik mikrokistik adneksial
karsinom tanısıyla takip edilen nadir bir olguyu sunduk.
Bulgular:
Altmış iki yaşında erkek hasta son 3 aydır sol omuzda büyüyen
ağrılı ve kızarık cilt lezyonu ile müracaat etti. Omuzdaki kitleden
alınan biyopsi sonucu adenokarsinom metastazı olarak
raporlandı. Primer tümör odağı taramasına yönelik yapılan
PET-BT sonucu sağ akciğer hiler bölge primer kitle ile uyumlu
görünüm (SUVmax:7.2) ve özellikle her iki omuzda olmak üzere
vucutta multipl yumuşak doku metastatik lezyonlar saptandı.
Akciğer kanserine bağlı yaygın cilt metastazları olduğu
düşünülen hastaya Sisplatin 75mg/m2 1. gün, Gemsitabin
1000mg/m2 1.ve 8.gün 21 günde bir verildi. Üç kür tedavi
sonrası yapılan PET-BT görüntüleme sonucu progresyon
saptandı. İkinci sıra tedavi olarak hastaya Docetaksel 75 mg/m2
1gün 21 günde bir başlandı. Hastanın yapılan görüntülemelerde
daha çok kas ve kemikte destrüksiyona yol açan lezyonlarla
progrese olduğu saptandı. Hastanın ikinci bir pimer hastalığı
olabileceği düşünülerek cilt lezyonundan ve eş zamanlı
akciğerdeki lezyondan bronkoskopoik biyopsi alındı. Patoloji
preparatları değerlendirmesi sonucu hastanın cilt kaynaklı
Mikrokistik Adneksial Karsinom ve akciğerdeki lezyonun ise bu
cilt tümörünün metastazı olduğu saptandı. Hasta takibinin 6.
ay sonu genel durum bozukluğu ile kaybedilmiştir.
Sonuç:
Mikrokistik adneksial karsinom nadir görülen ve çoğunlukla
lokal seyreden bir cilt tümörüdür. Bu nedenle hastalığın sadece
lokal tedavileriyle ilgili bilgiler mevcuttur. Bizim olgumuzda
öncelikle akciğer kanseri tanısı alması nedeniyle verilen
tedavilere yanıtsızlığı ile kemosensitif bir tümör olmadığı
gözlenmiştir. Ayrıca hastalığın klinik seyrinde uyumsuzluk ve
tedaviye yanıt alınamayan olgularda patolojik tanıyı tekrar
gözden geçirmenin gerekliliğine dikkat çekilmelidir.
EP-94
ÜNİTEMİZDE KEMOTERAPİ İLAÇLARINA KARŞI GELİŞEN
İNFÜZYON REAKSİYONLARININ DÖKÜMÜ
SADIK MUALLAOĞLU , HÜSEYİN MERTSOYLU , AYBERK BEŞEN ,
AHMET TANER SÜMBÜL , CEMİLE KARADENİZ , HÜSEYİN ABALI ,
ÖZGÜR ÖZİLKAN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM
DALI
Amaç:
Kemoerapi ilaçları ile gelişen infüzyon reaksiyonları bu ilaçların
bilinen toksisitelerinden farklı olarak gelişen beklenmeyen
ani reaksiyonlar olarak tanımlanır. Kemoterapatiklerin artan
kullanımı ile bu reaksiyonlarla sık kaşılaşılır olmuştur.
Gereç ve Yöntem:
Nisan 2011 ve Ekim 2011 tarihleri arasında kemoterapi
ünitemizde tedavi gören hastalar arasında infüzyon reaksiyonu
gelişenler çalışmaya alındı. Bu hastalarda hangi ilaca bağlı alerji
geliştiği, kaçıncı kür tedaviyi aldığı, reaksiyon başlama zamanı,
reaksiyon süresi, reaksiyon sırasındaki tansiyon, nabız ve
oksijen satürasyon düzeyi ve semptomlar kaydedildi. Oluşan
reaksiyonlar NCI sınıflamasına göre grade 1-2 ve grade 2-3
olarak sınıflandırıldılar.
Bulgular:
Nisan 2011 ve Ekim 2011 arasında kemoterapi ünitemizde
toplam 68 hastada akut alerjik reaksiyon kaydedildi. Bu
reaksiyonların % 61,7‘si taksanlar (dosetaksel ve paklitaksel)
% 20,5 ‘i platin grubu (karboplatin, oksaliplatin, cisplatin )
ve % 17,6 ‘ sı monoklonal antikarlara (herseptin, ritüksimab)
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
183
karşı gelişti.Altı aylık sürede toplam 129 kişiye dosetaksel
uygulanmış reaksiyon oranı % 27,9 (36 kişi) paklitaksel 77
kişiye uygulanmış reaksiyon oranı % 7,7 ( 6 kişi ), karboplatin
90 kişiye uygulanmış reaksiyon oranı % 10 ( 9 kişi ), oksaliplatin
37 kişi reaksiyon oranı % 5,4 ( 2 kişi ), cisplatin uygulanan kişi
sayısı 102 reaksiyon oranı %2,9 ( 2 kişi ), herceptin uygulanan
kişi sayısı 131 reaksiyon oranı % 4,5 ( 6 kişi ) ve Ritüksimab
132 kişiye uygulanmış reaksiyon oranı % 18,7 ( 6 kişi ) olarak
bulunmuştur.
Sonuç:
Kanser tedavisinde kullanılan tüm sistemik ajanlara
(Sitostatikler ve Monoklonal antikorlar) karşı hipersensitivite
reaksiyonu gelişebilmektedir. Dünyada kanser insidansında
artma ile beraber bu ilaçların kullanım oranlarında da belirgin
artış vardır. Taxanlar, platin grubu ve monoklonal antikor gibi
sık kullanılan ilaçlarla şiddetli reaksiyon oranı nadir olsada
hafif-orta reaksiyonlar sıktır.
EP-95
GENÇ BİR ERKEK HASTADA YUMUŞAK DOKU MALİGN
MYOEPİTELYOMASI
ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
, SEMRA PAYDAŞ
1
, GÜLFİLİZ
GÖNLÜŞEN
2
, MERAL GÜNALDI
1
, VEHBİ ERÇOLAK
1
, BERNA
BOZKURT DUMAN
3
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BD
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ BD
3
ADANA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
MEDİKAL ONKOLOJİ
Amaç:
Malign Myoepitelyomalar (MM) nadir görülen, düşük
dereceli tümörlerdir. MM genellikle parotis ve minör tükrük
bezlerinin bulunduğu bölgelerde görülebilir. Cilt ve yumuşak
dokuda da görülürler. Sitolojik heterojenite gösterirler.
Yumuşak doku malign myoepitelyoması genellikle çocukluk
yaş grubunda görülür ve agresif seyrederler. Erkeklerde
biraz daha sık görülürler. 2/3’ü ekstremitelerde görülmekle
beraber, çoğunluğu alt ekstremiteden köken alır. Keratin,
S100, kalponin, EMA, GFAP, SMA, p63 ve demsin pozitiflikleri
görülebilir. Benign veya düşük gradlı sitolojisi olan vakalarda
bile %20 lokal rekürrrens görülebilmektedir. Hiçbir klinik veya
histolojik özellik rekürrens ile ilişkili bulunmamıştır. Malign
myoepitelyomalarda ise lokal rekürrens ve metastaz riski
%30-40 civarındadır. Burada genç bir hastada görülen MM
sunulmuştur.
Gereç ve Yöntem:
Sağ ayal malleol dış kısmında 1 yıldır ele gelen kitle olan
hastaya çekilen sağ ayak bileği MR’ında 12 mm çaplı kistik kitle
ve effüzyon saptanmış.
Bulgular:
Kitle eksizyonu yapılan hastanın patolojisi malign
myoepitelyoma, grade 2, keratin, S100 ve vimentin diffüz
pozitif, INI-1 pozitif, GFAP fokal zayıf pozitif, CD 31, CD 34, HMB
45, demsin, SMA, faktör 8, EMA negatif sonuç vermiş olup
tümör genelde miksoid bir stroma içerisinde atipik spindle
görünümlü hücrelerden oluşmaktadır, hücre sitoplazmalarında
yer yer vakuolizasyon dikkati çekmiştir, tümörde 10 büyük
büyütmede 8-9 mitoz görülmüştür olarak raporlandı. Hastanın
toraks, üst abdomen, pelvik BT’si normal olarak saptanmıştır.
Hastanın hemogram ve biyokimyasal parametreleri normal
olarak saptanmıştır. Patolojik piyeslerde cerrahi sınır hakkında
net bilgi verilemediği için hastaya lokal kontrol amaçlı
radyoterapi planlanmıştır.
Sonuç:
MM nadir görülen tümörler olup tedavisi tartışmalıdır. Cerrahi
eksizyon standart tedavidir. Radyoterapi ve kemoterapinin
etkinliği tartışmalıdır. Metastazlarını hem bölgesel lenf
bezlerine, hem de hematojen yolla sıklıkla akciğer ve kemiğe
yapmaktadırlar. Bu nedenle hastalar görüntüleme yöntemleri
ile takip edilmelidir.
EP-96
İLERİ YAŞ (≥ 70 YAŞ) MEME KANSERLİ HASTALARIN
KLİNİKOPATOLOJİK ÖZELLİKLERİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
HAVVA YEŞİL ÇINKIR , AYŞE DURNALI , ÖMER KAMİL YAZICI ,
SELAY GÜNDOĞDU , AYŞE DEMİRCİ , TARKAN YETİŞYİĞİT , FATMA
PAKSOY TÜRKÖZ , NURTEN KANDEMİR , ÖZLEM UYSAL SÖNMEZ ,
BERNA ÖKSÜZOĞLU , NECATİ ALKIŞ
SB DR.AY ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Meme kanseri insidansı ilerleyen yaşla artmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada Ankara Onkoloji Eğ ve Arş Hastanesi Medikal
Onkoloji Kliniği’nde Ocak 2008 ile Aralık 2011 tarihleri arasında
takip edilen 70 yaş ve üzerinde 39 hasta retrospektif olarak
dosya kayıtlarından incelendi.
Bulgular:
Hastaların 37’si kadın, 2’si erkek, yaş ortancası 73 yıl (70-90);
%71’nde yandaş hastalık mevcuttu. Yandaş hastalıklardan
en sık hipertansiyon, diabetes mellitus ve koroner arter
hastalığı mevcuttu. Hastaların tanı anında ECOG performansı
incelendiğinde ECOG 0:%5, ECOG 1:%70, ECOG 2:%20 ECOG 3:
%5 idi. Ondokuz hastada tümör sağ meme (%48), 20 hastada sol
meme (%52) yerleşimliydi. Hastaların %76’sına modifiye radikal
mastektomi, %12’sine meme koruyucu cerrahi operasyonu
yapılırken 4 hastaya sadece biopsi yapıldı. Hastaların %13’ü
Evre 1; %46’sı Evre 2; %23’ü Evre 3 ; %16’sı Evre 4 idi. Tanı
anında metastatik olan 6 hastada metastazlar kemik, karaciğer
ve akciğer yerleşimliydi. Histolojik alt tiplemesinde 31 hastada
invazif duktal karsinom, 5’nde infiltratif lobüler karsinom
ve 3’nde müsinöz karsinom tanısı mevcuttu. Hastaların
%62,5’inde grad 3; %25’inde grad 2 ve %12,5 grad 1 tümör
mevcuttu. Yirmialtı hastada ER/PR pozitif, 3 hastada ER/PR
negatifti. HER2 7 hastada pozitif, 16 hastada negatif iken 7’sinde
bilinmiyordu. Neoadjuvan tedavi alan hasta yoktu. 20 hasta
sadece hormonal tedavi, 5 hasta kemoterapi+hormonoterapi,
6 hasta sadece kemoterapi, 6 hasta ise kemoterapi+hormonal
tedavi+radyoterapi aldı.
184
Sonuç:
Yaşlılarda meme kanseri genellikle daha ileri evrelerde tanı
alır. Ancak yüksek hormon reseptör pozitifliği ve düşük HER2
ekspresyonu gibi daha olumlu tümör biyolojisine sahiptir.
Çalışmamızda literatürle uyumlu olarak HER2 ekspresyonu
düşük, hormon reseptör oranı yüksek saptandı.
EP-97
KEMOTERAPİ İLAÇLARININ HAZIRLANMASINDA YENİ
TEKNİKLERİN KULLANIMLARININ EKONOMİK FAYDALARI
AHMET SAMİ BOŞNAK , ALPER SEVİNÇ
GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ
Amaç:
Bir yıllık çalışma ile Merkezi Kemoterapi İlaç Hazırlama
Ünitemizde kemoterapi ilaçlarının modern tekniklerle
hazırlanması ve stabilizasyon takipleri ile ilaçların geri kazanım
miktarları belirlenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
15/01/2011 ile 15/01/2012 tarihleri arasındaki bir yıl
süresince, gün boyunca hastanemizde uygulanan kemoterapi
protokollerinin Güvenli oda, Laminar akımlı kabin ve kapalı
sistem hazırlama aparatları ile hazırlaması ile, kapalı sistemler
kullanılmasa idi açılıp kalan miktarın mutlak atılacağı miktar
ilaçlar kayıt altına alındı.
Bulgular:
Güncel ilaç fiyatları (01/02/2012) esas alınarak, bu yöntemlerle
arttırılmış ve güvenli şekilde saklanabilmiş ilaçların maliyetleri
hesaplandı. Bir yıllık süre sonunda günlük ortalama 70
hastaya hizmet veren Merkezi Kemoterapi İlaç Hazırlama
Ünitemizdeki çöpe atılmaktan kurtarılmış ilaçların toplam
maliyetinin 790.825,62TL olduğu görüldü. Bu hesaplamada
yıl içerisindeki%45e varan fiyat düşüşleri olmasına rağmen
ortalama alınmayarak en güncel fiyatlar esas alındı.
Sonuç:
Yıllık olarak ülke genelinde günlük kemoterapi uygulamalarında
kullanılan kemoterapötik ilaçların maliyetlerinin çok yüksek
olduğu düşünüldüğünde, uygun şartlarda, konusunda
uzmanlaşmış bir ekiple, merkezi hazırlamalar yapıldığında
kayıpların, kazanımlara dönüşeceği görülmektedir.
EP-98
YAYGIN LENFADENOPATİ VE MASİF ASİTLE BAŞVURAN
HASTADA DESMOPLASTİK KÜÇÜK YUVARLAK HÜCRELİ
TÜMÖR
MUHAMMET ÖZBİLEN
1
, DEVRİM ÇABUK
2
, ÖZLEM ÖZKUL
1
,
SÜLEYMAN TEMİZ
2
, ÖZGÜR AÇIKGÖZ
2
, SİBEL TEMİZ
1
, SERAP
KAYA
2
, KAZIM UYGUN
2
, BAHAR MÜEZZİNOĞLU
3
1
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ İÇ
HASTALIKLARI ABD
2
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BD
3
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ PATOLOJİ
ABD
Dostları ilə paylaş: |