Sonuç:
Sonuç olarak elde edebildiğimiz veriler için histolojik
tanılar,tümör lokalizasyonu, cinsiyet ve sağkalımlar literatürlerle
uyumlu olarak görülmüştür.
EP-118
HEPATOSELLÜLER KARSİNOM OLGUSUNDA TRANSARTERİYEL
KEMOEMBOLİZASYON SONRASI CİDDİ NÖTROPENİ
TURGUT KAÇAN
1
, NALAN AKGÜL BABACAN
1
, SAADETTİN
KILIÇKAP
1
, BİRSEN YÜCEL
2
, YILLAR OKUR
2
, MEHMET FUAT
EREN
2
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
2
, ÖZGÜR DOĞAN
3
1
CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ
2
CÜTF RADYASYON ONKOLOJİSİ
3
CÜTF İÇ HASTALIKLARI
Amaç:
Trans-arteriyel kemoembolizasyon (TAKE) HCC’nin lokal
tedavisinde kullanılan bir yöntem olup, myelotoksisite sık
beklenen bir yan etki değildir.
Gereç ve Yöntem:
Biz bu olguda HCC’li bir hastaya TAKE uygulaması sonrası
gelişen ciddi nötropeni olgusu rapor ediyoruz
Bulgular:
53 yaşında erkek hasta, yaklaşık bir yıldır olan ve progresif
artış gösteren; epigastrik yanma, karın ağrısı, çabuk doyma,
halsizlik, yorgunluk şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenede
hepatosplenomegali tespit edildi. Üst endoskopide pangastrit
izlenen hastanın batın USG ve üst batın MR’ında Karaciğer
sol lobu kaplayan diffuz kitle, sol portal ven invazyonu,
hepatogastrik lenfadenopati izlendi. PET BT’de KC sol lobda
heterojen tarzda kitle lezyonları (SUVmax:14.2) ve segment
5 ve 7’de irreguler tarzda odaklar (SUVmax:5.3) saptandı.
Hemogramda Hemoglobin 11.6 gr/dL ve serum biyokimyasında
ALP, GGT, ALT ve AST yüksekliği, AFP 1000 IU/mL ve INR:
1.1 tespit edildi. Biyopsi sonucu HCC ile uyumlu bulundu.
Child-Pugh skoru child A ve inoperabl olan hastaya hepatik
kemoembolizasyon (3 haftada bir Doksorubisin 50mg, Sisplatin
75mg, Mitomisin 15mg ve Lipiodol 15mg) planlandı. Hastaya
3 kür kemoembolizasyon yapıldıktan sonra KC’deki kitlelerde
belirgin regresyon izlendi. AFP 19.18 IU/mL’ye geriledi. Üçüncü
uygulamadan 7 gün sonra hasta pansitopeni (grad 4 nötropeni,
grad 2 trombositopeni, grad 1 anemi) ve nötropenik ateş
tablosuyla başvurdu. Tedaviye ara verilerek G-CSF ve antibiyotik
başlandı. Bir hafta sonra bulgularda düzelme izlendi.
Sonuç:
TAKE sonrası karaciğer yetmezliği ve pankreatit gibi ciddi
komplikasyonlar nadir olarak görülmektedir. Ciddi nötropeni
ve nötropenik ateş TAKE uygulanan hastalarda dikkat edilmesi
gereken ciddi bir toksisitedir.
EP-119
UTERUS MALİGN MİKST MÜLLERİAN TÜMÖR VE PANKREAS
ADENOKARSİNOM BİRLİKTELİĞİ
ARSENAL SEZGİN ALİKANOĞLU
1
, MUSTAFA YILDIRIM
2
,
OSMAN ZEKAİ ÖNER
3
, SEVİL GÖKTAŞ
2
, CEM SEZER
1
,
MUSTAFA YILDIZ
2
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
3
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. GENEL
CERRAHİ KLİNİĞİ
Amaç:
Multipl primer maligniteler son yıllarda daha sık karşımıza
çıkmaktadır. Olgumuzda görülen uterin malign mikst müllerian
tümör uterusun nadir görülen ve agresif seyirli bir tümörüdür.
Uterus ve pankreas primer malignitelerinin birlikteliğinde
diyette yağ tüketiminin fazlalığı ve hormonal faktörlerin rol
oynayabileceği düşünülmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Postmenopozal kanama şikayeti hastanemize başvuran 60
yaşında kadın hastada saptadığımız eşzamanlı uterus malign
mikst mülleriyan tümörü ve pankreas adenokarsinomu
tartışılacaktır.
Bulgular:
Postmenopozal kanama şikayeti hastanemize başvuran 60
yaşında kadın hastanın probe küretaj materyalinin histopatolojik
incelemesi sonucu adenokarsinom morfolojisindeki tümörün
endometrium orijinli olduğu düşünüldü. USG’de incelemesinde
safra kesesi ile yakın komşuluk gösteren diffüz, asimetrik
barsak kalınlaşması izlendi. Kitleden alınan biyopsilerin
histopatolojik incelemesinde yaygın nekroz ve az diferansiye
karsinom ile uyumlu bulgular saptandı. Hasta opere edildi.
Rezeksiyon materyallerinin incelemeleri sonucu endometrium
lokalizasyonlu tümör malign mikst müllerian tümör
(karsinosarkom), pankreastan köken alan kolon, safra kesesi ve
karaciğere invaze adenokarsinom olarak değerlendirildi.
Sonuç:
Multipl primer maligniteler ortak etyopatogenezle
açıklanmaya çalışılmaktadır. Olgumuzda pankreasda izlenen
tümörde immunohistokimyasal yöntemle CDX2 , CEA ve CK19
pozitfiliği ve vimentin, östrojen ve progesterın negatifliği ile
endometrium tümör metastaz olasılığı ekarte edilmiştir.
194
EP-120
LOKAL İLERİ- METASTATİK PANKREAS KANSERLİ HASTALARDA
İKİNCİ HAT TEDAVİDE XELOX KEMOTERAPİSİNİN ETKİNLİK VE
TOKSİSİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
UĞUR MUSLU , BURCU ÇAKAR , UMUT VAROL , DİDEM
TUNALI , PINAR GÜRSOY ÖNER , ZEKİ GÖKHAN SÜRMELİ ,
BURÇAK KARACA , CANFEZA SEZGİN , BÜLENT KARABULUT ,
RÜÇHAN USLU
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TÜLAY AKTAŞ ONKOLOJİ
HASTANESİ
Amaç:
Pankreas kanseri mevcut radyolojik tetkiklere rağmen %80
oranında lokal ileri ve metastatik evrede yakalanabilen bir
hastalıktır. İlk hat tedavide mevcut verilerle halen gemsitabin
bazlı kemoterapi ajanları ağırlıklı olarak kullanılmakla birlikte
2. hat tedavi için standart bir yaklaşım mevcut değildir. Biz
çalışmamızda kurumumuzda lokal ileri-metastatik pankreas
kanseri nedeniyle 2. hat tedavide oksaliplatin ve kapesitabin
kombinasyon rejimi(XELOX) kullanan hastalarımızda XELOX
kemoterapisinin etkinlik ve tolerabilitesini değerlendirmeyi
amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Kurumumuzda 2008 ve 2012 yılları arasında pankreas kanseri
nedeniyle tedavi gören hastaların verileri retrospektif olarak
değerlendirildi. Lokal ileri ve metastatik evrede başvuran tüm
pankreas kanser hastalarının demografik verileri, ilk hat
tedavileri, 2. hat tedavide XELOX kür sayıları, kemoterapi
toleransları, performans bozukluğu nedeniyle doz erteleme ve
yan etki nedeniyle doz redüksiyon oranları gözden geçirildi.
Bulgular:
Çalışmaya toplam 21 hasta dahil edildi (10 erkek %47.6, 11 kadın
%52.3). Hastaların 18’i metastatik (%85.7), 3 hasta(%14.2) ise
lokal ileri evredeydi. Hastaların 4’ünde Whipple operasyon
ve radyoterapi öyküsü mevcuttu. İlk hat tedavide 17 hasta
(%80.9) gemsitabin ve platin kombinasyonu, 3 hasta tek
ajan gemsitabin (%19.0) almıştı. Progresyonda hastaların
tamamına oksaliplatin 130 mg/m² D1 ve kapesitabin 1250
mg/m² /gün D1-14 21 günde bir şeklinde başlanmıştı. XELOX
KT esnasında hastaların performans ve yan etki durumlarına
göre 9 hastada(%42.8) doz erteleme, 7 hastada(%33.3) doz
redüksiyonu uygulandı. Ortalama verilen kür sayısı 3.4 idi.
Grade 3-4 yan etki durumu değerlendirildiğinde 1 hastada
grade 3 nötropeni, 1 hastada grade 3 trombositopeni
mevcuttu. Hastaların hiçbirinde febril nötropeni gelişmedi.
3 hastada parsiyel yanıt elde edildi, diğer hastalar progrese
oldu. Parsiyel yanıt elde edilen hastaların tamamında tedavi
başlangıcında ECOG 0-1 idi. Ortalama sağkalım süresi tüm
grupta 1.8 ay saptandı.
Sonuç:
XELOX kemoterapisi daha önce gemsitabin bazlı kemoterapi
alan ve iyi performans skoruna sahip hasta grubunda tedavi
seçeneği olarak değerlendirilebilir. Doz redüksiyonu gerektiren
hastalar bulunmakla birlikte genel olarak iyi tolere edilmektedir.
EP-121
PANKREATİK ADENOKARSİNOMDA KEMOTERAPİ SONRASI
GELİŞEN TÜMÖR LİZİS SENDROMU
BETÜL ÜNAL
1
, MUSTAFA YILDIRIM
2
, UTKU DÖNEM DİLLİ
2
,
CEM SEZER
1
, MUSTAFA YILDIZ
2
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Pankreatik karsinomlar yıllık (7,5-10/100.000 kişi) insidanslı
ölümcül malignitelerdendir.Malignitelerin hızlı büyüme fazında
uygulanan kemoterapi sonrasında tümör lizis sendromu
gelişebileceği bildirilmektedir(3). Tümör lizisi daha çok kötü
diferansiye lenfomalar, lösemiler, daha az sıklıkta ise solid
tümörlerde tanımlanmışlardır
Gereç ve Yöntem:
Bu yazımızda pankreas adenokarsinomu nedeniyle kemoterapi
uyguladığımız hastamızda tespit ettiğimiz tümör lizis sendromu,
solid tümörlerde tümör lizis sendromuna dikkat çekmek
amacıyla güncel literatür eşliğinde tartışılacaktır.
Bulgular:
Epigastrik bölgede belirgin olmak üzere ara ara sırta vuran ağrı
şikayeti ile hastanemize başvuran 71 yaşında erkek hastanın
öyküsünde diyabeti mevcuttu. Fizik muayenesinde batında
hassasiyet dışında patoloji tespit edilmedi. Batın USG ve BT’sinde
baş ve gövde kısmında kitle saptanan hastaya tanısal amaçlı
operasyon planlandı. Olgu Evre IV olarak değerlendirilerek
inoperabl kabul edildi. Kesin patoloji raporunda histopatolojik
ve immünohistokimyasal bulgularla olgu skuamöz farklılaşma
gösteren adenokarsinom olarak raporlandı. Hastaya başlanan
kemoterapinin (Gemsitabine) 3. gününde hastada tümör lizis
sendromu tablosu gelişti.
Sonuç:
Sık olmamasına rağmen solid malignitelerde de kemoterapi
sonrasında gelişen akut böbrek yetmezliği, hiperürisemi,
hiperkalemi, hiperfosfatemi, hipokalsemi durumlarında tümör
lizis sendromu olabileceği akılda tutulmalıdır.
EP-122
PANKREAS SOLİD PSÖDOPAPİLLER NEOPLAZİ VE POLİKİSTİK
BÖBREK HASTALIĞI BİRLİKTELİĞİ
ZAFER ARIK
1
, SERCAN AKSOY
2
, M.ALİ NAHİT ŞENDUR
2
,
ŞEBNEM YAMAN
2
, BURAK CİVELEK
2
, TUĞBA KÖŞ
2
, NURİYE
ÖZDEMİR
2
, DOĞAN UNCU
2
, NURULLAH ZENGİN
2
1
¹HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ
ENSTİTÜSÜ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
²ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,
TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Polikistik böbrek hastalığına eşlik eden tümörlerin
olabildiği bildirilmektedir. Polikistik böbrek hastalığı bilinen
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
195
hastada çekilen BT’de pankreasta lezyon saptanıp; lezyon
karakterizasyonu için MR istenen ve pankreasın solid
psödopapiller neoplazisi saptanan vakayı sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
32 yaşında hasta idrarda yanma şikayeti nedeniyle dış merkezde
çekilen abdomen BT’sinde böbreklerde kortikal kistler ve
pankreas gövde-kuyrukda zayıf kontrastlanan hipodens
lezyon saptanmış. Aile öyküsünde polikistik böbrek hastalığı
olmasına rağmen pankreastaki lezyonun karakterizasyonu
için çekilen üst abdomen MR’ında polikstik böbrek hastalığı
ve pankreas gövde-kuyruk bileşkesinde, kalın ve nodüler
cidarı bulunan,postkontrast dinamik incelemede cidarda,
solid nodüler kesimlerde ve septalarda kontrast tutan kitlesel
lezyon saptanmış.Subtotal pankreotektomi ve splenektomi
uygulandı. Patolojisinde solid psödopapiller neoplazi,cerrahi
sınırlarda tümör olmadığı saptanmıştır.Taramalarında metastaz
saptanmayan hasta ilaçsız izlenmektedir. Takiplerinde relaps
bulgusu saptanmamıştır.
Sonuç:
Polikistik böbrek hastalığı nedeniyle takip edilmekte olan
hastalarda yapılan rutin görüntüleme tetkiklerinde karaciğer,
pankreas gibi organlarda da kistik lezyonlar saptanmaktadır.
Bunların bir kısmında tümör gelişebileceği bildirilmektedir.
Şüpheli görülen lerin ileri görüntüleme tetkikleriyle incelenmesi
gerekmektedir. Hastamızdada lezyonun karakterizasyonu için
dinamik MR tanıda yol gösterici olmuştur. Pankreasın solid
psödopapiller neoplazisi nadir görülen kistik tümörlerden
bir tanesi olup yavaş seyirli olmaktadır. Literatürde polikistik
böbrek hastalığına eşlik eden pankreasın solid psödopapiller
neoplazisi bildirilmemiştir.
EP-123
İNTRAKRANİAL METASTATİK HEPATOSELÜLER KARSİNOM;
OLGU SUNUMU
MEHMET ALİ NAHİT ŞENDUR , SERCAN AKSOY , MUHAMMED
BÜLENT AKINCI , ŞEBNEM YAMAN , OZAN YAZICI , NURİYE
YILDIRIM ÖZDEMİR , DOĞAN UNCU
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ, ANKARA
Amaç:
Hepatosellüler karsinoma (HCC) karaciğerin en sık
görülen primer tümörüdür. HCC, genellikle bölgesel lenf
nodlarına ve akciğere metastaz yapmaktadır. Ekstrahepatik
metastazlar HCC hastalarında çok sık görülmesine rağmen
intrakranial metastaz çok nadir olarak görülmektedir.
İntrakranial metastazlar, prognozu olumsuz etkilemektedir.
Bulgular:
Kronik hepatit B tanısı ile takip edilen 75 yaşında erkek hasta, son
dönemde artan halsizlik, iştahsızlık ve şiddetli baş ağrısı şikayeti
ile başvurdu. Hastanın çekilen Kranial MR’da en büyüğü sağ
serebral hemisferde oksipital bölgede 15x18 mm boyutlarında
olmak üzere, bilateral oksipital bölgede subkortikal alnda ve
sentrum semiovale düzeyinde hafif hiperintens görünümde
metastatik kitle lezyonları izlendi. Hastaya primerini araştırmak
üzere çekilen toraks ve abdomen bilgisayarlı tomografisinde
her 2 akciğerde yaygın, en büyüğü 23x21 mm nodüller ve
karaciğerde sağ lob anteror ve posterior kesimlerinde HCC ile
uyumlu en büyüğü 62x53 mm kitle lezyonları ve aortokaval,
paraaortik 41x27 mm lenfadenopatiler izlendi. Gönderilen AFP
değeri 1210 U/L (0-5 U/L), saptanırken diğer tümör belirteçleri
normal olarak saptandı. Hastanın radyolojik bulguları HCC ile
uyumlu olduğundan biyopsi yapılmadı. Kranial metaztazları
olan hastaya palyatif 300 cGy / 10 fraksiyonda toplam 3000
cGy palyatif radyoterapi (RT) uygulandı. RT tedavisi verildikten
sonra tek ajan adriamisin kemoterapisi başlandı. Hasta 3. Kür
tedavisini halen almaktadır.
Sonuç:
HCC en sık akciğer (34-70%), ve lokal lenf nodlarına (16-45%)
metastaz yapmaktadır. İntrakranial metastazlar ise çok nadir
görülmekle beraber HCC’li hastalarda kötü prognozun önemli
göstergelerinden biridir. Sonuç olarak, seçilmiş vakalarda
cerrahi, ablasyon ve embolizasyonu içeren lokorejional tedavi,
konformal veya stereotaktik radyoterapi, kemoterapi ve hedefe
yönelik sistemik tedaviler kullanılabilir.
EP-124
ÖZEFAGUS KANSERLİ OLGUDA PANKREAS METASTAZI
MESUT GÖÇER
3
, ALİ MURAT TATLI
1
, TEKİNALP GELEN
2
,
HASAN ŞENOL COŞKUN
1
, MÜKREMİN UYSAL
1
, SEMA
SEZGİN GÖKSU
1
, DENİZ ARSLAN
1
, ŞEYDA GÜNDÜZ
1
, SULTAN
EDEBALİ
3
, HAKAN BOZCUK
1
, BURHAN SAVAŞ
1
1
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA
BİLİM DALI TIBBI ONKOLOJİ
2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, PATOLOJİ ABD
3
AKDENİZÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇHASTALIKLARI
Amaç:
Özefagus kanserli olguların %95’inden fazlasını yassı epitel
hücreli karsinomlar ve adenokarsinomlar oluşturmaktadır.
Adenokarsinom olguları sıklıkla intraabdominal(karaciğer,peri
ton) metastaz yaparken, yassı epitel hücreli karsinom olguları
sıklıkla intratorasik organlara metastaz yapmaktadır. Özefagus
yassı epitel hücreli kanserinin pankreas metastazı şimdiye
kadar tek vakayla bildirilmiştir. Bu yazıda pankreas metastazı
yapmış özefagus yassı hücreli kanser olgumuz sunulmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Bu yazıda pankreas metastazı yapmış özefagus yassı hücreli
kanser olgumuz sunulmaktadır.
Bulgular:
Dört senedir remisyonda yassı epitel hücreli özefagus
karsinomu tanısıyla izlenilen 39 yaşında kadın hasta
sarılık şikayeti ile başvurdu. Ultrasonografisinde pankreas
başında kitle ile koledok ve intrahepatik safra yollarında
dilatasyon saptandı. FDG PET-BT görüntülemede pankreas
lokalizasyonunda 7X5 cm hipermetabolik kitle (SUV:32) ve
batın içi lenfadenopati (SUV:31) görüldü. Ca19-9 tümör
belirteci değeri 1669 U/ml bulundu. Doku tanısı için pankreas
başındaki kitleden biyopsi alındı. Patoloji sonucu yassı epitel
hücreli karsinom metastazı olarak raporlanmış ve 4 sene önceki
196
primer kitle ile karşılaştırılarak benzer yapıda olduğu belirtildi.
Hiperbilüribinemisi için ERCP ile koledoğa stent yerleştirildi.
Biluribin değerleri normale gelince palyatif kemoterapisi 21
günde bir sisplatin (75 mg/m
2
) 1. gün ve 5fluorourasil (750 mg/
m
2
5 gün) şeklinde başlandı. İki kür kemoterapi sonrası yapılan
PET-BT`de progresyon saptanan hastaya ikinci sıra kemoterapi
olarak 28 günde bir gemsitabin (1000 mg/m
2
1., 8., 15. gün)
başlandı. Halen bu tedavi devam etmektedir.
Sonuç:
Pankreas kanserlerinde öncelikle primer pankreas kanserleri
düşünülmelidir, çünkü başka organ kanserlerinin pankreas
metastazları oldukça nadir olup tüm pankreas kanserlerinin
%2`sinde daha azını oluştururlar. Pankrasa metastaz en çok
böbrek hücreli kanserde görülür. Özefagusun pankreasa
metastazı ise tek vaka bildirimi ile bilinmektedir. Esfehani ve
arkdaşları tarafından yayınlanan bu vakada da bizim vakamıza
benzer şekilde özefagus kanserinin histolojik tipi yassı hücreli
kanser olarak belirtilmiştir ve pankreas dışında başka bir organ
metastazı gözlenmemiştir. Sonuç olarak öyküsünde tedavi
edilmiş kanser bulunan hastalarda gelişen pankreatik kitlelerde
metastaz olasılığının göz önünde bulundurulması hastanın
tedavi ve seyrini olumlu etkileyebilir.
EP-125
GASTROİNTESTİNAL KANSERLERDE KRANİAL METASTAZ
DİLEK ERDEM
1
, İDRİS YÜCEL
1
, BAHİDDİN YILMAZ
1
, GÜZİN
DEMİRAĞ
1
, ENGİN KUT
2
, FATİH ÇİLİNGİR
2
, YASEMİN KEMAL
1
,
FATİH TEKER
1
1
ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
2
ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ
HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
Amaç:
Beyin metastazlarının yalnızca % 4’ünden azı gastrointestinal
sistem kanserlerinden kaynaklanır. Bu çalışmanın amacı;
GIS kökenli tümörlerin beyin metastazlarının özelliklerini
incelemektir.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmaya 1863 GIS kökenli tümöre sahip hasta alındı.
Hastalarda, 51 özofagus kanseri, 516 mide kanseri, 5 ince
barsak tümörü, 878 kolorektal kanser, 11 safra kesesi kanseri,
190 pankreas kanseri, 119 HCC, 63 kolanjiosellüler kanser ve
30 GIST tanısı vardı. Hastalar arasında beyin metastazlı 20
hasta bulundu (% 1.07). Bu hastalarda, tümörün GIS yerleşim
yeri, tanıdaki evreleri, ekstrakranial metastazları, kranial
metastaz yerleşim yeri, tanı-kranial metastaz intervali, kranial
metastaza ait semptomları, tedavi modaliteleri ve OS incelendi.
SPSS 16 kullanıldı.
Bulgular:
20 kranial metastazlı gastrointestinal sistem kaynaklı kanser
hastası çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 54.6 ±
1.1 yıl idi ve hastaların % 70 ’i (n=14) erkekti. Bu hastaların 4’ü
mide kanseri (% 20), 15’i kolorektal kanseri (% 75) ve 1 hasta
da pankreas kanseri (% 5) idi. Ekstrakranial metastazı olmayan
3 hasta vardı (% 15) ve üç hastada da kolorektal kanser vardı.
Bu hastaların 2’si erkekti ve bunların tümörleri rektumda
idi; 1 hasta ise kadındı ve tümör yerleşimi sigmoid bölge idi.
Hastaların 7’sinde birden fazla ekstrakranial odak varken;
genel anlamda en sık metastatik odaklar, 10 hastada akciğer
metastazı ve 9 hastada karaciğer metastazı idi. Tanı-nüks veya
metastaz intervali ortalama 20.6 ay (0-89 ay) iken tanı-kranial
metastaz intervali ortalama 30.1 ay saptandı (0-138 ay). En
sık semptom % 38.9 oranında görülen başağrısı idi, 2 hastada
semptom yoktu.
Kranial metastaz tedavisinde ise 4 hastaya yalnız steroid
tedavisi verilirken, 7 hastaya radyoterapi (% 35), 6 hastaya
hem cerrahi hem de RT verildi (% 30). 17 hasta (% 85) öldü;
bu hastalardan yalnız 4’ü kanser dışı nedenlerden öldü, 13
hastada ise hastalık progrese idi. OS ortalama 35.0 ± 3.6 ay (1-
141 ay) idi. Ekstrakranial metastazı olmayan 3 hastanın OS 36.6
ay iken, ekstrakranial metastazlı hastaların OS 31.6 ay saptandı.
Sonuç:
Beyin tümörlerinin % 20-40’ı metastatiktir. Beyine en sık
metastaz meme ve akciğer kanserlerinden gelir, GIS kaynaklı
olması nadirdir. Literatüre göre mide kanseri kranial metastazı
% 0.6 iken, bizde bu oran 0.7 idi. Kolorektal kanserde
ise literatüre göre % 1-4 oranında kranial metastaz görülür ve
hastaların büyük bir kısmında (% 55) metastaz serebellumda
saptanır; çalışmamızın sonuçları da literatürle benzerdi (
kolorektal kanserde kranial metastaz oranı % 1.7 ve en sık
serebellar yerleşim). Kranial metastazı saptandığında sıklıkla
karaciğer ve akciğer metastazının da eşlik ettiği gösterilmiştir;
bizim çalışmamızda tanıda metastatik 10 hastanın 5’inde tek
başına karaciğer metastazı, 1’inde akciğer metastazı görüldü
ve bu sonuçlar literatürden farklı idi çünkü literatürde en sık
akciğer metastazı saptanmıştı. Çalışmamızda literatürle benzer
şekilde sigmoid ve rektum, beyin metastazlı kolorektal kanser
hastalarında en sık tümör lokalizasyonu idi. Başağrısı benzer
şekilde en sık semptomdu.
Yorum: GIS kanserlerinde beyin metastazı nadir ve geç
bulgudur. Kanserde teşhis ve tedavi modaliteleri sonucu
sağkalım uzadığından beyin metastazı görülme ihtimali artar.
Bu hastaların prognozu kötü olarak bilinir ancak ekstrakranial
metastazı olmayan ve tedavisiz bırakılmayan hastalarda
sağkalım daha iyi olarak bilinir. Semptomatik hastalarda tanıda
ve asemptomatik akciğer, karaciğer gibi organlara metastaz
yapmış hastalarda kranial görüntüleme önerilebilir.
Dostları ilə paylaş: |