Sonuç:
Uterus leiomyosarkomunun geç metastazı oldukça nadir
olmakla birlikte hastalarda gelişen yeni akciğer lezyonlarının
ayırıcı tanısında mutlaka düşünülmelidir.
EP-107
BU POSTER GERİ ÇEKİLMİŞTİR.
EP-108
SENKRON/METAKRON METASTATİK NON SMALL CELL LUNG
KARSİNOM VE METASTATİK RENAL CELL KARSİNOM
MURAT ARAZ
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SELÇUKLU TIP FAKÜLTESİ
Olgu:
61 yaşında erkek hasta, Mart 2011 tarihinde başlayan öksürük
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
189
ve hemoptizi nedeni yapılan bronkoskopisinde saptanan ;sağ
akciğer orta lob lateral duvarındaki nodüler görünümden
biyopsi yapılmış. Squamöz hücreli karsinom olarak rapor
edilmiş. Evreleme için çekilen PET-BT sinde; sağ akciğer hiler
bölgede nodüler dansite artışı(suvmax:5,48), sağ akciğer alt
lob postero-bazal segmentte nodüler lezyon(suvmax:3.23),
mediastende sağ alt paratrakeal, aortopulmoner, prekarinal
ve bilateral bronkopulmoner lenf nodlarında FDG tutlumu(
suvmax:5.74 ) ve her iki iliak kanatta ve sağ asetabulumda
fokal FDG tutulumu( suvmax:3,26) saptanmış. Pelvik MR ında
kemik yapılardaki lezyonlar metastaz lehine değerlendirilmiş.
Kranial MR da multiple metastatik lezyonlar saptanan hastaya
09.05.2011-23.05.2011 tarihleri arasında palyatif radyoterapi
uygulanmış.
ECOG:0-1 olan hastaya palyatif dosetaksel+sisplatin
kemoterapisi ve zoledronik asit başlandı. 3 kür kemoterapi
sonunda çekilen kontrol BT lerinde; sağ akciğer alt lob
posterobazal segmentteki kitlede ve mediastinal hiler lenf
nodu boyutlarında artış , sağ böbrek orta alt polde yeni
gelişimli 8x6 cm lik malign görünüme sahip kitle ve sağ renal
ven içerisinde inferior vena kavaya uzanan trombus tespit
edildi (RCC?).
BT sonuçları beklenirken , sağ omuzda ağrı ve hareket kısıtlılığı
nedeniyle çekilen grafisinde proksimal humerusta fraktür
saptandı. 09.2011 tarihinde opere edilen hastanın kemik
patolojisi renal cell karsinom metastazı olarak rapor edildi.
Metastatik küçük hücreli dışı akciğer kanseri nedeni ile sağ kalım
düşük olduğundan 2. primer olarak kabul edilen metastatik
renal kitleye operasyon veya targeted tedavi planlanmadı.
First line kemoterapi sonrası progrese olan akciğere yönelik
gemsitabin+carboplatin başlandı. 2 kür sonunda çekilen
kontrol BT lerinde stabil hastalık yanıtı saptandı.
EP-109
PANKREAS KANSERİNDE KAN GRUBUNUN SAĞKALIMLA
İLİŞKİSİ VAR MI?
F. TUĞBA KÖŞ
1
, BURAK CİVELEK
1
, M. METİN ŞEKER
1
, ZAFER
ARIK
2
, SERCAN AKSOY
1
, DOĞAN UNCU
1
, NURİYE ÖZDEMİR
1
,
NURULLAH ZENGİN
1
1
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ, ANKARA
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ
ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Yapılan çalışmalarda ABO kan gruplarının pankreatik kanser
riskinde artış ile ilişkisi olabileceği gösterilmiştir. A kan
grubuna sahip kişilerde pankreas kanseri daha yüksek oranda
saptanmıştır. Biz de çalışmamızda pankreas kanserli hastalarda
farklı kan gruplarının genel sağkalımla ilişkisini araştırdık.
Gereç ve Yöntem:
2005-2010 yılları arasında Ankara Numune Eğitim Araştırma
Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniğinde takip edilen pankreas
kanserli hastalar genel özellikleri ve kan grubu bilgileri için arşiv
verilerinden yararlanılarak retrospektif olarak tarandı.
Bulgular:
Kan grubu bilgisine ulaşılan 50 hasta çalışmaya dahil edildi.
Yirmi altı hasta (%52) A kan grubunda, 9 hasta (%18) B, 3
hasta AB (%6) ve 12 hasta O (%24) kan grubundaydı. A kan
grubuna sahip hastaların median yaşı 61,5 (aralık 39-80) yıl
iken diğer kan grubuna sahip (B, AB, O) toplam 24 hastanın
median yaşı 55,5 (aralık 32-74) yıl idi. İki grup arasında yaş
açısından istatiksel anlamlı fark yoktu (p=0.14). Tanı sırasında
A kan grubundaki hastaların %18’i metastatik iken diğer kan
grubundaki hastaların %11’i metastatikti. İki grup arasında
istatiksel anlamlı fark yoktu (p=0.17). A kan grubundaki
hastalarda median genel sağkalım 7.6 ay (%95 CI: 5,0-10,2) iken
diğer kan grubunda 29.0 (%95 CI: 0.0- 68.8) olarak hesaplandı.
İki grup arasında genel sağkalım açısından istatiksel anlamlı
fark saptandı (p=0.05).
Şekil. Kan Gruplarına Göre Genel Sağkalım Eğrisi
Sonuç:
A kan grubundaki pankreas kanserli hastalar diğer kan grubuna
sahip hastalara göre daha kötü prognoza sahip olabilir. Kan
gruplarının prognostik etkisi araştırmak için daha geniş çaplı
çalışmalara ihtiyaç vardır.
190
EP-110
PANKREAS KANSERLİ BİR HASTADA NADİR BİR
PARANEOPLASTİK SENDROM; STİFF-PERSON SENDROMU
SÜLEYMAN ERDOĞDU
1
, ALİ ARICAN
1
, ERDİNÇ NAYİR
1
, ALPER
ATA
2
, BURCU BOZTEPE
3
, İBRAHİM ARDA YILMAZ
4
1
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
2
MERSİN DEVLET HASTANESİ
3
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ABD
4
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ NÖROLOJİ BD
Amaç:
Pankreas kanseri %3 (10.sırada) sıklıkta izlenen, kansere
bağlı tüm ölüm oranları arasında sıklığı %6-7 (4.sırada) olan
prognozu oldukça kötü kanserlerdendir. Pankreas kanserine
bağlı pek çok paraneoplastik sendrom (PNS) izlenebilir. Stiff-
Person Sendromu (SPS) oldukça seyrek rastlanan, progresif
rijidite, omurga ve ekstremite kaslarında refleks spazmlar,
sonuçta ciddi bozulmuş hareket kaybı ile karakterize bir
tablodur. Sıklıkla (%80) non-paraneoplastiktir, paraneoplastik
formu meme kanseri ve KHAK ile ilişkilidir. Bu sunumda SPS
gözlenen pankreas kanserli bir olguyu tartışmak istedik.
Gereç ve Yöntem:
Pankreas baş kısmında 3,5x2,5 boyutunda kitle nedeniyle
Whipple operasyonu yapılan ve patoloji sonucu adenokarsinom
olarak raporlanan 67 yaşındaki erkek hastaya adjuvan olarak
5-Fluorourasil içeren kemoradyoterapi uygulandı.
Bulgular:
Takiplerde problemi olmayan hasta bir yıl sonra pankreas
lojunda nüks kitle ve alt ekstremitelerde güçsüzlük, dengesizlik
ve yürüyememe şikayetleri ile başvurdu. EMG’de duyusal
ve motor lifleri etkileyen alt ekstremitede baskın periferik
polinöropati sendromu tespit edildi. Zamanla her iki alt ve
üst ekstremitede ve boyun-yüz kaslarında rijidite ve düzensiz
aralıklarla gelen kasılmalar gelişti. Hastanın nörolojik
bulgularına göre SPS tanısı kondu.
SPS genellikle şiddetli spazmlar ve torakolomber bölgede kas
sertliğinin olduğu glutamik asid dekarboksilaz antikorlarının
hastaların yaklaşık %60’ında yükseldiği nadir bir PNS tipidir.
Hastamızda bakılan ilişkili antikorlar negatifti. EMG kısıtlı
fayda sağlar ama tanıda en önemli kriter hastanın kliniğidir.
Tedavisinde fikir birliği olmamakla beraber benzodiazepinler,
kortikosteroidler, intravenöz immünglobulin ve plazmaferezin
faydalı olduğu iddia edilmektedir. Hastamıza benzodiazepin,
steroid ve plazmaferez uygulandı ancak minimal klinik yanıt
alındı. Palyatif olarak gemsitabin ve sisplatin başlandı ve bir kür
aldı.
Sonuç:
Bu vaka pankreas kanserine bağlı gelişen Stiff-Person Sendromu
olarak ülkemizde ve olası olarak dünyada bildirilen ilk vakadır.
EP-111
HEPATİK EPİTELOİD HEMANJİOTELİYOMA
DİNÇ SÜREN
1
, EDA PARLAK
2
, MUSTAFA YILDIRIM
3
, AYHAN
HİLMİ ÇEKİN
4
, CEM SEZER
1
, MUSTAFA YILDIZ
3
, MERT
KÖROĞLU
2
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYOLOJİ
KLİNİĞİ
3
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
4
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,
GASTROENTEROLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Hepatik epiteloid hemanjioendoteliyoma (HEH) vasküler
originli, genellikle yumuşak dokuları ve visseral organları tutan,
düşük gradeli bir malignitedir ve oldukça nadir görülmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Bu yazımızda sağ üst kadran ağrısı ile kliniğimize başvuran
hastamızda tespit ettiğimiz HEH karaciğerin vasküler orjinli
lezyonların ayrıcı tanısında gözönünde bulundurulması
gerekliliğini vurgulamak için güncel literatür eşliğinde
tartışılmıştır.
Bulgular:
Hipertansiyon ve diyabet nedeniyle 10 yıldır takip edilen 55
yaşındaki kadın hasta karın sağ üst kadran ağrısı şikayetiyle
kliniğimize başvurdu. Hastanın muayenesinde hepatomegali
saptandı. Ultrasonografide karaciğer sağ lob parankiminde
multiple hipoekoik kitle lezyonlarına rastlandı. Manyetik
rezonans görüntülemede (MRG) ise daha çok karaciğer sağ
lobda yerleşimli T1 ağırlıklı sekanslarda hipointens, T2 ağırlıklı
sekanslarda belirgin hiperintens özellik gösteren ve kontrast
madde enjeksiyonu sonrası arterial fazdan itibaren periferal
tarzda kontrastlanan çok sayıda düzensiz kontürlü kitle lezyonu
saptandı. Daha sonra hastaya US eşliğinde tru-cut biyopsi
yapıldı.
Sonuç:
HEH oldukça az a rastlanan asemptomatik olması ve spesifik
labaratuar bulgularının olmaması ile tanı konulması bir
tümördür. Ancak radyolojik olarak tanıda en spesifik özelliğinin
multiple ve difüz lezyonlar, karaciğer kontürlerinde retraksiyon,
arterial fazda periferal tarzda kontrastlanma ve kalsifikasyon
varlığı karaciğerin vasküler lezyonlarında ayırıcı tanıda HEH ı
akla getirmelidir.
EP-112
KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİ VE ÖZAFAGUS KANSERİ
ERDAL KURTOĞLU
1
, UTKU DÖNEM DİLLİ
2
, MUSTAFA
YILDIRIM
2
, BURAK DEVECİ
1
, MUSTAFA YILDIZ
2
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, HEMATOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Kronik lenfositik lösemi batı ülkelerinde en sık görülen lösemi
tipidir. Tüm lösemilerin %20-30’unu oluşturur. Özefagus
kanseri tüm kanserler arasında 6. sıradadır.KLL seyri sırasında
solid tümörler gelişebilmektedir.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
191
Gereç ve Yöntem:
İmmun supresif tedavi altında KLL ile takipte olan, özefagus
skuamöz hücreli karsinom gelişen olgumuz güncel literatür
eşliğinde tartışılacaktır.
Bulgular:
KLL nedeniyle takip edilen 70 yaşında erkek hasta hastanemize
yutma güçlüğü nedeniyle başvurdu. Yapılan üst endoskopisinde
servikal özeafgus bölgesinde kitle tespit edildi. Biyopsi alındı.
Patolojisinde skuamöz hücreli karsinomtespit edildi. Evreleme
çalışmaları sonrası hastaya definitif KRT planlandı. KLL için
aldığı leuceran tedavisi durduruldu.
Sonuç:
KLL takibinde solid maligniteler gelişimi açısından dikkatli
olunması gerektiğini düşünüyoruz.
EP-113
OLGU SUNUMU: LAPAROSKOPİK CERRAHİYE BAĞLI KARIN
DUVARINDA NÜKS GELİŞEN SAFRA KESESİ CA
NALAN AKGÜL BABACAN
1
, SAADETTİN KILIÇKAP
1
, TURGUT
KAÇAN
1
, BİRSEN YÜCEL
1
, YILLAR OKUR
1
, MEHMET FUAT
EREN
2
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
1
, İLKNUR KOÇ OLÇAŞ
3
1
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BD
2
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ABD
3
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE ABD
Amaç:
Laparoskopik kolesistektomi sonrası insidental safra kesesi
karsinomu sıklığı % 0.34-0.39 arasında değişmekte ve tümörün
evresine bağlı olarak ek radikal bir cerrahi gerekebilmektedir
Biz de taşlı kese ön tanısıyla laparoskopik kolesistektomi
sonrası insidental olarak safra kesesi ca tanısı alan ve karın
duvarında nüksle başvuran bir hastamızın klinik özelliklerini
sunmayı planladık.
Gereç ve Yöntem:
Hasta dosya bilgileri incelendi.
Bulgular:
62 yaşında kadın hasta, 2 aydır devam eden sağ üst kadran
ağrısı nedeniyle dış merkezde genel cerrahi uzmanına
başvurmuş. Yapılan Batın US’unda safra kesesinde taş
saptanmış ve laparoskopik kolesistektomi yapılmış. Postop
patolojisi indiferansiye adenokarsinom, tümör serozaya kadar
infiltre ve 2x2 cm boyutlarında (T2, Nx) olarak raporlanmış. Ek
bir tedavi almayan hastanın postop 2. ayında sağ üst kadranda,
laparoskopik girişim yerinde cilt altında ağrılı kırmızı renkli şişlik
gelişmiş. Fizik muayenesinde batın sağ üst kadranda operasyon
yerinde ağrılı, cilt altı yerleşimli 8x10 cmlik kitle palpe edilen
hastanın abdomen BT’sinde karın ön duvarı sağ üst kadranda
4x15 cm boyutlarında heterojen lezyon saptanarak nüks
ön tanısıyla merkezimize refere edildi. Hastaya Gemsitabin-
Sisplatin kemoterapisi başlandı. 3 kür sonrası ağrısı azalan ve
fizik muayenesinde kitle boyutu 8x8 cm’e gerileyen hastanın
takip ve tedavisi devam etmektedir.
Sonuç:
Laparoskopik kolesistektomi sonrası insidental olarak saptanan
safra kesesi ca hastaları dikkatle değerlendirilmelidir. Gerekli
olan hasta grubunda (patolojik evre ile ilişkili olarak) radikal bir
cerrahiden kaçınılmamalıdır.
EP-114
SORAFENİBE BAĞLI CİLT TÜMÖRÜ: NADİR BİR OLGU
SUNUMU
SEMA SEZGİN GÖKSU
1
, HASAN ŞENOL COŞKUN
1
, İBRAHİM
BAŞSORGUN
2
, HAKAN BOZCUK
1
, BURHAN SAVAŞ
1
1
1-AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
2
2- AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ
Amaç:
Sorafenib, renal hücreli kanser ve hepatoselüler kanser
tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir çoklu kinaz
inhibitörüdür. Sorafenibe bağlı cilt yan etkileri sık olmakla
beraber cilt tümörlerinin gelişimi nadirdir.
Gereç ve Yöntem:
Burada sorafenib tedavisi altında cilt skuamoz hücreli kanseri
gelişen hepatoselüler kanserli bir olgu sunulmuştur.
Bulgular:
74 yaşında erkek hasta, Nisan 2010’da hepatoselüler kanser
tanısı alması üzerine Tıbbi Onkoloji kliniğine başvurdu.
Hastanın yapılan testlerinde viral hepatit markerları negatifti.
Fizik muayenede karaciğer 8 cm ele geliyordu. Hasta Child-
Pugh skorlamasına göre child A olarak değerlendirildi. Hastaya
sorafenib 2x400 mg başlandı. Daha sonra nötropeni nedeniyle
doz azaltılarak 2x200 mg ile devam edildi. Takiplerinde hasta
klinik ve radyolojik olarak stabil seyretti. Tedavinin 19. ayında
hastanın yüzünde, sol molar bölgede1,5 cm çapında ciltten
kabarık, belirgin renk değişikliği olmayan kitle lezyonu oluştu.
Total eksize edilen lezyonun patolojisi skuamoz hücreli kanser
ile uyumlu idi, cerrahi sınırlar negatif izlendi. Hasta halen
sorafenib tedavisi ile izlenmektedir.
Sonuç:
Sorafenib tedavisine bağlı cilt yan etkileri oldukça sık
görülmesine rağmen , literatürde 30 kadar hastada skuamoz
hücreli kanser bildirilmiştir. Sorafenibe bağlı cilt tümörleri
192
uzun süreli tedaviler sonrası ortaya çıkabileceği gibi, tedavinin
başlangıcındaki ilk birkaç ayda da görülebilir. Literatürdeki
vakaların çoğu agresif olmayan tümörler olup, genel kanı
sorafenib tedavisine devam edilmesidir. Sorafenib başlanan
hastalar cilt toksisitesi hakkında bilgilendirilmeli ve periodik
olarak dermatolojik muayeneleri yapılmalıdır.
EP-115
GEMSİTABİN SİSPLATİN REJİMİNE BAĞLI GELİŞEN AKUT
PANKREATİT; OLGU SUNUMU
CEMİL BİLİR , HÜSEYİN ENGİN , YASEMİN BAKKAL TEMİ
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ONKOLOJİ B.D
Amaç:
Birçok ilaç akut pankreatite yol açabilmektedir. Aynı zamanda
birçok antineoplastik ajan tek başına veya kombinasyon
rejimlerinde bu riski taşımaktadır. Bazı kemoterapi rejimleri ile
akut pankreatit vaka sunumu olarak bildirilmekle birlikte henüz
Gemsitabin-Sisplatin (GS) rejimine bağlı olgu bildirilmemiştir.
Gereç ve Yöntem:
Kemoterapi sonrası gelişen akut pankreatit olgusu sunduk
Bulgular:
Olgu: 68 yaşında kadın hastaya metastatik (kemik) küçük hücreli
dışı akciğer kanseri tanısı ile GS rejimi başlandı. Pankreatit için
herhangi bir risk faktörü olmayan hasta tedavinin bitiminden
1 gün sonra şiddetli bulantı, karın ağrısı ve kusma şikayetleri
nedeniyle acile başvurdu. Amilaz ve lipaz düzeylerinde 5 kattan
daha fazla yükseklik, EUS ta obstrüksiyon bulgusu olmayan
hastada GS rejimi kesilerek hasta takibe alındı. Takiplerinde 3
günden sonra amilaz ve lipaz düzeyleri normale dönen hasta
taburcu edildi.
Sonuç:
Kemoterapiden sonraki günlerde şiddetli bulantı ve kusma
kemoterapi rejimlerine bağlı olabileceği gibi bu ilaçlara ait
komplikasyonlarında bir göstergesi olabilir. Bizde GS rejmi
sonrası akut pankreatit gelişen bir olgu sunduk. Kemoterapi
alan hastalarımızda şiddetli bulantı, kusma ve karın ağrısı
durumlarında akut pankreatitte aklımıza gelmeli ve gerekli
tetkiklerin istenmesi ile ayrıcı tanıda dikkate alınmalıdır.
EP-116
ABO KAN GRUBU VE PANKREAS KANSERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
HÜSEYİN ENGİN
1
, CEMİL BİLİR
1
, AYLA GÖKMEN
2
1
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ONKOLJİ B.D
2
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
HEMATOLOJİ B.D
Amaç:
Pankreas kanseri gerek sıklığı gerekse yüksek mortalitesi
nedeniyle sık araştırma konusu olan kanserlerdendir. Pankreas
kanseri için birçok risk faktörü araştırılmıştır; sigara, obezite,
diyabet, kronik pankreatit, aiesel yatkınlık şimdiye kadar
araştırılmış risk faktörleridir. Bizde çalışmamızda kan grup
antijenleri ile pankreas kanseri arasındaki ilişkiyi araştırdık.
Gereç ve Yöntem:
Pankreas kanseri tanısı olan 132 hasta ve 350 kontrol çalışmaya
alındı.
Bulgular:
Pankreas kanserli grupta A kan grubu anlamlı olarak daha
yüksekti (OR 1.8, 95%CI, p 0.005), AB kan grubu ise anlamlı
olarak daha düşüktü (OR 0.37, 95% CI, p 0.04). B ve O kan
grubu açısından ise sağlıklı kontroller ile fark yoktu. Yaşam
sürelerine bakıldığında median survi (IR) A,B,AB ve O kan grubu
için sırasıyla 7.0 (1-28), 7.0 (2-38), 10 (2-36) ve 9.0 (2-48) aydı.
Genel sağkalım O kan grubunda nonO hastalara göre anlamlı
olarak daha uzundu
Sonuç:
Çalışmamızda A kan grubu pankreas kanserli hastalarda daha
fazla saptandı. Bu bulgu literatürde yer alan diğer toplumlarda
yapılan çalışmalar ile uyumluydu. AB kan gurubu ise pankreas
kanseri için koruyucu bir risk faktörü olabilir. Çalışmamız
gösterdi ki O kan grubu taşıyan pankreas kanseri hastaları
kemoterapi ve/veya radyoterapiden bağımsız olarak daha
uzun OS’e sahipti. Bu da O kan gurubunun tedaviye henüz
bilemediğimiz faktörlerden dolayı daha iyi cevap verebileceğini
düşündürmektedir.
EP-117
KANSER KAYIT MERKEZİMİZDEKİ KAYITLI
PANKREAS KANSERLİ 73 HASTANIN ÖZELLİKLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
PINAR KUM
1
, BERKSOY ŞAHİN
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
2
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KANSER KAYIT
MERKEZİ
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BİLİM DALI
Amaç:
Pankreas kanseri prognozu en kötü olan tümörlerden biri olarak
kabul edilmektedir. Çalışmamızda 2008-2011 yılları arasında
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Kayıt Merkezinde
kaydedilen 73 pankreas kanserli olgunun özelliklerini araştırdık.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Kayıt
Merkezi’nin 2008-2011 yılları arasında veri tabanına dahil
ettiği 73 pankreas kanseri tanısı almış olgular alınmıştır.
Tanı aşamasındaki olguların yaş, cinsiyet, pankreas
lokalizasyonu,yaşadığı il, histolojik tanıları,sağkalımları
veri tabanındaki bilgiler ve ulaşılabilinen hastane dosyaları
incelenmiştir.İstatistiksel değerlendirmeler SPSS 15.0 istatistik
programı ve life tables sağkalım analizi ile yapılmıştır
Bulgular:
Olguların yaş ortalaması 60±12.68829 idi. 31 (%42,5) olgu
kadın, 42 (% 57.5) olgu erkek olarak saptandı. Olguların 51
(%69.9)’si Adana, 7 (%9.6)’si Hatay, 15(%20,4)’u diğer illerde
yaşamaktaydı. 56 (%76.7)’sı adenokarsinom, 8 (% 11)’i
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
193
nöroendokrin karsinom, 9 (% 12.3) olgu ise malign epitelyal
tümör histolojik tanısını almaktaydı. Tümör yerleşimleri 33 (
%45.2) pankreas başı, 8 ( %11.0) pankreas gövdesi, 8 ( % 11)
pankreas kuyruğu, 2 ( %2.7) pankreas boynu, 1 ( % 1.4) pankreas
kanalına idi. 21 (%28.8) olgunun ise yerleşimi belirtilmemişti.23
(%31.5) olgunun sağkalım bilgisine ulaşılabilmiştir. Bu bulgulara
göre; median sağkalım kadınlarda 9.9 ay, erkeklerde 7.7 ay her
iki cins için ise 9.655 ay olarak görülmüştür.Adenokarsinom
tanısı alanlar için sağkalım 10.125 ay, nöroendokrin karsinom
için 20 ay, epitelyal tümör için 1.5 aydır. Sağkalım 1 yıllık % 41,
2 yıllık % 20 olarak bulunmuştur.
Dostları ilə paylaş: |