Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə43/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   73

Amaç:
Desmoplastik küçük yuvarlak hücreli tümör (DSRCT) çocukları, 
adolesanları ve genç erişkinleri etkileyen, nadir görülen agresif 
bir  malignitedir.  Genellikle  peritoneal  yüzeylerden  başlar  ve 
tüm  peritona  yayılır.  Agresif  cerrahi  eksizyon,  kemoterapi 
ve  radyoterapiyi  içeren  multimodalite  tedavilerine  rağmen 
%60-70  hasta  3  sene  içinde  hastalığa  yenik  düşmektedir. 
Hipertermik  intraperitoneal  kemoterapi  (HİPEC)  ve  KC 
metastazları  için  radyoaktif  yttrium  mikrosfer  tedavisi  son 
güncel tedaviler arasındadır. Literatürde dünyada 200 civarında 
vaka bildirilmekte ve birçok tedavi yaklaşımlarına dirençli olan 
bu  tümör  için  henüz  etkinliği  gösterilmiş  bir  tedavi  şeması 
bulunmamaktadır. Olgumuz yaygın lenfadenopati (LAP)’lar ve 
periton  tutulumu  ile  başvurmuş,  omentum  biyopsisi  sonucu 
nadir görülen DSRCT tanısı konmuştur.
Olgu: 
34 yaşında erkek hasta iki aydır bulunan karın ağrısı ve bulantı 
yakınmasıyla  başvurdu.  Yapılan  radyolojik  incelemelerde 
supraklaviküler, mediastinal ve peritoneal multipl konglomere 
LAP’lar  tespit  edildi.  Supraklaviküler  LAP’tan  yapılan  iğne 
biyopsisi  hodgkin  lenfoma  açısından  şüpheli  bulundu.  Genel 
cerrahi  tarafından  eksploratris  laporotomi  planlandı.  Batın 
içi  yaygın  LAP’lar  ve  omental  kitlelerden  eksizyonel  biyopsi 
yapıldı. Patoloji sonucu DSRCT olarak rapor edildi. DSRCT’lerin 
ayırıcı  tanısında  lenfoma  da  bulunduğundan  ve  klinik  olarak 
lenfomayı  destekleyen  bulgular  olduğundan  hastaya  CEOP 
(siklofosfamid,  epirubisin,  vinkristin  ve  metil  prednizolon) 
rejimi  başlandı.  Takiplerinde  kontrol  görüntülemelerinde 
hastalık stabil seyrettiğinden tedavi 8 küre tamamlandı. Ancak 
8 kür kemoterapi sonrasında asit miktarında belirgin artış oldu, 
peritoneal kateter yerleştirilerek yaklaşık 20 litre sıvı boşaltıldı 
ve  ardından  hastaya  intraperitoneal  (İP)  sisplatin  verildi.  İP 
sisplatin tedavisine de yanıt vermeyen hastanın karında şişlik 
yakınmasının  artması  üzerine  ICE  (İfosfamid,  karboplatin  ve 
etoposid)  protokolü  başlandı.  Hastanın  halen  kliniğimizde 
tedavi süreci devam etmektedir.
Sonuç:
Seyrek  görülen  bu  hastalığa  yönelik  tedavi  yaklaşımı 
konusunda  yeterli  çalışma  olmaması  ve  tümörün  agresifliği 
nedeniyle  kür  şansı  az  olmaktadır.  HİPEC,  yttrium  mikrosfer 
tedavisi ve hedefe yönelik ajanlar gündemde olmasına rağmen 
vaka  sayısının  az  olması  ve  klinik  çalışmaların  yapılamaması 
nedeniyle  genel  olarak  kabul  görmüş  bir  tedavi  modalitesi 
bulunmamaktadır.  DSRCT  yeni  klinik  deneyim  ve  tedavi 
yaklaşımlarını gerektirmektedir.
EP-99
GERİATRİK KANSER HASTALARININ KLİNİK ÖZELLİKLERİ
SELİN TESTEMEL , SELDA UÇAR , HASAN ŞENOL COŞKUN , 
YASEMİN ÇELEBİOĞLU , AYSEL TEKELİ , HAKAN BOZCUK , 
BURHAN SAVAŞ , DENİZ ARSLAN , SEMA SEZGİN GÖKSU , ALİ 
MURAT TATLI , ŞEYDA GÜNDÜZ , MÜKREMİN UYSAL , ŞERİFE 
BİLAL  
 
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ,TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM 
DALI,ANTALYA 07070,TÜRKİYE
Amaç:
Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde genel nüfus 
içindeki  yaşlı  insan  sayısı  hızla  artmaktadır.  Bu  çalışmada  65 
yaş ve üzeri hastalarda görülen kanser türlerinin belirlenmesi 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
185
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmada  Akdeniz  Üniversitesi  Hastanesi’ne  son  bir  yılda 
başvuran  tüm  kanser  hastalarının  kanser  kayıt  sistemindeki 
verileri değerlendirildi. 65 yaş ve üzeri kanser tanısı almış tüm 
hastalar cinsiyete ve tanıya göre kaydedildi. Hastalar 5 yıllık 4 
gruba ayrılarak cinsiyet, yaş ve tanı dağılımları incelendi.
Bulgular:
Polikliniğimize  başvuran  4100  hasta  tarandı.  Toplam 
870  (%21,2)  hasta  65  yaş  ve  üzeriydi.  Hastaların  393 
(%45,1)’ü    kadın,  477  (%54,8)’  si  erkekti.  En  sık  görülen 
tanılar  erkeklerde  sırayla  akciğer  (%19),  kolon,prostat  olarak 
saptanırken  kadınlarda  sırayla  meme  (%44,7),  over  ve  kolon 
kanseriydi.  Yaş  ve  cinsiyette  göre  gruplara  bakıldığında;  75 
yaş  ve  üzerindeki  gruplarda  erkeklerde  akciğer  ve  prostat 
kanseri dağılımı 1/1 oranındayken, 65-74 yaş arası gruplarda 
yer  alan  erkeklerde  akciğer  kanseri  daha  fazla  olduğu 
saptanmıştır; tüm yaş gruplarındaki kadınlarda meme kanseri 
ilk sırada yer almaktaydı.
Sonuç:
Ünitemize son bir yılda başvuran kanser hastalarının 1/5 gibi 
önemli  bir  oranını  geriatri  grubu  hastalar  oluşturmaktadır. 
Bölgemiz  ileri  yaş  hastalarda  ilk  sırada  yer  alan  kanserler 
değişmezken ikinci sırada yer alan kanserler içinde kadınlarda 
over erkeklerde kolon kanseri olduğu dikkati çekmiştir.
EP-100
METAPLASTİK MEME KARSİNOMU VAKA SERİSİ: TEK MERKEZ 
DENEYİMİ
AYŞE DEMİRCİ , ONUR EŞBAH , AYŞE GÖK DURNALI , HAVVA 
YEŞİL ÇINKIR , SELAY GÜNDOĞDU , FATMA PAKSOY , TARKAN 
YETİŞYİĞİT , ÖMER KAMİL YAZICI , NECATİ ALKIŞ , BERNA 
ÖKSÜZOĞLU  
 
SB DRAY ANKARA ONKOLOJİ EĞT VE ARŞ HASTANESİ, TIBBİ 
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Memenin  metaplastik  karsinomu,  tüm  malign  meme 
lezyonlarının  %1’inden  azını  oluşturan,  yüksek  dereceli  nadir 
bir tümördür. Bu çalışmada, merkezimizde tedavi ve takipleri 
yapılan  metaplastik  meme  karsinomlu  hastaların  demografik 
özellikleri, sistemik tedavileri ve klinik sonuçlarını inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Ankara Onkoloji Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde 2005-2012 
yılları arasında takip edilen metaplastik meme karsinomlu 10 
kadın hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi
Bulgular:
Hastaların  6’sı  postmenopozal,  4’ü  premenopozal  olup 
yaşları  23  ile  80  arasındaydı  (ortanca  yaş:49.5).  Hepsinde 
ER negatifti, 2 hasta HER2 pozitif ve  4 hasta triple negatifti. 
Ortanca tümör boyutu 5.5 cm (aralık: 2-7). Üç hastada aksiller 
lenf  nodu  negatifti  (%30).  İki  hastada  tanı  sırasında  akciğer 
metastazı  vardı  (%20).  Adjuvan  kemoterapi  olarak  hastalara 
siklofosfamid, antrasiklin, 5FU, taksan, cisplatin, trastuzumab 
içeren kombinasyonlar uygulandı (Tablo 1)
Sonuç:
Metaplastik  meme  karsinomu  diğer  meme  kanseri  histolojik 
alttiplerine  göre  daha  kötü  prognozlu  ve  agresif  seyirlidir. 
En  sık  uzak  metastaz  alanları  akciğer  ve  kemiklerdir. 
Hormon  reseptörü  ve  HER2  ekspresyonunun  düşük  olduğu 
görülmektedir. Adjuvan tedavi konusunda henüz tam bir fikir 
birliği  olmasa  da  antrasiklin  içeren  kemoterapi  rejimlerinin 
daha etkin olduğu düşünülmektedir.

186
Tablo 1
Hasta
Evre
Tedavi
Son durumu
Takip süresi (ay)
1
4
7xTEC, 3 ay hormonoterapi-progres-3xSisplatin+Etoposit–
progres-1xVinorelbin-ex
ex-akciğer metas-
taz progresyonu
11
2
2B
4xCAP–takipsiz
 
 
3
3A
4xCAF+4xT-RT
yaşıyor
51
4
3A
Basit mastektomi+RT sonrası adjuvan kemoterapiyi kabul et-
medi. 9 ay sonra diğer memede İDK gelişti ve MRM yapılıp 
6xSiklofosfamid+Epirubisin-ex
ex-ileri yaş
16
5
3C
4xCAP+4xT+ RT+Hormonoterapi
yaşıyor
25
6
3C
4xneoadjuvan Sisplatin+Dosetaksel-tam remisyon-
MRM+RT+2xSisplatin+Dosetaksel
yaşıyor
9
7
4
Tanıda akciğer metastazlı-6xCAP–Minimal yanıt-beyin metastazı–
Dosetaksel+Kapesitabin başlandı
yaşıyor
8
8
2B
6xCAF+RT
yaşıyor
62
9
3C
4xCEF+4xT+RT+Trastuzumab
yaşıyor
26
10
2A
4xCAF+4xT
yaşıyor
24
EP-101 
GEMCİTABİNE İLİŞKİLİ DRESS SENDROMU: BİR OLGU 
NEDENİYLE
ERTUĞRUL BAYRAM , SEMRA PAYDAŞ , SUZAN ZORLUDEMİR , 
ABDURRAHMAN DOĞMUŞ , ARBİL ACİKALİN , ÇİĞDEM AFŞAR, 
MERAL GÜNALDI , VEHBİ ERÇOLAK  
 
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ 
Amaç:
Gemcitabine  onkolojide  sıklıkla  kullanılan  bir  ilaç  olup,  diğer 
yan etkilerinin yanısıra deri döküntülerine yol açabilir. Burada 
gemcitabine tedavisi verilmekte olan bir pankreas Ca olgusunda 
ortaya çıkan DRESS sendromu sunulmuştur.
Gereç ve Yöntem:
 60 yaşında erkek hasta 3 yıl önce tip-II diyabet ve hipertansiyon 
tanıları ile izlenmekte iken pankreasta kitle nedeniyle başvurdu. 
Biyopsi    sonucu    pankreas  Ca  gelen    karaciğer  metastazı 
saptanan  hastaya  5.08.2011  tarihinde  gemcitabine  verildi. 
Tedavinin  3.  günü  ateş,  kaşıntı,  ellerde  ve  kollarda  kızarıklık 
şikayetleri  başlamış.  Şikayetlerinin    geçmemesi  üzerine  18.8 
2011  tarihinde  başvurdu.  Yaygın  makulo-papuler  döküntü 
olması üzerine yatırıldı.
Bulgular:
Fizik muayenede 38 C ateş, hepatomegali, yaygın makulapapuler 
döküntüler  saptandı.  Tam  kan  sayımı  ve  periferik  yaymada 
eosinofil artışı saptandı ve günler içinde eosinofil oranı arttı: 
(%8-%9,8-  %11,2-  %13,8-  %14,3).  Karaciğer  enzim  düzeyleri 
normal bulundu. Böbrek fonksiyon bozukluğu olmayan olguda 
lenfodenopati  de  saptanmadı.  Eozinofili  nedeniyle  yapılan 
incelemelerde parazit saptanmadı. Allerjik astıma uyan klinik ve 
laboratuar bulgusu saptanmadı. Deri biyopsisinde  epidermiste 
hiperkeratoz, bazal  tabakada  vakuoler  dejenerasyon,  papiller 
dermiste ödem, perivaskuler lenfosit ve eosinofil infiltrasyonu 
saptandı.  Hastada  gemcitabine  ilşikili  DRESS  sendromu 
düşünülerek  antihistamik  ve  lokal  streoid  başlandı.  Tedavi 
sonrası 5. günde cilt lezyonları  ve eosinofili  geriledi.
Sonuç:
Yaygın cilt erupsiyonu, ateş, eosinofili, sistemik semptomlarla 
giden  bir  hastalık  olan  DRESS    sendromu’nun  en  sık  sebebi 
ilaçlardır.  Bazen    HHV-6,  EBV,  CMV  gibi  enfeksiyonlar  da 
etken  olabilir.  Gemcitabine  ilişkili  DRESS  olgusuna  literatür 
taramasında  rastlanmadığı  ve  onkolojide  günlük  pratikte  sık 
kullanılan ilaçlardan biri olan gemcitabine ilişkili DRESS olması 
nedeniyle olgu sunuldu.
EP-102
KANSER HASTALARINDA UYKU SORUNLARININ PİTTSBURGH 
UYKU KALİTE ÖLÇEĞİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
TÜLAY AKMAN 
1
, TUĞBA YAVUZŞEN 
1
, ZEYNEP SEVGEN 
2

HÜLYA ELLİDOKUZ 
3
, AHMET UĞUR YILMAZ 
1
 
 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 

- DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ 
PREVENTİF ONKOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Kanser  populasyonunda  uykusuzluk  prevalansı  %23-61 
arasında  değişmektedir.  Kanserli  hastalarda  uykusuzluk,  kötü 
uyku kalitesi, kısa uyku süresi sıklıkla görülen problemlerdendir.
Türkiye’de  kanser  hastalarının  uyku  problemlerinin  sıklığı  ile 
ilgili  yeterli  çalışma  bulunmamaktadır  ve  yeni  çalışmalara 
gereksinim  vardır.  Bu  çalışmamızda  kanser  hastalarında  uyku 
bozukluluklarının  sıklığının  araştırılması  ve  bunların  yaşam 
kalitesi üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Dokuz Eylül Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Tıbbi Onkoloji Bilim 
Dalı  Polikliniğine  başvuran  kanser  tanısı  almış  kemoterapi 
planlanan veya alan 314 hasta çalışmaya alınmıştır. Hastalara 
sözlü  onam  alındıktan  sonra  yüzyüze  görüşme  yöntemiyle 
Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ) uygulanmıştır.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
187
Bulgular:
Çalışmaya  alınan  toplam  314  hastanın  167’si  (%53,2)  kadın, 
147’si  (%46.8)  erkekti.  Yaş  ortalamaları  sırasıyla  kadınlarda 
54,8, erkeklerde 61,8’di. Hastaların %33.8 GİS, %22.6 meme, 
%21.7  akciğer,  %8.3  jinekolojik  ve  %13.7  diğer  kanser 
grupları  oluşturdu.  PUKÖ’ne  göre  314  hastanın  127’sinde 
(%40.4) uyku kalitesi kötü (global skor>5) saptandı. Cinsiyet, 
medeni hal, evre ve kemoterapi uygulanması ile uyku kalitesi 
skorları  arasında  istatiksel  anlamlı  farklılık  saptanmadı  (p 
>0.05). Metastaz yerleşim bölgelerine göre kemik ve visseral 
metaztazları olanlarda uyku kalitesi skorlaması daha düşüktü 
(p:0.006). Hastaların genel performans durumuna göre ECOG 
skoru 3 olanlarda anlamlı olarak uyku kalite skorlaması düşük 
saptandı  (p:0,02).  Uyku  kalitesi  zerine  bağımsız  bir  etmen 
olan  cinsiyete  göre  gruplandırıldığında  kadın  cinsiyette  uyku 
bozukluğu ve gündüz işlev bozukluğu skoru istatistiksel olarak 
anlamlı saptandı (p:0.04, p:0.01).
Sonuç:
PUKO  ölçeği  kanser  hastalarında  uyku  bozukluluklarının 
değerlendirilmesinde kolay ve uygulanabilir bir ölçektir. Kanser 
hastalarında uyku problemlerinin erken dönemde saptanması 
ve  yaşam  kalitesi  üzerine  olan  etkilerinin  değerlendirilmesi 
önemlidir.
EP-103
PRİMERİ BİLİNMEYEN TÜMÖRLERİN KLİNİK, PATOLOJİK, 
DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ VE TEDAVİ SONUÇLARININ 
RETROSPEKTİF ANALİZİ
ALİ SARI , SERNAZ UZUNOĞLU , ESMA TÜRKMEN , BÜLENT 
ERDOĞAN , İRFAN ÇİÇİN 
 
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 
MEDİKAL ONKOLOJİ
Amaç:
Primeri  bilinmeyen  kanser  (PBK),  tüm  kanserlerin  %  2-7’sini 
oluşturur. Klinik çalışmalara alınan PBK’li hastalarda sağkalım 
6-10  ay,  alınmayanlarda  2-3  aydır.  Çalışmamızda,  PBK 
hastalarımızın klinik, patolojik, demografik özelliklerini, tedavi 
sonuçlarını,  sonuçlara  etkili  olan  prognostik  faktörleri  ortaya 
koymayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
1999-2010  yılları  arasında,  Trakya  Üniversitesi  Tıp  Fakültesi 
Tıbbi  Onkoloji  Kliniğine  kanser  tanısıyla  başvuran  11742 
hastadan PBK tanısıyla sistemik tedavi alan  97 (34 kadın, 63 
erkek) hasta çalışmaya alındı.
Bulgular:
Sigara içme oranı %59 idi. Olası primer akciğer ile sigara arasında 
ilişki vardı (p=0.002). En sık metastaz yeri karaciğer idi. Ortanca 
KC  metastaz  sayısı  4  idi.  Ortanca  metastaz  bölge  sayısı  2  idi. 
KC metastazı olan hastaların metastazı olmayanlara göre GSK’ı 
kötüydü  (p=0.001).  En  sık  histoloji  adenokarsinomdu  (%63). 
Öngörülen en sık olası primer akciğerdi (%36). Ortanca GSK 6 
ay idi. Sağkalım sonuçları açısından olası primer öngörülenlerle 
öngörülemeyenler  karşılaştırıldığında  ortanca  sağkalım  6 
aya karşı 4 ay idi (p=0.08). Diğer yandan olası over, testis ve 
primer  periton  tümörleri    gibi  kemosensitif  tümörler  diğer 
tümörlerle karşılaştırıldığında ortanca sağ kalım 11 aya karşı 6 
ay (p=0.036) bulundu. Bu kemosensitif tümörler olası primer 
öngörülen tümörlerden çıkarıldığında sağ kalım farkı ortanca 
sağ  kalım  olası  primer  öngörülenlerde  6  ay,  olası  primer 
öngörülmeyenlerde 4 ay (p=0.12) bulundu. ALP, hemoglobin, 
albümin,  LDH,  kemoterapi  yanıtı  ve  karaciğer  metastazı  tek 
değişkenli  analizde  sağkalımla  ilişkiliyken,  çok  değişkenli 
analizde  sadece  karaciğer  metastazı  varlığı  ve  kemoterapi 
yanıtı sağkalımla ilişkili bulundu.
Sonuç:
İyi prognostik ve kemosensitif grubun tanımlanması sağkalım 
sonuçlarını  iyileştirmektedir.  Kötü  prognostik  gruptaki 
hastaların  primerinin  öngörülerek  tedavi  edilmesi  sonuçları 
primeri  öngörülemeyen  gruba  göre  değiştirmemektedir. 
Kemoterapiye yanıt ve karaciğere metastaz varlığı en önemli 
prognostik faktörlerdir.
EP-104
REKÜRREN METASTATİK TİMOMA TEDAVİSİNDE CYBERKNİFE 
UYGULAMASI
NURİ USLU , HASAN CEM MISIRLIOĞLU , VAHİDE IŞIL UĞUR , 
GÜLHAN GÜLER , YILDIZ GÜNEY  
 
ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 
RADYASYON ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ 
Amaç:
Temel  tedavisi  cerrahi  ve  radyoterapi  olan  timomalarda 
metastaz  odaklarında  radyoterapinin  gelişmiş  teknikler  ile 
etkin kullanımını göstermek istedik.
Gereç ve Yöntem:
Olgu: Hastamız 46 yaşında bayan olup, 2004 yılında torokostomi  
sonucu tanı almış tip 1 timomadır. Başka bir merkezde 3 ayrı 
kemoterapi  (KT)  protokolü  uygulanmıştır.  Takiplerinde  2007 
ve 2009’da lokoregional  nüks nedeniyle palyatif  mediastinal 
cerrahi  girişimler,  yine  12-2009’da  torokal  11-1umbal 
2  seviyesindeki  paravertebral  kitleye  maksimal  cerrahi 
sonrası    postoperatif      konformal    35  GY    radyoterapi    (RT) 
uygulanmıştır.  25-10-2011  Pet  Bt  ;    akciğer  dışında  patolojik 
tutulum saptanmadı. Akciğerde SUV maks 3.2  ile 5.1  arasında  
fdg  tutulumu  gösteren    7  adet  nodül  için  radyoloji  bölümü 
yardımıyla    takip  akciğer    tomografilerinin  karşılaştırılması 
sonucu,  sol  akciğer  bazalinde    5  adet    nodülde  progresyon 
saptandı.
Bulgular:
Klinik  semptomu  olmayan  hastaya,  lejyonların  takipte  
kalabileceği  veya    Cyberknife  ile  RT  verilebileceği  anlatıldı. 
Hastanın    tedavi  isteği  üzerine    nodüllerin  en  büyüğü  olan  
anteriordaki  (3  cm)  ve  lateral    komşuluğundaki    iki  kitleye,  
toplamda 4 adet  fludicial  yerleştirildikten sonra, Cyberknife 
ile  3  fraksiyonda    5200  cGY    RT  uygulandı.  3.  ay  kontrol 
torax 
 
Bt   radyoloji yorumunda  RT  uyguladığımız  nodüllerde  
ileri derece  regresyon görüldü.
Sonuç:
Üç kez primer tümör cerrahisi, adjuvan kemoterapi sonrasında 

188
5. yılında paravertebral metastaza   ve 7. yıl takibinde progrese 
akciğer  nodüllerinden  ikisine  radyoterapi  uyguladığımız 
hastanın,  her  iki  lokalizasyondaki  kitlede  belirgin    regresyon 
görüldü. Selim seyirli olarak tanımlanan timomaların metastatik 
odaklarında ileri teknikler ile radyoterapi etkinliğini gördük.
EP-105
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 1. VE 3. SINIF 
ÖĞRENCİLERİNİN KANSER VE SAĞLIKLI YAŞAM İLİŞKİLERİ 
ARASINDAKİ BİLGİ,GÖRÜŞ VE DAVRANIŞLARI
GÖKHAN ÇELENKOĞLU 
1
, BEKİR KAPLAN 
2
, BURCU KÜÇÜK 
BİÇER 
2
, MELTEM ŞENGELEN 
2
, BANU ÇAKIR 
2
, SABAHAT 
TEZCAN 
2
 
 

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ B.D. 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI A.B.D.
Amaç:
Bu çalışmanın amacı Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. ve 
3.  sınıf  öğrencilerinin  sağlıklı  yaşam  biçimi  ve  alışkanlıkları 
hakkında bazı  bilgilerinin ve farkındalıklarının  belirlenmesi ve 
kanser hastalığının oluşumunda olası etkiler konusundaki bilgi, 
görüş ve davranışlarının   saptanmasıdır.
Gereç ve Yöntem:
Araştırma  kesitsel  tipte  bir  çalışmadır.  Araştırmada  veri 
toplamak amacıyla toplam 45 soru bulunan bir anket gözlem 
altında  uygulanmıştır.  Toplam  192  kişiden  153’e  (%79,6) 
ulaşılmıştır. Veri girişi yapılandırılmış ve analizleri için “SPSS for 
Windows 15.0”paket programı kullanılmıştır.
Bulgular:
Araştırmaya 
katılanların 
yaşları 
17-24 
arasındadır. 
Öğrencilerin%44,4  ü  17-19yaş  grubunda,  %55,6  sı  20-24  yaş 
grubunda  olduğu  belirlenmiştir.Öğrencilerin%46,4  ü  erkek, 
%53,6  sı  kadındır.Katılımcıların  87’si  (%56,9)  1.  sınıfta,    66’sı 
(%43,1) 3.sınıfta olduğu saptanmıştır. 
Öğrencilerin 17-19 yaş grubunda olanlar ile 20-24 yaş grubunda 
olanlar  kanser  bilgi  puanı  ile  karşılaştırıldığında,yaş  grubu 
büyük olanlarda kanser bilgi puanı anlamlı olarak daha yüksek 
bulunmuştur(p<0,0001).
Öğrencilerin  okuduğu  1.  ve  3.  sınıflar  ile  kanser  bilgi  puanı 
karşılaştırıldığında,3.sınıfta  okuyanlarda  kanser  bilgi  puanı 
anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur(p<0,001).
Öğrencilerin  çekirdek  aile  tipi  olanları  ile  kansert  bilgi  puanı 
aarsında anlamlı bir fark bulunmuştur(p<0,036).
Öğrencilerin  kanserde  taramanın  önemi  ile  kanser  bilgi 
puanları arasında anlamlı bir fark saptanmıştır(P<0,027).
Sonuç:
Sonuç olarak Kırıkkale Tıp Fakültesinde yapılan bu araştırmada, 
3. sınıf öğrencileri ile yaş grubu büyük olanların (20-24) ; 1.sınıf 
öğrencileri  ve  yaş  grubu  küçük  olanlara  (17-19)  göre  kanser 
konusunda daha bilgili oldukları belirlenmiştir.
Kanser konusunda duyarlılığı artırmak adına 1. sınıflara ek ders 
konularak  öğrencilerin  sağlıklı  yaşam  ve  dengeli  beslenme 
açısından bilgilenmesi sağlanmalıdır.
EP-106
OLGU SUNUMU: 15 YIL SONRA METASTAZ GELİŞEN UTERUS 
LEİOMYOSARKOMU
FEYZA ÇİÇEKLİ 
1
, NALAN AKGÜL BABACAN 
2
, SAADETTİN 
KILIÇKAP 
2
, BİRSEN YÜCEL 
3
, TURGUT KAÇAN 
2
, MEHMET FUAT 
EREN 
3
, YILLAR OKUR 
3
, EBRU ATASEVER AKKAŞ 
3
 
 

SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE ABD 

SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BD 

SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON 
ONKOLOJİSİ ABD
Amaç:
Uterus  leiomyosarkomları  metastaz  eğilimi  zayıf  olan  nadir 
tümörlerdendir. En sık, akciğerler, karaciğer ve beyine metastaz 
yapmakla  birlikte  geç  metastaz  oldukça  nadirdir.  Biz  bu  vaka 
ile operasyondan 15 yıl sonra akciğer metastazı gelişen  uterus 
leiomyosarkomu tanılı hastamızı sunmayı planladık.
Gereç ve Yöntem:
Hasta  dosya bilgileri incelendi.
Bulgular:
58  yaşında  bayan  hasta  bir  ay  önce  başlayan  nefes  darlığı 
şikayetiyle  bir  sağlık  kuruluşuna  başvurmuş.  Hastaya  çekilen 
akciğer grafisinde plevral efüzyon tesbit edilmiş. Yapılan plevral 
biopsi patolojisi ‘malign mezenkimal tümör metastazı’  şeklinde 
raporlanması  üzerine  değerlendirilen  hastanın,  özgeçmişinde 
15  yıl  önce  uterus  leiomyosarkomu  nedeniyle  opere  olduğu 
ve postoperatif 3 kür antrasiklinli rejim aldığı öğrenildi. Yapılan 
toraks tomografisinde, sağ akciğer üst lob anterior segmentte 
2.5x8cm,  posterior  segmentte  5.5x8cm  olmak  üzere  iki 
kitle  tesbit  edildi.  Hastaya  metastatik  m.  mezenkimal  tümör 
tanısıyla  uygulanan  6  kür  sisplatin-etoposid    kemoterapisi 
sonrası  radyolojik  progresyon  tesbit  edilmesi  üzerine,  ikinci 
basmak  tadavi  olarak  4  kür  ifosfamid-mesna  adriamisin,  2 
kür  ifosfamid-mesna-etoposid    tedavisi  uygulandı  ve  yapılan 
değerlendirmede  kitlede  tama  yakın  bir  regresyon  izlendi. 
Hasta halen asemptomatik olarak izlemdedir.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin