Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi


EP-126 PANKREAS KİSTADENOKARSİNOM METASTAZI İLE KARIŞAN



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə46/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   73

EP-126
PANKREAS KİSTADENOKARSİNOM METASTAZI İLE KARIŞAN 
DEV OVER KİSTLERİ OLAN OLGU SUNUMU
ZAFER ARIK 
1
, SERCAN AKSOY 
2
, M. ALİ NAHİT ŞENDUR 
2

ŞEBNEM YAMAN 
2
, NURİYE ÖZDEMİR 
2
, ŞUAYİB YALÇIN 
1
 
 

¹HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ 
ENSTİTÜSÜ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI 

²ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 
TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Pankreasın müsinöz kistik neoplazileri nadir görülen,  malignite 
potansiyeli  taşıyan  tümörleridir.  Müsinöz  kistadenokarsinom 
(MCAC)  nedeniyle  takip  edilmekte  olan  genç  kadın  hastanın 
kontrolünde  pelviste  multipl  metastatik  kitle  olarak  rapor 
edilen  lezyonların  dev  over  kistleri  olduğu  saptanan  olguyu 
sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
21 yaşında kadın hasta kliniğimize karın ağrısı ve karında kitle 
nedeniyle refere edildi. Yapılan görüntülemesinde abdomende 
pankreas ile ilişkili 30 cm çapında kistik kitle(şekil 1) saptandı. Su

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
197
btotalpankreatektomi+transvers kolon rezeksiyonu uygulanan 
hastanın patolojisinde pankreasın müsinöz kistadenokarsinomu 
olduğu ve kolona invazyon saptandı. Postop hastaya adjuvan 
gemsitabin-sisplatin  kemoterapisi  başlandı.  4  kür  sonunda 
abdomen BT;  pelviste mesane komşuluğunda en büyüğü 10 
cm olan multipl kistik metastatik lezyonlar(şekil 2) olarak rapor 
edildi.Hastanın metastatik olarak rapor edilen lezyonların USG 
ve  yeni  çekilen  BT’de(şekil  3)  iki  hafta  içinde  kaybolduğu  ve 
benign over kistleri olduğu belirlendi.
Bulgular:
Sonuç:
Pankreasın  MCAC’unun  gelişiminde  hormon  replasman 
tedavisi, gebelik, seks hormonlarının rolü olduğuna dair yayınlar 
bulunmaktadır.  Pankreas  MCAC’ların  immünohistokimyasal 
analizinde  normalde  over  dokusunda  saptanan  östrojen, 
progesteron,alfa-inhibin gibi proteinler de eksprese edilmektedir. 
Over  kistlerinin  gelişimi  ile  pankreas  MCAC  gelişiminde  benzer 
yolaklar olması nedeniyle pankreas MCAC nedeniyle takip edilen 
olgularda over kistleri akılda tutulmalıdır.
EP-127
SUBKLİNİK VON WİLLEBRAND HASTALIĞINDA İMATİNİB VE 
SUNİTİNİB İLE OLUŞAN CİDDİ HEMARTROZ
NECDET ÜSKENT , ZAFER GÜLBAŞ , MUZAFFER SEZER 
 
ANADOLU SAĞLIK MERKEZİ,TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
62 yaşında daha önce hemorajik diskrezi anemnezi olmayan bir 
kadın hastada metastatik GİST tümörü nedeniyle önce imatinib 
ve  daha  sonra  sunitinib  kullanımı  ile  multiple  eklemlerde 
ciddi  hemartroz  oluştu.  Koagülasyon  faktörleri  tarandığında 
Von  Willebrand  Faktör  eksikliği  saptandı.  Tirozinkinaz 
inhibitörlerinin  hücre  sinyal  yolu  modülasyonu  yaparak 
koagülasyon  faktörlerini  azaltabileceği  ve  subklinik  hastalığı 
manifest hale getirebileceği düşünüldü.
Bu  olgu  sunumunun  amacı,  Tirozinkinaz  inhibitörlerinin 
koagülasyon faktörleri üzerindeki etkisine dikkat çekmektir.
Gereç ve Yöntem:
PET CT, MR, Koagülasyon Tarama Testleri ( aPTT, PT, KZ, PZ ), 
Koagülasyon Faktörleri
Olgu Sunumu:
62  yaşında  kadın  hasta,  bir  yıl  önce  incebarsak  GİST  tümörü 
nedeniyle opere edilmiş ve izleme alınmış. Bir yıl sonra mandibula 
sağ ramusunda ağrılı şişlik nedeniyle başvurdu. Biyopside GİST 
tümörü metastazı saptandı. Bu bölgeye cyberkinife uygulandı. 6 
ay sonra PET CT’ de aynı bölgede ve servikal lenf metastazlarında 
progresyon saptanması üzerine imatinib (Glivec) tablet 400mg 
PO tedavisi başlandı. Tedavinin 10. gününde sağ omuz, her iki 
diz ve ayak bileklerinde ağrılı şişme ortaya çıktı. MR görüntüleri 
hemartroz  tanısını  destekledi.  İmatinib  tedavisi  kesilerek 
gerekli  ortopedik  girişimsel  müdahaleler  yapıldı.  Trombosit 
sayısı  ve  diğer  hematolojik  parametreler  ile  koagülasyon 
tarama testleri ( aPTT, PT, KZ, PZ ) normal değerlerde bulundu. 
Hasta stabilize olduktan 8 hafta sonra tümör progresyonunun 
devam  etmesi  üzerine  sunitinib  (  Sutent  )  50mg  PO  tedavisi 
başlandı.  Tedavinin  7.  gününde  öncelikle  diz  eklemlerinde 
olmak üzere hemartroz tekrarladı. Sunitinib tedavisi kesildi ve 
gerekli müdahaleler yapıldı. Spesifik koagülasyon faktörlerine 
bakıldığında Von Willebrand Faktörü düşük bulundu.
Sonuç:
İmatinib ve sunitinib gibi tirozinkinaz inhibitörleri, hücre sinyal 
yolunu  değiştirerek  koagülasyon  faktörlerini  azaltabilirler. 
Olgumuzda  olduğu  gibi,  subklinik  bir  faktör  eksikliğinde  bu 
ilaçlar ile ciddi hemofilik komplikasyonların gelişebileceği göz 
önünde tutulmalıdır.
EP-128
METASTATİK VE LOKAL İLERİ PANKREAS KANSERLİ 
HASTALARIMIZIN KLİNİK ÖZELLİKLERİ VE TEDAVİ 
SONUÇLARININ RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
NİLÜFER AVCI , ÖZKAN KANAT , ERDEM ÇUBUKÇU , FATİH 
ÖLMEZ , ENDER KURT , TÜRKKAN EVRENSEL , OSMAN 
MANAVOĞLU  
 
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
Amaç:
Bu çalışmada, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji 
Bölümü’nde,  1995-2010  tarihleri  arasında    metastatik  veya 
lokal ileri pankreas kanseri nedeniyle sistemik kemoterapi almış 
166  olgunun  klinik  özellikleri  ve  tedavi  sonuçları  retrospektif 
olarak değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Olguların  114  erkek,  52  kadın  olup  ortalama  yaş  60  (33-84) 
idi.  Tanı  anında  89  olgu  metastatikti  ve  en  sık  metastaz  yeri 
karaciğerdi.  ECOG  performans  skoru  çoğu  olguda  (n=103) 
2  olup,  olguların  133’de  %10’dan  fazla  kilo  kaybı  mevcuttu. 

198
Laboratuvar  parametrelerinde  ortalama  hemoglobin  düzeyi 
11.9 gr/dl, CEA 127 IU/L, CA19-9 16000 IU/L ve LDH 300 mg/
gl  idi.  Toplam  128  olgu  kemoterapi  aldı  (Tablo1).  Uygulanan 
kemoterapi  rejimleri  gemsitabin  +  5-FU  (n=74),  Gemsitabin 
(n=41),  Gemsitabin+sisplatin  (n=4)  ve  UFT  +sisplatin  (n=3) 
şeklindeydi. Kemoterapide uygulanan ortalama kür sayısı 5 idi. 
Lokal ileri pankreas kanserli olguların yalnızca 19’na kemoterapi 
ile eş zamanlı radyoterapi uygulanmıştı. Kemoterapi ile olguların 
%6.6’sında  tam  yanıt,  %5.4’ünde  kısmi  yanıt  ve  %10.8’’inde 
stabil  hastalık  elde  edildi.  Tedavi  ile  olguların  ancak  33’ünde 
kilo artışı gözlendi  ve kilo artışı ile sağ kalım arasında  pozitif 
bir ilişki (p=0.000) tespit edildi. Ortalama sağ kalım süresi  10 
aydı (4-7 ay). Farklı yıllar için belirlenen sağ kalım sürelerinde 
anlamlı bir farklılık (p=0.849) gözlenmedi (Tablo 2).
TARİH ARALIĞI
     N
OS
P
1995-2000
2000-2005
2005-2010
19
38
44
8ay
8ay
7ay
 
0.819
Tablo2:Farklı yıllar için belirlenen ortalama sağkalım süresi 
(OS)
Sonuç:
Lokal ileri veya metastatik pankreas kanserinin tedavisi halen 
onkologlar için önemli bir problemdir. Çalışmamızda belirlenen 
kemoterapiye  yanıt  oranları  ve  sağkalım  sonuçları  yüz 
güldürücü değildir. Ancak son dönemde ümit vaad eden üçlü 
kemoterapi  kombinasyonları  (FOLFIRINOX)  veya  oxaliplatin-
bazlı  kombinasyonların  çalışmamızda  değerlendirilmediği  göz 
önünde bulundurulmalıdır.
EP-129
ANAL KANAL KANSERLİ HASTALARIN KLİNİK ÖZELLİKLERİ VE 
TEDAVİ SONUÇLARI: TEK MERKEZ TECRÜBESİ
UĞUR ŞAHİN 
1
, FERAH YILDIZ 
2
, ŞUAYİB YALÇIN 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ, ANKARA, TÜRKİYE 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYASYON 
ONKOLOJİSİ ANABİLİM DALI, ANKARA, TÜRKİYE
Amaç:
Anal  kanal  epidermoid  karsinomu  nadir  bir  gastrointestinal 
kanserdir.  Burada  bir  üçüncü  basamak  hastanesinin  tedavi 
sonuçları özetlenmektedir.
Gereç ve Yöntem:
2000 ve 2011 yılları arasında anal kanal epidermoid karsinomu 
nedeniyle  takip  edilen  hastaların  tıbbi  kayıtları  demografik, 
klinik  ve  tedavi  ilişkili  veriler  açısından  retrospektif  olarak 
incelendi.
Bulgular:
19 hastanın 10’u (% 52,6) erkekti. Ortanca tanı yaşı 62 (39-82), 
ortanca takip süresi 29,2 aydı (2,6–82,0). % 47,4’ünde sigara, 
%  10,5’inde  kondiloma  aküminata  hikayesi  mevcuttu.  Hiçbiri 
HIV pozitif veya immünsüprese değildi. % 42,1’inde anoskopik 
biyopsi, % 26,3’ünde insizyonel biyopsi, % 21,1’nde eksizyonel 
biyopsi ile patolojik tanıya ulaşıldı. Hepsinde evreleme için BT 
çekilmişti.  %  10,5’inde  lenf  nodu  tutulumu  mevcuttu.  Nodal 
değerlendirme için % 26,3’ünde PET-BT, % 26,3’ünde de MRG 
yapılmıştı. % 27,8’inde evre I, % 44,4’ünde evre II, % 22,2’sinde 
evre III ve % 5,6’sında evre IV hastalık mevcuttu. % 78,9’una 
sisplatin  ve  mitomisin-C  ile,  %  10,5’ine  sisplatin  ve  5-FU  ile 
kemoradyoterapi  verilmişti.  Uygulanan  medyan  toplam  RT 
dozu 5040 cGy’di (4500-6000). %31,6’sının takiplerinde ortanca 
8,5 ay (5,9-16,7) içinde nüks görüldü. Nükslerin % 83,3’ü lokal 
nükstü. Lokal nüks gelişen 2 hastaya nüks sonrası APR yapıldı. 
%  31,6’sında  (n=6)  mortalite  izlendi.  %  33,3’ü  hastalık  dışı 
nedenlere  bağlıydı.  İki  yıllık  genel  sağkalım  %  73,7;  iki  yıllık 
progresyonsuz sağkalım % 57,9’du. Kadınlarda progresyonsuz 
sağkalım  erkeklere  göre  anlamlı  olarak  daha  iyiydi  (p=0,05). 
Genel sağkalım da anlamlı olmamakla birlikte erkeklere göre 
daha iyiydi (p=0,10).
Sonuç:
Kohortumuzda immünsüpresif hasta bulunmaması ülkemizde 
immünsüpresif durumların göreceli olarak daha nadir olmasıyla 
açıklanabilir. Hastalığın prognozu erkeklerde daha kötüdür.
EP-130
GASTROİNTESTİNAL KANAL KANSERLERİN TANISINDA 
ULTRASONOGRAFİNİN ROLÜ
EDA PARLAK 
1
, MUSTAFA YILDIRIM 
2
, AYHAN HİLMİ ÇEKİN 
3

MUSTAFA YILDIZ 
1
, AKİF NURİ DOĞAN 
3
, UTKU DÖNEM DİLLİ 
2
 
 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 
GASTROENTEROLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Bu  çalışmada  her  ne  kadar  tanıda  gold  standartın  üst 
gastrointestinal  sistem  endoskopisi  veya  kolonoskopi  olduğu 
bilinsede ultrasonografinin gastrointestinal kanal kanserlerinde 
rolü araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Bu  çalışmaya  anamnez  ve  fizik  muayene  bulgularıyla 
gastrointestinal  kanal  malignitesi  ön  tanısıyla    ultrasonografi 
ve  endoskopik  tetkiklerin  planlanan  40  hasta  alınmıştır. 
Tüm  hastalara  ultrasonografi  ve  endoskopi  uygulandı  ve 
histopatolojik tanılarla sonuçlar karşılaştırılmıştır.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
199
Bulgular:
Çalışmaya  25’i    erkek,  15’i  kadın  toplam  40  hasta  alınmıştır.  
Hastalardan  15’inde  (%37,5)  histopatolojik  olarak  malignite 
tespit  edildi.  Ultrasonun  GI  kanal  kanserleri  saptamada 
sensitivitesi  %71,4,  spesivitesi  %75,7  pozitif  prediktif  değeri 
%65,2,  negatif  prediktif  değeri  %19,3  olarak  saptandı. 
Endoskopik  girişimlerin  sensitivitesi  %100,  spesifitesi  %96, 
pozitif prediktif değeri %93,7 olarak saptandı. US’ de malignite 
tanısı ile en sık saptanan US bulgusu kirli yağlı planlar (%33) 
idi. US bulgularının histopatolojik olarak kanıtlanan malignite 
varlığı ile ilişkisi araştırıldığında sadece US’de hipoekoik solid 
lezyon tespiti anlamlı olarak saptandı (p:0,02).
Sonuç:
Abdominal 
ultrasonografi 
gastrik-kolonik 
kanserlerin 
saptanmasında  oldukça  spesifik  ve  sensitif  bir  yöntemdir. 
Özellikle  bazı  ultrasonografi  bulguları  bizi  malignitelere  daha 
fazla yönlendirebilir. Bu nedenle noninvaziv, kolay ulaşılabilir, 
radyasyon  içermeyen,  ucuz,  risksiz  olan  bu  yöntemin    diğer 
tanı  koydurucu  yöntemlerden  önce  uygulanmasının  faydalı 
olduğuna inanmaktayız .
EP-131
ABO KAN GRUPLARI VE AKCİĞER KANSERİ RİSKİ: ÇOK 
MERKEZLİ, VAKA-KONTROL, GÖZLEM ÇALIŞMASI
YÜKSEL ÜRÜN 
1
, GÜNGÖR UTKAN 
1
, AYTEN KAYI CANGIR 
2

BERNA ÖKSÜZOĞLU 
3
, NURİYE YILDIRIM ÖZDEMİR 
4

DERYA GÖKMEN ÖZTUNA 
5
, GÖKHAN KOCAMAN 
2
, AHMET 
DEMİRKAZIK 
1
, İLKER ÖKTEN 
2
, FİKRİ İÇLİ 
1
 
 

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM 
DALI 

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, GÖĞÜS CERRAHİSİ 
ANA BİLİM DALI 

DR. ABDURRAHMAN YURTASLAN ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM 
VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ 

ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ 
ONKOLOJİ KLİNİĞİ 

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, BİYOİSTATİSTİK ANA 
BİLİM DALI
Amaç:
Genetik  faktörlerin  kanser  gelişimindeki  rolü  bilinmektedir. 
Daha  önceki  çalışmalarda  başta  mide  ve  pankreas  kanseri 
olmak üzere ABO kan gruplarının kanser ile ilişkisi bildirilmiştir. 
Ancak akciğer kanseri (AK) ile ABO kan grupları ilişkisine dair 
veriler kısıtlıdır.
Gereç ve Yöntem:
İlgili merkezlerde 2000-2011 yılları arasında AK tanısı ile izlenen 
ve ABO/Rh kan grubu verisi bulunan tüm hastalar çalışmaya 
dahil edildi. Türk Kızılayı 2004-2011 yılları arasında sağlıklı kan 
grubu vericileri kontrol grubu olarak değerlendirildi. ABO/Rh 
ile yaş, histolojik alt tip ve cinsiyet ilişkisi değerlendirildi. Ayrıca 
1954  AK  hasta  grubu  ve  3.022.883  kişi  içeren  kontrol  grubu 
ABO/Rh kan gruplarının dağılımları açısından karşılaştırıldı.
Bulgular:
Hastaların ortanca yaşı 62 (Aralık: 17-90) ve hastaların %84’ü 
erkekti. ABO/Rh gruplarının dağılımı açısından hastalar (%43,6 
A,  %8,3  AB,  %17,3  B,  %30,8%  O  ve  %86,3%  Rh+)  ve  kontrol 
grubu  (%42,2  A,  %7,6  AB,  %16,3  B,  %33,9  O  ve  %87,7  Rh+) 
arasında  istatistiksel  olarak  anlamlı  fark  mevcuttu  (p=0,03). 
Ayrıca  hastalar  ve  kontrol  grubu  O  ve  O  olmayanlar  olarak 
karşılaştırıldığında  da  istatistiksel  olarak  anlamlı  farklılık 
saptandı  (p=0.004).  A  ve  A  olmayanlar  (p=0,065),  B  ve  B 
olmayanlar (p=0,076) ve Rh+ ve Rh- (p=0,057) için istatistiksel 
anlamlığa  yaklaşan  fark  mevcuttu.  Tanı  yaşı  ve  cinsiyet  kan 
grupları için benzer iken, histolojik alt tip ve kan grubu dağılımı 
arasında anlamlı farklılık saptandı (p=0,001). Histolojik alt tipe 
göre  A  ve  O  dağılımı  benzerdi  ancak  yassı  hücreli  karsinom 
olanlarda B antijen sıklığı diğer histolojik tiplere göre belirgin 
olarak daha fazla saptandı (p=0,009).
Sonuç:
Hasta  grubumuzda  ABO  kan  grupları  ve  AK  arasında  anlamlı 
ilişki gözlenirken, O dışı kan grubuna sahip olmak AK riskinde 
artış ile ilişkili bulundu. Ancak ABO kan grupları ve AK riski ile 
ilişkili olası mekanizmaları tanımlamak için daha fazla çalışmaya 
gereksinim vardır.
EP-132
ABO KAN GRUPLARI VE MEME KANSERİ RİSKİ: ÇOK 
MERKEZLİ, VAKA-KONTROL, GÖZLEM ÇALIŞMASI
YÜKSEL ÜRÜN 
1
, TÜLAY KORU-ŞENGÜL 
2
, KADRİ ALTUNDAĞ 
3

GÜNGÖR UTKAN 
1
, HANDAN ONUR 
1
, HAKAN AKBULUT 
1

AHMET DEMİRKAZIK 
1
, FİKRİ İÇLİ 
1
 

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM 
DALI 

MİAMİ MİLLER TIP FAKÜLTESİ, SYLVESTER KANSER MERKEZİ 
VE HALK SAĞLIĞI VE EPİDEMİYOLOJİ BÖLÜMÜ 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ 
BİLİM DALI
Amaç:
Genetik  faktörlerin  kanser  gelişimindeki  rolü  bilinmektedir. 
Daha  önceki  çalışmalarda  başta  mide  ve  pankreas  kanseri 
olmak üzere ABO kan gruplarının kanser ile ilişkisi bildirilmiştir. 
Ancak meme kanseri (MK) ile ABO kan grupları ilişkisine dair 
veriler çelişkilidir.
Gereç ve Yöntem:
İlgili  merkezlerde  2000-2011  yılları  arasında  MK  tanısı  ile 
izlenen  ve  ABO/Rh  kan  grubu  verisi  bulunan  tüm  hastalar 
çalışmaya dahil edildi. Türk Kızılayı 2004-2011 yılları arasında 
sağlıklı,  kadın  kan  grubu  vericileri  kontrol  grubu  olarak 
değerlendirildi. Hasta grubunda ABO/Rh ile yaş, ER, PR, HER2, 
menapoz  durumu  ve  ailevi  meme  kanseri  öyküsü  ilişkisi 
değerlendirildi.  Ayrıca  1740  MK  hasta  grubu  ve  204.553  kişi 
içeren  kontrol  grubu  ABO/Rh  kan  gruplarının  dağılımları 
açısından karşılaştırıldı.
Bulgular:
Genel  olarak  hasta  (%44  A,  %8  AB,  %16  B,  %32  O  ve  %88 
Rh+) ve kontrol grubu (%41 A, %8 AB, %16 B, %35 O ve %87 
Rh+)  ABO/Rh  dağılımları  benzerdi.    Ancak  hasta  ve  kontrol 
grubunda, A ve A olmama açısından anlamlı fark (p=0.019) ve 
O ve O olmama açısından anlamlılığa yaklaşan fark (p=0.051) 
mevcuttu. Hasta grubunda HER2 (p=0,0421) ve metastaz olma 

200
(p=0,0447) durumlarına göre A ve A olmama açısından anlamlı 
fark mevcuttu.   
Sonuç:
Hasta grubumuzda ABO kan grupları ve MK arasında anlamlı 
ilişki gözlenirken, A kan grubuna sahip olmak MK riskinde artış 
ile ilişkili bulundu. Ancak ABO kan grupları ve MK riski ile ilişkili 
olası  mekanizmaları  tanımlamak  için  daha  fazla  çalışmaya 
gereksinim vardır.
EP-133
SAĞLIKLI BİREYLERİN KANSER KONUSUNDAKİ BİLGİ 
DÜZEYLERİ
ALPTEKİN ACAR 
1
, BEGÜM ÇALIM 
2
, HÜLYA ŞAHİN 
3
, HAZAL 
DURSUN 
4
, AHMET ÇINKI 
1
, ALMİLA KANAT 
5
, SAADETTİN 
KILIÇKAP 
6
 
 

CÜTF DÖNEM4 

CERRAHPAŞA DÖNEM3 

HACETTEPE DÖNEM4 

DOKUZ EYLÜL DÖNEM3 

GAZİ DÖNEM2 

CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ
Amaç:
Amaç  sağlıklı  bireylerin  kanser  hakkındaki  bilgi  düzeylerini 
ölçmek  ve  kanser  hakkında  bilgilendirme,  tanı  ve  tarama 
konusunda yapılacak çalışmalara zemin hazırlamaktır.
Gereç ve Yöntem:
TURKMSIC  öğrencileri  tarafından  farklı  illerdeki  sağlıklı 
bireylere hazırlanan anket formu dolduruldu.
Bulgular:
4 farklı ilde yaş ortalaması 34±14 olan %54’ü erkek 936 sağlıklı 
birey  değerlendirildi.  Katılımcıların  %93’ü  sigaranın,  %78’i 
alkolün,  %82’si  cep  telefonlarının,  %89’u  baz  istasyonlarının, 
%83’ü  beslenme  alışkanlıklarının,  %75’i  bakteri-virüslerin  ve 
%64’ü  obezitenin  kanser  nedeni  olduğunu  düşünmekteydi. 
Katılımcıların  %44’ü  hekim  ve  bitkisel  yöntemlerle  tedavi 
edilmesi gerektiği düşüncesindeydi. Bireylerin %88’i tanı alırsa 
hekimin  herşeyi  açıkça  anlatmasını  istemekteydi.  Çoğunluk 
kanser olursa sevdiklerinin üzülmesinden endişe duymaktaydı 
(%48). Tarama yaptıranların oranı %12 iken, yaptırmayanların 
%26’sı  taramayı  nerede  yaptıracağını  bilmemekteydi. 
%16’sı  tanı  almaktan  korktuğu  için  tarama  yaptırmayacağını 
ifade etti. Yüzde 70 olgu kanser hakkındaki bilgilerinin yetersiz 
olduğunu düşünmekteydi. En sık televizyon (%63), gazete (%36) 
ve internet (%30) yoluyla bilgilenilmekteydi. %86 birey kanser 
hakkında  hekim  tarafından  bilgilendirilmek  istemekteydi. 
Bireylerin  %74’ü  kanser  taraması  yaptırmak  istediğini  ifade 
ederken, %86’sı KETEM hakkında bilgiye sahip değildi.
Sonuç:
Sağlıklı  bireylerin  kanser  konusundaki  bilgi  düzeyleri  düşük 
olup, sağlıklı bireylerin bilgilendirme ve tarama programlarına 
yönlendirilmesi için çalışma yapılmalıdır.
EP-134
BÖBREK YETMEZLİKLİ HASTALARIN TAKİBİNDE KANSER 
TARAMA FARKINDALIĞI:ANKET ÇALIŞMASI
ÖZLEM SÖNMEZ 
1
, ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK 
2
, IŞIL İREM 
BUDAKOĞLU 
3
, RÜMEYZA KAZANCIOĞLU 
4
, BURÇİN 
BUDAKOĞLU 
5
, ÜLKÜ YALÇINTAŞ ARSLAN 
5
, BERNA 
ÖKSÜZOĞLU 
5
 
 

SAKARYA EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ.İÇ HASTALIKLARI 
KLİNİĞİ 

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,İÇ 
HASTALIKLARI ABD,BOLU 

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP. FAK.TIP EĞİTİMİ A.B.D 

BEZMİALEM VAKIF Ü.İÇ HASTALIKLARI ABD.NEFROLOJİ BD 

DR.A.Y.ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ TİBBİ ONKOLOJİ 
KLİNİĞİ
Amaç:
Son  zamanlarda  gelişen  tanı  ve  tedavi  yöntemleriyle  böbrek 
yetmezlikli  hastaların  yaşam  sürelerinin  uzamasıyla  bu 
hastalarda  kanser  daha  sık  görülmeye  başlamıştır.  Sürekli 
hastane  ile  iç  içe  olan  bu  hastalarda  tarama  programlarıyla 
kanserlerin  erken  evrede  yakalanarak  kür  sağlanması 
amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Bu  çalışma  kompanse  böbrek  yetmezlikli  (KBY),hemodiyaliz 
(HD)  ve  böbrek  transplantlı(BT)  hastaların  tedavileri  ile 
ilgilenen  hekimlerin,  bu  hastalara  serviks,  prostat,  meme  ve 
kolon kanseri için tarama yöntemlerini önerip önermediklerini 
belirlemek amacıyla, 27. ulusal nefroloji kongresinde yüz yüze 
anket yapmak suretiyle yapıldı.
Bulgular:
Anket çalışmasına 144 hekim katıldı. Katılımcıların 101’i(%70.1) 
erkek,  43’ü(%29.9)  kadındı.  Yaş  gruplarına  göre;  30  yaş  altı 
9(%6.3), 30-39 yaş arası 43(%29,9), 40-49 yaş arası 80(%55.6), 
50-59  yaş  arası  10(%6.9),  60-69  yaş  arası  2(%1.4)katılımcı 
olduğu  görüldü.  Hekimlerin  41’i(%28.5)  nefroloji  uzmanı, 
27’si(%18)  HD  sertifikalı  iç  hastalıkları  uzmanı,  69’u(%47.9) 
HD  sertifikalı  pratisyen  hekim  olup,7  hekimde  (%4.9)  diğer 
uzmanlık  alanlarında  görev  yapmaktaydı.  Hekimlerin  118’i 
(%81.9)ilde, 26’sı(%18.1) ilçede çalışmakta olup 58’i(%40.3)özel 
diyaliz merkezinde, 86’sı(%59.7) resmi kurumda çalışmaktaydı.
Hastalar KBY, HD ve BT hastaları olarak gruplandırıldı. Yüzyirmiüç 
(%85.4) hekimin hastalara erken teşhis amaçlı meme kanseri 
taramasını  önerdiği, bunlardan 56’sının( %45.5) tüm hastalara 
meme  kanseri  taraması  önerdiği,  en  fazla  meme  kanseri 
taraması önerilen alt gurubun  %15.5 ile HD hastaları olduğu 
görüldü. En fazla önerilen tarama yöntemi mamografi, kendi 
kendine ve hekim tarafından yapılan muayene yöntemiydi.
Serviks  taramasını  109  (%75.7)  hekimin  önerdiği,  56’sının 
(%45.5) tüm hasta gurubuna tarama önerdiği görüldü. En çok 
tercih edilen tarama yöntemi pap smeardi.
Kolon taramasını 105(%73) hekimin önerdiği, 50’sinin (%47.6) 
tüm  hasta  gurubuna  önerdiği  görüldü.  En  fazla  tercih  edilen 
tarama yöntemi GGK testiydi.
Prostat taramasını 114(%79) hekimin önerdiği, 61’inin (%53.5) 
tüm hasta gurubuna önerdiği, en fazla tercih edilen yöntemlerin 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
201
PSA ve rektal digital muayene olduğu görüldü.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin