DİL İLE SÖZ ARASINDA ŞEHİR
Fatih ORDU
Murat Hüdavendigar Üniversitesi
fatihordu7@yahoo.com.tr
TÜRKİYE
Zaman ve mekân bizi kuşatan iki unsur. İstem dışı da olsa bu iki olguyla hapsedilmiş durumdayız. Bu kuşatma,
varlığımız gibi düşüncelerimizi de sarmıştır. Etrafımızdaki varlıkları bir mekân içinde algılar ve anlamlandırırken olayları
da zaman içerisinde algılar ve anlamlandırırız.
1
İnceleme konumuz olan şehir, mekân ve zamanı kendinde toplayan bir unsur olarak görülebilir. Şehir, insan ile temas
etmiş zaman ve mekânın en kesif bir bileşkesidir. Kültür ve medeniyet bu temasın yoğunluğuyla ortaya çıkar. “İnsan
müdahalesinin yoğun olması bizi şehir (kent) kavramına, insan müdahalesinin seyrek olması ise taşra, kasaba ve köy gibi
kavramlara görürür.”
2
Şehir zamanın elbisesini giymiş bir varlıktır. Bir başka deyişle şehrin ruhu zamandır da denebilir. Eğer ruhu olan bir
varlıktan bahsediyorsak, –en azından edebî bir ifadeyle- bir kahramandan bahsediyoruz demektir. Zaten böyle olduğu için
de hususiyle modern dönem şehri bir kahraman olarak yeniden incelemenin gereğini duymuştur. Realist romanın mekâna
yeni bir anlam kattığını ve onu kahramanı ele veren bir unsur olarak ele alır. Bunun da ötesinde modern romanda –en
azından Baudelaire’in flanöründen bu yana- romanların yeni kahramanlarının kalabalıklar ve onları barındıran şehirler
olması dikkat çekicidir.
Bir kahraman olarak görülen şehir, bir metin özelliği gösterir. Nasıl her metnin bir okuma biçimi, onunla irtibata
geçme biçimi varsa şehri de bir okuma biçimi olmalıdır. Çünkü şehir aynı zamanda Metin Sürer’in ifadesiyle söyleyecek
olursak, ‘düşünce yazımıdır’
3
. Victor Hugo’nun Notre-Dame de Paris’ini şehirden öte bir yazı gibi okuduğunu iddia eden
Roland Barthes, insanoğlunun şehirleri zamana düşülen bir kayıt olarak inşa ettiğini savunur ve şunları ilave eder: “Şehir bir
söylemdir,bu söylem de gerçekten bir dildir: Şehir sakinleriyle konuşur; biz, içinde bulunduğumuz kenti konuşuruz; bunu
orada yaşayarak, orada dolaşarak, ona bakarak yaparız.”
4
Bu durumda şehir bir dildir ve orada yaşayan, dolaşan ve o şehri
seyreden kişi de bir şekilde o dille konuşur.
Kişilerin o dille (şehirle) konuşma biçimini Saussure’den hareketle ‘söz ve ‘dil’ terimleri ile karşılamak da
mümkündür.
5
Dil soyut, söz somuttur. Dil toplumsaldır, söz bireyseldir.
6
Bu bakımdan söz, kişinin dille temas kurma
biçimidir. Buradan iki tane yargıya ulaşmak mümkündür:
1. Saussure; sözü (parol), soyut olan dilin (langue) zaman ve mekân içinde somutlaşmış bir olgu olarak izah eder.
Buradan hareketle medeniyeti bir dil, şehri de söz olarak tanımlamak mümkün olabilir. Batı medeniyeti bir dil ise Roma,
Viyana bu dilin zaman ve mekân içinde somutlaşmış bir sözüdür denebilir. Yine aynı şekilde İslam medeniyetini bir dil
olarak kabul edersek Medine ve Bağdat da bu dilin somutlaşmış bir sözü olarak görmek mümkün olur.
1
Seymour Chatman, bu veriden yola çıkarak öykü mekânını ve söylem mekânını birbirinden ayırır. Geniş bilgi için bkz: Seymour
Chatman, Öykü ve Söylem, çev: Özgür Yaren, De Ki Yayınları, Ankara 2009, s. 89.
2
Şaban Sağlık, Granada, “Spleen’e Karşı Uzun Hikâye”, İstanbul, Şubat- Mart 2014, S: 6, s. 5.
3
Roland
Barthes,
Göstergeler İmparatorluğu, çev: Tahsin Yücel, YKY 2013, İstanbul, s. 38.
4
Roland Barthes, Göstergebilimsel Serüven, çev: Mehmet Rifat- Sema Rifat, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005, s. 210.
5
Ferdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, çev: Berke Vardar, Multılıngual Yayınları, İstanbul 2001, s. 48.
6
Hilmi
Uçan,
Hece, Eleştiri Özel Sayısı, “Dil, Yazar, Metin, Eleştiri Bağlamında Yapısalcılık”, Hece Yayınları, Ankara 2003, s. 210.
|