1.
Ortopedik engelli, özel ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve
sosyal uyum güçlü÷ü olan ö÷rencilerin engel türleri ile maruz kaldıkları
ihmal ve istismar düzeyleri arasında anlamlı bir fark var mıdır?
2.
Ortopedik engelli, özel ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve
sosyal uyum güçlü÷ü olan ö÷rencilerin yaúları ile maruz kaldıkları ihmal
ve istismar düzeyleri arasında anlamlı bir iliúki var mıdır?
3.
Ortopedik engelli, özel ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve
sosyal uyum güçlü÷ü olan ö÷rencilerin cinsiyetleri ile maruz kaldıkları
ihmal ve istismar düzeyleri arasında anlamlı bir iliúki var mıdır?
I.3.Denenceler
Problem ve alt problemlere ba÷lı olarak bu araútırmada incelenmesi uygun
görülen denenceler úu úekilde ifade edilmiútir.
4
1.
Ortopedik engelli, özel ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve
sosyal uyum güçlü÷ü olan ö÷rencilerin maruz kaldıkları ihmal ve istismar
düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmamaktadır.
2.
Ortopedik engelli, özel ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve
sosyal uyum güçlü÷ü olan küçük yaútaki ö÷renciler büyük yaútaki
ö÷rencilerden daha çok ihmal ve istismara maruz kalmaktadırlar.
3.
Ortopedik engelli, özel ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve
sosyal uyum güçlü÷ü olan ö÷rencilerin cinsiyetleri ile maruz kaldıkları
ihmal ve istismar düzeyleri arasında anlamlı bir iliúki bulunmamaktadır.
I.4.Tanımlar
Bu araútırmada geçen temel kavramlar aúa÷ıdaki gibi açıklanmıútır:
Çocuk østismarı: Çocu÷un sa÷lı÷ını, fizik ve psikolojik geliúimini olumsuz
etkileyen, bir yetiúkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek
yapılan hareket ya da davranıúlar (Budak 2000: 184).
Çocuk øhmali: Çocu÷un sa÷lı÷ı, fiziksel veya psikolojik geliúimi için gerekli
ihtiyaçların karúılanmaması (Akınhay ve Kömürcü 1999: 119).
Engelli: Do÷uútan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal,
duygusal ve sosyal yeteneklerini çeúitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle
toplumsal yaúama uyum sa÷lama ve günlük gereksinimlerini karúılamada
güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danıúmanlık, destek hizmetleri
ve yapılarda, açık alanlarda özel fiziki düzenlemelere ihtiyaç duyan kiúi (Enç
1980: 131).
Özürlülük: Bir insanın ‘normal’ kabul edilenleri yapabilmedeki ve
belirli/beklenen tavırdaki aktiviteyi yerine getirmedeki gerekli performansı
gösterme yetene÷indeki yoksunluk/sınırlılıktır (Burcu ve di÷erleri 2006: 785).
5
Bedensel Engelli: Bütün düzeltmelere ra÷men iskelet, sinir sistemi, kas ve
eklemlerdeki özürlerinden dolayı normal e÷itim, ö÷retim çalıúmalarından yeteri
kadar yararlanamayan bireye bedensel engelli denir. (Ersoy 2001: 102).
Ö÷renme Güçlü÷ü: Ö÷renme güçlü÷ü, ö÷renme ve özel ö÷renme güçlükleri
gösteren bireyleri kapsar. Ö÷renme güçlü÷ü kategorisine giren bireylerde biliúsel
süreçlerden görsel, iúitsel algılamanın geliúmedi÷i ya da algılananların
bütünleútirilmesinde ya da psikomotor özellikli ifade etme becerilerinde güçlükler
gözlenir. Ö÷renme güçlü÷ü gösteren bireylerin daha somut belirtileri okumayı,
yazmayı, konuúmayı ve aritmeti÷i ö÷renmede güçlükle karúılaúmalarıdır (Özsoy
2002: 181).
Duygusal Davranıúsal ve Sosyal Uyum Güçlü÷ü: Ö÷renmede zihinsel, duyusal
ya da sa÷lık etmenleriyle açıklanamayacak yetersizlik; yaúıtlarıyla ve
ö÷retmenleriyle uygun iliúki kurma ve sürdürmede yetersizlik; normal durumlarda
uygunsuz türde davranıú ya da duygular; genel bir mutsuzluk ve çöküntü durumu;
kiúilik ya da okul problemleriyle iliúkili fiziksel belirtiler, sanrılar ve korkular,
özelliklerinden bir ya da birden fazlasını uzunca bir süre gösteren çocuklardır
(Özsoy 2002: 199).
I.5.Sayıltılar
Bu araútırmanın sayıltıları úunlardır:
1.
Araútırma için seçilmiú olan úehirler ve ö÷renciler, ortopedik engelli, özel
ö÷renme güçlü÷ü çeken ve duygusal davranıúsal ve sosyal uyum güçlü÷ü
olan ö÷rencileri temsil etmeye uygundur.
2.
Bu araútırmaya katılan ö÷renciler, Çocuk østismarı Tarama Anketi’ne
içtenlikle cevap vermiúlerdir.
6
I.6.Sınırlılıklar
Bu araútırma, Samsun ve ùanlıurfa illerinde yaúayan engelli çocuklarla sınırlıdır.
Araútırmaya katılmıú olan ö÷rencilerin, ihmal ve istismara maruz kalıp
kalmadıkları Çocuk østismarı Tarama Anketi ile ölçülen özellikleriyle sınırlıdır.
Araútırmanın sonuçları bu sınırlılıklar içinde de÷erlendirilmelidir.
I.7.Araútırmanın Gere÷i ve Önemi
Kiúili÷in oluúumunda etkili olan ana-baba tutumları, çocuk yetiútirme tarzları ve
uygulanan disiplin yöntemleri farklı kültürlerde ve aynı kültürün alt gruplarında
farklılık göstermektedir. Hatta zaman zaman bir takım psikolojik akımların
etkisiyle belli bir disiplin yöntemi yaygın bir úekilde uygulanabilmektedir.
Benlik, bireylerin yaúamlarının her yönünde kendilerine ait yaúantı ve fikirlerin
örgütlenmesi, kaygı ise insanın varoluúundaki en temel duygulardan biri olup,
bireyin yaúamını fazlasıyla etkileyebilen, çocu÷u ço÷u kez tedirgin eden bir
duygu olarak tanımlanmaktadır.
Anne-babanın çocu÷a karúı olumlu davranıúlar göstermesinin çocu÷un benli÷ini
olumlu yönde etkileyebilece÷i ve kaygı düzeyinin de azalmasını sa÷layaca÷ı
düúünüldü÷ünden anne-babanın olumsuz davranıúları sonucunda örselenen
çocukların belirli özelliklerinin incelenmesi gerekmektedir.
Sertler (2002) ve Özgür (2004)’ün yaptıkları araútırmalar, engelli çocukların,
sa÷lıklı çocuklardan daha fazla ihmal edildi÷ini göstermektedir. Genellikle ailenin
çocu÷un geliúmesi ve büyümesi için gerekli ortamı sa÷lamaması, günlük bakımını
reddetmesi veya geciktirmesi, yol göstermemesi, terk etmesi, evdeki risklerden ve
hastalıklardan korumaması, beslenmesine dikkat etmemesi, e÷itimine önem
vermemesi úeklinde engelli çocuklar ihmale maruz kalabilmektedirler. Aynı
7
zamanda, engelli çocuklarda istismarın da daha yo÷un oldu÷u, kendilerini
korumalarının daha zor oldu÷u bilinmektedir.
Bu nedenle bu araútırmada, engelli çocu÷a sahip ailelerin, engelli çocuklarını
ihmal ve istismar edip etmedikleri, ihmal ve istismar ile çocu÷un engel türü, yaúı
ve cinsiyeti arasında bir iliúki olup olmadı÷ının belirlenmesi amaçlanmıútır.
Bu araútırmanın ortaya koyaca÷ı bulgulardan psikolojik danıúmanlar baúta olmak
üzere psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, ö÷retmen gibi meslek
gruplarının yararlanaca÷ı beklenmektedir.
Ayrıca, her araútırmanın yeni bazı araútırmalara yol açabilece÷i düúünülürse bu
araútırmanın bazı yeni araútırmaların yapılmasını sa÷layabilece÷i söylenebilir.
Bu özelli÷i ile araútırma bir ön – araútırma niteli÷indedir.
8
BÖLÜM II øLGøLø YAYIN VE ARAùTIRMALAR
Bu bölümde çalıúmanın kuramsal alt yapısı ve bu konuda yapılan yurt içi ve yurt
dıúı araútırmalara yer verilmiútir.
2.1. ÇOCUK øSTøSMARI VE øHMALø
II.1.1.Çocu÷un Tanımı
Toplumların yapısı ve zamana göre de÷iúkenlik gösteren ‘çocuk’ kavramı,
toplumsal ve yasal kriterlere göre farklı biçimlerde tanımlanabilir.
Çocuklu÷u, üst sınırı belirsiz bir ça÷ olarak de÷erlendiren Yörüko÷lu (1983), bu
kavramı, bir baúka insanın bakım ve korunmasına muhtaç olunan, tüketici dönem
olarak tanımlamanın yeterli olmayaca÷ı kanısındadır.
Yörüko÷lu, çocuklu÷un bitiminin belirlenmesinde, yasalardaki çeliúkilere
de÷inerek, bireyin iúledi÷i bir suçtan sorumlu tutulması için en az 12 yaúında
olmak koúulu aranırken, evlenme yaúının alt sınırı olarak, 18 yaúın ölçü alındı÷ını
belirtmektedir. Yazara göre, çalıúma ve evlenme, toplumsal olarak çocuklu÷u
sona erdiren olgulardır. Bedensel ve zihinsel yönden ergenlik belirtilerinin
baúlaması, çocuklu÷u sona erdiren bir di÷er olgudur. Büyüme ve olgunlaúma,
birey ve cinsiyete göre farklılık gösterdi÷i için, çocuklu÷un bitiminin yaú
bakımından da sınırlandırılması güçleúmektedir; ama genel olarak çocukluktan
gençli÷e geçiú, 11-15 yaúları arasında gerçekleúmektedir. O halde, çocuklu÷un üst
sınırı 15 yaú olarak kabul edilebilir.
Bu açıklamalar ıúı÷ında ‘çocuk’ kavramı, úu úekilde tanımlanabilir: ‘Çocuk
bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal geliúimini tamamlamamıú, yaúamını
devam ettirip, yetiúkin bir insan olabilmesi için baúka bir kimsenin bakım ve
9
korunmasına gereksinimi olan, oyun ve ö÷renme ça÷ındaki 0-15 yaúları
arasındaki bireydir’ (Özdemir 1989: 4-5).
Konunun odak noktası çocuk oldu÷una göre, tarih boyunca toplumların onu nasıl
algıladıklarını açıklamak gerekmektedir.
II.1.2.Tarih Boyunca Çocuk
ønsan yavrusu tüm canlılar içinde en uzun bakım ile büyüyen ve olgunlaúan bir
varlıktır. Uzun yıllar korunup, kollanması, desteklenmesi ve yönlendirilmesi
gerekir.
Eski ça÷larda çocu÷un yazgısı anasının yazgısına sıkı sıkıya ba÷lıydı. Her ikisi de
toplumda kölelerden biraz daha iyi durumdaydılar. Ama bu, her ikisinin mal gibi
alınıp satılmasını, döve döve sakat bırakılmasını, kurban edilmesini
önleyemiyordu. Örne÷in köleci uygarlıklar diye bilinen eski Yunan’da ve
Roma’da babaların çocukları üstündeki hakları sınırsız, egemenlikleri
tartıúılmazdı. Romalı baba, çocu÷unu diledi÷i gibi cezalandırabilir, alıp satabilir
ve öldürebilirdi (Tercan 1995: 11).
Tevrat’ta yazılı on emirden biri ana babaya boyun e÷mektir. øbranilerde baba
sözünden çıkan ya da baú kaldıran çocu÷un cezası taúlanarak öldürülmekti.
Çocuk öldürmek, özellikle sakat do÷anları ve kız çocukları bebekken yok etmek
her ça÷da her yerde yaygındı. Eskimolar bebeklerini buzlu suya atar, Araplar
kuma gömerdi.
Hıristiyanlı÷ın do÷uúuyla birlikte acıma, düúküne ve güçsüze yardım duyguları
toplumlara yayılmaya baúladı. Kilise kimsesiz çocukları kanatları altına aldı;
onları Tanrı yolunda e÷itmeye baúladı. Aslında amaç çocukları kurtarmak de÷il,
onları dinin ve Tanrı’nın buyru÷una sokmaktı. Çok geçmeden çocuklar bu kez de
din adına, kilise adına ezilmeye baúlandı. øncil, çocukların günah ürünleri
10
oldu÷unu yazıyordu. Onları cehennemlik olmaktan kurtarmak ana-babaların
göreviydi. Çocukta do÷uútan var olan kötülükleri ve içindeki úeytanı kovmak için
onu dövmek gerekti. Bunun için ana-baba sopayı elden bırakmamalıydı.
øslam dini birçok bakımdan çocuklara karúı öteki dinlerden daha hoúgörülü idi.
Örne÷in Kur’an yetimlere kardeú gibi davranmayı, mallarına el sürmemeyi
ö÷ütler. Çocuklara da ana baba sözü dinlemeleri, saygılı olmaları ve
yaúlılıklarında onlara iyi davranmaları ö÷ütlenir. Bu insancıl buyruklar yanında
øslam da ana babaya baú kaldırmayı en büyük günahlardan sayar (ùuúo÷lu 2005:
5).
On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda øskoçya’da 4-10 yaú arası çocuklar maden
ocaklarında ve dokuma fabrikalarında kötü koúullarda çalıútırılıyordu. Sanayi
devriminden sonra sokak çocu÷u sayısı arttı.
Amerika Birleúik Devletleri (ABD)’nde 20. yüzyıl baúına dek geçerli olan
yasalara göre çocu÷a ana babasından baúka kimse karıúamazdı. Ana babaya karúı
gelen çocuk uslanıncaya kadar hapse atılabilirdi. 1800’de øngiltere
parlamentosunda, kendi evlerinde ezilen, iúkence gören, aç bırakılan, soka÷a
atılan çocuklar konusu görüúülüp önlem alınması önerilmiú, ancak ‘aile içinde
olup bitenler yalnızca aileyi ilgilendirir’ gerekçesiyle öneri geri çevrilmiútir.
Çocuk yüzyılı denen 20. yüzyıl gerçekten çocuklu÷un altın ça÷ı oldu. Bilimsel
buluúlar, teknik yenilikler ve artan refah çocukların yazgısını tümden de÷iútirdi.
Hekimlikteki ilerlemeler çocukların sa÷lıklı büyümeleri, hastalıklardan
korunmalarını sa÷ladı. Toplumları eskiden kırıp geçiren bulaúıcı hastalıklar bir bir
yenildikçe ölümler azaldı, çocu÷un de÷eri yükseldi. Tüm bu geliúmelere karúın,
günümüzde dünya üzerinde pek çok çocu÷un halen çeúitli kötü muamele ve ihmal
biçimleriyle karúılaútı÷ı görülmektedir. Örne÷in birçok çocuk beslenme, bakım ya
da gözetim yetersizli÷inden yaúamlarını yitirmekte, sakat kalabilmektedir.
ølgisizlik, kötü muamele ya da türlü ekonomik nedenlerle suç iúleyen çocuklar,
kendilerine verilen cezaları en a÷ır koúullar altında çekmektedir. Özürlü
11
çocukların büyük bir ço÷unlu÷una ise geliúmelerini sürdürebilmeleri için gerekli
olanaklar sa÷lanamamaktadır (Uysal 1998: 6-7).
II.1.3.Günümüzde Çocu÷un Algılanıú Biçimi
Tarihte, toplumların çocu÷a bakıú açısı ve çocu÷un yetiútirilmesinde uyguladıkları
yöntemlerin
günümüzde
bütünüyle
yok
oldu÷unu
söylemek
gerçekçi
olmayacaktır. Yeni do÷muú çocukların (özellikle geleneksel toplumlarda evlilik
dıúı do÷an bebeklerin öldürülmesi) terk edilmesi, çocu÷un istek ve
gereksinimlerine özen gösterilmeden büyütülmesi bugün geliúmiúlik düzeyine
bakılmaksızın hemen her toplumda görülen uygulamalardır (Akyüz 2000: 55).
Yüzyıllar boyu, çocukların ihtiyaçlarıyla, gelecekleriyle ilgilenmeyen insano÷lu,
son yıllarda onların varlı÷ının bilincine varmıútır (Akt. Yücel 1997: 12). Yirminci
yüzyılda bilimsel buluúlar, teknik yenilikler ve toplumsal refah düzeyindeki
iyileúme, do÷rudan çocuk refahını da etkilemiú, dolayısıyla çocu÷un de÷eri
yükselmiútir.
Günümüzde çocuklar, artık mümkün oldu÷unca erken yaúta hızlı ve dolaysız
yollarla e÷itime yönlendirilmeye baúlanmıútır (Akt. Yazıcı 1999: 8). Ana-babalar
ve toplum, çocu÷un e÷itiminin önemini kavramıú ve e÷itimde örgütlenmeye
yönelmiútir. Okullar ça÷daúlaútırılmıútır. Gerek okullarda, gerekse evlerde,
yumuúaklı÷ı, hoúgörüyü ön plana alan yeni e÷itim ilkeleri benimsenmiútir (Akt.
Yücel 1997: 13). ølkö÷retim yaygınlaúmıú ve tüm ülkelerde zorunlu kılınmıútır.
Ça÷ımızda, e÷itim yaúı giderek düúmüú olup, e÷itim süresiyle birlikte ‘çocukluk
döneminin’ uzadı÷ı görülmektedir. Böylece eskiden ucuz iúçi olarak kullanılan
çocuklar okula gitme olana÷ı bulmuú ve daha çok çocuk, daha üst düzeyde
ö÷renim olana÷ına kavuúmuútur.
Çocuk sa÷lı÷ı konusundaki ilerlemeler sayesinde, yaúamın ilk yılında ölen çocuk
sayısında gittikçe artan bir düúüú kaydedilmektedir (Akt. Yücel 1997: 21).
12
Yirminci yüzyıldaki di÷er önemli bir geliúme ise, yoksul, sakat, iúsiz ve
korunmaya muhtaç çocuklar gibi özel korunmaya gereksinimi olan gruplara
profesyonelce toplumsal yardımlarda bulunan ‘sosyal hizmet’ mesle÷inin do÷muú
olmasıdır (Özdemir 1989: 14-17). Özellikle fakir ve kimsesiz çocukların e÷itim,
ö÷retim ve korunması konularında øsviçreli e÷itimci Pastalozzi (1746-1877)’den
sonra Batı toplumları, bu alandaki sorumluluklarını anlamaya baúlamıúlar; her
bozulmuú, bastırılmıú, ihmal edilmiú çocuk ruhunu bir kayıp olarak görmüúler,
çocu÷a karúı yapılan her türlü haksızlık ve ihmalin kendi temellerine karúı
oldu÷unu sezmiúlerdir (Akyüz 2000: 55-56).
Sosyal refah ve hukuk devleti anlayıúının yaygınlık kazanması ile di÷er
korunmaya muhtaç özel gruplarla birlikte çocuklar da devlet güvencesi ve toplum
sorumlulu÷u altına alınmıú, çocu÷un bakılıp yetiútirilmesi yalnızca ailenin
insiyatifine bırakılmamıútır.
Suçlu çocuklar için geçmiúte uygulanan suç ve ceza anlayıúı, yerini suç ve
nedenleri anlayıúına bırakmıú, suçlu çocu÷un topluma kazandırılması için çocuk
mahkemeleri, merkezler, yurtlar gibi çeúitli kurumlar oluúturulmuútur (Özdemir
1989: 37).
Hukuksal bir kurum çerçevesinde çocuk ve çocuk haklarının ele alınmasına
yeniça÷da baúlanmıútır. Ortaça÷dan beri Batı ülkelerinde yayılmaya baúlayan
hümanist düúünceler ve do÷al hukuk anlayıúı ile 1789 Fransız Devrimi,
çocukların korunması fikrinin geniú kitlelere benimsenmesinde etkili olmuútur
(Akyüz 2000: 58). Benzer úekilde Yörüko÷lu (1983)’nun açıklamalarına göre de,
ça÷ımızda toplumda çocu÷un de÷erinin yükselmesi, Rönesans, Reform dönemleri
denen Aydınlanma Ça÷ı’ndan baúlayan insancıl duygu ve bilimsel düúünce
birikimlerinin bir sonucudur. Darwin, Rousseau, Freud, Piaget gibi düúünür ve
bilim adamlarının katkıları, Fransız Devrimi ile baúlayan insan hakları, özgürlük,
eúitlik ve demokrasi düúüncelerinin yaygınlık kazanması, çocu÷un konumunu
olumlu yönde etkilemiútir. Çocuk geliúimi, davranıú özellikleri, kiúili÷inin
olgunlaúması bilimsel çalıúmalara konu olmaya baúlamıútır.
13
Ça÷daú anlamda çocukluk döneminin, özel durumu ve ayrıcalıkları olan bir
‘geliúme ça÷ı’ oldu÷u anlaúılmıútır. Devletler tarafından çocukların korunmasına,
e÷itilmesine yönelik kurumlar oluúturulmuú, örgütlenmelere gidilmiútir. Bu
örgütlenmelerin, uluslar arası düzeydeki örne÷i ise, Birleúmiú Milletler
bünyesinde yer alan UNICEF (Birleúmiú Milletler Çocuklara Yardım Fonu)’dur.
Çocukların dokunulmazlıkları ve haklarını dile getirmesi açısından, uluslararası
düzeyde benimsenen Birleúmiú Milletlerin yayınladı÷ı ‘Çocuk Hakları Evrensel
Bildirisi’nin ayrı bir önemi vardır.
Gerek evrensel düzeyde yayımlanan Çocuk Hakları Bildirisi, gerekse ulusal
düzeyde Türkiye’de alınan yasal ve toplumsal önlemler, bütün çocukları ana-
baba, yakın çevre ve toplumun kötü muamelesinden, çocuk sömürüsünden
korumaya yeterli olamamaktadır. UNICEF kaynaklarına göre, her yıl dünyada 21
milyon çocuk ölmekte; 176 milyon çocuk okula gitme olana÷ından yoksun
kalmaktadır. Dört yüz milyon çocuk ise, dengesiz beslenme sorunlarıyla karúı
karúıya bulunmaktadır. Yine sayıları yüz milyonlara ulaúan çocuklar, en temel
hakları olan aile ortamında bulunmaktan uzakta, kimsesiz, yardıma muhtaç
durumdadırlar.
Di÷er taraftan ise, bir aileye sahip oldu÷u halde, güvenlikten yoksun, fiziksel,
ruhsal, cinsel, toplumsal, zihinsel geliúimi, kiúili÷i ve yaúama hakkı, öz ana-
babası, yakın çevresi ve toplum tarafından tehlikeye sokulan çocuk sayısının ne
oldu÷u kesin olarak bilinememektedir. Fakat aile içinde anne ve babası tarafından
ihmal edilip, kötü muameleye maruz bırakılan çocuk sayısının hastane, rehberlik
merkezleri, polis ve mahkeme gibi kurumlarda tutulan resmi kayıtların çok
üstünde oldu÷u tahmin edilmektedir (Özdemir 1989: 33).
II.1.4.Aile ve Çocuk
Aile, evlilik ve kan ba÷ına, karı koca, ana-baba, çocuk ve kardeúler gibi iliúkilere
dayalı olan en küçük toplum birimi, kurumu, bir iletiúim kurumu örne÷idir. Aile
14
içinde bulundu÷u bölgenin, çevrenin, toplumun özelliklerini taúır. Yetiúen
kuúaklara bu özellikleri aktarır. Böylece toplumun süreklili÷ini sa÷lar.
Ailenin çocu÷un geliúimindeki en etkin yardımları da úöyle sıralanabilir:
Aile;
-
Grup içinde dengeli bir birey olabilmesi için çocu÷a güven duygusu aúılar.
-
Onun sosyal kabul görmesi için gerekli ortamı hazırlar.
-
Toplumsallaúmayı ö÷renebilmesi için, kabul edilmiú uygun davranıú
biçimlerini içeren birer model oluúturur.
-
Sosyal açıdan kabul edilmiú davranıú biçimlerinin geliúimi için rehberlik
eder.
-
Çocu÷un yaúam ortamına uyum sa÷larken rastladı÷ı sorunlarına çözüm
getirir.
-
Uyum için gerekli olan eylemsel, sözlü ve toplumsal alıúkanlıkların
kazanılmasına yardımcı olur.
-
Okul ve sosyal yaúamda baúarılı olabilmeleri için çocu÷un yeteneklerini
uyarır ve geliútirir.
-
Çocu÷un ilgi ve yeteneklerine uygun arzuların geliúimine yardım eder.
Kısaca, ebeveynler çocukları için bir ö÷retmen konumundadırlar. Çocuklar
toplumca kabul edilebilir davranıú kalıplarını öncelikle ailelerinden ö÷renirler.
Aileler her davranıúlarıyla çocuklarına model olurlar ve taklit edilirler. Bu süreç
yo÷un olarak çocukta dil geliúiminin oluúumu ile birlikte baúlar ve devam eder.
Ebeveynler, çocukları dil geliúiminde belli bir noktaya geldiklerinde onlara
toplumsal süreç içinde uymaları gereken kuralları açıklayabilir bu noktaya
gelmeden önce ise kuralları aktarmak için davranıúlarını kullanırlar (Mangalcı
2002: 13).
Sa÷lıklı aile düzeni, ailenin gereksinimlerini do÷al olarak karúılar ve ailenin her
bir üyesi, o aileyle olmaktan mutludur. Aile üyelerinin hepsi görev ve
sorumluluklarını do÷al olarak yerine getirirler. Sa÷lıklı aile düzeni içinde herkes
sürekli bir geliúme içindedir. Aile kendi üyelerini de÷erli bulur ve aile üyeleri
15
benlik de÷erlerini olumlu yönde geliútirir. Sa÷lıklı ailede etkili iletiúim vardır ve
bu yapı insanların psikososyal yönden olgunlaúmasını temin eden temel sosyal
ba÷lamı oluúturur.
Tüm bu sayılanların aksine, sa÷lıksız aile düzeninde ise gereksinimler
karúılanamaz ve aile üyeleri, mutsuz ve doyumsuz oldukları halde, bu hastalıklı
durumu devam ettirebilmek için çaba gösterir. Bu düzende, çocu÷un kendine özgü
benlik geliútirmesine izin verilmez, herkesin boyun e÷mesi, itaatkâr olması istenir.
Otoritenin istedi÷i yönde davranıúlarını düzeltmeyenler, de÷iúik yollardan
cezalandırılır. Bu aile yapısı içinde özellikle geliúme süreci içindeki çocu÷un
süreç içindeki psikolojik ve sosyal olgunlaúması sekteye u÷rar (Cücelo÷lu 1994:
62).
Yukarıda ailenin, çocu÷un sosyalizasyonundaki yeri ve önemi üzerinde
durulmuútur. Sa÷lıklı aile düzeni olarak yukarıda belirtilen yapıdaki ailelerde bu
sistem iyi iúlemekte ve sorunlar kolayca aúılabilmektedir. Bununla birlikte yine
yukarıda belirtilen sa÷lıksız aile düzeninde, do÷al olarak çocu÷a iliúkin
yaklaúımlarda da sorunlarla karúılaúılabilmektedir. Ebeveynler çocuklarına karúı
aúırı denetleyici, disiplinli, cezalandırıcı ya da tam tersi aúırı serbest, ilgisiz ve
sevgisiz olabilmektedirler. Bunun sonucu olarak da çocu÷un sosyalizasyon süreci
hasara u÷ramakta, kiúili÷inde tüm hayatını etkileyecek sorunlar ortaya
çıkabilmektedir (Mangalcı 2002: 14).
Dostları ilə paylaş: |