5.
Vaktinden Önce Yetiúkin Rolü Verme (Adultifying): Çocuk ya da
gençten üstesinden gelemeyece÷i isteklerde bulunulması, gerçekçi
olmayan baúarılar beklenmesi, yaúına uygun olmayan sorumluluklar
verilmesi olarak tanımlanmaktadır (Mangalcı 2002: 27-28).
26
6.
Duygusal Tepkiyi Göstermeme: Çocu÷un sa÷lıklı duygusal, sosyal
geliúimini kolaylaútırıcı duygusal tepkiler vermenin reddedilmesi veya
ihmal edilmesi, çocukla gerekli zamanlar beraber olunmaması veya
çocukla hiçbir úeyin paylaúılmamasıdır.
Çocu÷un, ebeveyninden bekledi÷i duygusal tepkileri alamaması onu
etkilemektedir. Ebeveynin gereken tepkiyi, çocu÷a göstermemesini
dolaylı bir reddetme biçimi olarak ele almak yanlıú olmayacaktır.
7.
Aúa÷ılama: Çocu÷a de÷er verilmemesi, çeúitli özelliklerinden dolayı
tenkit edilmesi, kötü laflarla (aptal, geri zekalı vb.) ça÷ırılması ve
çocu÷un utandırılmasıdır.
Çocu÷a yüksek sesle ba÷ırma, kötü söz söyleme, alay etme bu
kategoriye giren bir baskı yöntemidir. Bu disiplin yöntemi çocu÷un
kendine güvenini ve benlik saygısını zedeler. Çocuk aúa÷ılana
aúa÷ılana, kendisinin gerçekten eksik ve de÷ersiz bir birey oldu÷una
inanmaya baúlar.
Çocu÷u yaramazlı÷ından, yanılgısından ve söz dinlememesinden
dolayı kınamak ve eleútirmek en sık baúvurulan e÷itim yöntemidir.
Burada önemli olan eleútirinin ölçüsüdür. Kimi ana-babalar dayak
atmazlar ya da dayaktan kaçınırlar ancak çocuklarına söyledikleri
sözlerde en az daya÷ın etkisini yaratabilir. Çocu÷a ‘sen adam
olmazsın’, ‘aptal, geri zekalı’, ‘benim sersem çocu÷um’ gibi çocu÷u
küçük düúürücü sözler, onun duygusal açıdan zedelenmesine neden
olabilir. Bu nedenle çocu÷u cezalandırma amacı ile aúa÷ılayıcı, kırıcı
sözler söylemekten kaçınılması gerekmektedir.
8.
Suça Yöneltme: Çocu÷un toplum kurallarına karúı davranıúlarına göz
yumulması veya bu davranıúların pekiútirilmesi, suça yönelmesine
zemin hazırlaması, çocu÷un bu tür davranıúlarının engellenmemesi ve
27
çocu÷a iyi-kötü kavramlarının ö÷retilmemesi çocu÷un suça
yöneltilmesi kapsamında ele alınmaktadır.
Anne-babanın çocu÷a karúı göstermiú oldu÷u, aúırı hoúgörülü tutum,
çocu÷un pek çok olumsuz davranıúlarına göz yumulması da bu tür
davranıúların çocukta yerleúmesine neden olabilmektedir (Kars 1994:
13-19).
Çocu÷un normal duygusal geliúiminde bütün insanca duyguları ö÷renmesi,
duygularını toplumsal yönden kabul edilebilir bir biçimde açı÷a vurması,
engellenmelerle baú edebilmesi, kendisi hakkında olumlu duygulara sahip
olabilmesi, sevgisini ifade edebilmesi, duygusal mesajlarını uygun kelimelerle ve
hareketlerle ifade edebilmesi gereklidir.
Çocuklar duygusal istismara
u÷radıklarında bu yetenekleri kazanamazlar.
Tzeng ve Jacobsen’e göre (1988) fiziksel ve cinsel istismarla karúılaútırıldı÷ında
duygusal istismar toplumlarda daha yaygın, daha zararlı ve ortaya konması daha
güç bir istismar türüdür. Dolayısıyla, duygusal istismarın önlenmesi, di÷er
istismar türlerinin önlenmesinde de bir anahtar rolü oynamaktadır.
Birçok fiziksel ve cinsel istismar olayı duygusal istismarı da içine alır ve fiziksel
ve cinsel istismarın olmadı÷ı birçok olayda yine duygusal istismar olabilir. Küçük
çocuklarda genellikle duygusal istismar, fiziksel ve cinsel istismar ile birlikte
ortaya çıkar. Ergenlik ça÷ında bulunan çocuklarda ise genellikle duygusal istismar
tek baúına görülür. Duygusal istismar, ölümle sonuçlanan bir davranıú
olmamasına ra÷men, çocuk üzerinde sanıldı÷ından daha derin izler
bırakabilmektedir. Bu izler, çocu÷un ruhsal yönünün zedelenmesi, normal kiúilik
geliúiminin oluúmaması, baúarı yetene÷inin azalması, kiúiler arası iliúkilerde
bozukluklar úeklinde görülebilmektedir.
Duygusal istismar sonucu çocuklarda parmak emme, tırnak yeme, ısırma,
sallanma, altını ıslatma, yeme bozuklukları, aúırı hareketlilik, aúırı içe dönüklük,
güçsüzlük duygusu, dıú kontrol odaklı olma, saldırganlık, aúırı pasiflik, hırsızlık,
28
yalan söyleme gibi antisosyal davranıúlar; olumsuz benlik kavramı, depresyon,
uyku bozukluları, aúırı kaygılar, fobiler gibi nevrotik reaksiyonlar; intihar giriúimi
veya intihar, biliúsel ve duygusal geliúimde duraklama, hafıza bozuklu÷u, dikkati
bir yerde toplayamama, uyum bozuklu÷u, güdü azlı÷ı, aúırı ba÷ımlılık,
baúarısızlık, geri zekalılık, yapay olgunluk ve büyümeme sendromu gibi
bozukluklar görülür. Inglis’e göre (1978) duygusal yönden istismar edilen çocuk
çevresindeki sıkıntılardan kurtulmak için bir hayal dünyası geliútirir.
Bütün ana-babalar zaman zaman kontrollerini kaybedebilirler ve çocuklarına daha
sonra piúmanlık duyabilecekleri úeyleri söyleyebilirler. Ayrıca sadece bir kez olan
olumsuz durum ya da etkileúim duygusal istismar olarak nitelendirilmemelidir.
østismar, olumsuz etkileúimlerin sık sık tekrarlandı÷ı veya úiddetli oldu÷u
durumlar için söz konusudur (Karaman 1993: 19- 22).
II.1.5.3.Cinsel
østismar
Dünya Sa÷lık Örgütü, cinsel istismarı, geniú kapsamlı olarak úu úekilde
tanımlamaktadır: Çocu÷un tamamen kavrayamadı÷ı, rızasının mümkün
olamayaca÷ı, geliúimsel olarak hazır olmadı÷ı, yasalara aykırı veya içinde
yaúanılan toplumun tabu gördü÷ü cinsel bir eylem içine sokulması (Akdaú 2005:
18).
UNICEF, yetiúkinlerin cinsel doyum için çocukla iliúki kurması, para için fuhuú
ve pornografiye yöneltilmesini cinsel istismar olarak tanımlamıútır (Kars 1994: 7).
Konanç ise cinsel istismarı, bir yetiúkinin cinsel doyum sa÷lama amacı ile çocu÷a
yaklaúması ve onu kullanması olarak ifade etmiútir (Konanç, Gürkaynak ve
Egemen 1991: 126).
Pedofili, çocu÷u cinsel olarak çekici bulan, çocuklarla cinsel iliúkiye girmeyi bir
fantezi olarak gören psikiyatrik bir hastalıktır (ùuúo÷lu 2005: 299).
29
Son yirmi yıla kadar tüm dünyada çocukların cinsel istismarı bilinen yaygın bir
sorun olarak görülmezken, 1977 yılında Kempe, çocukların cinsel istismara
u÷ramalarının çok önemli bir sorun oldu÷unun altını çizmiútir (Ya÷mur ve
di÷erleri 2008: 77).
Cinsel istismar eylemlerine netlik kazandırılması bakımından detaylı ve
operasyonel tanımlara gereksinim duyuldu÷unu ifade eden Faller (1988) istismar
türlerini úu úekilde sınıflandırmaktadır: 1) oral-genital temas, 2) cinsel sömürü, 3)
di÷er istismar türleriyle bir arada olan cinsel istismar.
1.
Oral-Genital Temas: Oral-genital temas, failin çocu÷un cinsel
organlarına a÷ız yoluyla temas etmesi veya çocu÷un kendi cinsel
organlarına a÷ız yoluyla temas etmesini sa÷lamasıdır.
2.
Cinsel Sömürü: Cinsel sömürüde çocu÷un ma÷duriyetinden sorumlu
kiúiyle do÷rudan cinsel teması olmayabilir. Sıklıkla sorumlu kiúinin,
maddi kazanç karúılı÷ında, çocu÷u cinsellik içeren bir takım eylemler
içine sokmasına rastlanır. øki tür cinsel sömürü tanımlanmıútır. Birincisi
çocuk pornografisidir; çocukların öznesi oldu÷u pornografik resimlerin,
filmlerin, failin kendisi tarafından veya ticari amaçlı kullanımıdır. Bu tür
istismar di÷er istismar türlerinden temelde farklı özelliktedir; istismar,
çocukla cinsellik içeren bir eylem içine do÷rudan girmekten öte, bu tür
materyale bakmak veya izlemekten oluúmaktadır. Cinsel sömürünün di÷er
türünde ise, kız veya erkek çocuklar fuhuúta kullanılmaktadır.
3.
Di÷er østismar Türleriyle Beraber Görülen Cinsel østismar: Yukarıda
tanımlanan cinsel eylemlerin farklı kombinasyonları ve türevleri dıúında,
sado-mazoúistik eylemlerin uygulanması (fiziksel kötü muamelenin cinsel
bir eylemle birleútirildi÷i haller), alkol ve madde kullanımının da cinsel
istismarın parçası oldu÷u haller sayılabilir (Akt. Akdaú 2005: 20-22).
Halk arasında engelli kiúilerin cinsel olarak istismar edilemeyecekleri biçiminde
yanlıú bir kanı vardır. Bu kanı, engelli kiúilerin cinsel açıdan uygun olmadıkları,
30
çekici de÷il, acınacak kiúiler oldukları, aseksüel ve arzu edilemez oldukları
inanıúlarına dayanmaktadır. Oysaki gerçekler bu inanıúların tersi yönündedir.
Çünkü engelli kimseler; kurulmak istenen sapık iliúkilerin, cinsel saldırıların ve
ú
iddet eylemlerinin kolay ve uygun birer hedefidir.
Engelli çocuklarla etkileúim durumunda olan ve ço÷u kez engelli çocu÷un güven
duydu÷u kiúilerin de çocukla cinsel iliúkiye girme olasılı÷ı bulunmaktadır (Eratay
2000: 88).
Kaynaklarda, özürlü kiúilerin cinsel istismara u÷rama oranlarının birbirinden
farklı oldu÷u görülmekte ve bazı kaynaklarda bu oran %70’e kadar çıkmaktadır.
Araútırmalar, zekaca geri kızların %10’unun ensest kurbanı olduklarını ve onları
cinsel istismara maruz bırakanların %40 oranı ile babalar veya üvey babalar
oldu÷unu göstermektedir. Özürlü kızların, erkeklere göre daha yüksek oranlarda
istismara u÷radıkları ve bu vakaların ço÷unlu÷unda gözlenen istismar biçiminin
ensest tarzında oldu÷u bulunmuútur. Araútırmaların ortaya koydu÷u di÷er
gerçekler, özürlüleri istismar eden cinsel istismarcıların %97 oranı ile erkek ve
%99 oranı ile özürlü ma÷durların bildikleri ve güvendikleri kiúiler olduklarıdır
(Topçu 1997: 67).
Özürlü çocukları cinsel olarak istismar edenlerin, anne-babalar, akrabalar, özel
e÷itim ö÷retmenleri, araç úoförleri, psikologlar, fizyoterapistler, u÷raúı terapistleri,
tıp doktorları, izci ve kamp liderleri arasından çıktı÷ı bildirilmektedir. Bu bilgiler,
özürlü çocuklarla etkileúim durumunda olan ve ço÷u kez kendilerine güven
duyulan tüm kiúilerin, çocukla cinsel iliúkiye girme olasılı÷ı bulundu÷una iúaret
etmektedir.
Özürlülerin sadece ortalama 1/5’inin, kendilerine yapılan cinsel fiili baúkasına
açıkladı÷ı saptanmıútır. Bu çok az bir orandır ve büyük sayıda özürlünün
kendilerine yapılan istismarın acısını içlerinde taúıyarak yaúamak durumunda
kaldıklarını göstermektedir. Kız ma÷durlara göre olayı daha az oranlarda
bildirmelerine karúın, özürlü erkek ma÷durların ifúasına daha çok inanıldı÷ı
saptanmıútır (Topçu 1997: 67). Aynı zamanda özellikle konuúmakta zorlanan,
31
sözel yetene÷i geliúmemiú olan ya da ö÷renme güçlü÷ü olan çocuklar da
kendilerine yapılan cinsel istismarı ifade edememektedirler. Böyle çocuklar için
oyun terapisi gibi çeúitli yöntemler kullanılmaktadır (Bulut 2008: 131-141).
Ülkemizde çocukların cinsel istismarı ile ilgili kapsamlı yeterli çalıúma yoktur.
Bunun en önemli bir nedeni, bu çalıúmayı yapacak kiúilerin bu konuda yeteli
bilgiye sahip olmamasıdır. Ülkemizde cinsel istismara u÷rayan çocuk oranının
%9-18 oldu÷u ileri sürülmektedir (Ya÷mur ve di÷erleri 2008: 77).
Ensest
Ensest, tam anlamıyla aile içi cinsel iliúkidir. Bir di÷er adı ise ‘yasak sevi’dir.
Dilimize, büyük bir ihtimalle øngilizceden geçmiú, ‘incest’ kelimesinin
Türkçeleútirilmiú halidir. Bir kiúinin ana, baba, hala, teyze, kız kardeú, erkek
kardeú, amca, dayı, o÷ul, kız, kardeú karısı ve geliniyle cinsel iliúkide
bulunmasına ensest denilmektedir. Ancak literatüre bakıldı÷ında ensestin tek ve
kesin bir tanımını bulmak mümkün de÷ildir. Tanım, disiplinlere göre farklılıklar
gösterir. Hukukun tanımıyla psikolojinin tanımı birbirinden farklıdır.
Polat (2001) ensesti, geleneksel olarak, biyolojik olarak akrabalı÷ı olan aile
bireyleri arasındaki iliúki olarak tanımlamaktadır (Karadeniz 2008: 28).
Cinsel tacizlerin büyük bir ço÷unlu÷u bildirilmeyip gizli kaldı÷ı için, kesin bir
oran belirlemek mümkün olmamaktadır. Türkiye’de de yapılan cinsel taciz
çalıúmaları çok sınırlı sayıda oldu÷u için ne oranda ensestle karúı karúıya
oldu÷umuzu kesin olarak söylemek mümkün olamamaktadır.
Zihinsel özürlü çocuklar da çok fazla tacize u÷ramaktadır. Bu çocuklar, örne÷in
18-20 yaúlarına gelmelerine ra÷men zeka yaúları 3-5 yaúlarındaki bir çocu÷un
zekasına denk olabilmektedir. Bedensel olarak da cinsel çekicili÷i olabilen ya da
kandırılıp bir yere götürülmesi kolay olabilen bu kiúiler bazen yakın sosyal
32
çevredeki erkekler tarafından tacize u÷rayabilmektedirler. Bu yaúadıklarını ise
kimseye anlatmamakta ya da anlatamamaktadırlar (ùuúo÷lu 2005: 1-301).
Günümüzde, ensest ve pedofili istismarında bulunan kimselerin, bu
davranıúlarının tedavisi için giriúimler yapılmaktadır. Bu kiúilerin tedavilerinde
amaç, onların normal dıúı cinsel e÷ilimlerinden ve bununla iliúkili sorunların
baskısından kurtulmalarını ve normal cinsel yönelimlere sahip olmalarını
sa÷lamaktadır. Pedofilide, bu amacın gerçekleúme olasılı÷ının genellikle az
oldu÷u ve pedofilinin çok güç tedavi edildi÷i; buna karúılık ensest tedavisinden
iyi sonuçlar alındı÷ı bildirilmektedir (Topçu 1997: 61).
II.1.6.Tacize U÷rayan Çocukların Psikoloji ve Davranıúları
Yapılan araútırmalara göre tacize u÷rayan kız çocu÷undaki psikoloji ve
davranıúlar úunlardır:
• ‘Her úey gizli kalmalı’ (aile yıkılabilir),
• Çaresizlik, sevgi objesini kaybetme korkusu; kendini suçlama ve
kendinden nefret etme,
• Tutsaklık ve süreklilik varsa çocuk bu duruma adapte olabilmek için uzun
dönemde patolojik ba÷ımlılık, kendine zarar verme davranıúları,
dissosiasyon (yabancılaúma hissi), ço÷ul
kiúilik gibi savunma
mekanizmaları geliútirir. Bir çocuk için onu önemsemeyen, zarar veren bir
ana-baba imajı dayanılamayacak kadar acı bir durumdur, o nedenle çocuk
tacizi kendisinin provoke etti÷ini düúünmeye baúlar,
• øtiraf ço÷unlukla olmaz. Olsa bile baba yaptıysa babaya inanmak özellikle
annenin iúine gelir,
• øtiraf baúladı÷ında olayların büyümesi üzerine ço÷unlukla geri çekilir,
• Tacize u÷rayan kiúi erkek ise; bir kadının tacizine u÷ramıúsa bu tacizden
sayılmaz, bir erkek ancak bir erkek tarafından taciz edilebilir. Tacize
u÷rayan kiúi telafi edici maço davranıúlara girer (ùuúo÷lu 2005: 10-11).
33
II.1.7.østismar Olan Davranıúı Olmayan Davranıútan Ayırmak
Çocuk istismarını çocu÷a zarar veren ama istismar olmayan davranıúlardan
ayırmak için olayın ortaya çıkıúına neden olan davranıúa dikkat etmek gerekir.
Çocu÷a zarar veren baúka olaylarda çocukta ne gibi zararlar veya yaralanmalar
oldu÷una bakarken burada ayrıca bunu yaratan davranıúın neden oldu÷una da
bakmak gerekir (Polat 1997: 38). Örne÷in, istismar edilen çocuklarda görülen
kırıkların örüntüsü, kaza sonucu ortaya çıkan kırıklardan farklıdır (Konanç,
Gürkaynak ve Egemen 1991: 39). Çocuk kolunu kırarsa o zaman öncelik, kolunun
hemen tespit edilip alçıya alınmasıdır. Ama bu kırık neden olmuútur, bunu
araútırırken dayak sonucu oldu÷unu ö÷renmek nedensellik kavramının
açıklanmasını sa÷lar. Bunu bilmekte daha sonraki zamanlarda çocu÷un ya da
varsa di÷er kardeúlerin úiddete maruz kalmalarını önlemek açısından önemlidir.
Önlenebilirlik de çok önemli bir boyutunu oluúturmaktadır. Söz konusu zararı
önleyebilecek alternatif bir insan eyleminin varlı÷ını zorunlu olarak içerir.
Örne÷in geliúmekte olan bir ülkede çocu÷unun kaçınılmaz olarak menenjitten
ölümünü olanaksızlıklar nedeniyle yalnızca izlemek zorunda kalan bir anne-
babanın bu durumu çocuk istismarı olarak de÷erlendirilemezken, geliúmiú bir
ülkede ortaya çıktı÷ında bir müdahale úansı varken gerekli yerlere zamanında
götürülmedi÷i için dar kapsamda ihmal, geniú kapsamda çocuk istismarıdır (Polat
1997: 45).
II.1.8.øhmal
Tanımlanması zor bir kavram olan çocuk ihmalini Garbarino (1980) úu úekilde
açıklamaktadır: ‘Çocu÷un gereksinimlerini ana-babanın en düúük düzeyde bile
karúılayamaması sonucu, çocu÷un geliúmesinin tehlikeye girmesi.’
Kozcu (1991) ihmali, ailenin veya çocuktan sorumlu kiúilerin, çocu÷a karúı en
temel yükümlülüklerini yerine getirmemesi úeklinde tanımlamaktadır (Göde, Savi
ve Savi 2001: 6).
34
Çocuk ihmali Sweet ve Resick’e göre ise ilgisizlik sonucunda oluúan olumsuz
etkiye sahiptir ve ‘çocu÷u koruma, bakıp-büyütme ve yönlendirme gibi ana-
babaya ait görevlerin yapılmasındaki baúarısızlı÷ı’ ifade etmektedir (Akt.
Özdemir 1989: 20-21).
øhmal, anne-baba ya da bakıcının çocu÷a bakma ve koruma yükümlülüklerini
gere÷ince yerine getirmemeleri sonucu ortaya çıkmaktadır (Konanç, Gürkaynak
ve Egemen 1991: 37). Çocu÷un bakım ve beslenme gereksinimlerinin yeterince
karúılanmaması, gerekli tıbbi müdahalenin yapılmaması, anne ve baba olarak
çocu÷a karúı danıúmanlık görevinin yerine getirilmemesi ve çocu÷un tek baúına
bırakılması ihmal davranıúı örneklerindendir.
Çocu÷un ihmal (neglect) edilmesi de, istismar davranıúı ile aynı derecede önem
taúımaktadır. Bir çocu÷u ihmal etmek de onu hırpalamak kadar zararlı
olabilmektedir. Birçok çalıúma, ihmalin, çocukların geliúimlerinde sa÷lı÷a zararlı
etkisinin oldu÷unu göstermiútir (Venet ve di÷erleri 2007: 264). A.B.D.’de resmi
kurumlara ihbar edilen ihmal olaylarının %10’u ciddi bir fiziksel zarar ile
sonuçlanmıútır (Özdemir 1989: 20-21). Araútırma bulguları, ihmal vakalarının
büyük ço÷unlu÷unun yinelendi÷ini göstermektedir (Bae ve di÷erleri 2007: 856).
øhmalin ortaya çıktı÷ı farklı alanlar, fiziksel ihtiyaçların ihmali, e÷itsel
ihtiyaçların ihmali ve duygusal ihtiyaçların ihmali olarak gözlemlenebilir. Bu
alanlara ba÷lı olarak ebeveynin ihmale neden olan eylemsizlikleri úu alanlarda
ortaya çıkabilir:
1.
Fiziksel sa÷lık
2.
Ruhsal sa÷lık
3.
Gözetim
4.
Bakım
5.
Ev kazalarına yol açan tehlikeler
6.
Ev hijyeni
7.
Kiúisel hijyen
8.
Beslenme (Akdaú 2005: 29).
35
II.1.8.1.Fiziksel
øhmal
Çocu÷un beslenme, barınma, sa÷lık, giyinme, e÷itim gibi temel ihtiyaçlarını
karúılamada ihmal göstermeye ‘fiziksel ihmal’ denir (Mangalcı 2002: 13).
Fiziksel ihmalin belirlenmesi kolaydır. Ana-baba çocu÷un dengeli ve düzenli
beslenmesine ve giyimine gereken önemi vermez. Çocuk genellikle kendi
çabalarıyla karnını doyurmaya çalıúır ve kirli, eski ve mevsim úartlarına uymayan
giysiler giyer. Fiziki açıdan yetersiz bir ortamda yaúaması, barınmadaki
problemler úeklinde kendini gösterir. Genellikle ana-baba çocu÷un sa÷lıklı
yaúaması için koruyucu önlemleri almazlar ve hasta oldu÷u zaman gerekli
tedaviyi görmesini sa÷lamazlar. Dikkatsizlik sonucu çocuk herhangi bir tehlikeye
maruz kalabilir veya yaralanabilir. Çocu÷un e÷itimine gereken önem verilmez.
Çocuklar okula gönderilmez, gönderilse bile okuldaki durumlarıyla ilgilenilmez.
Çocu÷un gece veya gündüz uzun süre evde yalnız bırakılması ya da çocu÷un geç
saatlere kadar evin dıúında gözetimsiz kalması onun fiziksel ihmale u÷radı÷ının
bir baúka göstergesidir. Kimi zaman fiziksel ihmal, fiziksel istismardan çok daha
zararlı olabilecek sonuçlar do÷urmaktadır. Özellikle Türkiye’de ihmal sonucu
çocuk yaralanmaları ve ölümleri olaylarına çok sık rastlanmaktadır (Karaman
1993: 25-26).
Carter ve Myers, fiziksel ihmal ile birçok yoksulluk göstergesi (örn, iúsizlik)
arasında büyük bir ilgi oldu÷unu belirtmektedir (Carter ve Myers 2007: 110-121).
Genelde ihmal, daha çok toplumsal ve ekonomik nedenlere ba÷lı olarak düúünülür
ve sayıca istismarın on katı kadar oldu÷u tahmin edilir. Ancak sa÷altım ve önlem
çabalarında istismara oranla daha çok geniú boyutlu toplumsal ve ekonomik
kaynaklar gerekti÷i için, batılı bilim adamları ve ilgili kurumlar tarafından az
irdelenmiú bir konu görünümündedir. øhmal, varlıklı batılı ülkelerde yoksul
azınlık sınıfın bir sorunu, yoksul ve geliúmekte olan ülkelerde ise önlenmesi daha
karmaúık toplumsal sorunların ( iúsizlik, kötü ev koúulları, çok çocukluluk, kısıtlı
sa÷lık ve e÷itim kurumları ) çözümüne ba÷lı bir problem olarak algılandı÷ından
henüz yeterince ilgi çekmemektedir. Bu nedenlere ba÷lı olarak çocuk ihmalinin
oldukça ‘ihmal’ edilmiú bir konu oldu÷u söylenebilir (Mangalcı 2002: 30).
36
II.1.8.2.Duygusal
øhmal
Duygusal istismarda oldu÷u gibi duygusal ihmali de belirgin olarak tanımlamak
oldukça zordur. Ana-babanın çocuktan uzak durdu÷u, olumlu ya da olumsuz
davranıúlarına aldırıú etmedi÷i tüm durumlarda duygusal ihmalden söz edilebilir
(Karaman 1993: 26). Ancak duygusal ihmali, Bilir ve arkadaúları úu úekilde
tanımlamıúlardır: Duygusal ihmal, çocu÷un ihtiyaç duydu÷u sevgi, ilgi ve
yakınlı÷ın gösterilmemesidir. Çocu÷a yeterli sevgi göstermeme yani sevgi
yoksunlu÷u, çocu÷a önem vermeme, duygusal ihmalde en çok karúılaúılan
durumdur.
Dokunma, okúanma, gülümseme gibi yakın davranıúları anne-babalardan
göremeyen çocuklar duygusal ihmale maruz kalmıúlardır. Bunun yanında, anne-
babaları kendilerinden uzak durmakta, olumlu ve olumsuz davranıúlarına kayıtsız
kalmakta ve gerekli danıúmanlık görevlerini yerine getirmemektedirler.
Duygusal ihmale maruz kalan yani, ilgi ve sevgi gösterilmeyen, çok erken yaúta
bulundu÷u ortamda kendi sorunlarıyla yalnız bırakılan ve bu sorunların
üstesinden kendisinin gelmesi beklenen çocuklar, kendinden emin olmayarak
yetiúir; ço÷u zaman evden kaçma e÷ilimi gösterirler (Tercan 1995: 24-25).
Engelli çocu÷a sahip aileler; suçluluk ve aúırı koruma duygularına sahip
olabilmektedir. Ebeveyn bir sorunu oldu÷u için engellenmekte ve çaresizlik
içindedir. Öfke sorunu artmaktadır; ebeveyn ö÷retmeni, okulu, psikologu,
danıúmanı kısaca baúkalarını hatalıymıú gibi suçlayabilir. Kendini suçlayan
ebeveynin duygusal boúalma gereksinimi vardır. Aúırı hoúgörülü olma, engelli
çocu÷a sahip ebeveynin suçluluk duygusunu azaltmaktadır. Ancak çocu÷un
yeterli oldu÷u anlarda çocu÷un olgunlaúmasını sınırlamakta, yetersizlik
duygusunu yaratmakta, çocu÷a gösterilen aúırı hoúgörü çocu÷u suça teúvik
edebilmektedir. Açıkça görülüyor ki, ebeveynin engelli çocu÷a sahip olması
duygusal ihmal ve istismara uygun ortam hazırlayabilmektedir (Eratay 2000: 80).
|