P1 akut koroner sendromlarda enflamatuar etiyoloji Sedat Koçak*, Ali Dur



Yüklə 262,64 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/16
tarix14.04.2017
ölçüsü262,64 Kb.
#14036
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

SONUÇ:  
Aort diseksiyonunda 
en  önemli  nokta,  geniş  bir  spektruma  sahip  olan  bu  acil  durumdan 
şüphelenmek ve erken tanı ile mortalite oranlarında bir azalma sağlayabilmektir. Ancak erken 
tanı ve tedaviye rağmen yüksek mortaliteye sahip olması nedeniyle hem hastalığı tanımlayıcı 
hem d
e risk faktörlerine yönelik geniş toplumsal tarama çalışmalarına gereksinim vardır.   
 
 
133

P102- 
DOĞRU TANISI ACİLDE KONULAN BİR PSEUDOANEVRİZMA VAKASI : 
OLGU SUNUMU 
   
Aytül AKSELİ*,  Aykut AKSELİ**,  Ekim GÜRMEN**,  Hakan ARMAĞAN***,  
Recep DURSUN***  
      
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın  
    **Dr, Adnan 
Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın 
  ***Dr, Isparta Gülkent Devlet Hastanesi Acil Servis, Isparta 
****
Dr, Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van  
 
GİRİŞ VE AMAÇ:  Delici kesici alet yaralanmaları sonucunda oluşmuş ağrı, şişme ve 
kızarıklık olan her lezyona hemen abse tanısı konmamalı bunu pseudo anevrizma olabileceği 
de 
düşünülmelidir. Bizim vakamız abse tanısı ile takip edilirken doğru tanısı acil hekimi 
tarafından konulan bir delici kesici alet yaralanması olduğundan olgu sunumu yapılmaya 
değer görülmüştür. 
 OLGU SUNUMU:  
22 yaşında erkek hastaya 14 gün önce acilde yapılan ilk müdahalesin sol 
uyluk 1/3 proksimalde ön yüzdeki delici kesici alet 
yarası acilde sütüre edilmiş ve 
antibiy
oterapi başlanarak ortopedi polikliniğine kontrole çağırılan hasta evine taburcu 
edilmiştir. 14 gün sonra ise acile sol uyluk bölgesinde şişme ve şiddetli ağrı şikayetleri ile 
tekrar başvuran hasta “Uylukta Abse” ön tanısı ile ortopedistlerce acilde müşahadeye alınmış 
ve abse derinde 
olduğu için ameliyathanede açılacağı belirtilmiştir. Ancak ağrıları opiadlarla 
da kesilmeyen hastanın acil hekimince tekrarlanan muayenesinde lezyonun olduğu bölgede 
hassasiyet, sertlik ve kızarıklık olduğu ancak sıcaklık farkının olmadığı ve çok zayıf da olsa 
pulsatil üfürüm duyulduğu tespit edilmşitir. Bunun üzerine iğne ile ponksiyon yapılmış fakat 
herhanghi bir 
mayi gelmemiştir. Bunun üzerine lezyonun üzerine bir cilt kesisi yapılmış 
(Figür 1) ve lezyondan 
kan pıhtıları çıkartılmıştır. 14 gün önce olan bir lezyonda kan 
pıhtılarına rastlanması anormal olduğundan hastaya renkli doppler USG yapılmış ve pseudo 
anevrizma saptanmıştır. (Figür 2) Kalp damar cerrahi konsültasyonu istenen hasta o gece acil 
ameliyata alınmıştır. 
SONUÇ: 
Acilde başka bir klinik adına yatmakta olan hastaların da takibinden primer sorumlu 
olan acil hekimidir. 
Bu nedenle acil hekimi acil servisteki her hastayı kendi hastası olarak 
sahiplenmeli gere
kirse mevcut tanıdaki eksiklik ya da yanlışları düzeltmek için gereken 
invazif girişimleri de yapmalıdır.  
134

 
Figür 1: 
Cilt kesisi yapılarak kan pıhtıları çıkartılan lezyon bölgesi  
135

 
Figür 2: Renkli doppler ultrasonografide 11 mm lik pseudoanevrizma lezyonunun görünümü  
 
136

P103- PSÖDONÖBET 
Mehmet ÇIKMAN
1

Süber  DİKİCİ
2
,  Ayhan  SARITAŞ
1
, Davut BALTACI
3
,  Melik 
ÇANDAR
1

Hayati KANDİŞ
1
Mücahit EMET
4
  
1
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Düzce, TÜRKİYE 
2
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji AD, Düzce, TÜRKİYE 
3
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği AD, Düzce, TÜRKİYE 
4
 
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Erzurum, TÜRKİYE 
 
Giriş: Psödonöbetler, santral sinir sistemi disfonksiyonu ile ilişkisi olmayan, epileptik atak-
lara benzeyen klinik dur
umlardır. Psödonöbetlerin epileptik nöbetlerden  ayırımı  zordur. 
Psödonöbetlerin epileptik nöbet gibi tedavi edilmesi gereksiz ve uygunsuz antiepileptik 
kullanımına neden olmaktadır. 
Olgu: 
20 Yaşında bayan hasta tüm vücudunda kasılmaların olması sebebiyle acil servisimize 
getirildi. Bilinen başka bir hastalığı olmayan hastanın daha önce de kasılmalarının olduğu ve 
bu kasılmalarının iki ay önce erkek arkadaşı ile evlenmesine müsaade edilmemesi sonrasında 
başladığı bilgisine ulaşıldı. Hastanın kasılmalarının acile gelişinden yaklaşık 40 dakika önce 
başlamış.  Hastada alt ve üst extremitelerde düzensiz, asimetrik ve asenkronize klonik 
hareketler ile 
pelvik  itme  hareketi  belirgindi.  Gözler  kapalı  ve  göz  hareketi  yoktu.  Dilini 
ısırmayan ve üriner inkontinansı olmayan hastanın, nöbet öncesinde ve sırasında herhangi bir 
ses  veya  çığlığı  olmadığı  öğrenildi,  acile  geldikten  sonra  da  herhangi  bir  vokalizasyonu 
olmadı.  Vital  bulguları;  TA:  130/70  mmHg,  Nb:  80/dk,  SS:  14/dk,  Ateş:36.8
0
C. 
Elektrokardiyografi normal sinüs ritminde idi. 
Atipik kasılmaları olan  hastadan  istenen tam 
kan  sayımı,  böbrek  fonksiyon  testleri,  karaciğer  fonksiyon  testleri  normal  sınırlarda idi. 
Prolaktin seviyesi normalin minimal üzerinde ölçüldü. 
İnteriktal  ve  postiktal 
elektroensefalografi  çekildi.    elektroensefalografide epilepsi lehine herhangi bir bulguya 
rastlanmayan hasta 
nöroloji  konsültasyonu  sonrasında  psödonöbet  tanısı  ile  psikiyatriye 
yönlendirildi. 
Sonuç: 
Her gün acil  servislere  nöbet geçirme  şikayeti  ile  bir çok  hasta getirilmektedir. Bu 
hastaların bir kısmı psödonöbet hastalarıdır. Psödonöbeti olan hastaların gereksiz antiepileptik 
tedavi 
aldıkları  ve  gereksiz  girişimlere  ile  karşı  karşıya  kaldıkları  bilinmektedir. 
Psödonöbetlerin epileptik nöbet
lerden  doğru  bir  şekilde  ayırt  edilmesi,  doğru  tanı  ve 
dolayısıyla da doğru tedavi yapılabilmesi için büyük önem arz etmektedir. 
 
 
Sorumlu Yazar 
Yrd. Doç. Dr. Ayhan SARITAŞ 
Düzce Ün
iversitesi Tıp Fakültesi 
Acil Tıp AD-DÜZCE 
Tel: 0531 904 1000 
e-mail: a_saritas_@hotmail.com 
 
137

P104- 
İNKARSERE FEMORAL HERNİYLE KARIŞAN NADİR BİR OLGU: 
RETROPERİTONEAL LENFOMA 
 
Dr. Yusuf TANRIKULU
1
Dr. Ethem ACAR
2
,  Dr. 
Ceren ŞEN TANRIKULU
2
,   
Dr. 
Ayetullah TEMİZ

 
1
 
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Erzurum 
2
 Erzu
rum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Erzurum 
 
 
Giriş ve amaç: 
Femoral  herni  nadir görülen  bir  fıtık türü olup bayanlarda daha sık görülmektedir. İnguinal 
herniler  içerisinde  inkarserasyon  riski  daha  yüksektir.  Fıtık  kesesi  içerisinde  ince barsak, 
apandiks, meckel divertikülü, sigmoid kolon, over ve tubalar gibi birçok organ girebilir ve 
inkarsere  olabilir.  Bu  çalışmada  inkarsere  femoral  herni  bulgusu  veren  reteroperitoneal 
kaynaklı bir lenfoma olgusu sunulmaktadır. 
 
Olgu:   
62  yaşında  bayan  hasta  sol  kasıkta  ağrı  ve  ele  gelen  şişlik  şikayeti  ile  acilde  başvurdu. 
Anamnezinden şişlik şikayetinin 10 gündür olduğu öğrenildi. Yapılan fizik muayenesinde sol 
femoral bölgede redükte olmayan 6x8 cm lik kitle palpe edildi. Yapılan ultrasonografisinde 
içerisinde srangüle barsak ve mezenter segmentlerinin olduğu inkarsere femoral herni tespit 
edildi.  Doppler  ultrasonda  kanlanmasının  olmadığı  görüldü.  Hasta  inkarsere  femoral  herni 
tanısıyla  ameliyata  alındı.  Gözlemde  direkt-indirekt  herni  saptanmadı.  Femoral  bölgede 
yaklaşık  10x8  cmlik  kitlesel  oluşumlar  saptandı.  Transvers  faysa  açılarak  kitlenin  devamı 
görülmeye çalışıldı. Kitlenin batınla bağlantısının olmadığı retroperitondan kaynaklanan kitle 
olduğu görüldü. Kitle parsiyel eksize edildi. Ardından fıtık onarımı yapıldı. Patoloji sonucu 
non-
hodgkin  lenfoma  olarak  geldi.  Takiplerinde  kliniği  düzelen  hasta  hematoloji  kliniğine 
sevkedildi. 
 
Tartışma ve Sonuç: 
Femoral herni bayanlarda sık görülen bir fıtık türü olup inkarserasyon riski oldukça yüksektir.  
İnkaresere  hernilerde  tedavi  yöntemi  cerrahi  olup  tedavide  gecikmelere  morbidite  ve 
mortalitelere  neden  olmaktadır.  Femoral  hernilerin  ayırıcı  tanısında  retorpetioneal  kaynaklı 
kitleler çok nadir olarak görül
mekte olup yine de akılda tutulmalıdır. Şüphelenilen vakalarda 
iyi bir anamnez alınmalı ve ileri görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır. 
 
 
Sorumlu Yazar: Dr. Ethem ACAR 
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Servisi 
Erzurum, 25070-Türkiye 
Tel: +90 0442 232 5555/5116  
Fax: 0442-232 50 25 
e-mail: dr.ethemacar@hotmail.com
 
 
138

P105- 
ACİL SERVİSTE RENAL İNFARKT: OLGU SUNUMU 
Zeynep GÖKCAN ÇAKIR*, Tuna AKGÖL GÜR
*
, Atıf BAYRAMOĞLU
*
, Murat 
SARITEMUR* 
*Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum 
 
GİRİŞ: Renalinfarkt nadir görülen bir klinik problemdir. Acil servis başvurularının ortalama 
%0.007’si 
civarındadır.  Ateroskleroz, polisitemi, lupus, travma ve mitral stenoz
atrialfibrilasyon, miyokardiyalinfarktüs gibi kardiyak faktörler 
çoğunlukla  primer sebeptir. 
Hastalar  genellikle  karın,  yan  ve  sırt  ağrısı  (sırasıyla  sıklık  %65, %53, %29)şikayetleriyle 
başvururlar. Bu silik ve spesifik olmayan semptomları nedeniyle sıklıkla geç ve/veya yanlış 
teşhis edilir. Son yıllarda kontrastlı bilgisayarlı tomografi görüntülemesi tanının doğrulanması 
ya da dışlanmasını kolaylaştırmıştır. 
OLGU: 
İki  gündür  devam  eden  sol  yan  ağrısı  nedeniyle  acil  servise  başvuran  43  yaşında 
erkek hastaya tedaviye dirençli ağrı nedeniyle yapılan kontrastlı batın bilgisayarlı tomografi 
görüntülemesinde 
sol renal arterde stenoz ve buna bağlı sol böbrekte segmentalinfarktteşhis 
edildi.(Resim).  Hastada
renalinfarktın  sebebi  olabilecek  primer  patoloji  tespit  edilemedi. 
Konservatif  olarak  takip  edilen  hasta,  böbrek  fonksiyonları  açısından  komplikasyon 
gelişmemesi  üzerine  taburcu  edildi.  Hastanın  takibinde  de  altı  aylık  sürede  herhangi  bir 
komplikasyona rastlanmadı. 
SONUÇ:
Renalinfarkt tanısı genellikle klinik şüpheye dayanır.Renal kolik gibi yan ve karın 
ağrısı  yapan birçok sebebi taklit edebildiği için acil serviste atlanılması kolay tanılardandır.  
Acil servis hekimleri karın, bel ve yan ağrısı şikayeti olan hastaların klinik yönetimi sırasında 
renal
infarkt tanısını da aklında bulundurmalıdır. 
Anahtar Kelimeler: 
Renalinfarkt,  karın ağrısı, yan ağrısı 
 
İletişim Bilgileri: Doç. Dr. Zeynep GÖKCAN ÇAKIR 
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum 
Tlf: 0442 3166303-1463 
                             E- mail: zeynepgcakir@gmail.com 
139

P106- 
ACİLE KAFA TRAVMASI İLE BAŞVURAN HASTADA EPİDURAL 
HEMATOM VE SUBARA
KNOİD HEMORAJİ: OLGU SUNUMU 
Aytül AKSELİ*, Aykut AKSELİ**, Bekir DAĞLI**, Hakan ARMAĞAN***, Recep 
DURSUN****  
      
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın 
    **Dr, Adnan Menderes Üniversitesi 
Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın 
  ***Dr, Isparta Gülkent Devlet Hastanesi Acil Servis, Isparta 
****
Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van  
 
GİRİŞ ve AMAÇ: Dünya literatüründe kranial travma hastalarının Bilgisayarlı Beyin 
Tomografilerinde (Beyin BT) Epidural Hematom ve Subaraknoid Hemorajinin (SAK) birlikte 
görüldüğü vaka sayısı çok azdır. Bizim vakamızda Beyin BT de Epidural kanama ve epidural 
kanma olan bölgenin sanki kontur-
kup lezyonuymuş gibi görülen SAK bulunduğundan 
vakamız olgu sunumu yapılmaya değer görülmüştür. 
OLGU SUNUMU: 
Araç Dışı Trafik Kazası vakası olarak ambulansla acil servise 
getirilen 79 yaşındaki bayan hastanın Fizik Muayenesinde uyukuya meyilli,  GKS 13 
(E3M6V4). TA: 240/120 mmHg. SpO2:95, Sol parieto-o
ksipitalde yaklaşık 10x10 cm 
boyutunda ödem, abrazyon ve ekimoz mevcut. Tetkik 
sonuçlarını beklerken hastanın GKS 11 
(E3M5V3) olması üzerine nöroşirurji ve anestezi  konsültasyonları istenen hasta  yoğun 
bakım ünitesine (YBÜ) yatırılıyor.  Hastanın Beyin BT sinde sol parieto-oksipital bölgedeki 
cilt altı hematomun altında bir Epidural hematom ve bu bölgenin karşısına uyan Sağ frontal 
bölgede Subaraknoid Hemoraji (SAK) olduğu, kemik pencerede ise fraktür olmadığı 
görülüyor. (Figür 1 ve Figür 2) YBÜ ndeki 
beşinci gününde fenalaşarak kardiopulmoner 
arrest olan hasta entübe ediliyor ancak ilerleyen saatlerde ex oluyor. Bu hasta bir 
hipertansiyon hastası olup geçirdiği bir hipertansiyon atağı sonucu sağ frontal bölgedeki 
silvian fissür ile uyumlu alanda SAK geçirmektedir. 
Hastamız SAK ın getirdiği denge 
bozukluğu nedeniyle kaldırımdaki bir arabanın park yerinden çıkmak için geri manevra 
yap
tığını fark edememiş ve bu araba hastamıza hafifçe vurarak yere düşmesine ve kafasını 
sert zemine çarpmasına neden olmuştur.  
SONUÇ:  
Şiddetli kafa travması vakalarının Beyin BT lerinde kontur-kup lezyon 
görülebilir. Ancak kontur-kup lezyonlar 
genellikle “kontüzyon” şeklindedir. Kontur-kup 
lezyonla uyumlu olabilecek bir lokasyonda SAK varsa bunun bir anevrizma rüptürü 
olabileceği de mutlaka düşünülmelidir. 
 
 
140

 
                   Figür 1: Beyin BT de Parenkim görüntüsü  
141

 
Figür 2:Beyin BT de kemik pencere görüntüsü  
142

P107- SPONTAN HEMOPNÖMOTORAKS 
Semih KORKUT
1
, Ayhan 
SARITAŞ
1
, M. Ercüment 
FİLİK
2

Leyla Yılmaz AYDIN
3
, Davut 
BALTACI
4
Zeynep Gökcan ÇAKIR
5 
1
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Düzce, TÜRKİYE 
2
 
Düzce Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Düzce, TÜRKİYE 
3
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları AD, Düzce, TÜRKİYE 
4
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği AD, Düzce, TÜRKİYE 
5
 
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Erzurum, TÜRKİYE 
 
 
Giriş: Hemotoraks, spontan pnömotoraksa nadiren eşlik eden bir  hastalık olup, klinik tablo 
spontan hemopnömotoraks olarak adlandırılır. Spontan pnömotorakslı olguların %1-12’sinde 
spontan hemopnömotoraks gözlenebilir. Genellikle viss
eral  ve  pariyetal  plevra  arasındaki 
yapışık alanlarında bulunan küçük damarların rüptürü sonucunda oluşur.  
Olgu
22 yaşında erkek hasta acil servise bir haftadır göğsünün sağ tarafında ağrı ve birkaç 
gündür olan 
nefes darlığı şikayetiyle başvurdu. Bir gece önce oturarak uyuyabildiğini yatarak 
uyuyamadığını ifade etti. Hastanın anamnezi derinleştirildiğinde son bir hafta içerisinde aynı 
şikayetlerle  üç  farklı  doktora  gittiğini  söyledi.  Hastanın  özgeçmişinde  bilinen  bir  hastalığı 
yok. 
Sigara dışında kötü alışkanlığı bulunmuyor. Hastanın fizik muayenesinde sağ akciğerde 
solunum  sesleri  orta  zonlara  kadar  alınmıyor.  Hastanın  oksijen saturasyonu %96,  tansiyon 
arteriyel 102/66 mmHg, 
nabız 154/dk, ateş 36.2
0
C. Elektrokardiyografi normal sinüs ritminde, 
PA 
akciğer  grafisinde  sağ  akciğerde  hemopnömotoraks  saptandı  (Resim 1).  Spontan 
hemopnömotoraks tanısı ile hastaya lokal anestezi altında toraks tüpü yerleştirildi ve kapalı su 
altı drenajına alındı. Göğüs tüpünden 2000 cc’ye yakın hemorajik mayi boşaltıldı. Hastanın 
toraks tüpünden gelen  hemorojik  mayinin  artması üzerine torakomiye alındı. Torakotomide 
apeks bölgesinde 
plevral  alandaki  damarların  genişlemiş  olduğu  ve  brid  kopmasına  bağlı 
kanadığı görüldü. Kanama kontrol altına alındı. Hasta göğüs cerrahisi servisinde takip sonrası 
salah ile taburcu edildi. 
Sonuç:  Spont
an  hemopnömotoraksta  akciğer  kollabe  olduğu  için  tamponlama  yeteneği 
yoktur.  Küçük  bir  kanama  odağı  bile  hayatı  tehdit  edecek  kan  kayıplarına  neden  olabilir. 
S
olunum sıkıntısı, ani başlayan batar tarzda göğüs ağrısı ile başvuran hastalarda ayırıcı tanıda 
s
pontan  pnömotoraksa  eşlik  eden  hemotoraksın  olabileceği  de  düşünülmelidir.  Spontan 
hemopnömotoraks  olgularında  konservatif  tedavi  sonrası  torakotomi tedavi ihtimalinin 
yüksek olduğu akılda tutulmalıdır.  
 
143

 
Resim 1: 
Sağ Akciğerde Hemopnömotoraks Görüntüsü 
 
 
Sorumlu Yazar 
Yrd. Doç. Dr. Ayhan SARITAŞ 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi 
Acil Tıp AD-DÜZCE 
Tel: 0531 904 1000 
e-mail: a_saritas_@hotmail.com 
 
144

P108- TETANOZ 
AKÖZ A.
*
, BAYRAMOĞLU A.*, SARITEMUR M.*.,AKGÖL GÜR S. T*., 
ASLAN S.* 
*Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum 
GİRİŞ: Tetanoz,  sporlu bir basil olan ClostridiumTetani  tarafından salgılanan  nörotoksin  
ile    oluşan,  ölümcül  seyreden,    tonik  kasılmalarla  karakterize  bir  enfeksiyon  hastalığıdır. 
Tetanozun kuluçka dönemi birkaç günden  birkaç haftaya 
kadar  uzayabilir.  Hastalığın  ön 
belirtile
ri  huzursuzluk,  aşırı  duyarlılık  ve  baş  ağrısıdır.En önemli belirtileri;çiğneme 
kaslarından başlayarak çene kilitlenmesine (trismus) ve yutma güçlüğüne yol açan, sonra da 
ense  ve  sırtayayılan  kas  kasılmalarıdır.  Yüz  kasları  kasılmasıyla  risussardonicus  (sürekli 
sırıtma) ifadesi belirir. Gövde ve ense kaslarının kasılması ile baş geriye gelirken, gövde yay 
biçiminde öne doğru çıkar (opistotonus). Başlangıçta hastanın bilinci yerindedir.İlk belirtilerin 
ortaya  çıkmasından  yaklaşık  üç  gün  sonra  zihinsel  etkinlik  azalmaya  başlar.  Daha  sonra 
görece hafif ol
gularda  krizler  gittikçe  seyrekleşir  ve birkaç hafta içinde kaybolur.  
Tetanoz 
tanısı  anemnez ile birlikte klinik bulgularla  konur, yarada  Clostridiumtetani 
bakterisine 
olguların üçte birinde rastlanır. Tedavide anaeroplara etkili antibiyotikler, tetanoz 
aşısı,  tetanozimmünglobulin,tetanik  spazmlarıönleyici  ilaçlar  uygulanmalı.İyileşme 
sonrasında hastalık bağışıklık bırakmadığı için hasta aşılanmalıdır. 
VAKA: 
40  yaşında  erkek  hasta  çenede  kilitlenme, tüm vücutta  kasılma  ve  ajitasyonladış 
merkezde  bir  hastaneye  başvurmuş.  Anamnez  derinleştirildiğinde  yaklaşık  20  gün  önce 
hastanın  sol  ayağına  çivi  battığı  öğreniliyor.İntaniye  uzmanı  tarafından  tetanoz  düşünülen 
hasta  merkezimize  sevk  ediliyor.  Hasta  geldiğinde  genel durumu kötü, oryantasyon ve 
kooperasyon bozuk, bilinç konfü idi. 
Vitalleri;ateş:  37.9
O
C, tansiyon arteriyel:  130-85 
mm/Hg, 
nabız: 105/dk, solunum sayısı: 26/dkidi. Ense sertliği pozitifti. Hastanın 5-6 dakikada 
bir gelen 30-
40  saniye  kadar  süren  yaygın  kasılmaları  oluyordu.  Diğer  sistem  muayeneleri 
doğaldı. Laboratuvarında; beyaz küre: 13.900/mm3, eritrosit sedimantasyon hızı:68 mm/saat 
idi.Hastaya tetanoz aşısı  ve tetanozimmunglobulini uygulandı. Penisilin ve IV metranidazol 
başlandı. Kasılmaları için Diazem verilmesine rağmen yeterli etki sağlanamayınca propofolve 
verkuronyum IV verildi. 
Hasta entübe edildi. İntaniye konsültasyonu sonrası Anestezi yoğun 
bakıma yatırıldı. Hasta bir gün sonra yoğun bakımda arrest oldu. 
SONUÇ:Tetanoz 
nadir görülmesine rağmen mortalitesi yüksek olduğundan tedavide gereken 
hassasiyetin  gösterilmesinin  yanında  korunma  amaçlı  aşılama  mümkün  olduğunca 
yaygınlaştırılmalı. 
Anahtar sözcük:Tetanoz, 
aşı, immunglobulin 
İletişim Bilgileri: Doç. Dr. Şahin ASLAN  
                              
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum 
Tlf: 0442 3166303-1463 
                             E- mail: saslan29@gmail.com 
 
 
145

P109- 
ULTRASONOGRAFİ İLE TESPİT EDİLEN STERNUM KIRIĞI 
Melik ÇANDAR
1

Ayhan SARITAŞ
1
, Ramazan BÜYÜKKAYA
2

Hayati KANDİŞ
1
,  Harun 
GÜNEŞ
1
Mücahit EMET
3
 
1
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Düzce, TÜRKİYE 
2
 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Düzce, TÜRKİYE 
3
 
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Erzurum, TÜRKİYE 
 
 
Giriş:  Özellikle  künt  toraks  travmalarında  ileri  yaşla  birlikte  elastisitesini  kaybeden  toraks 
duvarı  nedeniyle  sternum  kırıkları  yaşanabilir.  Ancak  Sternum  kırığı  şüphesinde,  kırığın 
klinik bulgularının yanında görüntülenmesi de gerekir. Bu amaçla çekilen lateral sternal grafi 
çoğu zaman görüntüyü kirleten artefaktlar  nedeniyle tanı koydurucu olmaz. Bu durumlarda 
sıklıkla  başvurulan  yöntem  ise  bilgisayarlı  tomografidir.  Ancak  kırık  şüphesinin  güçlü 
olmayışı, tomografinin  hazırlığı, radyasyonu, hastanın stabilizasyonu gibi  birçok neden  bizi 
daha kolay ulaşılabilir ve daha hızlı bir görüntüleme yöntemine iter. Bunun da günümüzdeki 
yeni yolu ultrasonografidir. 
Olgu: 75 
yaşında erkek hasta araç içi trafik kazası nedeniyle acil servise kabul edildi. Vital 
bulguları  stabildi;  Tansiyon Arteriyel: 140/90 mmHg,  Nabız:  110  atım/dk,  Solunum  sayısı: 
20/dk idi. Dinlemekle  her iki hemitoraks 
solunuma eşit katılmakta, ancak hastanın solunum 
esnasında ağrısı mevcuttu. PA akciğer grafisinde hemopnömotoraks izlenmedi. Lateral torakal 
grafide  ise 
sternum  net değerlendirilemiyordu. Acil serviste hastanın  yüzeyel ultrasonografi 
probu ile sternum dikkatle vizualize 
edildi. Periostun bütünlüğü hiperekoik hat takip edilerek 
kontrol edildi. Manibrium sterninin 5 cm üstünde 
periostun bütünlüğünün bir anda kesildiği 
ve  takip  eden  periostta  devamlılığın  yeniden  sağlandığı  görüldü.  Tam  bu  noktada  sternum 
içinde  ve  yumuşak  dokuda hipoekoik alanlar da izlendi ve hematom ile uyumlu olarak 
değerlendirildi.  Hastanın  gerekli  medikal  tedavisi  ve  müşahedesi  tamamlandıktan  sonra 
poliklinik kontrolleri önerilerek taburcu edildi. 
Yüklə 262,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin