Hastalık Oküler Belirtiler
Romatoid artrit
Juvenil romatoid
artrit
Sjögren sendromu
Ankilozan spondilit
Reiter sendromu
Enteropatik artrit
Psoriatik artrit
Sistemik lupus
eritematozus
Multipl skleroz
Dev hücreli arterit
Graves hastalığı
Miyastenia gravis
Sarkoidoz
Wegener
granülomatozu
Behçet hastalığı
Antifosfolipid
sendromu
Poliarteritis nodoza
Takayasu arteriti
Dermatomiyozit
Keratokonjunktivitis sikka, sklerit, episklerit,
keratit, ülseratif keratit, koroidit, retinal vaskülit,
episkleral nodül, retinal ayrışma, maküler ödem
Üveit
Keratokonjunktivitis sikka
Üveit
Konjunktivit, üveit, keratit
Üveit, episklerit, periferal ülseratif keratit
Üveit, konjunktivit, keratit
Keratokonjunktivitis sikka, konjunktivit, üveit,
episklerit, sklerit, keratit, retinal hemoraji, retinal
vaskülit, proliferatif retinopati, optik nörit,
iskemik optik nöropati, hemianopsi, amarozis,
internüklear oftalmopleji, pupiller anormalite,
okülomotor anormalite, vizüel halüsinasyon
Afferent: optik nörit, retrobulbar nörit, görme
alanı defektleriEfferent: internüklear oftalmopleji,
dismetri, nistagmus, kraniyal sinir felci
Amarozis fugaks, diplopi, görme kaybı
Proptozis/ekzoftalmoz, göz kapağı şişmesi ve re-
traksiyonu, keratit, azalmış görme alanı ve görüş
keskinliği, nisbi aferent pupiller defekt, renkli
görme kaybı
Diplopi, göz kapağı pitozu
Üveit, konjunktival nodül, kraniyal sinir felci,
genişlemiş lakrimal bezler, optik nöropati
Proptozis/ekzoftalmi, orbital selülit, üveit, korneal
ülser, optik nöropati
Üveit, hipopiyon
Vazookluzif retinopati, iskemik optik nöropati
Episklerit, sklerit, optik nöropati
Vazookluzif retinopati, iskemik optik nöropati,
katarakt
Göz kapağı/konjunktival ödem, retinopati, üveit
(17).
Tablo 1. Otoimmün Hastalıkların Oküler Belirtileri
157
Dermatoz 2013 ; 4(4) : 153-162.
Derleme
1-Oküler Sikatrisyel Pemfigoid: Bu otoimmün büllöz hastalık na-
dir gözlenmesine karşın, göz tutulumuyla körlüğe kadar gidebilen,
önemli sorunlara yol açabilen ve konjunktival bazal membrana karşı
oluşan otoantikorlar nedeniyle ortaya çıkan bir tablodur. Sikatrise yol
açan değişiklikler subkonjunktivada başlar ve kuru göz, simblefaron ve
sikatrisyel entropiyon gibi oküler belirtilere yol açar. Belirtiler korneal
hasar, korneal ülserasyon ve körlüğe dönüşebilir. Kirpikler korneaya
doğru yön değiştirebilir. Gözyaşı film tabakası azalmış, korneaya doğru
yönelmiş kaşıntılı kirpikler ve muayenede göz kapağı aşağı çevrildiğin-
de forniks sikatrisi görüldüğünde mutlaka sikatrisyel pemfigoid düşü-
nülmelidir. Benzer belirtiler psödopemfigoidde de oluşabilirken, bu
tablo beta-blokerler, fosfolin iyodid ve epinefrin içeren ilaçlarla ortaya
çıkabilmektedir. Bu durum daha nadiren oluşup, sistemik başka bulgu-
su olmayan sikatrisyel pemfigoid düşünülen hastaların ayırıcı tanısında
dermatologların düşünmesi gereken bir tablodur. Sikatrisyel oküler
pemfigoid kadınlarda nispeten daha sık olup, 50-60 yaş arası daha
fazla ortaya çıkmaktadır. Hastalar arasında ırk farkı bulunmamaktadır.
Subkonjunktival mitomisin C enjeksiyonları sikatris ve eritem gelişimini
önlemede etkili olabilmektedir. Ayrıca immunsupresif ajanlar olan sik-
lofosfamid, azatiyopurin, metotreksat ve diaminodifenilsülfon gibi ilaç-
ların yan etkileri mitomisin C ile daha hafif olarak gözlenmektedir (18).
2-Lineer IgA Hastalığı: Bu otoimmün büllöz hastalıkta ise kronik si-
katrisyel konjunktivit, subkonjunktival fibrozis ve simblefaron oluşumu
gözlenebilmektedir. Direkt immunfloresan bulgusu olarak konjunktiva-
da epitelyal bazal membran boyunca lineer IgA ve C3 depolanması olur
(19).
3-Romatoid Artrit: Yaklaşık %25 kadar romatoid artitli hastanın göz
belirtisi bulunur. Bu belirtiler arasında keratokonjunktivitis sikka, sklerit,
episklerit, keratit, periferal korneal ülserasyon ve daha nadir gözlenen
koroidit, retinal vaskülit, episkleral nodüller, retinal ayrışma ve makü-
ler ödem yer alır. Keratokonjunktivitis sikka veya kuru göz sendromu,
romatoid artritin en sık gözlenen oküler belirtisi olup %15-25 arasında
gözlenebilmektedir. Belirtisi gün sonuna doğru yoğunlaşan gözyaşı
filminin buharlaşmasıdır. Bu durum en basit olarak Schirmer testi ile
değerlendirilir. Alt konjunktival cul-de-sac kısmına doğru Schirmer stri-
pi yerleştirilir. Anestezik madde uygulanmamalıdır. Eğer 5 dakika sonra
strip 10 mm veya daha az ıslanmışsa lakrimal bezlerin fonksiyonu bo-
zuktur. Yarık lamba muayenesinde ise punktat erozif keratopati veya
filamentler gözlenebilir. Kuru gözü tedavide primer amaç gözyaşı film
tabakasını yerine koyma ve muhafaza etmedir. Hastalar güneş koru-
yucu gözlük kullanma, odayı nemlendirme ve kuru çevreden kaçınma
gibi basit önlemler açısından eğitilmelidir. Doğal veya yapay gözyaşı
uygulaması şiddetli belirtileri gidermeye yardımcı olabilmektedir. An-
cak koruyucu içeriklerinden dolayı çoğu korneaya toksik olabilmekte-
dir. Şiddetli olgularda lakrimal drenajın açılması veya tarsorafi yapmak
için cerrahi uygulama gerekebilmektedir. Sklerit veya episklerit %4-10
arasında oluşabilir. Skleritin en sık nedeni romatoid artrit olup olguların
%18-33’ünde saptanabilmektedir. Sklerit veya episklerit anatomi ve gö-
rünüm temelinde ayrılabilir. Belirtileri aynıdır, ancak ağrı skleritte daha
belirgin ve şiddetlidir. Globun palpasyonla hassasiyeti ayrım sağlayabi-
lir. Göz kapakları kapalı durumda hasta aşağı bakarken, globa hafif bas-
tırınca skleritli hastalar palpasyonda hassasiyet hisseder. Ancak episkle-
ritte bu durum olmaz. Topikal %2 fenilefrin damla ile dilate damar yapısı
gözlenmesi sklerit için tipiktir. Etkilenen göze 1-2 damla damlatılınca
episkleritte solan damar yapısı skleritte dilate olmaktadır. Hastaların fe-
nilefrine bağlı 3 saat kadar bulanık görebileceği konusunda bilgilendi-
rilmeleri gerekmektedir. Bu test glokom hastalarına uygulanmamalıdır.
Korneal hastalık keratokonjunktivitis sikka ve anterior sklerit ile ilişkili
oluşabilir. Bu durum keratitten, sklerozan keratite, periferal veya pa-
rasentral ülseratif keratite kadar değişebilir. Daha nadiren ise koroidit,
retinal vaskülit, episkleral nodül, eksudatif veya seröz retinal ayrılma ve
maküler ödem gözlenebilir (20).
3-Juvenil Romatoid Artrit: Juvenil romatoid artrit çocuk üveitlerinin
%80 kadarını oluşturmaktadır. Tanı gecikmesi katarakt, glokom ve
körlüğe yol açabilir. Özellikle birkaç eklem tutulumu olan varyantında
ortaya çıkar. Çoğu hasta belirtisiz veya görmede bulanıklık şeklinde be-
lirti verebilir. Muayenede görme keskinliğinde azalma, bant keratopati,
sineşi, katarakt veya artmış göz basıncı saptanabilir. Tanı pediatrik oftal-
molog tarafından konmalıdır. Üveit gelişme riski açısından düzenli göz
taraması yapılması önerilmelidir. Tedavide sikloplejik ajanlar, steroidler,
NSAİİ veya immunsupresif ajanlar kullanılabilmektedir (21).
4-Behçet Hastalığı: Behçet hastalığı göz içi inflamasyona yol açabilmek-
tedir. Birçok Behçet hastasında üveit, retinit ve irit oluşabilir. Bu göz has-
talıkları bulanık görme, ağrı ve kızarıklığa yol açabilir. İmmunsuprese
ajanlar kullanmadan körlüğe gidiş engellenemez. Görme kaybı retinal
damarlarda tıkanıklığa bağlı retinanın oksijenizasyonunda azalma so-
nucu oluşur. Tekrarlayıcı hipopiyonlu iridosklit veya panüveit varlığında
özellikle İpek Yolu boyunca yerleşim gösteren ülkelerde hastalar Behçet
hastalığı açısından araştırılmalıdır. Şiddetli görmeyi etkileyen oküler inf-
lamasyon şeklinde kistoid maküler ödem ve retinal vaskülit varlığında
infliksimab veya adalimumab gibi tümör nekrozis faktör-alfa inhibitör-
leri, interferon-alfa, rituksimab ve intravitreal triamsinolon gibi tedavi
ajanları uygulanabilmektedir. Oftalmolog tarafından Behçet hastaları-
nın düzenli takibi uzun süreli remisyon ve hasta prognozu açısından
önerilmektedir (22).
5-Sjögren Sendromu: Sjögren sendromu kuru ağız ve kuru göz ile ka-
rakterize bir tablodur. Tam tanı kriteleri arasında hastanın kuruluk belir-
tilerinin muayene ve labaratuar inceleme ile tespit edilmesi, pozitif SS-A
antijen antikorlarının ve dudak biyopsisi ile tükrük bezi inflamasyonu-
nun saptanması gereklidir. Sjögren sendromu sekonder olarak roma-
toid artrit, sistemik lupus eritematozus, progresif sistemik skleroz veya
dermatomiyozit gibi sistemik otoimmün hastalıklarla birlikte olabilir.
Ayırıcı tanıyı dışlamak için lenfoma, hepatit C ve HIV enfeksiyonunun
ekarte edilmesi gereklidir. Patogenezinde hem genetik, özellikle HLA-
DR yatkınlığı, hem de çevresel faktörler suçlanmaktadır. Hem T hem de
B hücreler tarafından salınan sitokin ve kemokinler patogenezde rol oy-
namaktadır. Dermatolojik belirtileri deride saptanan kuruluktan vaskü-
litin deri komplikasyonlarına kadar değişebilir. Sjögren sendromunun
primer göz belirtisi keratokonjunktivitis sikka’dır. Bu durumun belirti
ve bulguları romatoid artritte gözlenen bulgulara benzerdir. Tedavide
kuru göz ve kuru ağız için 5 mg oral pilokarpin (Salagen®) kullanılmalı-
dır. Diaforez ve gece görmede güçlük gibi yan etkiler konusunda hasta
uyarılmalıdır. Keratokonjunktivitis sikka blefarite, oral kuruluk ise hızlı
diş kaybı ve kandidiyazise neden olabilir. Bu hastalarda lenfoma gelişim
riski artmış olup büyüyen lenf nodları veya genişlemiş parotis veya sub-
mandibuler tükrük bezlerinde dikkatli inceleme gereklidir. Göz kapağı
dermatiti Sjögren sendromunun bir belirtisi olabilir. Sjögren sendrom-
lu 52 hastalık bir seride hastaların 22’sinde göz kapağı dermatiti tespit
edilmiştir. Bu değişiklikler yaşlı hastalarda daha sık saptanıp göz kuru-
luğu şiddetiyle korele bulunmuştur. Ayrıca 8 hastada yama testi sonucu
pozitif saptanmıştır. Göz kapağı kaşınması sonucu oluşabileceği düşü-
nülmektedir (23, 24).
6-Spondiloartropatiler: Seronegatif spondiloartropatiler arasında an-
kilozan spondilitte en sık göz belirtileri oluşmaktadır. Ankilozan spondi-
litli hastaların yaklaşık %25 kadarında, Reiter sendromlu hastaların %35
kadarında, psoriatik artritte %20, Crohn hastalığı veya ülseratif kolitle
ilişkili enteropatik artritte %10 olguda göz tutulumu olabilir. Göz belir-
158
Dermatoz 2013 ; 4(4) : 153-162.
Derleme
tileri tek taraflı veya çift taraflı olabilirken, ağrı ön kamaradaki inflamas-
yona yanıt olarak siliyer spazm sonucu oluşur. Erken tanı konması için
üveitten şüphe edilen hastalarda oftalmoloji konsültasyonu gerekmek-
tedir. Komplikasyonları arasında glokom, katarakt ve körlük yer alır. An-
terior segment göz tutulumu Reiter hastalığında sık gözlenirken, fokal
posterior segment tutulumu çok daha nadir gözlenebilmektedir. Reti-
nadan maküler dejenerasyon ve bunu takiben retinit gelişebilir. Poste-
rior üveitli çoğu hastada koroid ve retina da etkilenebilmektedir. Reiter
sendromunda yapılan bir çalışmada anterior üveit %92, posterior üveit
%64, ara üveit %40 ve kistoid maküler ödem %28 hastada tespit edil-
miştir. Tedavisinde doksisiklin gibi antibiyotiklerle beraber metotreksat
veya kortikosteroid gibi immunsupresan ajanlar kullanılabilir (25).
7-Sistemik Lupus Eritematozus: Göz tutulumu sistemik lupus erite-
matozus (SLE) tanısı olan hastaların %20 kadarında gözlenmektedir.
Bazı olgularda göz belirtilerinin varlığı hastalığın remisyon dönemin-
den sonra aktive olabileceğini göstermektedir. Dış oküler belirtileri ara-
sında keratokonjunktivitis sikka, konjunktivit, üveit, episklerit, sklerit,
keratit ve sıklıkla blefarite yol açan göz kapaklarında diskoid lupus dö-
küntüsü yer almaktadır. Nörooftalmik SLE’de primer olarak mikroinfark,
hemoraji veya görme yolu boyunca ve gözde değişik lokalizasyonda
oluşan vaskülit nedeniyle oluşur. Tipik komplikasyonları arasında optik
nörit, iskemik optik nöropati, hemianopsi, amarozis, internüklear oftal-
mopleji, pupiller anormallikler, okülomotor anormallikler, psödotümör
serebri ve görsel halüsinasyonlar yer alır. Retinal hastalık primer olarak
aktif SLE’de yün-pamuk noktaları, retinal kanama, retinal vaskülit veya
proliferatif retinopati şeklinde ortaya çıkar. Oküler hastalığın tedavisi
spesifik patolojik durum ve altta yatan hastalığın tedavisi temelinde
olmalıdır. Keratokonjunktivitis sikka en sık belirtisi olup diğer otoim-
mün hastalıklardaki şekilde tedavi edilir. Retinal hastalığın morbiditesi
ise yüksek olup oftalmolog tarafından agresif şekilde tedavi edilmeli-
dir. Oftalmologlar tarafından SLE tarama programları tartışmalıdır (26).
Çoğu doktor düşük riskli hastalarda antimalaryal veya steroid tedavisi-
nin tam dilate göz muayenesinden sonra alınmasını önermektedir. Eğer
SLE’ye antifosfolipid sendromu eşlik ediyorsa, oküler iskemik arteryel
hastalık riski artabilmektedir (27).
8-Dev Hücreli Arterit: Bu hastaların %50’den fazlasında ağrı, diplopi,
görme kaybı, amarozis fugaks gibi göz belirtileri, ayrıca baş ağrısı, çene
ve boyun ağrısı gibi bulgular gözlenmektedir. Sistemik belirti ve bul-
gular başlamadan önce göz tutulumu oluşabilir. Hastalarda temporal
arter hassasiyeti veya azalmış temporal arter basıncı oluşabilmesine
karşın, tanı arteryel biyopsi ve artmış sedimentasyon hızı ve C reaktif
protein seviyeleri ile konmaktadır. Biyopsi sonuçları uyumlu ise 2 hafta-
lık sistemik steroid tedavisi başlanmalıdır. Görme belirtisi olan hastalara
intravenöz kortikosteroid tedavisi başlanmalıdır. Erken tedavi vaskülitin
komplikasyonlarını, kalıcı körlük ve ölüm gibi komplikasyonları önleye-
bilmektedir (28).
9-Ürtikeryal Vaskülit: Tekrarlayıcı optik disk ve retinal vaskülit özellikle
ilaçla ilişkili ürtikeryal vaskülit olgularında gözlenebilir. Tanıda floresein
anjiyografi ve görme alanı muayenesi yapılmalıdır. Tedavide yüksek doz
kortikosteroid ve hidroksiklorokin kullanılabilir (29).
D-Nörokutanöz ve Genetik Hastalıklarda Oküler Belirtiler
Nörokutanöz hastalıklarda değişik ve çeşitli dermatolojik ve oftalmolo-
jik belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Bu durum klinisyenleri zor duruma
sokabilir. Birçok komplikasyonu olmasına karşın etkili tedavileri henüz
güçtür. Örneğin nörofibromatoziste optik gliyoma, Von Hippel Lindau
hastalığında retinal anjiyom ve Sturge-Weber sedromunda glokomun
erken tanısı tedavi başarısını yükseltebilmektedir. Nörofibromatozis
ve tuberosklerozun hafif belirtileri olan hastalarda karakteristik deri ve
göz lezyonlarının tanınması genetik danışma için önemlidir. Etkilenen
çocuk ve ebeveynlerinin sessiz bulgularla erken tanısı, tam ve doğru
prognozun tahmin edilebilmesi için önemlidir. Genetik araştırmalar so-
nucunda birçok yeni sendrom tanımlanmaktadır. Embriyonik gelişimde
göz ve deri ektodermal kökenli olup, genetik hastalıklarda ikisi de tutu-
labilmektedir (30, 31).
1-Sturge-Weber Sendromu: Sturge-Weber sendromu nörokutanöz
bir sendrom olarak fasyal nevüs flammeus şeklinde Porto şarabı lekesi,
konjenital glokom ve altta yatan normal kortikal venöz drenajı bozan
leptomeningeyal venöz pleksus anomalisi ile karakterizedir. Nöromus-
kuler, oküler, dermatolojik ve oral belirtileri değişik oranlarda oluşa-
bilmektedir. Bu sendrom değişik oral bulgularla gözlenebilir ve tanı
temel olarak klinik bulgular eşliğinde konmaktadır. Komplikasyonları
düşünüldüğünde tedavi boyunca hastanın kendi durumunu algılama-
sı önemli olup cerrahı yönlendirebilmektedir. Özellikle fasyal anjiyoma
konvülziyona yol açabilen intrakraniyal kalsifikasyonlar eşlik edebil-
mektedir (32).
2-Ataksiya-Telenjiyektazia Sendromu: Bir çalışmada ataksiya-te-
lenjiyektazili hastaların %97’sinde oküler telenjiyektazi geliştiği tespit
edilmiştir. Telenjiyektazinin vücudun diğer kısımlarında az olduğu,
pigmenter anomalilerden cafe au lait maküllerinin %84, hipopigmen-
te maküllerin %44 ve melanositik nevüslerin ise %37 oranında olduğu
bulunmuştur. Diğer bulgular olarak ise hipertrikoz ve kuş benzeri yüz
görünümü dermatolojik bulgular olarak not edilmiştir. Bu deri belirti-
lerinin genotip-fenotip korelasyonunun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Ataksiya-telenjiyektazinin oküler ve dermatolojik belirtilerinin erken
tanısında çocuklarda nörolojik bozukluğun ayırıcı tanısını yapabilmek
için önemli olduğu sonucuna varılmıştır (33).
3-Kseroderma Pigmentozum: Şiddetli oftalmik belirtiler erken yaş-
lardan itibaren yoğun şekilde bu hastalarda gözlenebilmektedir. En sık
skuamöz hücreli kanser ile bazal hücreli kanser gözlenebilirken, bazı
hastalarda bazoskuamöz hücreli kanser de gelişebilir. Nadiren mela-
nom, tiroid kanseri ve lösemiler ortaya çıkabilir. Sistemik retinoid teda-
visi karsinogenezi önleyebilmektedir (34).
4-Eritrokeratodermia Variabilis ve Konjenital Diskeratoz: Nadir
gözlenen bu genodermatozlarda kronik keratokonjunktivit gözlenebil-
mektedir. Eritrokeratoderma variabilisli hastalarda göz kapağında kuru-
ma, eritem ve kalınlaşma meydana gelmektedir. Göz kapağı kenarında
Meibomian bezlerinde tıkaçlar, madarozis ve bazen de trikiyazis ortaya
çıkmaktadır. Epibulber konjunktivada enjeksiyon ve orta derecede pa-
piller reaksiyon gözlenir. Korneada belirgin vaskülarizasyon ve stromal
sikatrisleşme oluşur. Konjunktival biyopside belirgin sayıda degranüle
mast hücreleri ve orta derecede plazma hücresi gözlenir. İmmunohisto-
patolojik incelemede belirgin IgG (+) stromal hücre ve IgA (+) epitelyal
hücre bulunur. Konjenital diskeratozda ise göz kapağı kenarında kera-
tinizasyon, entropiyon, trikiyazis, sikatrizan konjunktivit ve simblefaron
gözlenir. Korneal yüzey keratinize, derin ve yüzeyel vaskülerize görü-
nümdedir. Konjunktival biyopside belirgin epitelyal keratinizasyon ve
skuamöz metaplazi gözlenir. Degranüle mast hücreleri ve eozinofiller
stromada baskındır. İmmunhistopatolojik incelemede C4 ve IgD pozi-
tifliği keratinize epitelyal yüzeyde bulunurken, nadiren IgE (+) hücre
odakları da gözlenir. Bazal epitelyal hücrelerde ise IgA ve IgG pozitifliği,
geniş oranda ise IgG ve IgA (+) plazma hücreleri substansiya propriada
gözlenir (35).
5-Ektodermal Displazi: Özellikle X’e bağlı hipohidrotik ektodermal
159
Dermatoz 2013 ; 4(4) : 153-162.
Derleme
displazide ekzema benzeri deri belirtileri, hipodonti, saçlarda seyrek-
leşme, kronik enfeksiyonlar, epistaksis, disfaji, işitme kaybı ve disfoniye
göz kurumasına bağlı korneal hasarlar eşlik edebilmektedir (36).
6-Epidermolizis Bülloza: Nadiren epidermolizis büllozalı çocuklarda
oküler belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Bu durum çocuklarda görme
matürasyonu fazında gözlendiği için görme kaybına neden olabilmek-
tedir (37).
7-Tuberoskleroz: Dermatolojik, nörolojik ve renal bulguları olabilen
bu tabloda retinada astrositik hamartom, jelatinöz tümörler ve vasküler
saçaklanma gibi oftalmik belirtiler gelişebilmektedir. Retinal hamar-
tomlar fakomata olarak ta adlandırılırken, retinada gözlenen beyaz çiz-
gilenmeler tuberoskleroz için tipiktir (38, 39).
8-Nörofibromatozis: Optik gliyoma gibi sinir sistemi tümörleri en sık
gözlenen santral sinir sistemi tümörlerini oluşturmaktadır. İris hamar-
tomu olan Lisch nodülleri de göz tutulumu için tipik olmaktadır. Her iki
lezyon da görme kaybına yol açabilmektedir (40).
E-İnflamatuvar Barsak Hastalıkları
Hem ülseratif kolit hem de Crohn hastalığında ekstraintestinal belirtiler
oluşabilir. En sık bulguları kas-iskelet sistemi ile dermatolojik bulgular-
dır. Diğer belirtiler ise oküler, renal ve pulmoner sistem de oluşmakta-
dır. Deri belirtileri eritema nodozum, piyoderma gangrenozum, aftöz
stomatit şeklinde olabilirken, gözde üveit ve konjunktivit meydana
gelebilir (41, 42).
F-İlaç Erüpsiyonları
1-Stevens-Johnson sendromu ve toksik epidermal nekroliz: Hem
Stevens-Johnson sendromu hem toksik epidermal nekroliz hem de
Stevens-Johnson sendromu/Toksik epidermal nekroliz overlap send-
romunda hafif, orta veya şiddetli olmak üzere göz tutulumu meydana
gelebilmektedir. Yapılan bir çalışmada SCORTEN değerleri ile göz tutu-
lumu şiddeti arası bir bağlantı kurulamamıştır. Ancak epidermal ayrış-
ma vücut alanının %10’undan fazlasında ise göz tutulumu daha fazla
gözlenmektedir. Özellikle kapaklarda erozyonlar ortaya çıkabilmekte-
dir. Göz tutulumu en sık epidermal ayrışmanın fazla olduğu toksik epi-
dermal nekrolizli hastalarda oluşmaktadır (43).
2-İsotretinoin erüpsiyonu: İsotretinoine bağlı değişik göz komplikas-
yonları oluşabilmektedir. Literatürde korneal basamaklaşma şeklinde
görme keskinliğini azaltan komplikasyonlar da tanımlanmıştır. İlaç
kesilmesini takiben belirtiler genellikle birkaç hafta içinde düzelebil-
mektedir. Türkiye’de yapılmış bir çalışmada 0.5mg/kg/gün üzeri yüksek
doz isotretinoin alan hastalarla, 0.5mg/kg/gün altında kullanan hastalar
oküler yan etkiler açısından karşılaştırılmıştır. Göz kuruluğu yan etkisi
açısından yapılan Schirmer testinde iki grup arası anlamlı farklılık bu-
lunmaz iken, göz filmi bırakma zamanı açısından yüksek doz isotretino-
in kullanan grupta anlamlı bir azalma saptanmıştır. Ayrıca stafilokokkus
aureus kolonizasyonu açısından da 2 grup arası anlamlı fark tespit edi-
lememiştir. Sonuçta sistemik isotretinoin tedavisi boyunca göz kurulu-
ğu tedavi periyodu dozla ilişkili olabilmektedir. Nadiren isotretinoin te-
davisi sırasında dev kaldırım taşı benzeri görünümde papilla tutulumu
gözlenebilmektedir. Hastaya gözde kaşınma şikayeti yaparken, yüzeyel
punktat keratit ve korneal kapak ülseri gelişebilmektedir. İsotretinoin
kesilince bu tablo düzelmektedir. Yapılan bir çalışmada 14.682 adole-
san çocuk, isotretinoin tedavisi kesilmesinden 1 yıl sonra göz şikayeti
açısından taranmıştır. Bu çocuklarda %13.8 oranında oküler tutulum
saptanarak, isotretinoin almamış adolesanlara göre riskin arttığı göz-
lenmiştir. Sonuçta isotretinoin kullanımında konjunktivit gibi belirtiler
oluşabilirken, uzun dönemde de sorunlar yaratabilmektedir (44-47).
Dostları ilə paylaş: |