layısıyla ataerkillik, hem aile içinde hem de dışarıda “erkeğin yönetimi” anlamına gelen daha geniş
anlamında kullanılıyor. Kate Millett (1970, s. 25) örneğin, “ataerkil hükümeti”, “ kadın olan halkın
yarısının erkek olan diğer yarı tarafından yönetildiği” bir kurum olarak tarif ediyor. Ataerkilliğin
iki ilkesi olduğunu öne sürüyor: “Erkekler kadınları yönetir; yaşlı erkekler genç erkekleri yönetir.”
Dolayısıyla ataerkillik, hem cinsiyet hem de nesil baskısı niteliği taşıyan hiyerarşik bir topluluktur.
Yine de ataerkil kavramı geniştir. Feministler, erkeklerin bütün topluluklarda kadınlara hük
mettiğini düşünebilirler, ancak baskı şeklinin ve derecesinin farklı kültür ve zamanlarda değiştiğini
kabul ediyorlar. En azından Batılı topluluklarda kadınların sosyal konumu, seçme hakkı kazanılma
sı ve eğitime daha kolay ulaşım, evlilik ve boşanma hukukundaki değişiklikler, kürtajın yasallaşması
vs. sonucunda 20. Yüzyıl içinde oldukça değişmişti. Ancak gelişmekte olan bazı ülkelerde ataerkil
lik acımasız hatta korkunç bir şekil alabilmektedir: Çoğu Afrikada olmak üzere 80 milyon kadın
sünnet uygulamasına mâruz bırakılmakta, Hindistan’da hâlâ gelin cinayetleri görülmekte ve çeyiz
sisteminin mevcudiyeti kız çocuklarının genelde istenmemesine ve bazen ölüme terk edilmesine
sebep olmaktadır.
Dolayısıyla feministlerin elinde, tek veya basit bir ataerkillik analizi yoktur. Liberal feminist
ler, ataerkillik kavramı kullandıklarında, bu kavramla genel olarak toplumdaki
hak ve yetkilerin
adâletsiz dağıtımına dikkat çekerler. Dolayısıyla onların vurguladıkları ataerkillik boyutu, kadın
sayısının siyaset, iş hayatı, ticaret ve kamusal hayattaki üst konumlardaki yetersizliğidir. Sosyalist
feministler, ataerkilliğin ekonomik boyutlarını öne çıkarır.
Onlara göre ataerkillik, baskı sistemleri
ile bağlantılı olarak kapitalizm, toplumsal cinsiyet ayrımı ve sınıf eşitsizliği ile birlikte işlemektedir.
Gerçekten de bazı sosyalist feministler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sınıf sisteminin bir sonucu
olduğuna dayanarak kavramı bütünüyle reddederler: mesele ataerkillik değil kapitalizmdir. Diğer
taraftan radikal feministler, ataerkilliğe ayrı bir vurgu yapar. Onlara göre ataerkillik, kökleri ailede
olan sistematik, kurumsallaşmış ve yaygın erkek gücüdür. Böylece ataerkillik toplum genelini nite
lendiren erkek egemenliği ile kadının ikinci sırada olmasının temelde ev hayatı içinde işleyen güç
yapılarının bir yansıması olduğu inancını yansıtır.
Dostları ilə paylaş: