C in siyet ve T op lu m sal C insiyet
(Sex and Gender)
Genelde muhafazakârlar tarafından ileri sürülen en yaygın feminizm karşıtı argüman, toplum için
deki toplumsal cinsiyet ayrımlarının “doğal” olduğudur: Erkek ve kadın, doğanın onlar için hazır
ladığı sosyal rolleri üstlenirler. Kadının fiziksel ve anatomik yapısı böylece toplum içinde ikinci
sırada olmaya ve evcil bir rol almaya uygundur; kısacası “ biyoloji kaderdir.” Uygulamada bütün bu
biyolojik argümanlar hayâlidir. Erkek şovenistlerin vurguladığı gibi kadın beyni, erkek beyninden
daha küçük olabilir ancak, bedenine oranla nispeten daha büyüktür, bu da açık bir zekâ göstergesi
dir. Kadın genelde fiziksel açıdan erkekten daha güçsüzdür, kasları daha az gelişmiştir. Bir bakıma
bu basitçe bazı sosyal faktörleri yansıtır: Erkekler, fiziksel işler ile dışarı işlerini yapmak, spora katıl
mak ve tipik “erkeksi” bir fiziğe sahip olamak için teşvik edilmişlerdir. Ancak fiziksel güç ziraî ve en
düstriyel toplumlarda önemli olsa da, araç ve makinelerin insan gücünden çok daha etkili olduğu
gelişmiş toplumlarda pek de önemli değildir. Gerçekten de kaslı erkek, robotlar ve mikroçiplerin
olduğu teknolojik dünyada önemli bir rol oynamaz. Her durumda, erkeğin daha uygun olduğu fi
ziksel işler, otorite sahipleri tarafından değil de daha alt statüdeki insanlar tarafından üstlenilmiştir.
Kadınların sosyal konumu ile ilişkilendirilen biyoloji faktörü, kadının çocu k doğurabilme
kapasitesidir. Şüphesiz çocuk doğurma, âdet görme ve bebek emzirme kapasitesi kadın cinsine
özeldir. Ancak bu tür biyolojik faktörler, kadını dezavantajlı konuma sokmaz ve de sosyal kader
lerini belirlemez. Kadınlar anne olabilirler, ancak anne sorumluluklarını, yani kendilerini ev ve
aileleri için feda ederek çocuklarını beslemeyi, eğitmeyi ve yetiştirmeyi kabul etmek zorunda de
ğildirler. Ç ocuk doğurma ve çocuk büyütme arasındaki bağlantı biyolojik olmaktan çok-kültürel-
dir: Geleneksel aile hayatı yapısı nedeniyle kadınlardan evde kalıp çocuklarına bakmaları ve evle
ilgilenmeleri beklenir. Ev içi sorumluluklar, erkek tarafından üstlenilebilir veya “simetrik aileler”
dediğimiz aile yapılarında kadın ve erkek arasında eşit paylaştırılabilir. Dahası, çocuk yetiştirme,
toplum veya devlet tarafından gerçekleştirilebilir ya da geniş ailelerde olduğu gibi akrabalar tara
fından üstlenilebilir.
Feministler, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasında keskin bir çizgi çizerek biyolojinin bir ka
der olduğu fikrine meydan okumuşlardır. Bu anlamda “cinsiyet (s e x )” erkek ve kadın arasındaki
biyolojik farklara atıfta bulunur; bu farklılıklar doğaldır ve dolayısıyla değiştirilemez. En önemli
cinsiyet ayrımları, üretkenlikle ilgili olan farklılıklardır. “Toplumsal cinsiyet (gender)” ise kültürel
bir kavramdır; bu kavram toplum tarafından erkek ve kadına biçilen rolleri çağrıştırır. Toplumsal
cinsiyet farklılıkları, “erkeklik” ve “kadınlık” anlayışını karşı karşıya getirerek empoze edilir. Simo
ne de Beauvoir’nın (bkz. s. 250) belirttiği gibi, “kadın doğulmaz, olunur.” Ataerkil fikirler, cinsi
yet ve toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımı bulandırıyor ve erkek ve kadın arasındaki bütün sosyal
ayrımların biyoloji ve anatomiden kaynaklandığını varsayıyor. Bunun aksine feministler, cinsiyet
ve cins arasında gerekli ve mantıklı bir bağlantı olduğunu reddediyor ve toplumsal cinsiyet ayrım
larının sosyal hatta siyasî bir temeli olduğunu vurguluyorlar.
Çoğu feminist, erkek ve kadın arasındaki cinsiyet farklılıklarının nispeten küçük olduğuna
ve bunun toplumsal cinsiyet ayrımlarını ne açıkladığına ne de doğruladığına inanır. Sonuç ola
rak insan doğasının her iki cinsin de özelliklerini üstünde taşıdığı, yani androjen olduğu varsayılır.
Cinsiyete bakmaksızın bütün insanlar annenin ve babanın genetik mirasını alırlar ve dolayısıyla
hem erkek hem de kadın özellikleri veya karakterlerini taşırlar. Böyle bir görüş cinsiyet ayrımları
nın hayatın biyolojik gerçekleri olduğunu kabul eder, ancak sosyal, siyasî ve ekonomik bir önem
taşımadıklarına ısrar eder. Erkek ve kadınlar cinsiyetlerine göre değil bireyler olarak, “kişiler” ola
rak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla feminizmin amacı toplumsal cinsiyetsiz “kişilik’ e ulaşmak
tır. Biyolojik cinsiyetten ayrı toplumsal bir cinsiyet tesis etmek, feminist teori için ayrı bir öneme
sahipti. Feminizm sadece sosyal değişim ihtimâlini, yani sosyal olarak yapılandırılmış kimliklerin
yeniden inşa edilebileceğini ya da ortadan kaldırılabileceğini vurgulamamıştı; aynı zamanda ka-
|