feministlerin toplumsal cinsiyet ayrımlarının temel siyasî önemini ileri sürerek bunu değiştirdi;
hiçbir geleneksel ideoloji de böyle bir şeyi kabul edemezdi. Dolayısıyla geleneksel ideolojiler, ka
dının sosyal rolünü geliştirmek için uygun araçlar olarak görülmedi ve zaman zaman erkek egemen
tutum ve varsayımlar besledikleri için eleştirildiler. Yine de feminizmin ortaya çıkan ideolojisi bir
çok şeyle kesişen bir ideolojiydi, içinde çıkış noktasından beri üç genel geleneği içeriyordu: Liberal
feminizm, Marksist veya sosyalist feminizm ve radikal feminizm. Ayrıca “çekirdek” feminist gele
neklerin her biri düşmanca eğilimler içerir ve bu gelenekler hibrit veya “ikili sistem” feminizmle
ri (radikal feminizmi belirli Marksist fikirlerle karıştırma çabaları gibi)
üretmişlerdir ve özellikle,
1980’den sonra yeni feminist gelenekler ortaya çıkmıştır. Feminizmi umut vermeyecek biçimde
parçalanmış olarak düşünmek feminizmin uzlaşmaktan çok uzlaşmama özelliğini taşıdığını söy
lemek kolaydır. Yine de feminizm içinde bir dizi “ortak zemin” konuları tespit edilebilir. Bunların
içinde en önemlileri aşağıda sıralanmıştır:
►
Kamusal/özel ayrım
►
Ataerkillik
►
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet
( sex and gender)
►
Eşitlik ve farklılık
K am u sal/Ö z e l Ayırım
“Siyasî” denince ne anlaşılacağı
konusundaki geleneksel görüş, siyaseti özel hayattan çok kamu
sal alana yerleştirir. Siyaset, genelde hükümet kurumlarınm, siyasî partilerin, baskı gruplarının ve
kamusal tartışmanın “kamusal alanı” içinde gerçekleşen bir eylem olarak algılanmıştır. Aile hayatı
ve kişisel ilişkilerin “özel hayat”ın bir parçası ve dolayısıyla “gayri siyasî” olduğu düşünülmüştür.
Ancak modern feministler, siyasetin bütün sosyal gruplar içinde gerçekleşen
bir etkinlik olduğu
ve hükümet veya diğer kamusal kurumlarm işleriyle sınırlı olmadığı konusunda ısrarlıdır. Sosyal
çatışmanın olduğu her mekânda ve zamanda siyaset vardır. Örneğin Kate Millett (1970), siyaseti
“bir grup insanın bir başkası tarafından kontrol edildiği güç-yapılı ilişkiler ve düzenlemeler” ola
rak tanımlamıştır. Dolayısıyla hükümet ve bu hükümetin vatandaşları arasındaki ilişki açık şekilde
siyasîdir, ancak bir şirket içindeki işveren ve işçiler arasındaki ilişki, aile içindeki, karı-koca ve ebe
veyn ve çocuklar arasındaki ilişki de böyledir.
Neyin “siyasî” olduğunu tanımlamak sadece akademik çevrelerin ilgi alanı değildir. Feminist
ler, toplumda yaygın olan işle ilgili cinsiyet ayrımının “siyasî” değil de “doğal” görülmesi nedeniyle
cinsiyet eşitsizliğinin korunduğunu ileri sürerler. Bu, Jean B. Elshtain’ın
Public Man, Private Woman
(Kamusal Erkek, Özel Kadın,
1981) yazısında vurgulanmıştır. Geleneksel olarak siyaset, iş, sanat ve
edebiyatı içeren kamusal hayat alanı, erkeklerin hâkimiyet alanı olmuştur; kadınlar ise aile ve ev so
rumlulukları etrafında dönen özel hayat ile sınırlı kalmıştır. Siyaset sadece kamusal alanda gerçek
leşiyorsa kadının rolü ve cinsiyet eşitliği sorusu pek fazla bir siyasî önem taşımayan meselelerdir. Ev
hanımı ve anne özel rolü ile sınırlandırılmış olan kadınlar, böylece siyasetin dışında tutulmaktadır.
Dolayısıyla feministler, “ kamusal erkek” ve “özel kadın” arasındaki ayrımı ortadan kaldırma
ya çalışmışlardır. Ancak özel/kamusal ayrımını ortadan kaldırmanın ne anlama geldiği, nasıl elde
edilebileceği veya ne ölçüde istendiği konusunda her zaman uzlaşmamışlardır. Siyasetin kapının
eşiğinde kaldığı fikrinin en keskin muhalifleri
radikal feministler olmuştur; bunun yerine “özel
siyasîdir” iddiasını ileri sürmüşlerdir. Yani kadın baskısının hayatın her alanında olduğu ve birçok
açıdan ailenin içinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Böylece radikal feministler, “günlük hayat
politikası” adı verilecek şeylerin ne olduğunu incelemeye koyuldular. Buna aile içinde şartlandır
ma, ev işi ve diğer ev içi sorumluluklarının dağılımı ve kişisel ve cinsel davranış siyaseti süreçleri
dâhildir. Bazı feministler için kamusal/özel ayrımını ortadan kaldırmak, özel hayatın sorumluluk
larını devlete veya diğer kamusal kurumlara devretmek anlamına geliyor. Örneğin çocuk büyütme
yükü, ailelere daha fazla destek vererek veya iş yerlerinde kreş veya yuva açılarak hafifletilebilir.
Bununla birlikte liberal feministler, kadının, kamusal olan eğitim, iş ve siyasî hayata girişini sınır
landıracağı
gerekçesiyle, kamusal/özel ayrımına itiraz ederler; liberal teoriye göre kişisel tercih ve
bireysel özgürlük sahası olan kamusal alanın siyasileştirilmesi tehlikesine karşı da uyarırlar.
Dostları ilə paylaş: