MUHAFAZAKÂRLIK
KÖKLERİ VE G E L İŞ İM İ
Günlük dildeki “muhafazakâr” terimi, farklı anlamlara sahiptir. Bu terim mütevazı veya ihtiyatlı
davranış, geleneksel hatta uyumcu bir hayat tarzı, değişim korkusu veya değişimin reddi gibi özel
likle “muhafaza etmek” fiilinin belirttiği anlamlara gelebilir. Ayrı bir siyasî konumu veya ideolojiyi
betimleyen “muhafazakârlık”, ilk kez 19. Yüzyıl’ın başlarında kullanılmıştır. Bu dönemde A BD de
muhafazakârlık, kamusal işlere ait kötümser bir görüşü ima ediyordu. 1820’ler itibariyle bu terim,
1789 Devrimi’nin ruhu ve ilkelerine karşı bir muhalefeti çağrıştırıyordu. İngiltere’de muhafazakâr,
aşama aşama Whiglere karşı ana muhalefet partisi olan Tory adının yerini aldı ve 1835’te bu parti
nin resmî adı oldu.
Muhafazakâr fikirler, birçok açıdan Fransız Devrimi ile sembolleştirilen siyasî, sosyal ve İktisa
dî değişimdeki gidişe bir tepki olarak doğdu. Muhafazakâr ilkelerin ilk ve belki de klasik ifadeleri,
Edmund Burke’ün (bkz. s. 8 7 ) Reflections on the Revolution in France ( Fransa'daki Devrim Üze
rine Düşünceler,
[1790] 19 6 8 ) adlı eserinde yer aldı. Bu eser, bir önceki yıl Ancien Regime’e (Eski
Rejim , Devr-i Sabık) karşı devrimci meydan okumayı, derin bir üzüntüyle karşıladı. 19. Yüzyıl b o
yunca Batılı devletler, sanayileşmenin ortaya çıkardığı ve liberalizm, sosyalizm ve milliyetçilik gibi
akımlarda yansımasını bulan baskılarla dönüşüme uğradı. Bu ideolojiler reformu gerekli görürken,
zaman zaman da devrimi desteklerken muhafazakârlık, gittikçe güç duruma düşürülmüş gelenek
sel sosyal düzeni inatla savundu.
Muhafazakâr düşünce kendisini, mevcut gelenek ve ulusal kültürlere intibak ettirdikçe dikkate
değer bir şekilde çeşitlenmiştir. Örneğin, İngiliz muhafazakârlığı temelde Burke’ün fikirleri çerçeve
sinde şekillenmiştir. Burke, değişime karşı körü körüne bir direnci savunmaz. Onun savunduğu şey
daha çok, “muhafaza etmek için değişme’ ye yönelik tedbirli bir isteklilik hâlidir. 19. Yüzyıl’da İngiliz
muhafazakârları, güçlü bir değişim sürecinden geçmiş siyasî ve sosyal düzeni savunmuşlardır. Bu de
ğişim özelde, 17. Yüzyıl’daki İngiliz Devrimi’nin bir sonucu olarak mutlakî monarşinin ortadan kal
dırılmasıydı. Benzer durumsal (pragmatik) ilkeler, İngiliz Milletler Topluluğu ( the Commonwealth)
bünyesindeki ülkelerde kurulmuş olan muhafazakâr partileri de etkiledi. Kanada Muhafazakâr Par
tisi, kendini gerici fikirlerden uzaklaştırmak için İlerici Muhafazakâr adını benimsedi.
19. Yüzyıl boyunca bazı otokratik monarşilerin ayakta kaldığı Kıta Avrupası’nda ise oldukça
farklı, daha otoriter bir muhafazakârlık gelişti. Bu muhafazakârlık, yükselen reform dalgası kar
şısında monarşi ve katı otokratik değerleri savunuyordu. Ancak İkinci Dünya Savaşından sonra,
Hıristiyan demokratik partilerin kurulmasıyla beraber kıtadaki muhafazakârlar, özellikle Almanya
ve İtalya’da siyasî demokrasi ve sosyal reformu tam anlamıyla kabul etmişlerdir. Öte yandan ABD,
göreceli olarak muhafazakâr fikirlerden çok daha az etkilenmiştir. ABD, İngiliz Kraliyetine kar
şı yürütülen başarılı koloni savaşının sonucunda oluşmuştur. A B D ’nin yönetim sistemi ve siyasî
kültürü, büyük oranda yerleşik liberal ve ilerici değerleri yansıtır. A B D ’deki her iki büyük parti
nin de -Cum huriyetçiler ve D em okratlar- siyasetçileri, geleneksel bir şekilde “muhafazakâr” ola
rak yaftalanmaktan kızgınlık duyarlar. Sadece 1 9 6 0 ’lardan beri her iki parti, tutucu ifadeleri dile
getirmektedir. Bu ifadeleri kullananlar özellikle güneyli Demokratlar, 1960’larda Senatör Barry
Goldwater’ın başım çektiği Cumhuriyetçi Parti içindeki kanattır; ki bu kanat, 1 9 7 0 ’ler ve 1980’ler
boyunca önce California Valiliği ardından da 1981-1989 arasında başkanlık yapmış olan Ronald
Reagan’ı desteklemiştir.
Muhafazakâr ideoloji, Fransız Devrimi ve Batidaki modernleşme sürecine bir tepki olarak orta
ya çıktığından, Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki siyasî muhafazakârlığı tespit etm ek daha zordur.
Afrika, Asya ve Lâtin Amerika’da değişime direnç ve geleneksel hayat tarzım koruma amacındaki
bazı siyasî hareketlerin ortaya çıktığı söylenebilir. Ancak bu hareketler, tam anlamıyla muhafazakâr
olan iddia ve değerlere nâdiren başvururlar. Bunlar arasındaki bir istisna, 1955’ten beri Japonya’daki
siyasette ağırlığı olan Japon Liberal Demokratik Parti’dir (L D P ). L D P ’nin iş dünyasının çıkarları
ile yakın bağlantıları vardır ve sağlıklı bir özel sektörü beslem ek adına büyük gayret gösterir. Aynı
zamanda geleneksel Japon değer ve örflerini koruma teşebbüsleri de vardır. İşte bu yüzden sadakât,
ödev ve hiyerarşi gibi muhafazakârlığa özgü ilkeleri destekler. Bazı başka ülkelerde ise muhafaza
kârlık, popülist-otoriter bir nitelik arz etmiştir. Örneğin Arjantin’de Peron ve İran’da Humeyni (bkz.
s. 2 9 2 ) güçlü merkezî otoriteye dayalı rejimler kurmuşlardır ama bu rejimler milliyetçilik, İktisadî
ilerleme ve geleneksel değerlerin savunulması adına kitlesel halk desteğini de seferber etmişlerdir.
Muhafazakârlık, siyasal ideolojiler arasında entelektüel açıdan en mütevazı ideoloji olmasına
rağmen, belki de bu durumdan dolayı, aynı zamanda dikkate değer bir biçimde esnek ve kendini
çabucak toparlayabilen bir özelliğe sahiptir. Muhafazakârlık, kendini sabit fikir sistemleri ile bağ
lama taraftarı olmadığından süreklilik arz eden bir gelişme içindedir. Birçok ülkede siyasî sağın
yeniden iktidara geçmesiyle, 1970’lerden beri muhafazakâr anlayışın kazandığı başarıların yeniden
ortaya çıktığı aşikârdır. Bu açıdan, İngiltere’deki Thatcher Hükümeti (1 9 7 9 -1 9 9 0 ) ve A B D ’deki
Reagan Yönetimi (1 9 8 1 -1 9 8 9 ) özellikle dikkate değerdir. H er iki yönetim de genel olarak “Yeni
Sağ” olarak adlandırılan ve kolay rastlanmayacak bir şekilde radikal ve ideolojik biçim deki bir mu
hafazakârlığı uygulamaya koymuşlardır. Yeni Sağ’ın fikirleri çoğunlukla serbest piyasa ekonomile
rinden türetilmiş ve durum böyle olunca, muhafazakârlık içinde derin bölünmeler ortaya çıkmış
tır. Hatta bazı yorumcular, “Thatcherizm”, “Reaganizm” ve genel olarak Yeni Sağ projesine, aslında
muhafazakâr ideoloji içinde yer vermenin uygun olmadığını, bu anlayışların çok ciddî biçimde
klasik liberal ekonomilerden etkilendiğini öne sürmüşlerdir.
Yeni Sağ, geleneksel muhafazakâr İktisadî görüşlere meydan okumuştur ama muhafazakâr
ideolojinin bir parçası olarak kalmıştır. İlk olarak Yeni Sağ, düzen, otorite ve disiplin gibi geleneksel
muhafazakâr sosyal ilkeleri asla terk etmemiş hatta bazı açılardan bu ilkeleri güçlendirmiştir. Ayrı
ca, Yeni Sağ’ın serbest piyasaya yönelik heyecanı, muhafazakârlığın liberal görüşler tarafından ne
dereceye kadar etkilendiğini gösterir. Tüm siyasî ideolojiler gibi muhafazakârlık da bünyesinde çe
şitli gelenekleri barındırır. 19. Yüzyıl’da muhafazakârlık, monarşi ve aristokrasinin katı bir şekilde
savunulması taraftarıdır. Bu anlayış, gelişmekte olan ülkelerde otoriter popülist hareketler biçimin
de varlığım devam ettirmiştir. 20. Yüzyıl’da ise muhafazakârlar, devlet müdahalesini savunan pater-
nalistik bir eğilim ve serbest piyasanın liberteryen bir savunusu olarak bölünmüşlerdir. Yeni Sağ ın
önemi, liberteryanizmi (bkz. s. 101) destekleyen gelenekler arasındaki dengeyi yeniden sağlama
aracılığıyla muhafazakârlığın seçim zaferi arayışını yeniden canlandırmasından kaynaklanır. Ancak
bunu yapmakla Yeni Sağ, muhafazakârlığın ayakta kalmasını bile tehdit edebilecek nitelikteki derin
gerilimleri su yüzüne çıkarmıştır.
Dostları ilə paylaş: |