3B - (s. 57) Hikâye, Çin düşünürü Lao Tzu’nun za-
manında geçer... Köyün birinde bir yaş-
lı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral
bile onu kıskanırmış. Öyle dillere des-
tan bir beyaz atı varmış ki kral bu at için
ihtiyara çok büyük paralar teklif etmiş
ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu
at, bir at değil benim için bir dost, in-
san dostunu satar mı?” dermiş hep. Bir
sabah kalkmışlar ki at yok.
Köylüler, ihtiyarın başına toplanmış:
“Aklını kullan, bu atı sana bırakmaya-
cakları, çalacakları belliydi. Krala sat-
saydın ömrünün sonuna kadar beyler
gibi yaşardın. Şimdi ne paran var ne de
atın.” demişler.
İhtiyar, “Karar vermek için acele etme-
yin.” demiş. “Sadece at kayıp.” deyin.
“Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin
yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın
kaybolması, bir talihsizlik mi yoksa bir
şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çün-
kü bu olay henüz bir başlangıç. Bundan
sonra ne olacağını kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüş-
ler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir
gece ansızın dönmüş. Meğer çalınma-
mış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dö-
nerken de vadideki 12 vahşi atı peşine
takıp getirmiş.
Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyar-
dan özür dilemişler. “Sen haklı çıktın.
Atının kaybolması bir talihsizlik değil,
adeta bir devlet kuşu oldu senin için,
şimdi bir at sürün var.”
“Yine karar vermek için acele ediyor-
sunuz.” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri
döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sa-
dece bu. Ondan ötesinin ne getirece-
ğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlan-
gıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini
okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir
yürütebilirsiniz?”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga
geçmemişler ama içlerinden “Bu adam
sahiden aptal!” diye geçirmişler... Bir
hafta geçmeden vahşi atları terbiye
etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan
düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimi-
ni temin eden oğul şimdi uzun zaman
yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.”Bir
kez de haklı çıktın.” demişler. “Bu at-
lar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun
süre kullanamayacak. Oysa sana baka-
cak başkası da yok. Şimdi eskisinden
daha fakir, daha zavallı olacaksın.” de-
mişler.
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalı-
ğına tutulmuşsunuz.” diye cevap ver-
miş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum
bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin
verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar
doğru? Hayat böyle küçük parçalar hâ-
linde gelir ve ondan sonra neler olacağı
size asla bilinmez.”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar büyük
bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümit-
le eli silah tutan bütün gençleri askere
çağırmış. Köye gelen görevliler, ihti-
yarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün
gençleri askere almışlar. Köyü matem
sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına
imkân yokmuş, giden gençlerin ya öle-
ceğini ya da esir düşeceğini herkes bi-
liyormuş.
Köylüler, yine ihtiyara gelmişler. “Gene
haklı olduğun kanıtlandı.” demişler.
“Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse
yanında. Oysa bizimkiler, belki de asla
köye dönemeyecekler. Oğlunun baca-
ğının kırılması, talihsizlik değil, şansmış
meğer.”
“Siz erken karar vermeye devam edin.”
demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kim-
seler bilemez. Bilinen bir tek gerçek
var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler
askerde. Ama bunların hangisinin talih,
hangisinin şanssızlık olduğunu sadece
Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle ta-
mamlamış:
“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük
bir dilimine bakıp tamamı hakkında
karar vermekten kaçının. Karar, aklın
durması hâlidir. Karar verdiniz mi dü-
şünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdu-
rursunuz. Akıl, insanı daima karara zor-
lar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol
biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanır-
ken başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız
ve daha yüksek bir hedefin hemen ora-
cıkta olduğunu görürsünüz.”