Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Fransa’nın  güneyinde,  Beaucaire  kasabası  ile  Bellegarde  köyü  arasında  küçük  bir  han  vardı.  Bu  hanı
işleten  de  Dantes’nin  arkadaşı  Caderousse’tan  başkası  değildi.  O  gün  Caderousse  her  zamanki  gibi
kapının  önündeki  yerine  oturmuş  dalgın  dalgın  çevreyi  seyrederken,  birden  Bellegarde  yönünden  bir
atlının  yaklaşmakta  olduğunu  gördü.  Atın  üzerindeki  adam,  kavurucu  güneşe  karşın  kara  giysilerle  üç
köşeli bir şapka giymiş bir rahipti. Adam, hana vardığında kapının önünde durdu, atından inerek hayvanı
yarı kırık bir direğe bağladı. Caderousse rahibin önünde eğilerek onu selamladı.
“Siz Bay Caderousse değil misiniz?” diye sordu rahip İtalyan vurgusuyla. On dört yıllık mahkûmiyetin
ardından  tanınmaz  bir  hale  gelmiş  olan  Dantes’ydi  bu:  bir  zamanlar  mutluluğun  renklendirdiği  yüzünde
şimdi derin bir acıyla yanan bir çift göz vardı.
“Evet efendim, benim,” diye yanıtladı hancı. “İçecek bir şeyler ister misiniz?”
“Elbette, en iyi şarabınızdan bir şişe istiyorum, sonra da biraz konuşuruz.”
Hancı birkaç dakika sonra elinde şarapla geri geldiğinde konuğunu kollarını masaya dayamış otururken
buldu.
“Yalnız mıyız?”
“Evet efendim, karımı saymaya gerek yok, çünkü kendisi hasta.”
“Öncelikle, aradığım kişi olduğunuzdan emin olmalıyım. 1814 ya da 1815 yıllarında Dantes adında bir
denizci tanımış mıydınız? “
“Dantes  mi?  Kesinlikle!  Zavallı  Edmond!  En  iyi  dostlarımdan  biriydi.  Onu  tanıyor  musunuz  yoksa?
Hayatta mı? Özgür mü?”
“Hapishanede öldü, olabilecek en sefil koşullar içinde.”
Caderousse’un yüzü bir anda bembeyaz kesildi. Arkasına dönerek boynundaki mendille gözünden akan
bir damla yaşı sildi.
“Zavallı dostum!” diye mırıldandı Caderousse.
“Bu çocuğu epey seviyordunuz herhalde.”
“Evet,” dedi Caderousse, “Her ne kadar ona ihanet etmiş de olsam. Ama sizi temin ederim ki o günden
beri vicdanım rahat etmedi. Onu tanıdınız mı?”
“Son  duası  için  yanında  bulundum.  Tuhaf  olan,  Dantes’nin  ölüm  döşeğindeyken  bile  mahkûmiyetinin
nedenini bilmiyor olmasıydı. Bu yüzden, bu işin ardındaki gizemi çözüp adını temize çıkarmak üzere beni
görevlendirdi.  Talihsizlik  sonucu  tutuklanıp  daha  sonra  serbest  bırakılan  varlıklı  bir  İngiliz,  hastalığı
sırasında  kendisine  gösterdiği  dostluğa  karşılık  olarak  Dantes’ye  oldukça  değerli  bir  elmas  bırakmıştı.
Dantes ölmeden önce bana en iyi üç dostunun adını verdi. Bunlardan birinin adı Caderousse’tu.”
Caderousse kaskatı kesilmişti.
“Diğeri,” diye sürdürdü rahip, Caderousse’un tepkisini görmemiş gibi yaparak, “Danglars’dı. Üçüncüsü
de Fernand’dı. Bir de nişanlısından söz etmişti, adını anımsayamıyorum…”
“Mercedes,” dedi Caderousse.
“Ah,  evet,  Mercedes.  Dantes  Marsilya’ya  gidip  bu  elması  satarak  parayı  beş  eşit  kısım  halinde
bölüştürmemi söyledi.”


“Neden beş? Yalnızca dört kişiden söz ettiniz.”
“Evet, beşinci kişi Dantes’nin babasıydı, ama onun ölmüş olduğunu öğrendim.”
“Ne yazık ki bu doğru.”
“Ölüm nedeni neydi?”
“Açlık.”
“Ne?  Aman  Tanrım,  bu  olabilir  mi?  Sokaktaki  hayvanlar  bile  kendilerine  bir  parça  ekmek  verecek
merhametli bir el bulurlar! Kendine Hıristiyan sıfatını layık gören insanlar arasında bir adamın açlıktan
ölmesi mümkün mü? Bu adam bu kadar nefreti hak edecek ne yapmıştı ki?”
“Kimse  ondan  nefret  etmiyordu.  Yaşlı  adamcağız,  Dantes’nin  arkadaşı  olarak  kabul  ettiği  Fernand
denen adama karşı derin bir nefret duyuyordu…”
“Arkadaşı değil miydi yani? Bu adamın Dantes’ye ettiği kötülüğü biliyor olmalısınız.”
“Elbette biliyorum.”
“O halde bana da anlatır mısınız?”
“Ne yararı olur ki?”
“Herhalde bu parayı hak etmeyen kimseler arasında bölüştürmemi istemezsiniz değil mi?”
“Haklısınız.  Aslında  Edmond’ın  mirası  bu  adamlar  için  nedir  ki,  koca  okyanusta  küçük  bir  damla  o
kadar!”
“Çok mu varlıklılar?”
“Onlar hakkında hiçbir şey bilmiyor olmalısınız. Size her şeyi anlatacağım.”
Caderousse  gidip  kapıyı  kapattı.  Rahip  kendine  daha  rahat  bir  yer  buldu,  kollarını  kavuşturup  bütün
dikkatiyle dinlemeye koyuldu. Bir sandalye çekip rahibin karşısına oturan Caderousse, öyküsüne başladı.
“Bu çok üzücü bir öykü efendim. Başını zaten biliyorsunuz herhalde.”
“Evet, Edmond bana tutuklanışına kadar olup biten her şeyi anlatmıştı.”
“Dantes’nin  götürülüşünden  hemen  sonra  Bay  Morrel  bir  şeyler  öğrenebilmek  için  yemekten  ayrıldı.
Getirdiği  haberler  pek  de  iyi  değildi.  Ertesi  gün  Mercedes  Bay  Villefort’dan  yardım  istemek  için
Marsilya’ya gitti, ama eli boş döndü. Aynı gün Dantes’nin babasını da ziyaret etti. Adamcağızı üzüntüden
harap olmuş bir halde görünce onu kendi evine götürmek istedi, ama yaşlı adam bunu kabul etmedi. Her
geçen  gün  yaşlı  adam  daha  da  yalnızlığa  büründü.  Bay  Morrel  ile  Mercedes  ziyaretine  geldiklerinde
onlara  kapıyı  açmıyordu.  Sonraları  evine  girip  çıkan  birtakım  yabancılar  gördüm,  yaşlı  adam  eşyasını
satmaya başlamıştı. Sonunda üzerindeki giysilerinden başka hiçbir şeyi kalmamıştı. Bunu izleyen üç gün
boyunca yaşlı adamın her zamanki gibi bir aşağı bir yukarı yürüdüğünü işittim, dördüncü gün ayak sesleri
kesiliverdi. Yukarı çıkıp bakmak istedim, ama kapı kilitliydi. Anahtar deliğinden baktığımda yaşlı adamı
solgun bir halde görünce çok hasta olduğunu anladım. Hemen Bay Morrel ile Mercedes’e haber verdim.
Bay Morrel bir hekimle birlikte geldi. Hekim yaşlı adamın midesinden rahatsız olduğunu söyleyerek ona
bir rejim verdi. Bay Morrel ile Mercedes yaşlı adama bakmak konusunda ne kadar dil döktülerse de onu
ikna  edemediler.  Sonunda  Bay  Morrel  raflardan  birinin  üzerine  bir  çanta  bırakarak  yaşlı  adamı
Mercedes’le  birlikte  bıraktı.  Hekimin  verdiği  rejimi  fırsat  bilen  Bay  Dantes  artık  hiç  yemek  yemez
olmuştu. Dokuz gün sonra, başına gelenlerin sorumlularına beddualar yağdırarak öldü.”
Rahip ayağa kalktı ve, boğazında düğümlenen acıyı bastırmaya çalışarak odada yürüdü.
“Oğlanın umutsuzluktan, babanın açlıktan ölmesinin sorumluları kimlerdi?”
“Oğlanı kıskanan iki adam: Fernand ile Danglars. Edmond’ı Bonaparte taraftarı olmakla suçlayan bir
ihbar mektubu yazdılar. Danglars sol elini kullanarak mektubu yazdı, Fernand da gönderdi.”


“Böylesi bir alçaklığa karşı çıkmadığına göre sen de onlarla işbirliği yapmış sayılırsın.”
“Beni sarhoş etmişlerdi efendim, ne yaptığımı bilmiyordum. Ertesi gün her şeyi anlatmak istedim, ama
Danglars  beni  durdurdu.  Siyasi  ortam  o  kadar  karışıktı  ki  konuşmaya  cesaret  edemedim.  Korkakçaydı
kabul ediyorum, ama suç değildi.”
Bunun ardından kısa bir sessizlik oldu. Rahip ayağa kalkıp derin düşüncelerle yürümeye başladı. Sonra
yerine oturdu. “Bay Morrel adında birinden söz ettin. O kimdi?”
“Firavun  adlı  geminin  sahibi.  Dantes’yi  bulmak  için  elinden  geleni  yapmıştı.  İmparator  döndükten
sonra defalarca mektup yazıp ricalarda bulundu, ama İkinci Restorasyon sırasında doğal olarak Bonaparte
taraftarı olmakla suçlandı. Daha önce söylediğim gibi Dantes’nin babasıyla çok ilgilendi, ölümünden önce
yaşlı  adamın  borçlarının  ödenmesi  ve  cenaze  masraflarının  karşılanması  için  içi  para  dolu  bir  çanta
bırakmıştı. Bu çanta hâlâ bendedir, kırmızı ipek bir çanta.”
“Bay Morrel hâlâ yaşıyorsa varlıklı ve mutlu bir adam olmalı.”
Caderousse  acı  acı  güldü:  “Evet,  eminim  benim  kadar  mutludur.  Yirmi  beş  yıllık  bir  çalışmanın
ardından iş dünyasında kendine saygın bir yer edindikten sonra, Bay Morrel iflasın eşiğine geldi. İki yıl
içinde  beş  gemisi  kayboldu.  şimdi  tek  umudu  Firavun’un  sağ  salim  dönmesi.  O  da  kaybolursa  zavallı
adam her şeyini yitirecek.”
“Bu talihsiz adamın karısı, çocukları var mı?”
“Evet, bütün bu felaketler sırasında bir azize gibi davranan bir karısı var. Babasının durumu yüzünden
sevdiği  adamla  evlenemeyen  bir  kızı,  bir  de  orduda  teğmen  olan  bir  oğlu  var.  İşte  Tanrı’nın  erdemi
ödüllendirme yolu… Fernand ile Danglars zenginlik içinde yüzerken bizlerin haline bakın.”
“Danglars’a ne oldu?”
“Hiçbir  şeyden  haberi  olmayan  Bay  Morrel’in  yazdığı  tavsiye  mektubuyla  İspanya’da  bir  bankaya
memur oldu. İspanya’yla yapılan savaş sırasında Fransız ordusunun levazımcısı oldu ve bir servet yaptı.
Bir milyonerin kızıyla evlenip Baron oldu.”
“Peki Fernand gibi eğitimsiz bir balıkçı nasıl oldu da zengin oldu?”
“Bu herkes için bir muamma. Hayatında kimsenin bilmediği bir giz olmalı. Restorasyondan birkaç gün
önce  Fernand  cepheye  gönderilip  Ligny  Savaşı’nda  görev  aldı.  Savaşın  ertesi  günü,  düşmanla  işbirliği
yapan  ve  aynı  gece  İngilizlerin  tarafına  geçmeği  tasarlayan  bir  generalin  kapısında  nöbet  görevi  vardı.
General,  Fernand’a  kendisiyle  gitmeyi  önerdi,  Fernand  da  kabul  etti.  Napoleon  tahtta  kalmış  olsa  bu
askeri  bir  suç  olacaktı,  ama  Bourbonlar  açısından  ödüllendirilecek  bir  davranıştı.  Fernand  teğmen
rütbesiyle  Fransa’ya  döndü  ve  yüksek  makamlarda  görev  alan  generalin  koruyuculuğu  altına  girdi.
İspanyol  kökenli  olması  nedeniyle  İspanya’daki  durumu  kolaçan  etmek  üzere  Madrid’e  gönderildi  ve
orada Danglars’la karşılaştı. Danglars’la karşılıklı anlaşmalar sonucunda o çevrede kendine öyle bir yer
edindi ki, sonunda şeref Madalyası’nı bile aldı.”
“Kader! Kader!”
“Evet, ama hepsi bu kadar da değil. Kısa bir süre sonra Yunanistan’da Ali Paşa’nın hizmetine girdi. Ali
Paşa ölmeden önce hizmetine karşılık olarak kendisine yüklüce bir miktar para bırakmıştı. şimdi Fernand
Paris’te muhteşem bir evde oturuyor.”
“Ya Mercedes? Onun ortadan kaybolduğunu işittim.”
“Kaybolmak mı? Evet, ertesi gün daha parlak doğmak üzere kaybolan güneş gibi… Mercedes şu anda
Paris’in  en  saygın  hanımlarından  biridir.  Önceleri  Edmond’ın  başına  gelenlerden  çok  etkilenmişti.  Bu
yetmezmiş gibi bir de suçundan habersiz olduğu ve bir dost olarak kabul ettiği Fernand da askere gitmişti.
Mercedes tamamen yalnız kalmıştı. Ne Edmond’dan ne de Fernand’dan haber almıştı, üstelik yaşlı Dantes
de  ölmüştü.  Bir  akşam,  bütün  gün  her  zamanki  gibi  Marsilya  ile  Katalanya’ya  giden  yolun  kenarında


oturduktan  sonra  eve  döndüğünde,  arkasında  birini  fark  etti.  Fernand  eve  dönmüştü.  Bu,  Mercedes’in
acısını tamamen geçirmese de geçmişinden kendisine dönen bir parça olarak onu biraz olsun rahatlatmaya
yetmişti.  Mercedes  hiçbir  zaman  Fernand’dan  nefret  etmemişti,  sadece  ona  âşık  değildi  o  kadar.
Mercedes’in  kalbinde  başka  bir  adam  vardı,  ama  o  adam  ortadan  kaybolmuş,  belki  de  ölmüştü.  Yaşlı
Dantes ölmemiş olsa, Mercedes asla başka bir adamın eşi olmazdı. Fernand da bunu biliyordu, bu yüzden
yaşlı  adamın  öldüğünü  duyar  duymaz  dönmüştü.  Altı  ay  sonra,  Dantes  ile  Mercedes’in  evlenecekleri
kilisede düğün gerçekleştirildi. Sadece bu kez, damat değişmişti.”
“Mercedes’i bir daha gördün mü?”
“Evet,  Fernand’ın  onu  bıraktığı  Perpignan’daki  İspanyol  Savaşı  sırasında,  oğlunun  eğitimiyle
ilgilenirken… “
“Oğlu mu dedin?”
“Evet, küçük Albert.”
“Ama anımsadığım kadarıyla Edmond bana nişanlısının hiçbir eğitim almamış bir köylü kızı olduğunu
söylemişti.”
“Ah, demek nişanlısını o kadar az tanıyormuş. Güzellik ile zekâ taçlandırılacak olsa Mercedes şimdi
kraliçe olurdu. Serveti büyüdükçe Mercedes de onunla büyüyordu. Her şeyi öğrenmişti. Bana sorarsanız
bütün bunları yalnızca unutmak için yapıyordu. İstediği her şeye sahip, ama yine de…”
“Yine de?”
“…yine de mutlu değil.”
“Bay Villefort’a ne oldu?”
“Bilmiyorum.  Eminim  o  da  Danglars  ve  Fernand  gibi  yolunu  bulmuştur.  Gördüğünüz  gibi  talih  benim
dışımda herkese gülüyor.”
“Yanılıyorsun dostum. Tanrı’nın eli, tam da unutulduğunu sandığın zamanlarda sana uzanır. İşte dostum,
bu  senin.”  Dantes  bunları  söyleyerek  cebindeki  elması  Caderousse’a  uzattı.  “Bu  elmas  Edmond’ın
dostları arasında bölüştürülecekti, ama görünen o ki bir tek dostu varmış. Elması al, ama karşılığında… “
Elması  çoktan  eline  almış  olan  Caderousse  bir  an  durakladı  ve  elması  geri  uzattı.  Bunu  gören  rahip
gülümsedi.
“… karşılığında bana Bay Morrel’in yaşlı Dantes’nin odasında bıraktığı çantayı vereceksin.”
İyice  şaşıran  Caderousse  gidip  çantayı  getirdi  ve  rahibe  verdi.  Rahip  çantayı  alarak  elması
Caderousse’a uzattı.
“Tanrı sizi korusun efendim!” dedi Caderousse.
Rahip şapkasıyla eldivenlerini giyerek atına bindikten sonra, geldiği yoldan uzaklaştı.



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin