misiniz?”
“Bu kesinlikle şerefimi ve yaşamımı kurtarırdı.”
“Ne kadar süre istersiniz?”
Bay Morrel
bir an düşündükten sonra, “Üç ay,” diye karşılık verdi. “Peki Thomson ve French bu
duruma ne diyecek?”
“Onları dert etmeyin. Bütün sorumluluğu ben üstleniyorum. Bugün 5 Haziran. Yeni faturaları 5 Eylül
günü saat tam on birde ödenmek üzere kesiyorum. 5 Eylül günü tekrar ziyaretinize geleceğim.”
“Sizi bekliyor olacağım,” dedi Bay Morrel. “ O gün ya paranızı alacaksınız, ya da ben ölmüş
olacağım.”
Bu son sözleri öyle kısık bir sesle söyledi ki yabancı işitmedi bile.
Odadan çıkan İngiliz merdivenlerde Julie’yle karşılaştı. Julie aşağı iniyormuş gibi yapıyordu, ama
aslında onu bekliyordu.
“Küçükhanım,” dedi yabancı, “bir gün Denizci Sinbad imzalı bir mektup alacaksınız. Mektupta
yazılanlar, size ne
kadar tuhaf görünürse görünsün, aynen yerine getireceğinize söz verir misiniz?”
“Veririm.”
“Harika. O halde hoşça kalın. Hep böyle iyi olun, eminim bir gün Tanrı size Emmanuel’i eş olarak
verecektir.”
Julie küçük bir sevinç çığlığı atıp, uzaklaşan yabancının arkasından gülümseyerek baktı.
Ağustos ayı da sonuna geldiğinde, Bay Morrel hâlâ borçlarını ödeyebilmek için gereken parayı
bulmaya çalışıyordu. Sonunda aklına Danglars geldi, ama nedense bu adamdan
borç istemek pek gururuna
dokunuyordu. Bu işi olabildiğince erteledikten sonra– bunu yapmaya mecbur olduğunu anlayarak
İspanya’ya gitti. Ama içgüdüleri onu yanıltmamıştı. Paris’e eli boş döndü. Yine de ağzından hiçbir kötü
söz çıkmadı. Karısıyla ağlayan kızını teselli etti, Emmanuel’in elini sıktıktan sonra Cocles’la birlikte
odasına kapandı.
Gece
olduğunda, iki kadın Bay Morrel’in kendilerine katılmasını boşuna beklediler; Bay Morrel
kendisini işitip çağırmasınlar diye ayaklarının ucuna basarak çıktığı çalışma odasından, yatağına gitti ve
kapısını kilitledi. Bayan Morrel kızıyla birlikte yatak odasının kapısına gitti ve eğilerek delikten içeri
baktı. “Yazıyor,” dedi. İki kadın konuşmadan olanları anlamışlardı, Bay Morrel vasiyetini yazıyordu.
Aradan iki gün geçti. 5 Eylül sabahı Bay Morrel aşağı indi, her zamanki
gibi sakin görünüyordu ama
geçen bir iki günün gerginliği yüzünden okunuyordu. Karısıyla kızına karşı her zamankinden daha şefkatli
davranıyordu. Julie’ye sevgiyle bakıyor, onu sürekli kollarının arasına alıyordu. Odadan çıkarken, Julie
onun arkasından gitmeye yeltendi, ama Bay Morrel onu yavaşça geri iterek, “Annenle kal,” dedi kesin bir
ses tonuyla. Julie babasının kendisiyle ilk defa bu tonda konuştuğunu işitmişti.
Daha fazla
üsteleyemeyerek olduğu yerde kaldı. Az sonra kapı yeniden açıldı ve Julie onun arkasından beline sarılan
bir çift kol hissetti. Arkasına döndüğünde karşısında ağabeyini görerek bir sevinç çığlığı attı.
“Maximilian!”
Bunu işiten Bayan Morrel oturduğu yerden kalkarak oğluna sarılmaya gitti.
“Anne, ne oldu?” dedi genç adam, kardeşiyle annesine bakarak. “Mektubun beni o kadar kaygılandırdı
ki hemen geldim.”
“Julie, koş da babana Maximilian’ın geldiğini söyle!”
Julie babasının odasına doğru giderken yolda elinde bir mektup tutan genç bir adama rastladı.
“Siz Bayan Julie Morrel değil misiniz?”
“Evet bayım,” diye kekeledi Julie. “Benden ne istiyorsunuz? Sizi tanımıyorum.”
“Bu mektubu okuyun,” dedi genç adam elindeki mektubu uzatarak.
Julie hızla mektubu açtıktan sonra şu satırları okudu:
Dostları ilə paylaş: