Onur Konuğu
B. A. Behrend o dönemin başarılı
mühendislerinden birisiydi ve kendisi de Edison
Madalyası'na
aday
isimler
arasında
gösteriliyordu. Ama dostu Tesla'ya yapılan
haksızlıklar nedeniyle de derin bir üzüntü
duymaktaydı.
İnsanlığa, dünyaya modern elektrik çağını
açarak paha biçilmez bir hediye sunduğuna
inandığı mucidin şimdi başını sokabilecek bir
otel odası için mücadele vermek zorunda
kalmış olması katlanılamayacak bir durumdu.
Başkaları ticari olarak fazlasıyla faydalanırken
Tesla'nın radyo alanındaki icatları için tek bir
ödüle dahi layık görülmemiş olması inanılmaz
bir durumdu.
Yıldırımlarla yapılan deneyleri o başlatmıştı
ama meyvelerini başkaları topluyordu, yüksek
frekans aletinin geliştirilmesi ile üretilen
elektroterapötik aygıtlar mucit dışında herkese
para kazandırıyordu. Daha bir yıl önce Dr.
Edwin
Northup
yüksek
frekans
fırınını
geliştirmek için Tesla'nın yıllar önce icat ettiği
devrelerini ve üzerinde durduğu fikirleri
kullanmak zorunda kalmıştı. Ama Tesla'nın
başarılarına karşın içinde bulunduğu kötü
koşullardan Behrend dışında hiç kimse
hayıflanıyor gibi görünmüyordu. AIEE'yi Edison
madalyasının Tesla'ya verilmesi konusunda
ikna etmek, bu madalyayı Tesla'ya kabul
ettirmekten çok daha kolay olacaktı. Edison
Madalyası'nı istemiyordu. Asla bunu kabul
etmeyecekti.
"Bu meseleyi unutalım Mr Behrend"
diyordu. "Sizin dostluğunuz ve iyi niyetiniz beni
fazlasıyla memnun etti ama lütfen komiteye
gidip bir başkasını seçmelerini söyleyin
kendilerine... Enstitünün önünde döngüsel
manyetik sahayı ve alternatif akım sistemini
anlatmamın üzerinden otuz yıl geçti ve artık
ödüllerini istemiyorum, belki bir başkasının
işine yarayabilir."
Eski yaralar açılmış, acıyla kanamaya
başlamıştı. AIEE bugüne kadar bu denli
vurdumduymaz olmayı nasıl başarabilmişti
gerçekten de? Enstitünün üyelerinin dörtte üçü
muhtemelen
işlerini
Tesla'nın
icatlarına
borçluydular.
Edison'la Tesla arasındaki çekememezlik
çok iyi bilindiğinden Tesla'nın madalyanın
isminden
rahatsızlık
duyacağı
tahmin
ediliyordu zaten ama mucidin bu dönemde
buna ihtiyacı olduğunu ve hem de gerçekten
madalyayı
fazlasıyla
hak
ettiğini
düşündüğünden ısrar ediyordu.
"Bana ceketime iliştirilecek bir madalya ile
enstitünün üyelerinin önünde bir saat boşu
boşuna kibirle dikilip durmamı öneriyorsunuz"
diyordu Behrend'e, "beni onurlandırdığınızı
düşünerek görünümüme bir değişiklik katmış
olacaksınız ama enstitünüzün büyük bir
kısmını
besleyen
yaratıcılığımı
hayata
geçirebilmek için ihtiyaç duyduğum desteği
bulabilmek için çabalamaya, sürünmeye eskisi
gibi devam edeceğim."
Tesla'nın
Edison
hakkında
kişisel
duygularını açığa vuracak bir tek kelime dahi
ettiği görülmemişti ama artık dizginlerinden
boşanmıştı: "Ve bu madalyayı bana vermekle
Nikola Tesla'yı onurlandırmış olmayacaksınız,
bilakis kendisine ait olmayan zaferler üzerinde
yükselen Thomas Edison'u onurlandırmış
olacaksınız."
Behrend ise konunun burada kapanmasına
izin vermiyordu. Tesla'yı sık sık ofisinde
ziyaret ediyor ve madalyayı kabul etmesini rica
ediyordu.
Tesla neredeyse her gün Mühendisler
Kulübü'nün önünden geçiyor ama artık içeri
adımını atmıyordu. Bugün de olduğu gibi bina,
halk
kütüphanesinin
arkasındaki
Bryant
Parkı'nın
karşısındaydı,
Tesla
her
gün
güvercinleri beslemek için buraya gelirdi.
Mühendisler bu uzun boylu, eskisi kadar şık
giyinemeyen ama hala gururla başını yükselten
ve çevresi cıvıldayan kuşlarla sarılı bu adamı
seyrederlerdi. O günlerde güvercinler toplum
içinde pek sevilmezdi. Açlıkları, genellikle
kendisi de aç olan insanların ilgisini çekerdi
ancak. Onlar aç, fakir, yalnız insanları
çağrıştıran zavallı kuşlardandı ve önemli işlerle
meşgul olan mühendislere göre bir iş değildi
şehir parkında pis kuşları beslemek.
Tesla'nın
kuşlarla
olan
dostluğu
gazetecilerin
de
gözünden
kaçmamıştı.
Gecenin bir yarısı evine dönmekte olan bir
muhabir karanlık parkta sessiz ve düşüncelere
dalmış bu yalnız adamın elinden ya da
dudaklarından yem didikleyen güvercinleri fark
edebilirdi,
oysa
kuşların
çoğunun
geceleri körleştikleri ve yuvalarında kalmayı
tercih ettikleri bilinirdi. Böyle zamanlarda Tesla
gazetecilerle konuşmak istemediğini açıkça
belli ederdi. Sonradan iki gazeteci bunun
nedenini öğreneceklerdi.
Bir başka gazeteci, Tesla ile Merkez
İstasyonu'nda buluşmak üzere sözleşmişti.
Kendisine bir treni mi beklediğini sorduğunda
"Hayır, burası düşünebilmek için seçtiğim bir
yer" cevabını alacaktı. Edison Madalyası'nın
sahibine
verileceği
gün
Mühendisler
Kulübü'nde bir ziyafet düzenlenmişti. Daha
sonra davetliler ve üyeler 39. Sokak'taki
Mühendis
Odaları
Birliği
Binası'na
geçeceklerdi.
Görkemli bir davetti bu. Onur konuğu
gençliğinde olduğu gibi parıltılar saçan kişiliği
ile çevresinde bir çekim alanı oluşturuyordu.
Bütün gözler bu uzun boylu karizmatik adamın
üzerindeydi. Gel gör ki davetin ortasında
dinleyicilerin arasından ayrılıp gidecekti bir
süre sonra.
Bu sırık gibi adamın nasıl olup da
kayboluverdiğini
hayatı
boyunca
anlayamayacaktı
Behrend.
Komite
telaşlanmaya
başlamıştı,
seremoniye
başlayabilmek için onur konuğunun ortaya
çıkarılması gerekiyordu. Garsonlar tuvaletleri
dahi araştırmışlardı. Tesla'nın hastalanmış
olabileceğinden endişelenen Behrend sokağa
fırlayıp bir taksi tutacak ve Tesla'nın oteline
doğru yola çıkacaktı. Ama içinden gelen bir
ses aslında Byrant Parkı'na doğru gitmesi
gerektiğini söylüyordu.
Akşam
karanlığı
çökmek
üzereyken
Behrend parkın kapısına kadar gelebilmişti.
Kapının önünde işsiz güçsüz bir grup
toplanmış
gölgeler
içindeki
bir
şeyi
seyrediyordu. Behrend içeri doğru kendine yol
açtığında parkın içinde Tesla'yı başından
topuklarına kadar güvercinlerle kaplanmış bir
halde bulacaktı. Avucundan yem yiyen
güvercinler siyah giysisinin her tarafını
kaplamışlar, üstüne tüyden bir battaniye gibi
sarılmışlardı. Tesla, Behrend'i fark etmiş ve
beslenmekte olan dostlarını rahatsız etmemesi
için parmağını dudaklarına götürerek uyarmıştı
onu.
Sinirli bir bekleyişin sonunda Behrend,
üzerindeki tüyleri silkeleyip Tesla'yı törene geri
götürebilmeyi başarmıştı.
Behrend'in dostunu resmi takdimi içten ve
etkileyiciydi.
"Eğer sanayiden Tesla'nın icatlarını söküp
çıkarsaydık"
diye
hatırlatıyordu
meslektaşlarına, "çarklar dönmez olur, elektrikli
trenler ve tramvaylar durur, şehirlerimiz
karanlığa gömülür, atölyelerimiz işsiz kalırdı.
Evet, çalışmaları endüstrinin kolu bacağı
olmuştur... Adı elektrik biliminin gelişiminde bir
çağa
damgasını
vurmuştur.
Çalışmaları
devrimler yaratmıştır..."
Sözlerine
Papa'nın
Newton
için
söyledikleriyle son veriyordu:
"Tabiat ve kanunları gecenin karanlığında
gizlenir,
Ve
Tanrı'nın
buyruğuyla
aydınlatan
Tesla'nın ışığı seslenir."
Onur konuğu da yavaş yavaş toplantıya
ısınmaya başlamıştı, eninde sonunda o da bir
adem oğluydu ve kendisine atfedilen bu
övgüler hiç de yersiz değildi. AIEE'nin başkanı
W. W. Rice, Tesla'nın titreşen akımlar üzerine
çalışmalarının
bilimsel
bir
çığır
açtığını
dinleyicilere hatırlatmasıyla memnuniyeti iyiden
iyiye artmıştı.
"Bu çalışması X ışınlarını keşfeden
Roentgen'e ışık olmuştur" diyordu Rice,
"ve J. J. Thomson'a ve diğerlerine, modern
fizikte söz sahibi olan herkese... Çalışmaları
Marconi'ye yol göstermiş ve telsiz telgrafın
müjdecisi
olmuştur...
ve
bilimin
ve
mühendisliğin hemen tüm alanlarında Tesla'nın
önemli katkılarının izlerini buluruz... "
Onur konuğu en sonunda kulaklarını
çınlatan bir alkış eşliğinde doğrulacak ve içinde
Edison hakkında birkaç söz söyleyebilecek
gücü de bulacaktı. İlk karşılaşmalarını şu
sözlerle anlatıyordu: "Hiçbir teorik eğitimi ve
birikimi olmayan bu harika adam tamamıyla
kendi
çalışmaları
ve
araştırmalarıyla
muhteşem işler başarmıştır... "
Konuşması mühendislerin tahmin ettiğinden
de uzun sürecekti, çocukluğundan başlayarak
tüm hayatından bahsediyordu. Arada nükteli
anektodlar sıkıştırıyor ve neden "kendi
çalışmasını dünyevi nimetlere tercih ettiğini"
anlatıyordu. Kelimenin Ortodoks anlamıyla
olmamakla birlikte koyu bir dindar olduğunu
söylüyordu: "Varlığımızın gizemlerinin büyük
bir kısmının hala ortaya çıkarılmayı beklediğini
düşünmek bana büyük bir heyecan veriyor;
tüm pozitif ve deneysel bilimlerin bize
bildirdiğinin
aksine,
ölümün
yaşadığımız
olağanüstü
dönüşümlerin
sona
ermesi
anlamına geldiğine inanmıyorum.
"Acılara bağışıklık kazandığım ruhsal bir
huzura kavuşabildim ve hayatın karanlık
yanlarından,
dertlerden
ve
varoluşun
kaygılarından dahi tatmin vesilesi bulabilecek
bir doygunluğa ve mutluluğa ulaşabilmeyi
başardım. Üne kavuştum ve bunların ötesinde
bir servete sahibim ama buna karşın sayısını
hatırlamadığım kadar çok ufku sınırlı yazar
tarafından hayalperest olmakla suçlandım;
başarısız, pratik olmayan bir adam olarak
lanse edildim. İşte bunlar da dünyanın
cahilliğinden ve ileri görüşlü olmamasından
kaynaklanıyor... "
Birkaç yıl sonra Yugoslavya'dan Amerika'yı
ziyarete gelen Dragislav Petkoviç, Tesla'ya
parka düzenlediği günlük merhamet turlarından
birinde eşlik edecek ve kendisinden aydınlatıcı
bir yorum dinleyecekti.
"Mr Tesla, başını kaldırıp bazı güvercinlerin
içinden çıkamadıkları için donarak öldüğü
kütüphanenin demir parmaklıklarla kafeslenmiş
pencerelerine baktı; bir tanesinde yarı donmuş
halde bir güvercin olduğunu fark etti. Bana
orada kalmamı ve kendisi diğerlerine bakarken
kedilerin gelip onu kapmasına izin vermememi
söyledi. Orada beklerken güvercine ulaşmaya
çalıştım ama parmaklıkların aralıkları çok sık
olduğu için başaramadım. Mr Tesla geri
döndüğünde çabucak tırmanıverdi çubuklara
ve güvercini dışarı çıkarttı.
"Çocukluğumdan
bana
kalanlar
hala
yaşıyor" demişti Petkoviç'e elindeki güvercini
okşarken.
"Sonra elimdeki paketi aldı ve yemi
kütüphanenin önüne serpmeye başladı. İşi
bittikten sonra bana dönüp 'Bunlar benim en
yakın arkadaşlanmdır' dedi."
Edison Madalyası hikayesi de sona
erdikten sonra Tesla, Chicago'dan ayrılacak ve
yılın geri kalan bölümünü -yalnızca Amerika'da
değil, Kanada ve Meksika'da da- çeşitli icatlar
üzerinde
çalışarak
geçirecekti.
Savaşta
kaybettiklerini Avrupa'dan gelecek telif hakki
ödemeleriyle telafi etmeyi tasarlıyordu.
Otomobil
hızölçerini
Wlatham
Watch
Şirketi'ne satmıştı. Ama savaş süresince
otomobil sektörü büyük bir duraklama dönemi
yaşamıştı. Buna karşın hızölçer ve lokomotif
farlarından 17 bin dolarlık bir gelir elde
edebilmişti.
Ulusal Havacılık Komitesi'ne o zamanlar
kullanılmakta olan Liberty motorunun beşte bir
ağırlığında olan küçük bir uçak motorunu kabul
ettirmeye
çalışıyordu.
NACA
(NASA'nın
öncüsü)
ile
kontrat
imzalama
çabaları
sonuçsuz kalacaktı.
Scherff'e, tüm bu koşuşturmalarından
zaman bulabildiği takdirde, gizli mesajlar
gönderebilen ve "Amerika'ya barışta olduğu
kadar savaşta da faydalı olabilecek" yeni bir
telsiz sisteminden söz ediyordu. Bu arada
Tesla Nitrat, Tesla Elektro Terapötik ve Tesla
Motor şirketlerinin de işlerine koşturuyordu.
Century dergisinde 1900 yılında yayımlanan bir
makalesinde söz ettiği gibi, havadan azot elde
etmek için kurulan nitrat şirketinin kar getiren
bir kuruluş olmadığı anlaşılacaktı.
Borçlarından kurtulmaya kararlı olduğundan
Connecticut'ta bir türbin laboratuvarı kuracak,
American&British Manufacturing Company ile
iki
telsiz
istasyonu
kurma
konusunda
anlaşmaya varacaktı. Ama bu projeler de
yeterli sermaye bulunamamasından dolayı
Wardenclyffe ile aynı kaderi paylaşacaktı.
Artık
Tesla'nın
ticari
bir
kazanç
sağlayamadığını hiç kimse iddia edemezdi.
Nitekim bu girişimlerinin çoğundan para
kazanmaya başlamıştı, belki akmıyordu ama
borçlarını ödeyebilecek ve emrinde bir ekip
çalıştırabilecek kadar damlıyordu.
Tefecilerin
ağına
düşen
Johnson'a
gönderdiği mektupta "Şiirlerini iç huzuru ile
yazmaya devam et, ben senin dertlerine bir
çare
bulacağım.
Yeteneğin
bu
ülkenin
insanlarının körlüklerinden dolayı kazançlı bir
uğraşı olamıyor ama benimki külçelerle altın
kazandırabilecek nitelikte. Ben de şu anda
testimi doldurmaya bakıyorum" diyordu.
Johnson hastalanmıştı. Tesla'dan eski bir
borcunu hatırlatarak 2 bin dolar istemişti, mucit
de kendisine 500 dolarlık bir çek göndermişti.
İki hafta içinde vergilerini ödeyemediğini bildirip
tekrar paraya ihtiyacı olduğunu anlatacaktı ve
Tesla bir kere daha 500 dolar gönderecekti
kendisine. Yılın sonuna doğru bankada
bulunan yirmi dolarına karşılık piyasaya 1.500
dolar borcu olan Robert bir kez daha
dostundan yardım isteyecekti ve Tesla da bir
kez daha çek defterine uzanacaktı.
New
York'taki
masasında
Katharine
Johnson tarafından, belki de birkaç yıl önce
gönderilmiş bir mektup duruyordu. Mektup
"daima sessiz kalan dost"a hitaben yazılmıştı.
Yanında çocukları ya da kocası olmadığı halde
yazın bir bölümünü geçirmek üzere Maine'e
gitmişti.
"Birkaç ay önce geldim bu kalabalık ama
benim için bomboş olan otele" diye yazıyordu
mektubunda, "hayat ne kadar da garip. Burada
hatıralarımdan başka hiçbir şeyim yokmuş gibi
yaşıyorum. Bazen derin bir keder kaplıyor içimi
ve genç kızlığımda yaptığım gibi deniz kıyısına
gidip hala benim için anlaşılmaz ve etkileyici
olan dalgaların seslerini dinliyorum o zaman.
Peki ya sen? Neler yapıyorsun? Umarım bana
verebilecek yeni haberlerin, iyi ya da kötü,
vardır benim sadık ve sessiz dostum. Ama
eğer
bana
mektup
yollamayacaksan,
düşüncelerini yolla ve emin ol ki gayet iyi
ayarlanmış
bulunan
bu
alet
hemen
algılayacaktır mesajını.
"Neden
bu
denli
üzgün
olduğumu
bilemiyorum
ama
sanki
hayat
ellerimin
arasından kayıp gidiyormuş gibi geliyor bana.
Belki de çok fazla yalnızım ve bir yoldaşa
ihtiyacım var. Senden bir haber alabilseydim
sanırım daha mutlu olabilirdim. Sen ki işin
dışında hiçbir şeyin bilincinde değilsin ve insani
ihtiyaçlardan bihabersin. Söylemek istediğim
aslında bu değildi; Sadakatle senin olan, KJ."
Mektubunun sonuna bir de not eklemişti:
"Robert ile senin aranda gidip gelen altın doları
hatırlıyor musun? Onu şimdi hepimiz için bir
tılsım olarak ben takıyorum."
Para için mi, yoksa iyi talih için mi? Eski
mutlu ve heyecanlı günlere dönebilmek için mi?
Bu tılsım gerçekten de bu üçlüye iyi şans
getirecek miydi acaba?
|