İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə16/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Suyun Taşa Dönüştüğü An...
Kar, hayatın yüzüne örtülen ipek bir duvak gibi usulca beni
sarmalayıp içine alıyor, yürüdüğüm sahil boyu gibi beni de
ıssızlaştırıyordu.
Sessizdi.
Sakindi.
Yüzüme dokunan küçük taneler bıyıklarımda, sakallarımda
birikiyordu.
Her adımda biraz daha beyazlaşarak, her adımda biraz daha
hayatın dağdağasından uzaklaşarak, her adımda biraz daha
unutarak yürüyordum.
Sükûnet şefkatliydi.
Beni yatıştırıyor, sakinleştiriyor, hep kendimle gezdirdiğim
huzursuzluğumu dindiriyordu.
Karlara karıştığımı hissediyordum.
İnsanlara ait bende ne varsa onları insanlara bırakıp,
geldiğim yere, o meçhul ıssızlığa dönüyordum, içim karlar
gibi sessizdi, hiç susmayacak sandığım nice duygu aniden
susmuş, sanki uzun bir yolculuk beyaz bir sahilde son
bulmuştu.
Kendi bedenimden bile uzaklaşıyordum.
Ölümü "asude bir bahar ülkesine" benzeten rindin ölümü
gibiydi yaşadığım, ölümle hayat arasındaki o karanlık uçurum
kapanmış, ikisinin yerini ikisine de benzemeyen ama
ikisinden de içinde bir şeyler taşıyan başka bir âlem almıştı.


Hayatta anlamlı ne varsa anlamını yitirmişti. Hissettiğim
sadece var olmanın kendi hazzıydı. Bir de varlığımın hazzına
daima eşlik eden, sırf ben ben olduğum için sahip olduğum o
kıraç keder.
Derinden, çok uzaktan gelen bir ney sesi gibi hep içimde
duyduğum, o alışkın olduğum duygu.
O anda ne haz bir kahkahaya benziyordu ne de keder bir
gözyaşına, her ikisi de kendini ifade etmeye ihtiyaç
duymayan bir muğlaklığa ve güce sahipti.
Sahildeki ters çevrilmiş, omurgasında karın incecik beyaz
bir çizgi gibi biriktiği sandalın kenarında siyah bir kedi
duruyordu.
Gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu.
Islanmıştı, üşüyordu.
Yumuşak, nefti bulutlar suların üstüne kadar inmiş, ufuk
çizgisini hemen yanımıza kadar taşımıştı, deniz durgun,
küçük bir göl gibiydi, kıpırdamıyordu. Sanki istesem üstünde
yürüyebilecektim. Hayatın sadece gerçeklerden ibaret
olmadığını, gerçeklerin de ötesinde bir başka hakikatin
bulunduğunu, 
duygularımızdan, 
düşüncelerimizden,
ihtiraslarımızdan karlı bir kavşakta ayrıldığımızda her şeyin
olduğundan başka bir biçimde görülebildiğini, denizin göle,
suyun taşa, insanın ruha dönüştüğünü hissedebiliyordum.
Gövdeleri donup parlak buzdan billur kâselere benzemiş iri
ağaçlar dile gelip konuşsa şaşmazdım.
Hattâ, her şeyin sustuğu o anda konuşmalarını bile
bekledim.
Karların arasından gözlerim etrafımda olanları görürken,
içimde birbiri ardına geçmiş görüntüler açılıp kapanıyordu,


annemin yüzü, ağlayan bir kız çocuğu, kimsesiz bir lokantada
birbirine dokunan iki el, buzlu steplerin ortasında Doktor
Jivago'nun sığındığı cam köşk ve gözlerini çocukluğunun
gözleriyle değiştirmiş kendi yüzüm...
Kendisini kendisiyle saklayan yüzüm.
Yüzüm, benim yalnızlığım.
Birgün çalışma odasına kendisinin girdiğini gören
Maupassant gibi kendi yüzümü görüyordum.
Ve, buzlu bir stepin ortasındaki cam köşkte saklanan
Doktor Jivago...
Ve, gerçekleri yazdığı için gerçek hayattan kovulan,
lanetlenen, yapayalnız bırakılan Pasternak'ın, çizgilenmiş şair
yüzü...
Eğer, Pasternak'ı bir evde tek başına ölüme bırakanları bu
ıssız sahilde karların içinden geçirseydim, taşa dönmüş suyu,
konuşmasını umduğum ağaçları, üşümüş siyah kediyi,
denizlere inmiş nefti bulutlan ve kendi içlerindeki yüzleri
görselerdi, o yaşlı yazarı gene de lanetlerler miydi bir roman
yazdığı için?
Kar yağarken, bulutlar bir yerinden açılıverdi, o ince
çizgiden parlak bir ışık huzmesi saten bir kumaş gibi parlayan
karların üstüne düştü, kristal tozlarının pırıltısı bir anlığına
bütün sahile yayıldı.
İri, aç kargalar incecik bacaklarının üstünde sıçrayarak
yiyecek bir şeyler bulabilmek için kafalarını o kristal
tozlarının içine soktular.
Hayatın içinden bir anlığına da olsa sıyrılıp hayatın biraz
ötesinde duranı, o sükûneti, o ıssızlığı, o sonsuz sessizliği, o
ihtiraslardan soyunmuşluğu, o "asude bahar ülkesini"


görmeden hayatı anlayabilmek, o hayatı gerçekten
yaşayabilmek 
pek 
mümkün 
olmuyordu, 
gerçekleri
anlayabilmek için bazen gerçekleri terk etmek, onlardan
uzaklaşmak, ıssızlaşmak gerekiyordu.
Sahildeki çaycının derme çatma büfesinin tahta kepenkleri
indirilmişti, yazın küçük bir söğüdün gölgelediği
bahçesindeki masaların üstüne ters çevrilip konmuş
sandalyeler, kar yığınlarının altında, unutulmuş ölüler gibi
duruyordu.
Kış günleri kapatılmış sayfiye yerlerinin yalnızlığı.
Hızlanıyorum biraz. Gözlerim yanıyor.
Karların altında yeniden canlanacağı, gölgesinde oynayan
çocukların sesini işiteceği günleri bekleyen küçük söğüt ağacı
gibi kendini yapayalnız hissederken, birazdan döneceğin
hayatın tadını ve kıymetini daha çok bileceğini sezmenin
lezzetini de alttan alta duyuyorsun. Benden başka yürüyen
kimse yok. Yalnızlığın, hayatı terk etmenin, ihtiraslardan
uzaklaşmanın, sessizliğe karışmanın, karların altında
ıssızlaşmanın, bir boşlukla çevrelenip o boşluğun parçası
olmanın sakin ama yakıcı bir şehveti var, insanın ruhuna
işleyen. Bir yanım eve dönmek, sıcak bir odada eski
romanların kahramanlarına kavuşmak, onların maceralarını
demli bir çayı içerek yaşamak istiyor; bir yanım burada, kar
tanelerinin uçuştuğu, suyun taşa döndüğü, ağaçların billur
kadehleri andıran gövdeleriyle dile gelecek gibi durduğu
kimsesiz sahilde kalmak, içindeki görüntülere ulaşmak, onları
görmek, onların sesini duymak, gerçeklerin gerçekliklerini
kaybettiğine tanıklık etmek, bütün duygularını unutarak kendi
varlığıyla baş başa kalmak istiyor.


Büyük bir güçle müziğin zirvesine doğru yükselecek
orkestranın, o muhteşem patlamadan önceki bir anlık
sessizliğine benziyor bu sahil.
Beni yeniden hayata hazırlıyor, hayattan kopararak.
Başka hiçbir şeyi değil, yalnızca kendi varlığımı
hissediyorum.
Hayatla ölüm birbirine değiyor.
Annemi hatırlıyorum, her yalnızlığımda hatırladığım gibi.
Onun sözlerini, gülümsemesini...
Onun ölümünü...
Kendi ölümümü hatırlıyorum.
Bütün korkularım terk etti beni.
Gençliğimde muhtaç olduğum, büyüttüğüm, tenimde
taşıdığım korkular, artık onlara ihtiyacım olmadığını
bildiklerinde gittiler.
Annemle gittiler, benle gittiler.
Kar yağıyor.
Sahil sakin ve sessiz.
Kristal tozlan uçuşuyor.
Gövdeleri buzla parlayan ağaçlar suskun.
Artık dönmeliyim...
***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin