Ç r şotu
N celer n n bel rtt ğ g b burası kapkaranlık. “Kara ölüm” derler.
“Hades’ n loş dehl zler ” ve daha pek çok adla anılır. Evet, karanlıktır,
ama bunun yararları da yadsınmaz - örneğ n, gördüğünüz b r yle
konuşmak gelm yorsa ç n zden, onu tanımazlıktan geleb l rs n z.
B r de ç r şotu tarlaları var elbette. D lersen z oralarda yürüyüşe
çıkarsınız. Daha aydınlıktır, bell ölçüde tatsız danslar da yapılır; hoş,
adı kulağa gerçekte olduğundan daha sev ml gel r
-ç r şotu tarlaları-
oynak b r tınısı vardır. Hele b r düşünün. Ç r şotu, ç r şotu, ç r şotu -
sev ml beyaz ç çeklerd r önünde sonunda, y ne de nsanda b r süre
sonra bıkkınlık uyandırır. Arada bazı değ ş kl kler de olsa fena
olmazdı han - çeş tl renkler, kıvrılan b r k yol, uzaklardan görünen
manzara, taş oturaklar ve pınarlar. Kend adıma en azından b rkaç
sümbül olmasını yeğlerd m, aynca araya safranlar da serp şt r lse
kötü mü olurdu yan ? Ancak b z burada ne baharı yaşarız ne de
başka mevs mler . Burayı k m tasarladı acaba d ye merak eders n z.
Ç r şotu dışında y yecek b r şey bulunmadığından söz etm ş
m yd m?
Y ne de yakınmamam gerek.
Karanlık k reçtaşı mağaralar daha da lg nç -eğer ufak çaplı b r
dolandıncı, örneğ n yankes c , borsacı, pezevenk bulab l rsen z-
orada yapılan konuşmalar daha güzel olur. Erdeml l k taslayan pek
çok kız g b bu erkekler g zl den g zl ye çek c bulmuşumdur.
Ama ben çok der nlere sık nmem. Aşağılarda en konu alçaklar,
sağken yeter nce acı çekmeyenler cezaya çarptırılır. Çığlıklarına
dayanmak kolay olmaz. İşkence derken, z h nsel şkenceden söz
ed yorum, artık bedenler m zden sıyrıldık ya. Tanrıların en çok
hoşuna g den şölenler -tabaklar dolusu et, yığınlarca ekmek,
salkımlarca üzüm- düzenlemek, sonra da onları hapır hupur m deye
nd rmek. Sevd kler b r başka şey de nsanlara koca kayaları d k
yamaçlardan yukarı yuvarlatmaktır. Bazen yanlarına nmemek ç n
kend m zor tutarım: açlık çekmem n ne demek olduğunu,
yorgunluktan b tk n düşmen n ne anlama geld ğ n hatırlamama
yarayab l r bu.
Arada b r s s bulutları dağılır, b z de canlılar dünyasına şöyle b r
bakış atab l r z. K rl b r camın arkasından bakmak ç n el nle s l p
saydam b r alan yaratmaya benzer. Bazen engeller kalkar, gez nt ye
çıkarız. O zaman çok heyecanlı oluruz, herkes cıvıldar.
Bu gez nt ler b rkaç türlü yapılır. Esk den b zden f k r almak steyen
her k mse b r koyunun, neğ n ya da domuzun boğazını keser, kanını
toprakta açtığı b r çukura akıtırdı. Kokuyu alınca leş n başına üşüşen
s nekler m sal çabucak oraya varırdık. Cıvıldar, kanat çırpardık,
b nlercem z, kasırgaya tutulmuş dev b r çöp sepet ne benzerd k,
kend n kahraman lan etm ş b r , akıl danışmak sted ğ n görene dek
el nde kılıç hep m z uzak tutardı. Bell bel rs z b r, k kehanet atılırdı
ortaya: onları bel rs z kılmayı öğrend k ne de olsa. Neden her şey
söyleyel m? Başka koyunlar, nekler, domuzlarla b z çağırıp daha da
sorsunlar d ye onları merakta bırakmak gerek rd .
Doğru sayıda sözcükler kahramana ver ld kten sonra çukurdak n
çmem ze z n ver l rd , böyle anlarda sofra görgüsüne pek özen
göster ld ğ n söyleyemem. İt ş kakış olurdu, şapırdatan, üstüne
başına sıçratan boldu; çoğunun çenes kıpkırmızı keserd , öte
yandan b r anlığına b le olsa olmayan damarlarımıza kan dolması
eşs z b r duyguydu.
Düşlerde de görünürdük bazen, ne k bu o kadar hoşumuza
g tmezd . B r de, doğru dürüst gömülmed kler ç n ırmağın yanlış
yakasında tutsak kalanlar vardı. Dolaşırlardı mutsuzca, ne orada ne
burada, pek çok soruna yol açab l rlerd bu yolla.
Derken yüzlerce, belk b nlerce yıl sonra-burada zamanı b lmek
çok güç, çünkü böyle b r şey yok- gelenekler değ şt . Artık yaşayan
nsanlar yeraltı ülkes ne nmez oldular, b z m ller g derek çok daha
göz alıcı b r kılığa büründü -korkunç çukurlar, uğultular, gıcırdayan
d şler, ısıran kurtçuklar, tırmıklı bl sler-yepyen özel uygulamalar
başladı.
Arada sırada da olsa büyücülerle s h rbazlar -şeytansı güçlerle
anlaşma yapan nsanlar- sonra önems z k ş ler, ruh çağıranlar,
medyumlar, aracılar ve bu çevreden k mseler hâlâ b ze
başvuruyorlardı. Küçük düşürücüydü bütün bunlar -b r s z hayrete
düşürmek sted d ye tebeş rle ç z lm ş b r çember n ç nde ya da
kad fe döşel b r salonda pattadan görünüvermek- y ne de canlılar
dünyasında neler olup b tt ğ nden haberdar kalmamızı sağlıyordu,
örneğ n, ampulün bulunması, ayrıca y rm nc yüzyılın maddeden
enerj ye dönüşme kuramları çok lg m çekm şt . Daha yakın tar hte,
bazılarımız ş md lerde yerkürey dolaşan yen gök dalgası yöntem n
ortaya attı, bu yolla yerel tapınaklar şlev gören yayvan, aydınlık
yüzeylerden dünyaya bakarak yolculuk edeb l yorlardı. Belk tanrılar
da esk den aynı yolla hızla görünüp gözden uzaklaşırlardı - eller n n
altında böyle b r olanak olmalıydı.
Büyücüler ben pek çağırmazlardı. Ünlüydüm, evet -k me
stersen z, sorun- fakat nedense ben görmek stem yorlardı, oysa
kuzen m Helena çok aranan b r yd . H ç de ad l değ ld bu - kötü b r
ün salmamıştım k ben, hele c nsel konularla h ç lg m, olmamıştı,
ama onun adı kötüye çıkmıştı. Güzeld kuşkusuz. Kuğu kılığında
anasının ırzına geçen Zeus’un kızı olarak yumurtadan çıktığı
söylen rd . Bundan dolayı burnu b r karış havadaydı Helena’nın.
Merak ed yorum acaba kaçımız bu kuğu masalına nanır? Esk den
buna benzer çok söylent dolaşırdı ortalıkta - tanrılar eller n ,
pençeler n ya da gagalarını ölümlü kadınlardan uzak tutamazlardı
anlaşılan, mutlaka ırzına geçecek b r n bulurlardı.
Ne d yorduk: büyücüler lle de Helena’yı göreceğ z d ye tutturur, o
da seve seve kabul ederd . Erkekler n aval aval ona baktığı esk
günlere dönmek g b yd onun ç n. Troya’dak urbalarından b r n
g yerek görünmek hoşuna g derd , bana göre çok süslüydü bunlar,
ama
chacun a son goût,
her b r onun zevk ne uygundu. Kend ne
özgü b r havada çevres nde dönerd Helena; sonra başını eğer, onu
çağıran her k mse yüzüne bakar ve b ld k yakıcı gülümsemes
yayılırdı dudaklarına, bütün erkekler onundu. Ya da Troya alevler
ç nde yanarken öcünü almak uğruna kılıcını ona saplamak üzere
olan h ddetl kocası Menelaos’a kend n sere serpe sunduğu kılığa
g rerd . Pürüzsüz memeler nden b r n açıkta bırakması yetm şt ,
adam b r anda d zler n n üstüne çökmüş, ağzının suyu akarken onu
ger alması ç n yalvarmaya koyulmuştu.
Bana gel nce… şte, güzel olduğumu söylerd herkes bana, böyle
demek zorundaydılar, çünkü prensest m, kısa b r süre sonra da
kral çe oldum, oysa gerçeğe bakarsak, ec ş bücüş ya da ç rk n
olmamakla b rl kte yüzüne bakılası b r değ ld m. Ama akıllıydım:
yaşadığımız o döneme göre çok akıllı. Gal ba böyle tanınıyordum:
akıllılığımla. B r de dokumacılığım, kocama bağlılığımla ve de
ağzımın sıkı olmasıyla.
Büyücü olsaydınız, karanlık sanatlarla uğraşıp ruhunuzu tehl keye
atıyor olsaydınız, dokumacılıkta usta, b r kez olsun s z ç ğnemem ş
bas t ama akıllı b r eş m sterd n z, yoksa yüzlerce erkeğ şehvet yle
çıldırtan, büyük b r kent n alevler ç nde kalmasına yol açan b r kadın
mı?
Ben k s n de stemezd m.
Helena h ç cezalandırılmamıştı, şu kadarcık b le. Neden n b lmek
sterd m. Başkaları den z yılanları tarafından boğazlanarak, fırtınalara
savrularak, örümceğe dönüştürülerek ve oklarla vurularak
ödem şlerd , hem de çok daha haf f suçlarının bedel n . Yanlış neğ n
et nden yemek. Böbürlenmek. Bu türden suçlardan söz ed yoruz.
Helena’nın sayısız nsanın zarar görmes ne ve acı çekmes ne neden
olduktan sonra en azından kırbaçlanacağını sanırdınız. Fakat
olmadı.
Umurumda değ l.
H ç umurumda olmadı.
Yaşamımda lg m çeken başka şeyler var.
Bu da ben evl l k konusuna get r yor.
Dostları ilə paylaş: |