Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə109/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

OrgamkToplum
M illiyetçiler milletin tanımlayıcı özellikleri hakkında anlaşmazlığa düşseler de milletlerin organik 
toplumlar oldukları inancında hemfikirdirler. İnsanoğlu, farklı bir ifadeyle, her biri farklı ve kendi­
ne özgü bir karakter ve ayrı bir kimliğe sahip bulunan milletlerin toplamlarına bölünür. Milliyet­
çi iddiaya göre bu durumun nedeni “daha yüksek” sadakât ve daha derin siyasî önemin farklı bir 
sosyal grup ya da kolektif organdan ziyade “m illet” kategorisine atfedilmesidir. Hâlbuki, örneğin, 
sınıf, cinsiyet, din ve dil belirli bir toplumda belli koşullarda önem taşıyabilirken millet olmak için 
daha önemli görülmektedir. Millî bağlar ve bağlılıklar tüm toplumlarda bulunur, zamanla daha da 
güçlenir ve güdüsel ve hatta ilkesel düzeyde işlevler yerine getirmeye başlarlar.
Ne var ki, bu konuda farklı açıklamalar yapılabilir. Milliyetçiliğe yönelik “ilkçi” yaklaşımlar millî 
kimliği tarihsel bir temele dayandırır: M illetler ortak kültürel bir mirasa ve kurtuluşun ve devlet 
olmanın temeli olan dile beşiklik ederler. M illetler böylece, akrabalık bağına benzeyen derin duy­
gusal bağlarla karakterize edilirler. Örneğin, Anthony Smith (1 9 8 6 ) modern milletler ve “etni” diye 
adlandırdığı modern öncesi etnik topluluklar arasındaki sürekliliği vurgulamıştır. Bu bakış açısı et­
niklik ve ulusallık arasındaki farkın azlığını ve modern milletlerin ancak, eski etnik toplulukların 
güncelleştirilmiş bir versiyonundan ibaret olduğunu ifade eder. Aksine, milliyetçiliğe karşı “durum- 
salcı (
situationalist
) ” yaklaşımı savunanlara göre, millî kimlik değişen koşullara ve tarihsel meydan 
okumalara karşı uydurulmuş ve kurgulanmıştır. Ernest Gellner (1 9 8 3 ), bu yüzden, milliyetçiliğin 
modernleşmeyle ve özellikle endüstrileşme süreciyle doğrudan bağlantılı bir olgu olduğuna dikkat 
çekmiştir. Ona göre, m odern öncesi ya da “tarım-eğitimli (
agro-literate
) ” toplumlar feodal bağ ve 
bağlılıklara dayanan bir ilişkiler ağı tarafından yapılandırılmışken, ortaya çıkan endüstriyel toplum­
lar sosyal hareketliliği, kişisel çaba ve rekabeti, kentleşmeyi ve bireyselleşmeyi getirmiş ve ortaya 
çıkan yeni durumda kültürel bağlılığı sağlayacak yegâne aidiyet duygusu ancak milliyetçilikle sağ­
lanabilmiştir. Her ne kadar Gellner’in teorisi milletlerin, belirli sosyal koşullara cevap niteliğinde 
ortaya çıktığı varsayımından hareket etse de, millî toplulukların derin kökleri olduğu, süreklilik arz 
edeceği ve modern öncesi kimliklere dönüşün imkânsızlığı da vurgulanmıştır.
Ne var ki, ulusal topluluk çok özel ve kendine özgü bir topluluktur. Sosyal ve siyasî bir ilke 
olarak topluluk dostluk, bağlılık ve sorumluluk bağlarına dayanan güçlü bir kolektif kimliğe sahip 
bir sosyal grubu ifade eder. Örneğin, Alman sosyolog Ferdinand Tönnies (1 8 5 5 -1 9 3 6 ), “topluluk 
(
gemeinschaft
) ” kavramını, tipik olarak geleneksel toplumda bulunan ve doğal sevgi ve karşılık­
lı saygı ile nitelenen bir sosyal kategori olarak algılarken, “kurum (
gesellschaft) ”
kavramını, tipik 
olarak kentli ve endüstrileşmiş toplumlarda bulunan, daha gevşek, yapay ve sözleşmeye dayalı iliş­
kilerle betimlenen bir sosyal kategori olarak ele alır. Milliyetçilere göre millet, 
gemeinschaft-tipi
iliş­
kiler üzerinden kurgulanmıştır. Hâlbuki Benedict Anderson’a (1 9 8 3 ) göre, milletler sadece “hayâlî 
cemaatler (
imagined communities) ”
oluşturabilirler. Anderson, milletlerin, ortak kimlik mefhumu­
nu koruyabilecek yüz yüze ilişkileri gerektiren gerçek topluluklardan ziyade, zihinsel imajlara daya­
narak var olabildiğini savunur. Bir millete mensup olan bireylerden çok azı bir diğerinin kendisiyle


aynı millî kimliğe sahip olduğunun kanıtlarına tanık olabilecektir. Eğer milletler mevcutsa, anCak 
bize eğitim, kitlesel medya ve siyasî sosyalleşme süreçleriyle kurgulanarak enjekte edilerek, tahay­
yül ve tasavvura dayanan yapay aparatlar olarak mevcuttur.
Milletlerin “organik” değil, bilakis “hayâlî” topluluklar olduğu fikri, aynı zamanda, milliyetçi­
liğe karşı eleştirilerin de kaynağını oluşturur. Milliyetçiliğe “kurguculuk (
consructivism
) ” açısından 
yaklaşan teorisyenler millî kimliği geniş ölçüde güçlü grupların çıkarlarına hizmet eden ideolojik 
kurgu olarak algılarlar. Örneğin, Marksist bir tarihçi olan Eric Hobsbawm (1 9 8 3 ) milletlerin “icat 
edilmiş geleneklere 
(invented traditions
) ” dayandığını savunur. Eric Hobsbawm, tarihsel süreklilik ve 
kültürel saflığın bizzat milliyetçiliğin kendisi tarafından yaratılan bir mit olduğu inancını öne sürer. 
Bu bakış açısına göre, milliyetçilik, milleti yaratmıştır. Millet olma bilinci 19. Yüzyıl sonlarına kadar 
oluşmamış, bilakis daha sonraları millî marşlar, millî bayrakların icadı ve ilköğretimin ve kitlesel 
anlamda okur-yazarlığın yaygınlaşması yoluyla moda hâline getirilmiştir. Sosyalistler ve özellikle 
Marksistler, bu sürecin istikrarlı olmayan sınıf toplumlarımn takviyesi amacıyla işletildiğini iddia 
ederler. Bu perspektiften ele alındığında milliyetçiliğin sosyal devrim tehdidiyle yüzleşen yönetici 
sınıf tarafından kullanılan bir araç olduğu, millî bağlılığı sınıf dayanışmasının önüne geçirmek ve işçi 
sınıfını varolan iktidar yapısına bağımlı kılmak suretiyle yönetimlerinin bekâsı uğruna milliyetçilik­
ten yararlanıldığı sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin