tışma, bunun ötesinde, belirli bir insan grubunun millet sayılıp sayılamayacağı ve millet olmanın
gerektirdiği hak ve statülerden faydalanıp faydalanamayacağı noktalarında odaklanmaktadır. Ö r
neğin,
bu sorgulama Tibetlilere, Kürtlere, Filistinlilere, Basklara, Tamillere ve buna benzer grup
lara uygulanabilir. En temel düzeyde milletler, ortak olarak paylaşılan değerler ve geleneklerin bir
araya getirdiği insanların oluşturduğu kültürel varlıklar’dır (
entities
). Özel anlamda ise aynı coğrafî
alanı işgâl eden ve ortak bir dil, din ve tarihe sahip olan insanların taşıdığı kimliksel kategorilerdir.
Bu bakış açısından ele alındığında, millet, bir halkın aidiyet hissedebileceği ve yabancı bir halka
ait olanlardan ayırt edilebilmeyi sağlayan bazı “o bjek tif” parametrelerle tanımlanabilir.
Bununla
birlikte, milleti basit bir biçimde, ortak kültür ve geleneklerin bir araya getirdiği insan topluluğu
olarak tanımlamak birtakım cevaplanması güç soruların ortaya çıkmasına da neden olabilir. Dil,
din, etniklik, tarih ve gelenek gibi millet olmanın tem el parametreleri verili kültürel özellikler ola
rak tanımlanabildiği hâlde, bir milletin ne zaman ve nerede varolabileceğini gösterebilen kesin bir
plan ya da objektif bir kriter mevcut değildir.
Dil, sıklıkla, millet olmanın en açık sembolü olarak algılanır. Zirâ dil, bir toplumu diğerlerin
den ayırt edici davranışları, değerleri sembolize eder ve aidiyet ve âşinalık hislerini yaratan
ifade
şekillerini üretir. Örneğin Alman milliyetçiliği Alman dilinin saflığı ve bekâsı üzerine kurgulanan
kültürel birlik duygusuyla formüle edilmiştir. M illetler dillerine yönelik herhangi bir tehdide ya da
sulandırma faaliyetine karşın oldukça hassastırlar. Örneğin, Q uebec’in Fransızca konuşan halkla
rını, nüfusun geri kalanını oluşturan İngilizce konuşan Kanadalılardan ayıran en önemli unsur, dil
dir. Benzer bir biçimde, Galler milliyetçiliğini, geniş bir biçimde, Galler dilini koruma ve yeniden
diriltme çabası ayakta tutmaktadır. Aynı zamanda ortak millî kimlik kavramsallaştırmasına sahip
olmaksızın aynı dili paylaşan halklar da vardır: Amerikalılar, AvustralyalIlar, Yeni Zelandalılar ilk
dil olarak İngilizceyi konuşmakla beraber kendilerini kesinlikle “İngiliz m illeti’ nin
üyeleri olarak
görmezler. Bazı milletler da herhangi bir millî dile sahip olmaksızın millî birliğin ana unsurlarını ta
şıyabilirler. Örneğin ortak bir İsviçre dili olmayan İsviçre’de Fransızca, Almanca ve İtalyanca olm ak
üzere üç dil bir arada kullanılmaktadır.
M illet olmanın bir diğer ana unsuru da dindir. Din, ortak ahlâkî değerler ve mânevî inançların
bir ifadesini oluşturmaktadır. Kuzey İrlanda’da aynı dili konuşan insanlar dinî saflar hâlinde ayrı
şır: İngiltere’yle bağlarını güçlü tutma yanlısı olan pek çok Protestan kendisini Birlikçi (
uniotıist
)
olarak tanımlarken, Katolik cemaati birleşik bir İrlanda hayâli peşinde koşmaktadır. Kuzey Afrika
ve O rta Doğu da millî bilincin şekillenmesinde rol oynayan en önemli faktör, İslâmdır. 1 9 7 9 ’da
gerçekleşen İran İslâm Devrimi, İran’ı Batı ve özellikle Amerika’nın etkisinden kurtarmak isteyen
köktenci Şiî Müslümanların fikirlerinden esinlenmiştir. Ne var ki, dinî inançlar her zaman m illet
olma duygusuyla örtüşmeyebilir. İngiltere’de Katolik ve Protestanların arasındaki bölünme reka
betçi millî hareketlere ilham kaynağı olmadığı gibi, Amerika Birleşik D evletlerinde (A BD ) söz
konusu olan dinî çeşitlilik, ülkenin farklı milletlerin bir bileşimi olması hususunda bir tehdit olu ş
turmaz. Aynı zamanda, Polonya, İtalya, Brezilya ve Filipinler gibi ülkeler ortak Katolik inancını
paylaşmakla birlikte, kendilerini birleşik bir “Katolik m illeti’ne de ait hissetmezler.