Millet
Üzerine Bakış Açıları
Liberaller,
kültürel birlik kadar siyasî iddialara da vurgu yapan milletle ilgili "medenî" bir bakış açısını onaylarlar.
Milletler, haklarla, özellikle eşit seif-determinasyon hakkını haiz olmaları anlamında ahlâkî varlıklardır.
Muhafazakârlar,
milleti, ortak etnik kimlik ve paylaşılan tarihle oluş-turulan bir bağ ve "organik" bir varlık
olarak algılarlar. Sosyal bütünleşme ve kolektif kimliğin kaynağı olarak millet, sosyal grupların belki de politik
açıdan en önemlisidir.
Sosyalistler,
milleti, sosyal adâletsizliği ve varolan kurulu düzeni korumak ve sürdürmek amacıyla insanoğlunu
yapay bölünmelere iten ve istenmeyen bir olgu olarak görme eğilimindedirler. Siyasî hareketler ve talepler bun
dan dolayı millî değil, uluslararası bir nitelik taşımalıdır.
Anarşistlere,
göre milletler, genel anlamda ancak devletle, ve bundan dolayı baskıyla ayakta dururlar. Millet
böylece yönetici elitin çıkarları için itaati artırmaya yönelik tasarlanan bir mit olarak görülür.
Faşistler,
milleti, sıklıkla bireysel varlığa anlam veren ırkla tanımlanan, organik olarak birleşmiş sosyal bütünlük
olarak görürler. Bununla birlikte, milletler bazıları başarılı olmak, bazıları kaybetmek noktasına gelen bir rekabet
ve çatışmanın içinde yer alır.
Dinî Fundamentaf istler,
milleti esasında, müminler topluluğundan müteşekkil bir dinî varlık olarak görürler.
Ne var ki, din ile millet nadiren çakışırlar. Zirâ "Islâm ümmeti" gibi millet-aşırı dinî topluluklar, millet kategorisinin
üzerinde yer almaktadır.
M illetler etnik ya da ırksal bir birlik olma duygusuna da dayanabilirler. Bu durum Nazi dö
nemi boyunca Almanya’da çok açıkça yaşanmıştır. Alman dilinde “halk” anlamına gelen “Volk”,
hem kültürel bir birliği ve hem de kan bağını çağrıştırmaktadır. Irkın önemi, aşırı sağcı ve göç ve
yabancı karşıtı gruplar tarafından da yüceltilmiştir. Fransa’daki M illî Cephe (Front National) ve
İngiltere’deki İngiliz M illî Partisi (BN P) bu örneklerden sadece ikisidir. Bununla birlikte, milliyet
çilik biyolojik temellerden ziyade kültürel unsurlara sahiptir. Irka dayalı etnik birlikteliği yansıtan
milliyetçilik daha çok paylaşılan değerler ve ortak kültürel inançlara vurgu yapmaktadır. Amerikalı
siyahilerin milliyetçiliği renklerinden ziyade ayırt edici tarih ve kültürlerine dayanır. Amerika’da,
batı yerlileri arasında ve Avrupa’nın ve Afrika’nın bir bölümünde siyahî bilinci, kölelik tecrübesine
bağlı olarak siyahî kültürel kökenlerinin yeniden keşfine odaklanmaktadır. Bununla birlikte, etnik
birlik her zaman için millî kimliğe temel oluşturmaz. Bu durum çoğu modern milletin çok-kültürlü
karakteri açısından altı çizilen ve milletin A B D ’de ‘eritici pota’ ve ırk ayrımcılığı sonrası dönem
Güney Afrika’da ‘gökkuşağı milleti’ algılamasında açıkça tanık olunan bir realitedir.
M illetler çoğunlukla ortak bir tarih ve geleneği paylaşırlar. M illî kimlik sıklıkla geçmiş zaferler,
millî kurtuluş günleri, millî liderlerin doğum günleri ya da askerî başarılar hatırlanarak korunmaya
ve diri tutulmaya çalışılır. A BD Bağımsızlık (independence) ve Şükran (Thanksgiving) Günlerini
kutlarken, Fransızlar Bastille Gününü anar. İngilizler için ise Dunkirk ve D Günü için yapılan tö-
renler hâlâ tüm canlılığıyla sürmektedir. Diğer yandan, millî duygular, paylaşılan hâtıralar ve ortak
geçmişten ziyade gelecek beklentileri ve gelecekte de birlikte hayata azim ve kararlılığına da daya
nabilir. “Vatandaşlığa kabul edilmiş” göçmenlerin durumu, “göçmen memleketi” olan A B D ’de bu
duyguları açıkça yansıtmaktadır. Mayflower seyahati ve Bağımsızlık Savaşının gerçekleşmesinden
yüzlerce yıl geçtikten sonra bu topraklara yerleşenler için bu olaylar pek bir şey ifade etmez. Bun
dan dolayı Amerikan milliyetçiliğinin ortak tarih ve gelenekle çok az bir ilintisi vardır. Ancak bir
millet adına dönüm noktası teşkil eden bu olaylar abartılarak anayasaya ve liberal kapitalizmin de
ğerlerine ortak bağlılığın sağlanması için kullanılmak üzere daha sonraları uydurulmuştur.
M illet olmanın tek başına bir ifadesi olarak kabul edilen kültürel birlik, irdelenmesi ve çözül
mesi oldukça zor, girift bir konudur. Kesin bir formüle dayandırılamayan kültürel birlik, farklı ve
değişken kültürel faktörlerin bir bileşimini yansıtır. Nihaî olarak, bundan dolayı milletler, dış fak
törler yerine üyelerin aidiyet oranlarını test etmeye yönelik birtakım “sübjektif” unsurlarla tanım
lanır. Bu açıdan millet, insan gruplarının kendilerini doğal siyasî bir topluluk olarak algıladıkları ve
vatanseverlik şeklinde paylaşılan bir sadakât ve sevgiyle dışa vurulan psiko-siyasî bir varlıktır. Va
tan yapılacak toprağın yokluğu, küçük bir nüfusa sahip olma, ekonomik kaynaklardan yoksunluk
gibi objektif zorluklar, “millî haklar” olarak değerlendirdikleri şeyleri talep etmede ısrarlı oldukları
takdirde bir insan grubu için çok az bir önem taşır. Örneğin, Letonya sadece 2,6 milyon nüfusu
olmasına, bu nüfusun ancak yarısının etnik Leton olarak tanımlanmasına ve yakıt ve enerji kaynak
larından yoksun bulunmasına rağmen 1991’de bağımsız bir millet oldu. Benzer bir biçimde, O rta
Doğu nun Kürt halkları tarihin hiçbir döneminde siyasî bir birlik hâline gelemedikleri ve Türkiye,
Irak, İran ve Suriye’nin farklı bölgelerinde dağınık hâlde bulunuyor olmalarına rağmen, hâlâ milli
yetçi em eller taşıyabilmektedirler.
Milletlerin objektif ve sübjektif faktörlerin bileşiminden oluştuğu gerçeği, milletin rakip kav
ramlarının doğmasına yol açmıştır. Tüm milliyetçiler milletlerin kültürel ve psiko-siyasî faktörlerin
bir karışımı olduğu hususunda hemfikir olmalarına rağmen, bu ikisi arasındaki dengenin nerede
kurulması gerektiği noktasında şiddetle çatışmaktadırlar. Bir yandan, milletin “dışlayıcı” kavramları
etnik birliğin ve paylaşılan tarihin önemine vurgu yapar. Millî kimliğin ’’verili”, değişmez ve gerçek
ten değiştirilemeyen bir olgu olarak algılanması durumunda, milletin ortak soy tarafından şekillen-
dirildiği kabul edilmekte ve böylelikle millet ve ırk arasındaki ayrım karmaşık hâle gelmektedir. Bu
durumda milletler dil, din, geleneksel hayat tarzı ya da vatan gibi parametrelere hissedilen güçlü ve
doğuştan gelen duygusal ve “ilksel/özcü bağ
(primordial bond
) ”la kurulmuş olur. Farklı derecelerde,
muhafazakârlar ve faşistler de bu tarz bir millet algısını kabul etmektedirler. Öte yandan, milletin
“kapsayıcı” kavramları vatandaşlık bilincini ve vatanseverlik sadakâtini, millet olmanın çok ırklı, çok
etnikli, çok dinli ve çok-kültürlü boyutuna vurgu yaparak öne çıkarır. Bu durumda ise milletle dev
let, millîlikle vatandaşlık arasındaki ince ayrım bulanıklaşma eğilimi gösterir. Liberaller ve sosyalist
ler, milletin kapsayıcı boyutunu kabul etmeye eğilimlidirler.
|