Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə181/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   177   178   179   180   181   182   183   184   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

"D e rin " Ekoiojizm
Ekolojizm
Çevre-merkezcilik
Mistisizm/gizemcilik
Doğa
Radikal bütüncülük 
Doğadaki değer 
Canlı-merkezli eşitlik 
Hayvan hakları 
Büyüme karşıtı 
Ekolojik bilinç
" S ığ " Ekolojizm
Çevrecilik
"Hafif" insan merkezciliği
Bilim
insanlık
Gönülsüz bütüncülük 
Araçsal değer
Beşerî olmayan doğayı korumak 
Hayvan refahı 
Sürdürülebilir büyüme 
Kişisel gelişim
çevreci düşünürler, ekolojik fikirleri çeşitli yöntemlerle uygulamışlar ve bazen çok farklı sonuçlar 
çıkarmışlardır. Çevreci hareket içindeki en önemli ayrım, Norveçli filozof Arne Naess’in (1973) 
“sığ ekoloji” ve “derin ekoloji” ayrımıdır. “Sığ” [ekoloji] perspektifi, ekoloji derslerini kabul eder
ancak onlardan insan ihtiyacı için faydalanır. Başka bir ifadeyle doğal dünyayı korur ve seversek 
doğanın da insan hayatını sürdüreceğini iddia eder. Bu görüş, nüfus artışını denetleme, sınırlı, ye­
nilenemeyen kaynakların kısıtlanması ve kirliliği azaltma gibi meselelere özel ilgi gösterir.
“Derin” ekolojistler, sığ çevreciliği gizli bir insan merkezcilik anlayışına sahip olduğundan eleş­
tirirler ve onun esas amacının gelişmiş ülkelerdeki insanların refahı ve zenginliğini korumak oldu­
ğunu ileri sürerler. “Derin” [ekoloji] perspektifi, insanın bir şekilde diğer türlerden ve hatta doğadan 
üstün olduğu inancını tamamen reddeder. İnsan hayatının amacının doğadan destek almak değil 
doğayı desteklemek olduğu fikriyle çok daha radikal bir fikri gündeme getirir. Naess’in “çevreci fel­
sefe (ekosofi) ” adını verdiği şey, tamamen yeni ahlâkî bir vizyonun yanı sıra felsefî ekolojiye dayanan 
tamamen farklı yeni bir dünya görüşünü temsil eder. Sığ ekolojistler veya kendilerinin tercih ettiği 
biçimiyle hümanist ekolojistler, derin ekolojiyi “mantıksız” veya mistik doktrinleri kabul ettiği veya 
herhangi bir olayda, insan topluluklarına pek fazla hitap etmeyen tamamen gerçek dışı çözümleri 
savunduğu için eleştirirler. Alternatif “Sosyal ekoloji” eko-anarşizmle birlikte değerlendirilecektir.
H olizm
Geleneksel siyasî ideolojiler insanoğlu ve doğa arasındaki ilişkiye hiçbir zaman ciddî biçimde 
bakmamışlardır. Tipik olarak insanların doğal dünyanın hâkimleri olduğunu varsaymışlar ve d o ­


layısıyla doğaya ekonomik kaynak gözüyle bakmışlardır. Bu anlamda çözümün bir parçası değil 
sorunun bir parçası olmuşlardır. The Turning Point’te ( Dönüm Noktası, 1982) Fritjof Capra, bu tür 
fikirlerin temelinin René Descartes (1596-1650) ve Isaac Newton (1642-1727) gibi bilim ada­
mı filozoflardan kaynaklandığını göstermiştir. Dünya daha önceleri organik olarak görülüyordu; 
ancak 17. Yüzyıl filozofları onu bir makine gibi ele almışlardır; onun parçaları, dikkatli tekrar edi­
lebilen deneylerle “gerçeklere” karşı hipotezleri test etme yöntemleri de içeren yeni keşfedilmiş 
bilimsel yöntemlerle incelenebilir ve anlaşılabilirdi. Bilim, insan bilgisinde çok önemli ilerlemeleri 
mümkün kılmış ve modern sanayi ve teknolojinin gelişimi için temel sağlamıştı. Bilimin meyveleri 
o kadar etkileyiciydi ki modern dünyada entelektüel araştırma bilimselliğin hâkimiyeti altına gir­
mişti; bu inanca göre bilimsel yöntem, gerçeği oluşturmanın tek güvenilir aracıdır. Ancak Capra 
“Descartes-Newton paradigması” adını verdiği ortodoks bilimin günümüz çevre krizinin felsefî 
temelini oluşturduğunu ileri sürer. Bilim doğayı makine gibi görür; yani doğa herhangi bir makine 
gibi kurcalanabilir, onarılabilir, geliştirilebilir veya yerine bir şey konulabilir. Capra’ya göre insanlar 
doğanın hükümdarı değil de bir parçası olduklarını öğreneceklerse bu “Newton dünya makinesi” 
yıkılmalı ve yerini yeni bir paradigma almalıdır.
Bu yeni paradigma arayışı içinde çevreci düşünürler, m odern bilim ve eski mit ve dinlerden 
etkilenen çeşitli teori ve fikirler ortaya atmışlardır. Ancak bu fikirlerin arasında en birleştirici konu 
holizm fikridir. “Holizm” (Doğanın Bütünlüğü) kavramı 1926’da bir Boer [Hollanda asıllı Güney 
Afrika halkı] generali ve Güney Afrika’nın iki kez başbakanlığını yapmış olan Jan Smuts tarafından 
bulunmuştur. Bu kelimeyi, doğal dünyanın bireysel parçalarıyla değil, ancak bir bütün olarak an­
laşılabileceği fikrini anlatmak için kullanmıştır. Smuts, bilimin indirgemecilik günahını işlediğine 
inanır: Çalışmak için her şeyi parçalarına ayırır ve her parçayı kendi içinde anlamaya çalışır. Bunun 
aksine holizm “bütün”ün bireysel “parçalar”dan daha önemli olduğu inancına dayanır; gerçekte 
her parçanın sadece diğer parçalarla birlikte ve nihayetinde bütünle anlam kazandığını ileri sürer. 
Örneğin sağlık biliminde bir hastalık, hastanın bir bütün olarak hayatı içindeki dengesizlik değil 
de önceleri belirli bir organın veya vücuttaki belirli hücrelerin ârızalandığı anlamına gelmiş ve öyle 
tedavi edilmiştir. Bu yüzden ilgi, fiziksel semptomların tedavisine yoğunlaşmış, psikolojik, sosyal 
ve çevresel faktörler ise ihmâl edilmiştir.
Bazıları bilimi, insanlara doğanın nasıl yağmalayacağını gösteren suçlu olarak görse de diğer­
leri modern bilimin belki de insan düşüncesine yeni bir paradigma sunabileceğini ileri sürerler. 
Örneğin Capra, Descartes-Newton dünya görüşünün birçok bilim adamı, özellikle de kendisi gibi 
fizikçiler tarafından bırakıldığını söyler. “Yeni fizik”in gelişimi ile 20. Yüzyıl’da fizik, Newton’un 
mekanistik ve indirgemeci fikirlerinin çok ötesine geçmiştir. Önemli gelişme, geleneksel zaman ve 
mekân kavramlarına meydan okuyan, izafiyet teorisinin sahibi Almanya doğumlu A B D ’ li fizikçi 
Albert Einstein (1879-1955) ile 20. Yüzyıl’ın başlarında gerçekleşti. Einstein’ın çalışması, Niels 
Bohr (1885-1952) ve Verner Heisenberg (1901-1976) gibi fizikçiler tarafından geliştirilen kuan- 
tum teorisi ile daha ileri götürülmüştür. Atom altı araştırmalardaki ilerlemelerden yeni fizik ortaya


çıktı ve mutlak veya nesnel bilgi fikri terk edildi. Fiziksel dünya bireysel moleküller, atomlar veya 
zerreciklerin toplamı olarak değil, bir sistem ya da daha doğrusu bir sistemler ağı olarak algılanıyor.
Dünyaya ilişkin sistemler görüşü sadece bireysel taşları bir araya getirmeye değil aynı zaman­
da sistem içindeki organizasyon ilkelerine de yoğunlaşır. Bu yüzden sistem içindeki ilişkileri ve 
bütün içindeki çeşitli unsurların bütünleşmesini vurgular. Böyle bir görüşün pek çok önemli yansı­
ması vardır. Örneğin nesnel bilgi, imkânsızdır, çünkü gözlemleme eyleminin kendisi gözlemlenen 
şeyi değiştirir. Bilim adamı kendi deneyinden ayrı değildir, aksine onunla ilişkilidir; dolayısıyla 
özne ve nesne birdir. Benzer biçimde sebep sonuç kavramları yeniden gözden geçirilmelidir, çünkü 
değişikliklerin bir tek, doğrusal sebebin bir sonucundan dolayı değil de çeşitli faktörlerden oluşan 
bir ağın içinde oluşan bir sistemde geliştiği düşünülür. Capra, hayatla ilgili böyle bir sistemler g ö ­
rüşünün fizik alanında devrim gerçekleştirdiğini, diğer bilimleri de değiştirme sürecinde olduğunu 
ve sosyal, siyasî ve çevreci sorunların incelenmesinde de uygulanabileceğini ileri sürer. Kısaca yeni 
fizik, artık işe yaramayan mekanistik ve indirgemeci dünya görüşünün yerini alabilecek bir para­
digma sağlayabilir.
Yeni kavram ve teorilerin alternatif ve özellikle de verimli bir kaynağı ise dindir. Capra, The 

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   177   178   179   180   181   182   183   184   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin