sının arkasında yatan neden de budur. Buna paralel olarak geleneksel kuramların millî kimliğin
bir sembolü olarak kullanılması da bunun apaçık bir göstergesidir.
Buna en güzel örnek, krallık
kurumuyla doğrudan bağlantılı olan İngiliz milliyetçiliğidir. Britanya (Kuzey İrlanda’yla birlikte)
Birleşik Krallığı oluşturur ve bu oluşan yapının millî marşı “Tanrı Kraliçeyi Korusun ”du (G o d Save
the Queen) ve kraliyet ailesi, Ateşkes Günü (Armistice Day) ve Parlamentonun açılışı gibi millî
kutlamalarda önemli bir rol oynar.
Muhafazakâr milliyetçilik, millete kimliğin tehdit altında olduğu ya da yok olma riskine girdiği
dönemlerde daha da bir önem kazanır. Bu nedenle, yabancı göçü ve millet-üstücülük (
supranationa-
lism)
akımı modern devletlerde bu tarz bir milletçiliğin canlı kalmasında hayatî bir önemi haizdir.
Yabancı göçüyle ilgili olarak ortaya konulan birtakım çekinceler çok-kültürlülüğün (bkz. s. 78)
istikrarsızlık ve çatışma yaratacağı kaygısından ileri gelmektedir. Zirâ bu tarz bir milliyetçiliğe göre,
istikrarlı ve başarılı toplumlar paylaşılan değerlere ve ortak kültüre dayalı kalmak mecburiyetindedir.
Farklı bir din ve geleneğe sahip olan yabancıların ülkeye göçü ya sıkı bir biçimde kısıtlanmalı ya da
azınlık etnik grupları “ana” ülkenin kültüründe asimile edilmeye zorlanmalıdır. Örneğin, Fransa’da
Millî Cephe (Front National) ve İngiltere’de BNP, azınlık gruplarının gönüllü olarak ya da zorla kendi
ülkelerine geri gönderilmelerini öneren bir aşırı muhafazakâr milliyetçilik versiyonunu benimsemiş
lerdir. Bu tarz göç karşıtı ve yabancı düşmanlığına dayalı konumlar, dışlayıcı ve bir milletin üyeleri ve
ötekiler arasında kalın ve provokatif çizgiler çeken, tarihsel tanımlı bir millî kimlik yaklaşımını gün
deme taşımaktadır. Muhafazakâr milliyetçilik, benzer biçimde, Avrupa Birliği gibi millet-üstü kurum
lan millî kimliğe ve özellikle toplumun kültürel bağlarına ciddî bir tehdit olarak algılamaktadırlar. Bu
anlayış somut ifadesini, tıpkı Fransız Millî Cephesi bünyesindeki aşırı sağcı
gruplar içinde olduğu
gibi, İngiltere Muhafazakâr Partisinin “Avrupa kuşkuculuğu (
Eurocepticism) ” anlayışında bulur. Av
rupa kuşkucuları sadece bağımsız millî kurumlan ve üzerinde milletin sembollerini taşıyan ve millet
olmanın en temel göstergesi olarak algıladıkları millî paranın korunmasını savunmakla kalmaz, aynı
zamanda siyasî bir birliğin millî, dilsel ve kültürel çeşitlilik üzerinden asla kurulamayacağı varsayımın
dan hareketle “Avrupa Projesi’ nin ölümcül bir hata olduğu uyarısında bulunurlar.
Muhafazakâr politikacı ve partiler milliyetçiliğe bu şiddetli başvurularından büyük siyasî ka
zançlar elde etmiş olmalarına rağmen, muhalifler, bazen, onların fikirlerinin yanlış yönlendirilmiş
varsayımlara dayalı olduklarına işaret etmişlerdir. İlk etapta muhafazakâr milliyetçilik bir elit mani-
pülasyonu olarak görülebilir. Zirâ ‘millet’ kavramı, bu kavramı kendi siyasî amaçları için kullanmak
isteyen siyasî liderler tarafından icat ve tarif edilmiştir. Bu gerçek kendini, açık olarak, savaş dönem
lerinde ya da milletlerarası bir kriz esnasında bir ‘millet’in “anavatan’ım
(fatherland) vatansever
duygularla koruması amacıyla seferber edildikleri dönüm noktalarında gösterir.
Bunun ötesinde,
muhafazakâr milliyetçilik, hoşgörüsüzlük, dar kafalılık, bağnazlık ve yobazlığın yaratılmasında da
etkin rol oynayabilir. Kültürel saflığın ve kurulu geleneksel yapının korunması hususundaki ısrar,
muhafazakâr milliyetçilerin göçmenleri, mültecileri ve yabancıları, genel anlamda, bir tehdit ola
rak gördüklerini ve ilerleyen süreçlerde, ırksalcılığı ve yabancı düşmanlığını körükleyen politikaları
meşrulaştırmayı amaçladıklarını göstermektedir.