Çocuklarda Farmakolojik Özellikler: Çocuklarda ilaç dozu hesaplanmasında
vücut yüzey alanına göre ilaç dozu hesaplaması uygun görülse de pratik olması
açısından genellikle kilo başına doz hesabı kullanılır. Çocukların ekstrasellüler alanı
erişkinin neredeyse iki katı olduğundan ilaçların dağılım volümü artmıştır. Pek çok ilaç
erişkinlerde kullanılan dozlardan daha yüksek dozlarda kullanılmaktadır
20
.
Çocukların alveoler ventilasyonları yüksek, fonksiyonel rezidüel kapasiteleri
düşüktür. İnhalasyon anesteziklerinin kullanımında, damardan zengin olması nedeniyle
hızla alveoler konsantrasyon yükselir ve çocuklarda indüksiyon erişkinlere göre daha
hızlı olur. Çocuklarda minimum alveoler konsantrasyon erişkine göre yüksektir
21,22,23
.
Bazı barbütiratlar ve opioidler, özellikle yenidoğan ve bebeklerde kan-beyin
bariyerini geçerek solunum merkezi üzerinde daha uzun ve yoğun etki
oluşturduklarından doz azaltılması gerekebilir
23
.
İndüksiyon: Çocuklarda genelikle inhalasyon anesteziği ile indüksiyon tercih
edilir. İndüksiyonda tercih edilecek ajan halotan veya sevoflurandır. Halotanın kan-gaz
partisyon katsayısı yüksek olduğundan indüksiyon hızlı olamamaktadır. Sevofluran,
daha az irritan oluşu ve kan-gaz partisyon katsayısı düşük olmasından dolayı çocuklarda
güvenli ve hızlı bir indüksiyon sağlar. Çocukların yaşları küçüldükçe alveoler
ventilasyonun yüksek, rezidüel kapasitenin düşük olması ve santral sinir sisteminin
kanlanması fazla olacağından indüksiyon hızlanacaktır. İnhalasyon anestezisi sırasında
oksijen ve azot protoksid kullanılması indüksiyonu kolaylaştırır
21
. İntravenöz
indüksiyon yapma olasılığı varsa propofol 3-5 mg/kg, tiopental 5 mg/kg veya ketamin
1-2 mg/kg kullanılabilir
20
.
5
Monitörizasyon: Çocuklarda da erişkinde olduğu gibi rutin monitörizasyon
yöntemleri kullanılır.
Nabız: Çocuk ve bebeklerde kardiak output kalp hızına bağlı olduğundan,
bradikardi geliştiğinde kardiak outputları hızla düşer. Ufak çocuklar bradikardi
geliştirmeye yatkınlardır ki kalp hızlarının sürekli izlenmesi gerekir
24,25
.
EKG: Çocuklarda hipovolemi, hipoksi, asidoz, alkaloz, hipo ve hiperkalemi
olmadıkça ciddi aritmiler gelişmez
24,25
.
Kan Basıncı: Anestezik ajanlar çocuklarda kan basıncını erişkinlere oranla daha
fazla düşürürler. Çünkü anestezik ajanların miyokard kontraktilitesi ve periferik
vasküler direnç üzerine olan etkileri erişkinden fazladır
24,25
.
Pulse Oksimetre: Oksijenizasyonun sürekli monitörizasyonunu sağlayan en
önemli noninvaziv işlemlerden birisidir
24
.
Kapnografi: Solunum havası içindeki CO
2
konsantrasyonunu ölçer. Alveoler
CO
2
, arteriel CO2’e yakındır. ETCO
2
, alveoler gaz karışımını yansıtır ve PaCO
2
ile
arasında 0-5 mm-Hg’lık fark vardır
24,26
.
Anestezik Gaz Monitörizasyonu: Kullanılan ajanı gösterirken, vaporizatör
arızaları hakkında bilgi verir. Hastanın klinik değerlendirilmesinin yerine geçmemekle
birlikte anestezinin derinliği hakkında bilgi verir
24
.
Anestezinin İdamesi: Damar yolu açıldıktan sonra monitörizasyon tamamlanır.
Eğer prosedür uygunsa maske ile anesteziye inhalasyon anesteziği ile devam
edilebilir
21
. Entübasyon yapılacaksa tercih non-depolarizan kas gevşeticilerden yana
olmalıdır
27
. Balonsuz tüpler tercih edilmeli, uygun çaptaki tüp hava yolunda 20-25
cmH
2
O civarındaki basınçla hafif bir hava kaçağına izin verilmelidir
21
. Çocuklarda
indüksiyon kadar anestezinin sonlanması da hızlı olmaktadır. Hastayı uyandırmak için
cerrahi işlemin tamamen bitişini beklemekte fayda vardır. Bebeklerde derin anestezi
altında ekstübasyon komplikasyonların azalmasını sağlar. Çocuklarda en sık karşılaşılan
komplikasyon laringospazmdır. Meydana gelgiğinde %100 O
2
’le basınçlı ventilasyon
genellikle spazmı çözer
21
.
2.2. Sevofluran
İnhalasyon anestezikleri, 1950’li yıllarda halotanın keşfi ile modern anestezik
kavramına kavuşmuş, cerrahi alanda yeni bir çağın başlamasını sağlamıştır.
6
Metil eter anestezikler ideal bir volatil anesteziğin taşıması gereken özelliklerin
bir çoğuna sahiptir. Bunlar arasında moleküler stabilite, alev almama, aritmi yapmama,
nöronal eksitasyona yol açmama, kısmi kardiovasküler stabilite, letal/anestezik
konsantrasyon oranının büyük olması, düşük konsantrasyonlarda serebral kan akımına
ve son organa az etkili olması gibi özellikler vardır. Sevofluran, en son kullanıma giren
metil eter anesteziklerdendir.
Metil izopropil eterin yüksek florürlü bir türevi olan sevofluran ilk kez halotan ve
izofluran karşısında güvenilirlik ve etkinlik yönünden avantaja sahip inhalasyon
anesteziğini bulma çabalarının bir parçası olarak ilk kez 1960 yılında sentezlenmiştir.
Ancak florür iyonu salınımı ve CO
2
absorbanları ile etkileşimi nedeniyle bu anestezikle
ilgilenilmemiştir. 1988 yılında Japonya’da sevofluran ile ilgili araştırmalar yeniden
başlamış ve1992 yılından sonra da dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır
28
.
2.2.1. Fiziksel ve Kimyasal Özellikler
Sevofluran metil izopropil eterin florlanmış bir türevidir. Renksiz, oda
sıcaklığında sıvı halde, yanıcı olmayan, hoş kokulu bir volatil anesteziktir.
Florometil-2,2,2-trifloro-1-(triflorometil)etileter
yapısındadır.
Geleneksel
vaporizatörlerle kullanılabilir. Kan/gaz çözünürlüğü yaşla değişmez. Kaynama noktası
halotan, izofluran ve enflurana eşit, desflurandan daha yüksektir. Klinikte kullanılan
konsantrasyonlarda patlayıcı değildir. Sevofluran kimyasal olarak stabildir, güçlü asitler
ve ısı varlığında alt gruplarına indirgenmez, ancak güçlü baz varlığında indirgenir.
Karbondioksit absorbanları ile temasında Bileşik A olarak bilinen pentafloroizopropenil
florometil eter ve çok az miktarda Bileşik B olarak bilinen pentaflorometoksi izopropil
florometil eter meydana gelebilir. Bileşik A oluşumunun, sevofluran konsantrasyonu,
absorban tipi, anestezik gazların akım hızı ve anestezi süresinden de etkilendiği
gösterilmiştir
29
.
2.2.2. Minimum Alveoler Konsantrasyon
Diğer inhalasyon anesteziklerinde görüldüğü gibi azot protoksid hem
yetişkinlerde hem de çocuklarda sevofluranın MAK değerini azaltmaktadır (Tablo 1).
Ayrıca barbütiratlar, opioidler, benzodiazepinler, alkol, ısı, santral ve periferik
7
katekolamin seviyesini etkileyen rezerpin, alfametildopa gibi ilaçlar da sevofluranın
MAK değerini azaltırlar.
Tablo 1. Sevofluranın Yaşlara Göre Değişen MAK Değerleri
Yaş
%100 O2 içinde
%50 N2O/%50 O2 içinde
Yenidoğan
%3,3
1-3 yaş
%2,6
%1,98
5-12 yaş
%2,4
%2,0
25 yaş
%2,5
%1,4
40 yaş
%2,5
%1,1
75 yaş ve üzeri
%1,4
%0,78
2.2.3. Farmakokinetik
Sevofluranın kan/gaz çözünürlük katsayısı 0,69’dur ve sadece desfluranın kan/gaz
çözünürlüğü sevoflurandan büyüktür. Sevofluranın bazı dokularda, özellikle yağ
dokusundaki erirliği desflurandan daha fazladır. Bu nedenle, teorik olarak uzayan
anesteziler sonrasında derlenme desflurandan daha yavaş olacaktır
30
.
2.2.4. Metabolizma
Sevofluran %5’ten daha az metabolizma olur. Metabolizması p450 enzim sistemi
üzerinden
olur.
İnorganik
florür
ve
karbondioksid
salınması
sonucu
heksafluoroisopropanol (HFIP) oluşur. HFIP glukronik asitle konjuge olur ve üriner bir
metabolit olarak elimine edilir
29
.
2.2.5. Solunum Sistemine Etkileri
Sevofluran, diğer güçlü volatil anesteziklerde de kanıtlandığı gibi, doza bağımlı
olarak solunumu deprese eder. Hiperkarbiye solunum merkezinin yanıtı azalır, tidal
volüm düşer. Nahoş olmayan kokusu, solunum yollarında irritan etki göstermemesi ve
düşük çözünürlüğe sahip olması nedeniyle, özellikle pediatrik hastalarda, indüksiyonda
avantaj sağlar. Buna ek olarak, sevofluran hipoksik pulmoner vazokonstrüksiyonu
korumaktadır
31
.
8
2.2.6. Kardiovasküler Sisteme Etkileri
Sevofluran kullanımı ile kalp hızı stabil seyretmektedir. Desfluranda gözlenen
taşikardi oluşmamaktadır. Ancak diğer volatil anesteziklerde olduğu gibi sevofluran da
doz bağımlı olarak kardiak debiyi, atım volümünü ve sistemik vasküler rezistansı
azaltarak kardiak depresyona neden olmaktadır. Sistemik kan basıncında doz bağımlı,
pulmoner arter basıncında ise doz bağımsız olarak azalma gözlenmiştir. Desfluran ve
izofluranda gözlenen, end-tidal konsantrasyonda hızlı bir artışla, sempatik sistemin
uyarılması ve sonuçta kardiovasküler sistemde hiperaktivite oluşması durumu
sevofluran ile gözlenmemiştir. Halotandan farklı olarak myokardiumu epinefrine
duyarsızlaştırmaz. Desflurandan daha az koroner vazodilatatördür, ama koroner çalma
sendromu yapmaz
32
.
2.2.7. Nöromusküler Etkileri
İnhalasyon anestezikleri, hem farmakolojik etki hem de etki süresi bakımından
kas gevşeticilerin etkilerini potansiyalize eder. Sevofluranın veküronyum, panküronyum
ve atraküryumun nöromüsküler etkilerini izofluranla eşit düzeyde arttırdığına ilişkin
çalışmalar mevcuttur
32
.
2.2.8. Santral Sinir Sistemine Etkileri
Sevofluran ve izofluranın doz bağımlı olarak EEG değişiklikleri oluşturmaları
benzerdir. Sevofluran kullanımı ile epilepsi benzeri aktiviteler görüldüğüne ilişkin bazı
raporlar vardır. Yine sevofluran anestezisinden derlenme esnasında, hastalarda tonik-
klonik nöbet benzeri hareketler de rapor edilmiştir. Hayvan çalışmaları göstermiştir ki
sevofluran serebral kan akımı ve intrakranial basınçta minimal değişiklikler oluşturur,
ama serebral metabolik hızı önemli ölçüde azaltır. Sevofluran anestezisi ile
karbondiokside serebrovasküler cevap ve serebrovasküler otoregülasyonun da
korunduğu tespit edilmiştir
32
.
9
2.2.9. Karaciğer Fonksiyonu Üzerine Etkileri
Halotanın neden olduğu hepatik nekroz insidansı düşük olmasına rağmen
karaciğer hasarının potansiyel şiddeti hepatotoksisite açısından yeni inhalasyon
ajanlarının ciddi şekilde değerlendirilmesini teşvik etmiştir. Sevofluran kullanıldığında,
diğer inhalasyon anesteziklerinin karaciğer mikrozomal proteinlerine bağlanarak
oluşturduğu toksik madde olan trifloroasetik asit ve ilişkili bileşikler oluşmamaktadır.
Sevofluranın organik yıkım ürünü olan HFIP ise kimyasal olarak trifloroasetik asitten
daha az reaktiftir. Bu nedenle sevofluran ile immünolojik hepatotoksik cevap riski çok
azdır. Hayvan çalışmalarında tüm volatil anesteziklerin karaciğer kan akımını doza
bağlı biçimde azalttığını düşündürmesine karşın, sevofluran 2 MAK altı
konsantrasyonlarda önemli değişikliklere neden olmayabilir
33
.
2.2.10. Böbrek Fonksiyonları Üzerine Etkileri
Sevofluranın eliminasyonu inorganik florid gibi yan ürünler oluşturarak
gerçekleşir. Floridler ise nefrotoksiktir ve bu etki izofluran, desfluran ve halotandan
daha yüksektir. Ancak sevofluran sağlıklı gönüllülerde, uzamış uygulamalarında bile
idrar konsantrasyon yeteneğinde bir bozukluğa neden olmamaktadır. Klinik
uygulamalarda 2 lt/dk taze gaz hızında, kapalı devre anestezi sistemi kullanılarak
anestezi uygulanan hastalarda, böbrek fonksiyonlarını gösteren parametrelerdeki
postoperatif değişikliklerin sıklığı ve derecesi incelendiğinde sevofluran ile diğer ajanlar
arasında fark tespit edilmemiştir. Sevofluranla serum inorganik flor düzeyleri 50 µmol
düzeyleri üstünde olduğunda bile herhangi bir renal yetersizlik olgusu bildirilmemiştir.
Sevofluran, sodalaym ve baralaym ile temas edince Bileşik A ve B oluşur. Bu
bileşiklerin hayvanlarda böbreklere toksik etkileri olduğu gösterilmesine rağmen
insanlarda böyle bir bulgu elde edilmemiştir
29,30
.
2.3. Remifentanil
Klinik kullanımı, 1996’da ABD’de onaylanan yeni sentetik bir opioid ajandır.
Remifentanil, farmakodinamik özellikleri fentanil ve türevlerine benzeyen tipik bir µ-
opioid reseptör agonistidir. Nonspesifik esterazlar tarafından metabolize edilmesi
10
remifentanile diğer opioidlerden farklı bir farmakokinetik profil kazandırmaktadır.
İlacın üstünlüğü, vücuttan atan organın işlevine bağımlı olmaksızın, klirensinin çok
hızlı olmasında ve dolayısıyla etkinin çok hızlı bir şekilde ortadan kalkmasında
yatmaktadır
34
. Böylece analjezi gereken ortamlarda çok kısa dönemler için ya da uzun
bir dönem boyunca intraoperatif derin bir analjezi sağlayabilen, uyanmanın gecikmesi
kaygısı olmadan dozu çok kolay titre edilebilen bir opioid ajandır.
2.3.1. Fizikokimyasal Özellikleri
Remifentanil
bir
piperidin türevi, 3-(4-metoksi
karbonil-4[(-akspropil)-
fenilamino]-L-piperidin) propanoik asit metil esterdir. Remifentanil hidroklorür olarak,
beyaz liyofilize toz şeklinde satılmaktadır. Piyasadaki formülde glisin de vardır.
Uygulanmadan önce hazırlanması ve 25 ya da 50 µg/ml’lik çözeltiye sulandırılması
gereken 1, 2 ve 5 mg’lık flakonlarda satılmaktadır. Hazırlandıktan sonra pH: 3.0 ve
pKa: 7.07’dir. Kendiliğinden yıkılmakla birlikte, pH<4’te 24 saat süreyle kararlı kalır.
Lipide çözünür, oktanol/su partisyon katsayısı pH:7.4’te 17.9’dur. Remifentanil
proteine %92 oranında bağlanır. Opioid bağlanma çalışmaları, remifentanilin µ-opioid
reseptörüne affinitesinin güçlü, S ve K reseptörlerine affinitesinin ise daha az olduğunu
göstermiştir
35,36
. Naloksan, remifentanilin etkilerini kompetitif olarak antagonize eder
37
.
Remifentanilin majör metaboliti, karbosiklik asit metaboliti olan remifentanil asittir
38
.
Remifentanil asit de aynı şekilde µ, S ve K reseptörlerine bağlanır, ancak affinitesi çok
daha zayıftır. Bağlanma çalışmaları, bu metabolitin afinitesinin, ana bileşiğinkinden
800-2000 kat düşük olduğunu göstermiştir. Hayvan çalışmaları, remifentanilin
farmakolojik
özelliklerinin,
alfentanil
gibi başka
güçlü
µ-opioid reseptör
agonistlerininkine benzediğini göstermiştir
35,39
.
2.3.2. Farmakokinetik Özellikleri
Remifentanilin konfigürasyonu diğer piperidin türevlerinkine benzemekle birlikte,
bunun kanda ve başka dokulardaki nonspesifik esterazlarla metabolize edilmesini
sağlayan bir ester bağı vardır. Kanda yapılan in vitro, köpeklerde yapılan in vivo
çalışmalarda bu bileşiğin ester hidrolizi ile hızlı ve yaygın bir şekilde metabolize
edildiği, terminal eliminasyon yarılanma ömrünün 3.8-8.3 dk olduğu gösterilmiştir. İn
11
vitro testlerde, yıkılma sürecinin plazma kolinesterazın inhibe edilmesi ya da plazma
kolinesteraz işlevinin değiştiği durumlarda değişikliğe uğramadığı gösterilmiştir
40
. Aynı
şekilde remifentanil, süksinilkolin ya da esmolol gibi esterazlarla metabolize edilen
diğer bileşiklerin yıkılmasını ya da süresini değiştirmemektedir
41
. İnsanlarda
remifentanilin farmakokinetik özelliklerini tanımlayan birkaç çalışma yapılmıştır. İlk
değerlendirmede, remifentanilin etkisini hızla gösterdiği, dağılma hacminin küçük
olduğu, redistribüsyonun hızlı olduğu ve terminal eliminasyon yarılanma ömrünün 8.8-
40 dk olarak saptandığı (bu süre alfentanilde 60-120 dk’dır) belirtilmektedir
38,42,43
.
Etkisinin hızlı başlayıp hızlı kaybolması ve dolayısıyla doz uygulandıktan sonra etki
görülene dek çok az beklenmesi, remifentanilin klinikte dozu çok kolay titre edilebilen
bir opioid olduğu anlamına gelir. Yayınlanan bütün çalışmalar, remifentanil uygulaması
sonlandırıldığında konsantrasyonda çok hızlı bir azalma olduğunda görüş birliğindedir.
Konsantrasyondaki bu hızlı azalmayı en iyi ortaya koyan, infüzyon süresinden bağımsız
olmak üzere 3-5 dk gibi son derece kısa süreli olan koşullara duyarlı yarılanma
ömrüdür. Remifentanilin yarılanma ömrü, alfentanilinkinden farklı olarak zamandan
bağımsızdır. Esteraza dayanıklı metabolizma sayesinde ilacın etkisinde görülen hızlı
azalma, ilaç normalin birkaç katı dozda bile uygulansa anestezi uygulanmasından sonra
geç solunum depresyonu ortaya çıkmasını önler görünmektedir.
Remifentanilin etkisinin hızlı sonlanması, önerilen remifentanil dozlarının
kesilmesinden sonraki 5-10 dk içinde rezidüel analjezinin çok düşük düzeyde olması
demektir. Bu nedenle postoperatif ağrı olması beklenen durumlarda, remifentanilin
etkisi hemen geçtiğinden, analjezik önlemler daha erken uygulanmalıdır. Ancak
remifentanil kullanımı, postoperatif ağrı insidansında ya da ağrının kontrolü
yöntemlerinde değişiklik yaratmamaktadır
41
.
Geleneksel opioidler karaciğerde metabolize olur. Remifentanilin esteraza
dayanıklı metabolizması, farmakokinetik özelliklerini son organ yetersizliğinden
bağımsız kılar. Karaciğer ya da böbrek yetersizliği olduğu belgelenmiş hastalarda
remifentanilin farmakokinetik özelliklerinin değişmediği gözlemlenmiştir. Bir
çalışmada değişkenlik yüksek olmakla birlikte, karaciğer yetersizliği olan hastaların
opioidlere daha duyarlı olduğu, dakika ventilasyonun %50 baskılanması için daha düşük
konsantrasyonlar gerektiği saptanmıştır. Buna göre karaciğer hastalığı bulunanlarda
belli bir etki için verilmesi gereken dozlar daha küçük olabilir, ancak opioid etkisinin
12
ortadan kalkması aynı derecede hızlı olacaktır
44
. Böbrek yetersizliği olan hastalarda bu
duyarlılık artışı gözlenmemiştir; dolayısıyla bu hastalarda doz uygulaması aynıdır ve
etkinin kaybolması aynı derecede hızlıdır
45
. Akciğerlerin remifentanil metabolizması
açısından önemli bir alan olmadığı düşünülmektedir
46
.
Remifentanilin metabolizmasının hızlı olması, geleneksel opioidlere göre daha
yüksek dozlarda verilmesine olanak sağlar. Bunun sonucu olarak, fentanil gibi diğer
opioidlerin standart dozları ile karşılaştırıldığında hemodinamik stabilite daha iyidir.
Dahası derlenme üzerinde herhangi bir olumsuz etki olmaksızın cerrahi girişim bitene
dek remifentanilin uygulanmasına devam edilebilir
47,48
. Yüksek doz analjezi, inhalasyon
ya da intravenöz hipnotik gereksinimini azaltır ve anestezi sırasında dengeyi ayarlar.
Klinik deneyimler göstermiştir ki, remifentanil geleneksel opioidlerle birlikte kullanılan
volatil ilaçların dozunu %60, propofol kullanım dozunu da %40-50 dolayında
azaltabilmektedir
49,50
.
Pediatrik hastalarda (2-12 yaş) yapılan bir çalışmada, remifentanilin
farmakokinetik özellikleri erişkinler için bildirilene çok benzemektedir
51
. Yaşlılarda
ilacın etkisi daha yavaş başlamaktadır; daha düşük bir dağılım hacmi ve daha düşük
klirens bulunma eğilimi vardır
46
.
2.3.3. Farmakodinamik Özellikler
Bir opioidin gücü genellikle morfin eşdeğeri olarak belirtilir ve tek bir bolus
uygulamasından sonraki gücünü ifade eder. Ancak opioidler tek doz ya da infüzyon
şeklinde verilmektedir. İlacın eliminasyonundaki farklılıklar nedeniyle, ilaçların güçleri
uygulama yöntemlerine göre önemli farklılıklar gösterebilir. İdeal olarak bir opioidin
gücü ağrıyı giderme yöntemiyle belirlenir. Ağrının geçme hissi çok kişisel bir durum
olduğundan, opioidlerin gücünü belilemede değişik ölçütler kullanılmaktadır.
Remifentanil analjezik etkide doza bağlı artış sağlar. Gönüllülerde tek bir bolus
uygulamasından sonra analjezi sağlama yeteneğine dayanılarak remifentanil
alfentanilden 20-30 kat güçlü bulunmuştur
43
. Alfentanildeki gibi analjezik güç arttıkça
solunum depresyonu da artmaktadır.
Remifentanilin anestezi indüksiyonu için bilinç kaybı sağlama yeteneği çift kör
bir çalışmada alfentanille karşılaştırılmıştır. Bilinç kaybı için %50 etkili doz (ED50),
remifentanilde 12 µg/kg, alfentanilde 176 µg/kg olarak bulunmuş, bu da remifentanilin
13
tek doz verildiğinde alfentanilden 10-20 kat güçlü olduğunu kanıtlamıştır
52
. 4 saatlik
süratli bir infüzyonda, 0.05 µ/kg/dk dozunda remifentanil, 0.5 µ/kg/dk alfentanile eşit
düzeyde solunum depresyonu yapmıştır
53
. Buna göre infüzyon açısından gönüllülerdeki
solunum depresyonu yapma yeteneğine bakılarak, remifentanilin alfentanilden 10 kat
güçlü olduğu söylenebilir. Randel ve arkadaşları, %66 azot protoksit varlığında deri
insizyonu sırasında hareketi önlemek için, remifentanil alfentanilin en düşük infüzyon
hızının ne olması gerektiğini saptamışlardır. Remifentanil için ED50 0.1 µg/kg/dk
bulunurken, alfentanil için 0.5 µg/kg/dk ‘dır. Dolayısıyla infüzyon hızı bakımından
remifentanilin, alfentanilden 10-20 kat güçlü olduğu görülmüştür
54
. Remifentanil,
alfentanille çift plasebolu çift kör bir çalışmada karşılaştırılmış, burada iki ilaç eşit
derecede solunum depresyonu yapacak şekilde,hedef kontrollü bir infüzyon aygıtıyla
uygulanmıştır. Bu çalışmada remifentanil tam kan konsantrasyonuna dayanılarak
alfentanilden 30-40 kat ve alfentanil plazma konsantrasyonu karşısında yaklaşık
yaklaşık 60-80 kat daha güçlü bulunmuştur
55
.
Remifentanilin izofluran MAK’ını azaltma yeteneği araştırılmıştır. Aynı
çalışmada fentanil, sufentanil ve alfentanil de incelenmiştir. MAK’da %50 azalma
sağlayan opioid konsantrasyonu eşdeğer güçte kabul edilebilir. Buna dayanılarak,
remifentanilin gücü yaklalık olarak fentanilinkine eşit (plazma konsantrasyonu) ve
sufentanilin de (plazma konsantrasyonu) onda biri kadardır
56,57,58,59
.
Dostları ilə paylaş: |