2.5.2.3 Mecbur İnsan
Süha Oğuzertem “Geçmişten Geleceğe Yaşar Kemal”
727
adlı yazısında yazarın
romanlarında karşımıza çıkan “mecbur insan” karakterinin aslında kendisi olduğunu dile
getirir. Yalçın Sadak’ta “mecbur adam”ı bir ideal olarak görür. İnce Memed’i bu açıdan
değerlendirir.
728
Onu “zilli kurt” olmaya iten neden de bizce yazarın bu “mecbur insan”
kişiliğinin altında yatmaktadır. Ramazanoğlu Kitaplığında çalışırken eline geçen Naima
Tarihi’nde bir Mehdi hikâyesi çok ilgisini çeker. 1600’lerde yaşamış bir Sakar Şeyhi’nin
gerçek hikâyesidir. “Mecburlar, insanın içindeki başkaldırının eylemcileridir.” diyen yazar,
hikâyesini yaşanmışlıktan alan” bu metaforu kendine ait üslubuyla Alain Bosquet’e şöyle
aktarır:
729
Osmanlı tarihi okuyordum, Sakarya Şeyhi diye bir kişinin macerasına rast geldim. Bu
kişi bir Mehdi’ydi. Mehdi İslam’ın on ikinci imamı olan Hasan Askeri’nin oğludur. Mehdinin
özellikle Anadolu Alevileri, ölmediğine, hiç ölmeyeceğine, bir gün dünya bozulduğunda
Mehdi’nin ortaya çıkacağına, kötülüğü yenerek dünyayı barışa mutluluğa kavuşturacağına
inanırlar. Alevilerin bu inançlarına öteki Müslüman mezhepleri de katılırlar. Bu yüzden,
Selçuklu, Osmanlı tarihinde birçok Mehdi zuhur etmiş. Selçuklularla, Osmanlılarla
savaşmışlardır. Kimileri o kadar güçlüydüler ki, örneğin 13. yüzyılda başkaldıran Baba
İshak, Selçuklu ordusunu yene yene başkent Konya’nın kapısına dayandı. Bizanslılardan
kiralık asker alan Selçuklu Sultanı ancak böylelikle Baba İshak’ın güçlerini yenebildi.
Sakarya Şeyhi de bunlardan birisidir. On yedinci yüzyılın başlarında, o zaman Osmanlı
Sultanı IV. Murad’a karşı savaş açtı. Adı Ahmet olan Sakarya Şeyhi kendisini Mehdi ilan
etmiş, başkaldırmış, Osmanlı’nın iki kere üstüne gönderdiği elli, altmış bin kişilik ordusunu
beş bin kişisiyle yenmişti. Bu sırada Bağdat’ı almak için sefere çıkan Sultan Murad Konya’ya
gelerek karargâhını orada kurdu. Burada, Başkumandan, Veziriazam, “Aman Padişahım, biz
725
Yaşar Kemal, Alain Bosquet ile Görüşmeler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s.60.
726
Yaşar Kemal, “Zilli Kurt”, Binbir Çiçekli Bahçe, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s.93.
727
Süha Oğuzertem, “Geçmişten Geleceğe Yaşar Kemal, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi
Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu, Adam Yayınları, İstanbul, 2003, s.26
728
Yalçın Sadak, Yaşar Kemal ya da Dionysos’un Dönüşü, Öteki Yayınevi, İstanbul, 2017, s.9-21
729
Yaşar Kemal, Alain Bosquet ile Görüşmeler s.137-139.
210
bütün orduyu aldık Bağdat’a gidiyoruz. İstanbul’un burnunun dibinde, üstüne iki kere ordu
gönderip yenildiğimiz Sakarya Şeyhi, Sakarya dağlarında olduğu gibi duruyor. Biz orada
değilken bu Mehdi İstanbul’u almaz mı?”
Padişah Seraskere buyruk verdi:
“Şu Arap atını, şu kılıcı, şu kürkü, şu tuğu al, ben ona üç tuğlu vezirlik ihsan ettim.
Beş bin kişilik ordusunu da alsın, gelsin benim orduma katılsın. Mademki o Mehdi’dir,
Bağdat’ı aldıktan sonra dünyayı birlikte düzeltelim, barışa, özgürlüğe, eşitliğe kavuşturalım.
Sevaptır.” dedi.
…
Serasker, Padişahın isteklerini Şeyhe söyledi.
Sakarya Şeyhi:
“Kabul edemem.” diye karşılık verir.
Serasker: “Şeyhim, biz şimdi yüz binlerce kişilik orduyu aldık Bağdat’a gidiyoruz.
Biliyorsun Padişah da bizimle birlikte geliyor. Biz senin üstüne iki kere binlerce kişilik asker
gönderdik. Sen bizi dağlarında yendin. Şimdi, biz seni burada, İstanbul, Padişahsız, askersiz
kalmışken böylece bırakamayız. Yüz binlerce kişilik orduyla Konya’dan senin üstüne
yürüyeceğiz. Bak sana Padişahımız Efendimiz üç tuğlu vezirlik veriyor. Sonunda Sadrazam da
olursun, Şeyhülislam da…”
“Kabul edemem.”
“Biz dönüp seni yakalayacağız. Yasayı bilirsin. Seni yakaladıktan sonra Konya’ya
götürüp bir eşeğin üstüne seni ters bindirecek, üç gün Konya çarşısında dolaştırarak,
aşağılayarak, gözlerini oyarak, mafsallarını kanırarak, derini yüzerek öldüreceğiz.”
“Biliyorum, kabul edemem.”
“Şeyhim sen deli misin?”
“Deli değilim, ben huruç etmeye mecbur bir kişiyim.”
Sonra Seraskerin dediği gibi olur, Konya çarşısında Sakarya Şeyhi’ni aşağılayarak
öldürürler. Demek ki bu dünyada mecbur olan kişiler var, diye düşündüm gençliğimde. Sonra
211
düşündükçe, okudukça dünyanın Sakarya Şeyhi gibi, başkaldırmaya mecbur kişilerle dolu
olduğunu gördüm. Dünyamızı bu başkaldırmaya mecbur kişiler yapmış, yapıyordu. Bu
başkaldıran kişiler insanlığın özüydü. Ve dünyayı onlar değiştirerek bu duruma getirmişlerdi.
Nedim Gürsel’le gerçekleştirdiği söyleşide “mecbur adam”ı “Nazım Hikmet gibi,
Che Guevera gibi biri. Paris’te Nazım Hikmet’e sordum, “Yahu” dedim. “Sen bir
Marksist’sin. O koşullarda parti kurulamayacağını bilmiyor muydun? Niye uğraştın bu
kadar?” “Mecburdum” dedi. Che Guevera bakan olmuş, bilmem ne olmuş, hep dağa gidiyor.
Mecbur çünkü.
730
diyecektir. İnce Memed’i de bu kategori içerisine dâhil eden Yaşar Kemal,
aynı söyleşide Gürsel’e “Dünya öküzün boynuzunda değil, “mecbur adam”ın sırtında
duruyor.” diyecektir.
2.5.2.4 Kürt Meselesi
Yaşar Kemal, Kürt meselesi ile ilgili iki önemli hususa vurguda bulunur. Bunlardan
birincisi “dil” ikincisi de “kültür” bahsidir. Kürtlere uygulanan baskıların temelinde bu iki
husus yatmaktadır. Bütün sömürülere karşı aldığı tavrı Kürt meselesinde de ortaya koyan
yazar, Kürt diline ve Kürt kültürüne uygulanan baskıların kaldırılmasını ister. Ona göre et ve
tırnak gibi iç içe geçmiş olan Kürt ve Türk halkı birbirinden kopamaz. Kürtlerin Türklerden
ayrılmak gibi bir düşünceleri yoktur. Kürtler, dillerine ve kültürlerine saygı gösterilmesinden
öte bir beklenti içerisinde değildir. Bu yüzden Kürt dilini ve Kürt kültürünü küçümseyici,
aşağılayıcı ifadelerden uzak durulmalıdır.
731
Çünkü bu tür yaklaşımlar var olan gerginliği
artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Yine bir başka yazısında ırkçılığa varan boyutlardaki
milliyetçiliği eleştiren yazar, bu kesimin dillerine pelesenk eylediği “Türk’ün Türk’ten başka
dostu yoktur” sloganına atıfta bulunarak “Türk’ün Türk’ten başka dostu var. Gizli saklı değil.
Malazgirt’ten bu yana Kürtler Türklere dost.”
732
diyecektir.
Yavuz Baydar’la gerçekleştirdiği söyleşide ona, bir kesimin bilinçli olarak topluma
empoze ettiği gibi Kürt dilinin beş yüz kelimeden müteşekkil bir dil olmadığını hatırlatırken
“Kimi akılsızlar Türk dili için de böyle diyorlardı.” diye belirtir ve “Koca Dede Korkut’un,
Yunus Emre’nin, Dadaloğlu’nun, Karacaoğlan’ın görkemli dilinin sonucunu gördük. O dil bir
Nazım Hikmet, bir Sait Faik, bir Orhan Veli, büyük bir yenilikçi edebiyat yarattı. Kürt dili de
çok zengin bir edebiyat dilidir. Onun da Melle Cizrevisi, Fakiye Tayranı, Kürtlerin
Homeros’u Abdale Zeynikisi var. Büyük destanları var. Kürt yazılı ve sözlü edebiyatı
730
Nedim Gürsel, A.g.e., s.125
731
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.216-251.
732
Yaşar Kemal, “Türkiye Barışını Arıyor”, Der. A. Kabacalı, Binbir Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, 2013, s.6.
212
Mezopotamya’nın en büyük edebiyatıdır. Belki de Kürt dili bu bölgenin en zengin dilidir.”
733
diyecektir. Yaşar Kemal, yazılı ve sözlü edebiyatı bu denli gelişmiş toplumların kolayca
asimile edilemeyeceği görüşündedir; aynı söyleşide “Sevr gerçekleşseydi, Türk halkını kimse
asimile edemezdi. Çünkü onun arkasında Dede Korkut vardı. Bir halkın bir tek Dede
Korkut’u bile olsa o halka kimsenin gücü yetmez.” diye örnek verirken aslında herhangi bir
dil ve kültürü yok saymaya çalışmanın ve buna yönelik politikalar oluşturmanın son tahlilde
tutarsız olacağını vurgulamaktadır. Yine ekonomik anlamda ülkenin doğusu ile batısı
arasındaki uçurumu kapatacak bir denge politikası izlenmesi de atılması gereken bir başka
adımdır. Baydar ile gerçekleştirdiği söyleşide Kürtlerin beklentisini kendine has üslubuyla
değerlendirir. Burada Türk ve Kürt halklarının öz bir kardeş olduklarını, birbirlerinden kız
alıp verdiklerini, bir nevi etle tırnak gibi olduklarını vurgular. Türkiye Cumhuriyetinin son
yıllarında Kürt kültürüne yönelik baskıcı tutumların asla kabul görmeyeceği, bir iki darbeci
generalinin suyu kurutma çabalarına rağmen balığı yakalayamadığı metaforuyla açıklar.
734
Nitekim bu hatanın farkına varan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti de tıpkı söyleşide belirtildiği
üzere, Kürtçe yayın yapan özel ve resmi televizyon kanalları ve radyolar açtı. Güneydoğu
bölgesindeki üniversitelerde Kürt Dili ve Enstitüleri açıldı.
735
Söyleşideki “Kürtler öz bir kardeşimiz. Bin yıllık can bir biraderimiz. Biz Kürtlerle
etle tırnak gibiyiz. İç içeyiz. Yüzyıllardır birbirimize kız aldık kız verdik” ifadesine dikkat
edilirse her platformda Kürt kökenli olduğunu dile getirmesine karşın yazar, Kürtler öz bir
kardeşimiz diyerek “ben” dilini Türk aidiyetiyle söylemektedir. Nitekim Yavuz Baydar’a,
“Kürtler biterse Türk halkı da birlikte biter.” Diyerek bu birlikteliğin boyutunu sergiler.
736
O,
Anadolu halklarının kardeşliğini etnik aidiyetin üstünde tutar. Asıl problem de bu meseleyi
kavrayamayan siyasilerin ötekileştirici politikalarında, ayrıştırıcı üsluplarında, aşağılayıcı
tutumlarındadır.
Kürt şair ve yazar Musa Anter’in 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da öldürülmesinin
ardından 26-27 Eylül 1992 tarihli “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe”
737
başlıklı yazısında
baskı rejimi ile ülkeyi idare eden siyasilere sert eleştireler yapar. Anter için, “Onu öldürenler,
onu öldürtenler Türkiye’ye de kıydılar” diyecek ve bu kimseleri Türkiye’nin kanına ekmek
733
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.223.
734
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.237.
735
http://tyde.artuklu.edu.tr/
736
Yaşar Kemal, Edebiyat ve Kürt Sorunu Üzerine, s.224
737
Yazının tamamı için bakınız, Yaşar Kemal, “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe”, Zulmün Artsın, YKY,
İstanbul, 2013, s.84-89.
213
doğramakla suçlayacaktır. Aynı toprakta geliştikleri için, aynı havayı soluduklarından dolayı
birbirlerini besleyen dil ve kültürleri yok etmenin hiçbir anlamı yoktur. Selçuklu Osmanlı
Türkiye Cumhuriyeti kültürel sürekliliğini gösteren bütün diller yaşamalı ve yaşatılmalı ki,
Anadolu özgül kültürlerin vatanı olmaya devam etmelidir. İşte tam bu nokta Kemal’in
politikacıların attığı adımları eleştirir. Türk ve Kürt kardeşliği bağlamında “Sanırım dünyada
Kürt halkıyla Türk halkı gibi iç içe geçmiş, etle tırnak olmuş, bin yıldır kardeşçe yaşayan iki
halk daha yoktur. Öyleyse bu kavga, dövüş ne?”
738
diye sorar ve politikacıları Batı’ya
verdikleri ekonomik yatırımların onda birini Doğu’ya vermemekle itham eder, Doğu’nun da
bu ülkenin vatan toprağı olduğunu hatırlatır.
Geçmişte Osmanlı’nın çok kültürlü bir yapıya sahip olduğuna da değinen Yaşar
Kemal, Kürtlere (ve diğer etnik yapıların) dillerini ve kültürlerini vermekle Osmanlı’nın bir
şey kaybetmediği görüşündedir.
739
Bu oldukça önemlidir ki, dünya tek kültürlü bir yapıya
doğru gittiğinden tek çiçeğe kalmış, tek renge tek kokuya kalmış bir insanlık olarak tarif
eder.
740
Türkiye’nin dilleri ve kültürlerini gökkuşağı gibi olmasını istediğinden olsa gerek
1995’te Der Spiegel’de çıkan yazısından
741
dolayı DGM’de yargılandığını ifade eder. Burada
Kürtlerin bağımsızlık isteme hakları var, çünkü bütün insanlığın İnsan Hakları Bildirgelerinde
bağımsızlık hakkı da var ama istemiyorlar, diyerek Kürtlerin Türkiye’den ayrılmak
istemediklerine bir kez daha vurgu yapar. Çünkü ona göre Türkiye’den ayrılmak Kürtlerin de
işine gelmemektedir.
742
Bunun yanı sıra Der Spiegel’deki yazısında Kürt halkının dili kanunen yasalanmasını
ve “Dağ Türkleri” ismi verilerek isminin inkâr edilmesini sert bir dille eleştirir. ”
743
Der
Spiegel’e gönderdiği yazı aslında Türkiye’de Zülmün Artsın” başlığıyla yayımlanmıştı.
Dergide “Yalanlar Seferi” adını taşımaktadır. Burada Türklerin ve Kürtlerin birbirlerine karşı
738
Yaşar Kemal, A.g.e., s.86.
739
Yaşar Kemal, A.g.e., s.88; Ayrıca Bkz. Yaşar Kemal 25-27 Temmuz 2009 tarihleri arasında Radikal
gazetesinde yayımlanan Cem Erciyes röportajında, Osmanlı’yı parçalayan milliyetçilik hareketleri karşısında
pek çok milletin bağımsızlığını ilan etmesine karşın Kürtlerin böyle bir düşünce içerisinde yer almadıklarını
belirtir. Yaşar Kemal, “Kürt Sorunu: Türkiye’nin Demokrasiye Açılan Kapısı”, Der. Alpay Kabacalı, Binbir
Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, s.10.
740
Yaşar Kemal, Binbir Çiçekli Bahçe, s.78
741
Yaşar Kemal, Der Spiegel’de yayımlanan “Yalanlar Seferi” adlı yazısı nedeniyle DGM’de yargılanmış ve
yirmi ay hapis cezasına çaptırılmıştır. Hapis cezası ertelense de uluslararası üne sahip yazarın düşünce suçu
nedeniyle yargılanıp cezalandırılması ulusal ve uluslararası arenada büyük yankı uyandırmıştır. Yazarın Der
Spiegel’de yayımlanan “Yalanlar Seferi” başlıklı yazısı için bkz:
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-
1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
20.05.2017.
742
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.225.
743
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
20.05.2017.
214
saldırılarını artıracak kara propaganda yapıldığını ama birbirlerini iyi tanıyan Kürtlerin ve
Türklerin (neyse ki) bu çabayı sonuçsuz bıraktıkların söyler.
744
Dönemin genel kurmay başkanı olan Doğan Güreş’in balığı yakalamak için gölü
kurutmak deyimine Der Spiegel’deki yazısında atıfta bulunan Yaşar Kemal, “Türkiye
Cumhuriyeti becerebildiği kadarıyla denizi kuruttu. Ancak balığı yakalamayı beceremedi.
Amerikan ordusu da Vietnam’ı ‘kurutmuş’ ve verimli toprağı çöle çevirmişti.”
745
Diyerek
uygulamalara çok sert tepki verir. İki buçuk-üç milyon dolayındaki insanın savaş nedeniyle
Güneydoğu Anadolu’dan göçe zorlandığını, bu göçlerle ülkenin demografik yapısının da
büyük değişikliğe uğradığını belirtir. Kürt halkının temsilcisi olarak parlamentoya giren
partinin kapatılıp milletvekillerinin hapis cezasına çarptırılmasını ise Avrupa’nın dikkatini
Türkiye’ye çevirmesi açısından (bir nevi) olumlu bir gelişme olarak görür. Türkiye
Cumhuriyeti Kürt milletvekillerini hapsetmekle elindeki barış fırsatını elinden kaçırdığını
düşünür.
Kürt meselesi ile ilgili eleştirilerin en sertini 1995’te yayımlanan “Türkiye’nin Kanına
Ekmek Doğramak”
746
başlığını taşır. Basını savaşı ortadan kaldırmak için çabalamak yerine
savaş çığırtkanlığı yapmakla suçlar. Ona göre ırkçılığa varan milliyetçilikle ülkeyi bir arada
tutmak mümkün değildir. Basına düşen görev “bütün olumsuzluklara, kapatılma pahasına,
hapishane, zulüm pahasına karşı koymaktır.”
747
Yukarda bahsettiğimiz üzere, Doğan
Güreş’in “Balığı yakalamak için suyu kurutmak gerek” sözlerine atıf yaparak yapılan
uygulamaların yanlışlığına değinir ve “Anadolu halklarının analarını daha fazla ağlatmayalım,
bu çok tehlikelidir.”
748
diye uyarıda bulunur. Yaşar Kemal’e göre sorunun ortadan
kaldırılması için atılması gereken adım, evrensel insan haklarına riayettir.
Anaların ağlatılmaması uyarısına somut örnek de Türkiye’deki en sıradışı sivil
itaatsizlik eylemlerden birinin altına imza atan Cumartesi Anneleri’dir. 27 Mayıs 1995’te
küçük bir grubun girişimiyle başlatılan ve 2000 yılında polisin müdahalesine kadar sürdürülen
eylem izinsiz olarak yapılmaktaydı. Güneydoğudaki kayıp yakınları ve onları destekleyenler
744
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
20.05.2017
745
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
20.05.2017
746
Yaşar Kemal, “Türkiye’nin Kanına Ekmek Doğramak”, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.90-100.
747
Yaşar Kemal, A.g.e., s.96.
748
Yaşar Kemal, A.g.e., s.97.
215
bütün yasal yolları denedikten sonra, başka çareleri kalmadığı için bu yola başvurmuşlardır.
Çoşar’a göre, eylemler yasadışı, ancak tartışılmayacak düzeyde meşrudur.
749
Günümüzün ünlü edebiyatçı, yazar ve müzisyenlerinden Zülfü Livaneli’ye göre Yaşar
Kemal, en büyük mücadelelerinden birini Kürt sorununun çözümüne adamıştır. Konuyla ilgili
değerlendirmesinde “Yaşar Kemal’in Kürt meselesinde düşünceleri ve istekleri çok nettir:
Hiçbir şekilde ülkenin bölünmesini istemiyor, böyle bir bölünmenin hem Türklere hem
Kürtlere çok acı çektireceğini düşünüyordu.”
750
diyen Livaneli, yine onun Kürt dili ve Kürt
kültürü’nün kurutulmaması konusunda göstermiş olduğu hassasiyete vurguda bulunur.
Nitekim Yeni Yüzyıl gazetesinde 31 Temmuz - 6 Nisan tarihleri arasında yayımlanan
“Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne”
751
konulu söyleşide Yaşar Kemal, Türkiye’de
demokrasinin Kürt sorunundan geçtiğini ifade eder. Ayrılıkçı hareket iddiası bağlamında
Cumhurbaşkanının “Bir tek çakıl taşını vermeyiz de vermeyiz” vecizesini Baydar’a hatırlatan
Yaşar Kemal, cevap olarak “Hangi Kürt bir avuç toprak, bir tek çakıl taşı istiyor, boyuna
sordum, bir karşılık alamadım.” diyecek ve Kürtlerin derdinin toprak olmadığına vurguda
bulunacaktır.
Sorun
evrensel insan haklarının ayrılık göstermeksizin herkese
uygulanmasındadır. İşi inada bindirmeden sorunu insan hakları merkezli çözemesek, bunun
sonu korkulana yani bölünmeye kadar gideceğini belirtir.
752
Bunu bir iç mesele olarak
addeden hükümetlerin Avrupa Konseyini meseleye karıştırmama çabasını da doğru bulmaz.
Baydar’a “Avrupa Konseyi babasının hayrına mı karışıyor işimize? Biz imza etmedik mi
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesini?”
753
diye itirazını dile getirir.
Bununla birlikte Yaşar Kemal, Kürtlerin Türkiye’den ayrılmak gibi bir düşünceleri
olmadığını ifade etse de Baydar’la gerçekleştirdiği söyleşide özerklik (muhtariyet) oluşumunu
destekleyen ifadelerine yer verir. Bu görüşü Atatürk’ün 1920 ve 1923’te bu fikri gündeme
getirildiğini savunur.
754
Yazar, aynı düşüncelerini 2007’de Ankara’da gerçekleştirilen
“Türkiye Barışını Arıyor” konferansının açılış konuşmasında bir kez daha dile getirecektir.
755
749
Yakup Coşar, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2014, s.27.
750
Livaneli, A.g.e., s.39
751
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne Yaşar Kemal’le Konuşmalar” Yavuz Baydar’la söyleşi,
Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.216-251.
752
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.223.
753
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.219.
754
Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.219.
755
Yaşar Kemal, “Türkiye Barışını Arıyor”, Der. A. Kabacalı, Binbir Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, 2013, s.4.
216
Yavuz Baydar, içinde bulunulan dönemi hatırlatarak Nobel’e aday gösterilmesini;
birtakım çevrelerin Nobel’i almak için Kürt sorunu üzerine yaygara kopardığı gerekçesiyle
kendisini eleştirdiğini hatırlatır. Bu çevrelere göre Yaşar Kemal, Kürt meselesinde samimi
değildir ve çıkarı dolayısıyla bu meseleye eğilmektedir. Kendisini Nobel peşinde koşmakla
itham edenlere yazar, Nobel’e aday olmadığını aksine aday gösterildiğini hatırlatır ve
gelecekte olacakları görmüş gibi “Gelişmekte olan edebiyatımızdan bir başka Nobel alacak
adam çıkmaz mı? Üzülmeyelim çıkar. Hem de bir tane iki tane değil.” diyecektir. Kendisini
bu şekilde eleştiren çevrelere de; “O dünyadan habersiz kişiler bilsinler ki Nobel politikaya
değil edebiyata veriliyor.”
756
diyecektir. Bunu tutarlı görmek pek de mümkün değildir, çünkü
2006 yılında Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülüne uzanırken İsviçre dergisi olan Das
Magazin’le gerçekleştirdiği söyleşide tamamen Türkiye’nin iç politikasına yönelik sözleri
gündeme sarsmıştır.
757
Orhan Pamuk’un sözleri Türkiye’de yargı konusu olurken, Avrupa
Birliği ile ilişkiler de gerilmiştir. Bu durumda Yaşar Kemal’in “Nobel politikaya değil
edebiyata veriliyor” sözleri de tartışmalı hale gelmiştir.
756
Nobel’e aday olarak gösterilenleri iki yer belirlemektedir. Bunlardan birincisi İsveç Yazarlar Birliği ikincisi
ise İsveç Bilimler Akademisi’dir. Yazar 1973’te Nobel Adayı olduğunu öğrenir. Ancak birtakım propagandalarla
ödülü kazanamaz. Bkz. Yaşar Kemal, A.g.e., s.219; Ayrıca bkz. Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal’in Nobel Edebiyat
Ödülünü kazanamamasında Türkiye’de cereyan eden propaganda sürecinin etkili olduğunu ifade eder. Çünkü bu
süreçte bazı Türkler ve Türkiyeli Kürtler devreye girerek Yaşar Kemal aleyhine bir dedikodu çarkı çevirirler.
Türkler Yaşar Kemal’in niteliksiz bir yazar olduğu dedikodusunu yayarken Kürtler, Yaşar Kemal’in Kürt olduğu
halde Türkçe yazmasının, Kürt kimliğini inkâr etme anlamına geldiğini düşündükleri için bir kampanya
başlatırlar, onlara göre Yaşar Kemal, Kürt halkının masallarını alıp Türklere mal etmekle görevli bir devlet
yazarıdır. Bkz. Livaneli, A.g.e., s.94-95.
757
Aziz Şeker, A.g.e., s.87.
|