T.C.
Hitit Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı
YAŞAR KEMAL’DE SİVİL İTAATSİZLİK
TÜRK FELSEFESİNİN İMKÂNI BAĞLAMINDA BİR İNCELEME
Yüksek Lisans Tezi
Emrah KANLIKAMA
ÇORUM 2017
YAŞAR KEMAL’DE SİVİL İTAATSİZLİK
TÜRK FELSEFESİNİN İMKÂNI BAĞLAMINDA BİR İNCELEME
Emrah KANLIKAMA
Hitit Üniversitesi , Sosyal Bilimler Enstitüsü
Felsefe Ve Din Bilimleri Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
DANIŞMAN
Prof. Dr. Mevlüt UYANIK
ÇORUM 2017
i
ÖZET
Kanlıkama, Emrah, Yaşar Kemal’de Sivil İtaatsizlik, Türk Felsefesinin İmkânı
Bağlamında Bir İnceleme, Yüksek Lisans, Çorum, 2017
“Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” kavramlar ve figürler üzerinden bu
coğrafyada inşa edilecek geo-felsefi bir oluşumun genel adıdır. Atayurt’la Anayurt arasında
bağı kuran kültürel kodların sürekliliğinin sağlanması açısından düşüncenin coğrafyayla
irtibatının neler olduğunu saptama gerekir. Çünkü yolda aldıklarımızla burada bulduklarımız
muazzam bir bilgi/birikimden müteşekkildir. Bu birikimin varisi olarak bugün bizler,
Türkiye’de Türkçe düşünen ve yazan fikir adamlarının, aydınların, şairlerin, yazarların
ürettiklerinin bu kodları belirlemede önemli bir işlevi olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle
Anadolu’nun sergüzeştinden haberdar olan, kadim medeniyetlerin düşünce mirasına
katkılarını bilen, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan yolculuklarında hangi
kültürlerle alış-verişte bulunduklarını inceleyen, bu serüvene hayranlık besleyen Yaşar
Kemal’i bir Türk felsefesi bağlamında sivil itaatsizlik açısından incelemeye alıyoruz.
Kalemini politik bir silah olarak kullanan yazar, edebiyatımızda başkaldırı geleneğinin bir
devamı olarak karşımıza çıkar. Cumhuriyet sonrası kurulan düzene Marksist/sosyalist bir
pencereden baktığı için ağır eleştiriler alır ve siyasi kimliğinden ötürü yargılanır, tutuklanır.
Yazıları nedeniyle dönem dönem yargılanmasına ve cezalar almasına rağmen düşüncelerinden
asla taviz vermemiş, yılmamış, susmamış ve adımlarını bulunduğu yerden bir adım dahi
geriye atmamıştır. Farklı düşün yapısına sahip insanlara uygulanan baskıları “zilli kurt”
metaforu ile açıklayan Yaşar Kemal’i “mecbur adam” kılan sese kulak verdik. Sözlü anlatı
geleneğinden aldığı halk aşısını yazı ile ustaca buluşturmayı başaran yazarı, Anadolu’nun
kültürel kodlarını yansıtması açısından bilhassa önemsiyoruz.
ii
ABSTRACT
Kanlıkama, Emrah, “Yaşar Kemal’s Civil Disobediance, A thesis on the context of
possibility of Turkish Philosophy”, Grand School License, 2017
“Resettling Philosophy in Anatolia” is the defined name of the geo-philosophical
formation that will be built in this physiograpy on these consepts and figures. It is needed to
state the contact between the Ancestral Homeland and Present Homeland of Turks. Because
things, we met on the path and found on Anatolia, consist of enermous knowledge. As a
heritor of this knowledge, we think that as the brainchild of the thinkers, intellectual people,
poets and writers who think and write in Turhiks in Turkey, has an important role on setting
these codes. Thus, we get to work on Yaşar Kemal who knows the adventure of Anatolia
knows the contributions to the minde heritage of ancient civilizations, analyses Turkish
people who have a mutual dealing with different civilizations on the way from Central Asia to
Anatolia, admire to this adventure, in terms of Civil Disobedience on the context of Turkis
Philosophy. The writer who uses his pen as political weapon, appears as the system which
was founded after the Republic from a Marxist/Socialist perspective, trials and punished for
several times because of his articles, he never compromised himself, sound which obliges
Yaşar Kemal as “A fain man”, who defines his metaphoric work “Belled Wolf”. We
especially take heed the writer, who skillfully succeed matching up his writings with folk
grafting which Yaşar Kemal got in from the tradition of verbal narration, as to reflect
Anatolia’n culturel codes.
iii
KISALTMALAR
A.g.
: Adı geçen
A.g.e.
: Adı geçen eser
A.g.m.
: Adı geçen makale
bkz.
: Bakınız
c.
: Cilt
Çev.
: Çeviren
Der.
: Derleyen
ed.
: Editör
Hz.
: Hazreti
ö.
: Ölüm Tarihi
s.
: Sayfa
Y.
: Yaşar
Yay.
: Yayınları
iv
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .................................................................................................................................................... v
GİRİŞ ...................................................................................................................................................... 1
1. BÖLÜM: FELSEFEYİ ANADOLU’DA YENİDEN YURTLANDIRMAK ................................... 10
1.1 Felsefe - Jeofelsefe İlişkisinin Kurgulanması .............................................................................. 10
1.2. İslam Felsefesinin Kapsamı ve Özgünlüğü Üzerine................................................................... 20
1.3. Bir Türk Felsefesinden Bahsedebilmenin İmkânı ...................................................................... 24
1.3.1. Nihat Keklik (1926-2017), Türkler ve Felsefe .................................................................... 24
1.3.2. Milay Köktürk’te Türk Felsefesinin İmkânı Problemi ........................................................ 29
1.3.3. Hakan Poyraz, Türk Felsefesi: İmkândan Gerçekliğe ......................................................... 35
1.3.4. Rahmi Karakuş, Türk Felsefesinin İmkânı Üzerine ............................................................ 40
1.3.5 Muzaffer Metintaş, Bir Türk Felsefesi Mümkün mü? ......................................................... 44
1.3.6. Ernst Von Aster, Felsefe Tarihinde Türkler ........................................................................ 49
1.3.7. Mevlüt Uyanık, Türk Felsefesinin İmkânı .......................................................................... 52
1.3.8 Zeynep Direk, Türkiye’de Felsefenin Kuruluşu ................................................................... 57
2. BÖLÜM: YAŞAR KEMAL’DE SİVİL İTAATSİZLİK .................................................................. 62
2.1 Felsefe Edebiyat İlişkisine Dair ................................................................................................... 62
2.2 İtaatsizlik Üzerine ........................................................................................................................ 69
2.2.1. Sofokles Antigone’de Bize Ne Anlatıyor? .......................................................................... 73
2.2.2. Aiskhylos, Prometheus’u Zincire Vurduran Sebep: Başkaldırı ........................................... 80
2.2.3 Kur’an’da İtaatsizliğin Metafizik Temelleri ......................................................................... 85
2.3 Sivil İtaatsizlik ve Thoreau .......................................................................................................... 96
2.3.1 Sokrates Örneği (İ.Ö. 469-399) .......................................................................................... 116
2.3.2 Gandhi Örneği (1869-1948) ............................................................................................... 120
2.3.3 Martin Luther King Örneği (1929-1968)............................................................................ 124
2.3.4. Diğer Sivil İtaatsizlik Örnekleri ve Edimler ...................................................................... 129
2.4 Sivil İtaatsizliğin Pratiğinin Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakından Hareketle Değerlendirilmesi
......................................................................................................................................................... 132
2.5 Yaşar Kemal Kimdir? ................................................................................................................ 140
2.5.1. Hayatı ve Eserleri .............................................................................................................. 142
2.5.2. Siyasi Duruşu .................................................................................................................... 182
2.5.3 Sivil İtaatsiz Olarak Değerlendirme İmkânı ....................................................................... 217
SONUÇ ....................................................................................................................................... 223
Kaynakça ..................................................................................................................................... 228
v
ÖNSÖZ
Kökleri çok eskilere dayanan ve sürekliliğini günümüze kadar sürdürmeyi başarabilmiş
bütün büyük medeniyetlerin ifadesi için dilimizde “kadim” kelimesi kullanılagelmiştir.
“Kadim” sözcüğünün bir toplum/ulus/coğrafya isminin sıfatı olarak kullanılıması o ismin
tarih sahnesindeki derinliğine vurguda bulunmak içindir. Kadim Yunan kültürü, kadim Çin
medeniyeti vs… Yeryüzünde (en azından vesikalarıyla) iki bin yılı aşkın zamandır
mevcudiyetinden haberdar olduğumuz ve varoluşunu günümüze kadar sürdürmeyi
başarabilmiş büyük Türk milleti/medeniyeti için de sanırım kadim ifadesini kullanmak burada
yerinde olacaktır.
Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim dalı
bünyesinde ve İslam Felsefesi özelinde yürüttüğümüz “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden
Yurtlandırmak” projesi kapsamında “Yaşar Kemal’de Sivil İtaatsizlik”in imkânını çalıştık. Bu
çalışma, kadim Türk kültür ve medeniyetinin evren tasavvurunu oluşturan kodların,
kurumların, değerlerin, gelenek-göreneklerin; hülasa iki bin yıllık muazzam medeniyetimizin
kümülatif bir yorumudur. İkinci bin yılına İslamiyetle girmiş olan Türklerin evren
tasavvurunda Türk düşüncesinin ne denli değişim, dönüşümlere uğramış olduğu, bu
değişim/dönüşümlerden önce ve sonraki yazılı eserlerin incelenmesiyle yavaş yavaş ortaya
çıkacaktır/çıkmaktadır. Yazılı kaynaklar değil de, toplumun değerleri, kurumları, gelenek-
görenekleri, yaşama tarzları ele alındığında her toplumun düşünce açısından ne kadar zengin
olduğu zaten ortaya çıkacaktır. İslam felsefesi, Türk düşünürlerin doğrudan katkıda
bulundukları bir sahadır ve bu düşünürler kültürel zenginliklerini hiç esirgemeden bu sahaya
akıtmışlardır. Nietzsche’nin jeo-felsefe kavramından hareketle Anadolu’da yurtlandırılacak
bir Türk felsefesinin imkânını sorguladık. Konu hakkında mülahazaları olan düşünürlerimizin
fikirlerini irdeledik. Kendisi de bir Türk olan Uzlukoğlu Fârâbî’nin İlimlerin Sayımı adlı
eserini çalışmamıza dayanak teşkil edip onun Dil ve Mantık ilimlerinden hareketle “Yaşar
Kemal’de Sivil İtaatsizlik”in imkânını sorguladık.
Çalışmamın her aşamasında, nerede ve ne zaman olursa olsun soru(n)larıma en ufak
yüksünmede bulunmadan çözüm üreten ve her daim şevkini canlı tutarak bana felsefenin
kaygıları da paylaşmak olduğunu öğreten kıymetli hocam Mevlüt Uyanık’a; bitmek bilmeyen
neşesi ve enerjisi ile gayretinden ilham aldığım ve gıpta ettiğim değerli hocam Aygün
Akyol’a ve yine çalışma sürecimde evdeki bütün sorumluluklarımdan beni muaf tutan, sevgili
eşim Gülşah’a sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
1
GİRİŞ
Evren/âlem hakkındaki düalizm tartışmalarını ve onun kıdemine/yaratılmasına ilişkin
antik çağlardan (Stoalılar) beri süregelen teorileri/antimonileri müzakere dışı bırakacak
olursak bu evren/âlem’in milyarlarca yıllık serüveninde yeryüzünün beşeriyetle temasının
hangi zaman aralığına ve nereye tesadüf ettiğini kesin bir bilişle ifade edebilmek elbette ki şu
an için pek mümkün görünmemektedir. Fakat yine de bu hususta jeologlar tarafından
gerçekleştirilen kapsamlı incelemeleri temel alacak olursak dünyanın yaşının yaklaşık 4,54
milyar yıl (4,54x10⁹ yıl) olduğu yönünde birtakım tahmini bilgileri elde edebiliriz.
1
İşte bu
zannî bilgiler ışığında bugün bizler, nereye tesadüf ettiğini tam olarak kestiremediğimiz bir
izdüşümün, kutsal kitaplardan mülhem -bunu ister isim isterse sıfat olarak kabul edelim- Hz
Âdem’le başlayan bir türün son teşrifatçıları olarak yeryüzünde bulunmaktayız.
Şüphesiz bu türü (insanı) diğer mahlûkattan ayıran en belirgin özellik Yaratıcı
tarafından kendisine bahşedilmiş olan akıl yetisidir. İşte bu yetinin bir gereği olarak da tıpkı
Aristotales’in Metafizik’e başlarken vurguladığı gibi doğamız gereği bilmek isteriz. Çünkü
gerçekten de insanı insan yapan en önemli özelliklerden birisi de herhalde onun kendisini
çevreleyen dünyayı, içinde yaşadığı toplumu, geçmişini ve bütün yanları ile bizzat kendisini
tanımak ve bilmek istemesidir.
2
İlk İslam filozofu olarak nitelendirilen Kindî’de bu nedenle
bilmek fiilini felsefe ile özdeşleştirmiş ve “Felsefe, insanın kendisini bilmesidir”
3
demiştir.
Bu bilme istenci (her ne kadar oluş şekli itibarı ile farklı teoriler ortaya atılsa da)
Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi’nde zikrolunduğu üzere kelimenin manasının Âdem’e
öğretildiği gün de vardı
4
, bugün de vardır ve elbet yarın da var olacaktır. “Evrenin kaynağı ve
amacı nedir, insan hayatının anlamı nedir, gerçekten peşinden koşulmaya değer hayat
nasıldır?” soruları ilk dönemlerden beri çeşitli kültür ve medeniyetlerin temel soru(n)ları
olmuştur.
5
İşte ilk dönemlerden bu yana kesintiye uğramadan devam eden bu temel
soru(n)lara cevap arayışlarını Whitehead “düşünceler serüveni” adını vermektedir. Jaspers ise
bu ifadeyi biraz daha albenili hale getirip “Felsefe, yolda olmaktır” demiştir.
6
1
“Age of the Earth”, U.S. Geological Survey, 1997, 7 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim
tarihi: 2006-01-10 https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%27n%C4%B1n_ya%C5%9F%C4%B1
2
Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, Adres Yayınları, Ankara, 2012, s.27.
3
Mehmet Bayrakdar, İslam Felsefesine Giriş, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2012, s.22.
4
KK, 2/Bakara/31
5
Mevlüt Uyanık, Felsefi Düşünceye Çağrı, Elis Yayınları, Ankara, 2012, s. 32
6
Uyanık, A.g.e, s.16
2
Yine bu bağlamda düşündüğümüzde haliyle şu soru(n)lara da bir cevap arayışında
bulunmamız gerekecektir:
O halde bütün bir düşünce tarihini M.Ö. 6. yüzyıla kadar götürüp Miletli Thales’in
sırtına yaslamak -felsefi olarak- bir paradoks teşkil etmeyecek midir? Üstelik bu tutum
yukarıda da bahsedildiği üzere dünyanın milyarlarca yıllık sergüzeşti göz önünde
tutulduğunda Greklerden önce hüküm sürmüş medeniyetlerin (Çin, Urartu, Hint, Hitit, Asur,
Fenike, Aztek, Pers vs.) izlerini yok saymak anlamına gelmez mi?
Thales’ten önce her şeyin mitolojilerle ifade edilmes, acaba ondan önceki birikimin,
bilimin kuşkucu, sorgulayıcı, deneysel yönteminin dışına itilmesi demek değil midir?
Homeros’un ünlü eseri İlyada, Yunan kahramanlarının M.Ö 13. yüzyılda gerçekleşmiş olduğu
hesaplanan Troya Savaşı’ndaki maceralarını konu almaktadır. Pek çok kişi 1868 yılında
arkeolog Heinrich Schliemann tarafından gün ışığına çıkarılana dek, Troya kentinin varlığının
bir mit olduğuna inanıyordu.
7
O halde sırf Thales’ten yaklaşık iki yüzyıl önce kaleme alındı
diye bu eseri okurken acaba felsefe gözlüğümüzü çıkartıp bir kenara mı koymalıyız? Böyle
bir şeyin olması elbette mümkün değildir. “Gayesi hakikati bilmek ve ona göre hareket
etmek.”
8
olan felsefenin sergüzeşti de zannımca insandan sudur eden ilk düşünceye kadar
uzanmalıdır.
Evet, belki İlyada’yı okurken onun satır aralarında doğa filozoflarının merakını
uyandırmış olan evrenin özüne (arke) ilişkin herhangi bir çıkarımda bulunamayabiliriz belki
ama yine aynı eserde Hades adı verilen ve ölümden sonra ruhların toplanacakları metafizik bir
mekâna olan inancın saptamalarına kolaylıkla rastlayabiliriz. Ayrıca burada şu soruyu
sormadan da geçmek doğru olmaz: Acaba gerçekten Thales ile düşünce mitolojilerden
sıyrılmış ve bilimsel düşüncenin temelleri atılmış mıdır? İlk olarak mitolojilerin felsefe
olmadığı bilinen bir husus, ama hakikatin sunumunda dinsel veya metafizik gerçek tasarımını
anlatmak için de kullanılan ilk basamaktır.
9
Öyleyse düşünce tarihinin başlangıcını tüm Batılı
kaynaklarca bize dikte ettirildiği şekliyle Antik Yunan merkezli oku(t)mak her şeyden önce
üzerinde yaşadığımız topraklardaki binlerce yıllık medeniyet izlerinin barındığı bu coğrafyaya
cahil kalmaktır. Üzerine bastığımız toprakları tanımamaktır, jeo-felsefesini yapmamaktır.
7
Homeros, İlyada, Çev. Fulya KOÇAK, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2011, s.X.
8
İbn Hindî: et-Ta’likât, Haydarâbad, 1346, s.9.’dan alıntılayan Mehmet Bayrakdar, İslam felsefesine Giriş,
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2012, s.22.
9
Uyanık, A.g.e., s.33.
3
Yaşar Kemal, Anadolu’yu “ dibe çöken tortular ülkesi” olarak nitelendirmektedir.
10
İşte tam olarak bizim de burada vurgulamak istediğimiz nokta burasıdır. Bu hususta bir
benzetmede de biz bulunacak olursak, Anadolu bir akarsuyun üzerinde kurulmuş muazzam
bir köprüdür. Bizler, işte bugün bile hâlâ ayakları üzerinde sapasağlam duran bu kadim
köprünün tırabzanlarına yaslanmış, olağan devinimiyle altımızdan akıp gitmekte olan nehrin
tortularını temaşa etme bahtiyarlığına nail değil miyiz? UNESCO tarafından 15.04.2011
tarihinde Dünya Mirasları listesine aday gösterilen Şanlıurfa’daki Göbeklitepe kült yapılarının
tarihlendirmesinin MÖ 10.000 – 8.000 aralığında yapıldığını
11
düşünecek olursak bizim
bulunduğumuz köprüden Thales (MÖ 6. yy), Göbeklitepe’nin ve Anadolu’daki daha pek çok
tortunun üzerinde yalnızca küçücük bir siluet olarak yansımaktadır. Zülfü Livaneli de Gözüyle
Kartal Avlayan Yazar, Yaşar Kemal adlı eserinde aynı gerçekliğe vurguda bulunur:
“Göbeklitepe’den, Çatalhöyük’ten biliyoruz ki dünyanın en eski yerleşimi burada.
Yaşar Kemal’in deyişiyle Çöl Arabistan’ın, Mezopotamya’nın sözlü gelenekleri de
burada…”
12
Yaşar Kemal; “ Bir elimin Homeros’ta, bir elimin Rus bozkırlarında, bir elimin de çok
eski Anadolu toprağında olması beni mutlu ediyor.”
13
sözleriyle eserlerinde beslendiği
membaı burada oldukça net dile getirmiştir. Çalışmamızda “Bir Türk Felsefesinin İmkânı”
ölçüsünde Anadolu’ya getirdiklerimiz ile burada bulduklarımızı Yaşar Kemal ve onun siyasi
duruşunu dikkate alarak “ sivil itaatsizlik” babından inceledik.
Yapıtlarındaki düş gücü ve mitsel ögelerden dolayı çağımızın “söz büyücüsü” olarak
nitelendirilen ve bu nedenle de Homeros’a benzetilen Yaşar Kemal üzerinden incelemeye
almamızdaki gaye de işte burada yatmaktadır. Onun bazı eserleri doğrudan doğruya
Anadolu’da söylenegelen ve kendisinin de iyi bildiği efsanelerden, destanlardan
kaynaklanır.
14
Osman Şahin de bu yüzden “Anadolu toprağı dünyanın destan toprağıdır.”
15
ifadesini kullanır. Çünkü Anadolu, türlü anlatım biçimlerinin gelip düğümlendiği,
anlatımların çok zenginleştiği bir yerdir. Büyük, çeşitli anlatma gelenekleri vardır Anadolu
halkında. Eski Yunan’dan tutun da Hint’e kadar, eski Frig’den tutun da Hitit’e kadar birçok
10
Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor Alain Bosquet ile Görüşmeler, YKY, İstanbul, 2013, s.111.
11
“Göbeklitepe”, Wikipedia, Tescil Tarihi, 27.09.2005, Erişim Tarihi: 08.08.2015.
12
Zülfü Livaneli, Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Yaşar Kemal, Doğan Kitap Yayınları, 2016, s.50.
13
Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor Alain Bosquet ile Görüşmeler, YKY, İstanbul, 2013, s.150.
14
İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2001, s.338.
15
Osman Şahin, Yaşar Kemal Geniş Bir Nehrin Akışı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013,s.40.
4
uygarlığın anlatım kalıntılarını, destanlarını, efsanelerini Anadolu’da buluruz.
16
Ayrıca
muharririn bu topraklara ait bir değer oluşu ve ortalama bir insan ömrü ile kıyaslandığında
uzunca sayılabilecek yaşamı (1923-2014) göz önünde tutulacak olursa bir dönüşüme şahitlik
etmesi bakımından (Cumhuriyet ile yaşıt) bizim için mühimdir. Çünkü o, yirminci yüzyılın ilk
çeyreğinden sonraki değişimlerin, dönüşümlerin tanığı bir kuşaktandır. Bir geçiş dönemi
romancısıdır. Yaşar Kemal, kurtuluş düşüncesinden kuruluş ideolojisinin biçimlendiği bir
süreçte hayatı kucaklamış, gezmiş, görmüş ve tanıklıklarını yazmıştır.
17
Azra Erhat’a göre ise
o, Homeros anlatı geleneğinin bir devamıdır: Bu geleneği kendi toprağının öz kaynaklarından
alıyor, Anadolu’nun memelerine dayamış ağzını, ha bire emiyor.
18
O halde Homeros’un simgelediği “epik anlatı geleneği” Yaşar Kemal’de yeniden
vücut bulmuştur. Çünkü Yaşar Kemal de Homeros’la aynı kaynaktan nasiplenmiştir. Bunu
yine Erat’ın ifadesi ile verecek olursak Yaşar Kemal, bir “Homerosoğlu”dur. Aziz Şeker de
ünlü yazar için aynı benzetmede bulunacaktır: “Yaşar Kemal, Türkiye romanını özgürleştiren,
Homeros soyundan gelen Anadolulu bir ozandır.”
19
Sözlü anlatı geleneğini yazı ile buluşturan
bir söz ustasıdır. Kalemiyle yetiştiği toplumu ihya etmiş, nevi şahsına münhasır bir fikir
adamıdır.
Ceyhun Atuf Kansu “Bir halkın gürlemesi de, bir dilin ses vermesi de romancısı,
yazarı, ozanıyladır, türkücüsü, masalcısıyladır.”
20
der. Şüphesiz bu anlamda Yaşar Kemal’in
Türk edebiyatındaki yeri müstesnadır. Çünkü o, toplum gerçekliğini edebiyatımızda en iyi
yansıtan köy romancıları arasındaki yerini her zaman muhafaza edecektir. Bu bağlamda niçin
sivil itaatsizlik merkezli bir kavramsallaştırma yaptığımızı açıklamamız da gerekir.
Şunu kabul etmek gerekir ki sivil itaatsizlik, Türkiye insanının henüz pek aşina
olmadığı bir kavramdır.
21
Batı’da yaklaşık yüz elli yıllık mazisi olan bu kavramın bugün
özellikle ileri demokrasileri ile ön plana çıkmış ülkeler tarafından ilgi çekici muhtevası
yönüyle yakın mercek altına alındığını söylemekte fayda var. Çünkü sivil itaatsizlik, modern
toplumlarda demokratik bir protesto etme biçimi olarak gelişmiştir.
22
Bu yüzden belki de pek
16
Şahin, A.g.e., s.145.
17
Feridun Andaç, Yaşar Kemal Sözün Büyücüsü, İnkılap Yayınları, İstanbul, 2015, s.35
18
Andaç, A.g.e., s.138.
19
Aziz Şeker, Homeros’tan Binboğalar’a Yaşar Kemal, Sabev Yayınları, Ankara, 2014, s.203.
20
Ceyhun Atuf Kansu, Barış, 30 Mart 1974.
21
Şükrü Nicaşncı, Sivil İtaatsizlik, Etkileşim Yayınları, Nesil Digital Yayıncılık, İstanbul, 2013, s.8.
22
Hanry David Thoreau, Sivil İtaatsizlik, Önsöz, Nazım ONAT, Say Yayınları, 2015, s.15.
5
çok kişi tarafından bir ütopya
23
olarak nitelendirilebilecek, anayasal düzenin tüm şartlarını
kabul etmek koşulu ile ve tüm yasal yollar tüketildikten sonra, üçüncü kişilerin haklarını ihlal
etmeden, şiddetsiz bir başkaldırı’nın toplumda nasıl cereyan edebileceği hakikaten kulağa
olduğu kadar zihne de hoş gelen bir ifadedir.
Başta ABD olmak üzere, demokratik değerlerin en çok yerleştiği Batı ülkelerinin en
gözde siyasal kavramlarından biri olarak onlarca kitaba konu ve yüzlerce makaleye başlık
olmuş sivil itaatsizliğin, ülkemizde sadece birkaç derleme ya da tercüme faaliyetine konu
olması düşündürücü olduğu kadar üzüntü vericidir de.
24
Bu nedenledir ki bizde henüz yeni
yeni başlayan inceleme/araştırma faaliyetlerine karşın, Batı’da sivil itaatsizlik üzerine binlerce
inceleme yapılmış, yüzlerce makale yazılmış, onlarca kitap basılmıştır. Yalnız burada şunu da
vurgulamadan geçmenin doğru olmayacağı kanaatindeyim. Sivil itaatsizlik kavramı tarihsel
bir kategori olarak karşımıza çıkmakta ve Eski Yunan dönemine kadar geri gitmektedir.
25
Öğrencisi Platon’un Sokrates’in Savunması’nda değindiği üzere Sokrates, kendini adım adım
ölüme götüren onurlu bir direnişe imza atmıştır. Terminolojik olarak sivil itaatsizlik (civil
disobedience) kavramının batı kültürüne ait olduğu (Hanry David Thoreau) ve biraz önce de
değindiğimiz üzere zaman açısından sadece yüz elli yıllık bir maziye sahip olduğu
yadsınamaz gerçektir. Fakat buna mukabil eylem safhasında sivil itaatsizliğin köklerinin az
evvel de zikrolunduğu üzere çok daha derinlere indiği bilinmektedir.
Martin Luther King, Birmingham Hapishanesi’nden yazdığı mektupta siyahlar için
yürürlükte olan adaletsiz yasalara karşı giriştiği sivil itaatsizlik eylemlerinden dolayı kendisini
eleştiren rahip arkadaşlarına şu şekilde seslenir: “Bugünün akademik özgürlüğü bir ölçüde
Sokrates’in sivil itaatsizlik eylemi sayesinde vardır.”
26
Yaşar Kemal (1923-2015)’e tekrar bir dönüş yapacak olursak, o, Homeros’tan
yaklaşık 2700 yıl sonra, Anadolu’nun güneyinde (Kilikya’da) doğmuştur. Alain Bosquet,
Yaşar Kemal ile yaptığı bir söyleşide, ondaki “ halksal atılım, düş gücü ve epik boyut
kaygıları”ndan dolayı Nikos Kazancakis ile arasında benzerlik kurduğu zaman, usta yazar
kendisine, “ İkimiz arasında gerçek Yunanlı benim.” savını ileri sürmekten çekinmez. Çünkü
o, Hektor’un babası kral Priamos’un, Akhilleus’a oğlunun ölüsünü almaya giderkenki
23
Bkz. Leigh Kathryn Jenco, Thoreau’nun siyaset eleştirilerini bir ölçüde ütopik bulur, yine de en iyi siyaset
biçiminin yurttaşlarının ahlaki bağlılıklarını yozlaşmaktan korumak sorumluluğunu taşıdığını ısrarla
savunmasıyla inandırıcılığını da asla yitirmediğini vurgular. Leigh Kathryn Jenco, “Thoreau’nun Demokrasi
Eleştirisi”, Cogito Sivil İtaatsizlik, Sayı 67, Yaz 2011, İstanbul, 2015, s.100.
24
Nişancı, Sivil İtaatsizlik, s.8.
25
Onat Nazım, A.g.e., Önsöz, s. 14.
26
Martin Luther King, Birmingham Hapishanesi’nden Mektup, Cogito Sivil İtaatsizlik, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2015, Sayı 67.
6
durumunu bu coğrafyanın insanı olarak Kazancakis’ten daha fazla yüreğinde hissetmiştir.
27
Yine aynı söyleşide yazarların gökten düşmediğini ve onların fildişi kulelerde oturmadığını
söyleyen Yaşar Kemal; “Ben sosyalist militanım ve Marksist’im”
28
diyerek bir dava adamı
olmasından ötürü eserlerini bu fikirleri yayma gayesiyle yazdığını açık yüreklilikle dile
getirir.
Ayrıca sivil itaatsizlik temelde siyaset ve hukuk felsefesinin ontolojisinde yer
tutmaktadır.
29
Yaşar Kemal, 1962’de İşçi Partisi içerisinde aktif siyasete katılımı ve muhtelif
dönemlerde hükümetlerin politikalarına getirdiği sert eleştirilerle dönem dönem
yargılanmasına yol açan siyasi yazıları nedeniyle bize böylesi bir çalışmanın imkânını
hazırlamıştır. Yazar, çocuklar için yazmış olduğu bir masal kitabı olan (ayrıca tek) Filler
Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı eserinde dahi ezilenlerle ezenlerin öyküsünü
anlatır. Filler, çağımızın sömürgeci, güçlü, büyük emperyalist devletlerini, karıncalar ise
sömürülen, bağımsızlık mücadelesi veren, ülkeleri işgal edilen küçük ülke halklarını
simgelemektedir.
30
Fillerin zulmü, kırmızı sakallı topal bir karıncanın başkaldırması ile sona
erer ve masaldır bu, elbette mutlu sonla biter. Yaşar Kemal’in “Benim edebiyatım bir angaje
edebiyattır. Bunun için ben bir angaje insanım.”
31
sözleri de sanırım bu hususta yeterli
olacaktır.
Bu çerçevede bin yıldır Anadolu’da olan Türk halkı getirdiği kültürel değerleri
gittikleri yerlerde kurdukları devletlerde buldukları kültürlerle yeniden yoğurmuş ve kendine
özgü bir felsefe oluşturmuştur.
32
Bizde buradan hareketle Hitit Üniversitesi Felsefe ve Din
Bilimleri Anabilim Dalı bünyesinde ve İslam Felsefesi özelinde yürüttüğümüz Felsefeyi
Anadolu’da Yeniden Yurtlandırma Projesi kapsamında Bir Türk Felsefesi arayışı içerisinde
Yaşar Kemal’de sivil itaatsizliğin imkânı”nı çalıştık. Bu çalışmayı gerçekleştirirken öncelikle
Nietzsche’nin jeo-felsefe kavramını inceledik/irdeledik. Deleuze ve Guattari ikilisinden
hareketle Nietzsche’nin neden bu kavramsallaştırmayı yalnızca üç kapitalist ülke (İngiliz,
Alman ve Fransız felsefeleri) üzerinden kurguladığını sorguladık. Bu arada, kendisi de bir
Türk olan ve Meşşaî geleneğin kurucusu olarak nitelendirilen Uzlukoğlu Fârâbî’nin İhsa’ûl
27
Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor Alain Bosquet ile Görüşmeler, YKY, İstanbul, 2013,s.123-124.
28
Yaşar Kemal, A.g.e., s.103.
29
Hanry David Thoreau, Sivil İtaatsizlik, Önsöz, Nazım ONAT, Say Yayınları, 2015, s.15.
30
Osman Şahin, Yaşar Kemal Geniş Bir Nehrin Akışı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013, s.44.
31
Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor Alain Bosquet ile Görüşmeler, YKY, İstanbul, 2013, s.104; Bkz
“Angaje bir yazarım, herkesin söylediği gibi sözleri ben de söyleyeyim, iyiye, doğruya, güzele, umuda
angajeyim. Barışa, sömürüye karşı angajeyim.” Feridun Andaç, “Yaşar Kemal’in Sözlerinde Yaşamak” Adam
Sanat, 197. 2002, s. 6-22.
32
Yaşar Kemal, “Yerel Kültürden Evrensele”, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul.2013, s.77.
7
Ulûm adlı eserine sırtımızı yaslayıp onun dil ve mantık ilimleri kısımlarını analiz ettik. Yine
buradan aldığımız ivme ile de Anadolu’da yeniden yurtlandırılacak bir felsefenin -hatta bunu
daha da kesin çizgilerle ifade edersek, bir Türk-İslam felsefesinin- imkânına kapı araladık.
Araladığımız bu kapının ardından bize göz kırpan ve üzerinde çalışılmayı bekleyen
yüzlerce mütefekkirimizle karşılaştık, içlerinden Yaşar Kemal’le selamlaştık, kucaklaştık.
Onun siyasi duruşunu “sivil itaatsizlik” babından müzakereye açtık. Önce bir insanlık dramı
olarak nitelendirebilecek, yazarın “ zilli kurt” metaforuna kulak verdik; daha sonrasında ise
onu “ zilli kurt” olmaya iten vicdanının sesine (mecbur insana) kulak verdik.
Sivil itaatsizliğin eylem safhasını ise merhum Nurettin Topçu’nun Sarbonne
Üniversitesi’ne “Conformisme et Revolte” adıyla sunduğu doktora tezi olan ve Türkçeye
“İsyan Ahlakı” adıyla çevrilmiş, Bloundel’den mülhem kurguladığı Hareket (action) felsefesi
açısından ele aldık ve şaşırtıcı sonuçlarla karşılaştık. Böylece Anadolu’dan neşet etmiş iki
farklı sosyalizm temsilcisini -Yaşar Kemal ve Nurettin Topçu’yu- paradigmalarındaki
farklılıklara rağmen ortak payede buluşturduk.
Gayemiz, bu topraklarda farklı hakikat tasavvurlarından ötürü ötekileştirdiğimiz
mütefekkirlerimizi berikileştirmektir. Unutmamak gerekir ki Müslüman filozoflar, hakikatleri
“ kimin getirdiği”nden ziyade onların “ ne getirdiği”ne dikkat ederek, temelde Yunan ve bu
arada Hint ve Çin düşüncelerini devşirmekle kalmamış, bunları kendi kültürel ve zihinsel
coğrafyalarında şekillendirerek açıklamış, yorumlamış ve içeriği hakkında değerli analizler
yapmışlardır. Bu çerçevede bırakın hakikati getirenin (acem) yabancı olmasının
eleştirilmesini bir yana, onu getirene hatta atalarına da, hakikate dair bilgiyi bizlerle
paylaştıkları için müteşekkir kalınması gerektiğini vurgulamışlardır.
33
Bu araştırmayı
gerçekleştirirken bizler Whitehead’ın “ Tüm Batı felsefe tarihi Platon’a düşülen dipnotlardan
ibarettir.” görüşünden ilham alarak, Platon geleneğini Muallimi Evvel olarak kıdemleştiren
ve Aristo’dan sonra düşünce tarihinde Muallimi Sânî olarak nitelendirilen Fârabî’yi projemize
dayanak teşkil ediyoruz. Çünkü O “ Bir Türk-İslam Felsefesinin İmkânını” ilk defa
müzakereye açan kişidir. Bu anlamda yazdığı İhsâu’l Ulûm
34
adlı eser, bir nevi “Felsefeye
Giriş” niteliğindedir.
33
Bkz. Kindî, Kitâb fi’l felsefeti’l-ûlâ, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, Ed. Mahmut Kaya, Klasik
Yayınları, İstanbul, 2013, s.8-9; Bayrakdar, İslam Felsefesine Giriş, s. 1-4.
34
Fârâbî, İlimlerin Sayımı, Çev. Mevlüt Uyanık-Aygün Akyol, Elis Yayınları, Ankara, 2017; Farabi, İlimlerin
Sayımı, Çev. Ahmet ATEŞ, MEB Yayınları, İstanbul, 1990.
8
Farâbî, İhsau’l Ulûm adlı eserinde ilimleri sınıflandırırken Dil İlmi kısmında iki
önemli hususa dikkat çeker. Bu hususlar benim için oldukça mühimdir. Zira böylesi bir
çalışmanın gayreti içerisinde bulunuşumun temel sebepleri arasında bu iki husus öncelik arz
etmektedir. Bunlardan ilki “o dili konuşanların sözcüklerine hâkim olmak” bahsidir. Yaşar
Kemal ile aynı coğrafyanın (Kadirli) insanı olmam hasebiyle onun eserlerinde kullandığı halk
diline aşina oluşum kanaatimce oldukça önemlidir. Osman Şahin de Geniş Bir Nehrin Akışı
adlı eserinde bu bahse dikkat çeker ve “Yaşar Kemal’in romanlarını besleyen Çukurova ile
Toros köylülerinin konuştukları dili konuşarak büyüdüm. Bu nedenle, yeryüzündeki bütün
Yaşar Kemal okurları arasında en şanslılarından biri sayıyorum kendimi.”
35
der. Tıpkı
Osman Şahin gibi ben de kendimi yeryüzündeki bütün Yaşar Kemal okurları arasında
(romanları kırkı aşkın dile çevrildiğini düşünecek olursak) en şanslılarından biri olarak
görüyorum. Yaşar Kemal, “Dil insanın evidir.” der. Belki de o yüzden olacak, onu her
okuyuşumda, nerede olursam olayım kendimi hep evimde hissediyorum. Yazarın sözüne
küçük bir ilavede biz bulunacak olursak: “Dil insanın evi ise, felsefe de insanın yurdudur.”
Ancak buradaki ‘yurd”u Yaşar Kemal’in “ev”i örneklemindeki gibi yanınızda taşıyamazsınız,
bu imkânsız; hatta bu yüzdendir ki felsefe göçerliğe pek sıcak değildir. Onu sadece
fethedebilirsiniz, yurtlandırabilirsiniz. Ki bu fetih, Platon’un da ifade ettiği manada
“zaferlerin en büyüğüdür” ve “insanın kendini fethetmesi” ile başlayıp önce üzerinde kök
saldığı coğrafyaya, ardından da evrensele doğru uzanır.
Dil ilmi kısmında Fârabî’nin vurguladığı ikinci önemli husus ise; “o dilin kanunlarını
bilmek” bahsidir. Burada kanun kelimesini dilbilgisi kuralları olarak da düşünebiliriz. Bir
Türkçe öğretmeni oluşum, kendimi bu konuda da yeterli saymamdaki en büyük dayanağım
olmuştur.
Çalışmamın araştırma-inceleme sürecinde yazarın tüm eserlerini/yazar hakkındaki tüm
eserleri okuma - inceleme gayretinde bulunurken elime geçen Ali Püsküllüoğlu’nun “Yaşar
Kemal Sözlüğü”
36
fazlasıyla ilgimi uyandırdı. Lügatlerin bir dilin söz varlığını ortaya koyan
derleme faaliyetleri olduğunu biliyordum. Fakat neden bir yazarın söz varlığı ile bir lügat
oluşturulsundu ki? Bu soruya cevabı da yine eserin ilk baskısına önsözden verelim:
“Yaşar Kemal, bölgesel dil ögelerini ortak dilin malı yapmıştır.”
35
Şahin Osman, A.g.e, s.143-144.
36
, Ali Püsküllüoğlu, Yaşar Kemal Sözlüğü, Toros Yayınları, İstanbul, 1994.
9
İşte Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak da aynı şekilde jeo-felsefî bir
yurtlandırma arayışıdır. Broudel’in “Yerel tarih yazılmadan evrensel tarih yazılmaz.”
önermesinden hareketle yerel kültürden yola çıkarak en nihayetinde Anadolu’yu evrenselle
buluşturmak arzumuzdur. Gerçi buradaki “evrensel” kelimesi sorunludur. Çünkü
Fazlıoğlu’ndan mülhem “Evrensel fikirler yoktur; egemen fikirler vardır."
37
önermesi de
zannımca tutarlıdır. Broudel’in işaret ettiği manada evrensel bir tarihin yazılamama gayesi de
belki bu yüzdendir. Livaneli’de Yaşar Kemal için “yerelden evrensele giden yazar vs”
tarzındaki tanımlamaları doğru bulmadığını dile getirir.
38
Çünkü ona göre Yaşar Kemal’in
icra ettiği “büyük sanat” hem yerel hem de evrenseldir.
İmdi, sebebi her ne olursa olsun, “yerel olanı ortak literatüre kazandırmak” atayurttan
itibaren yanımızda taşıdıklarımızı anayurtla müşerref kılarak evrensele vasıl olmak, hülasa
Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak bu çalışmadaki yegâne arzumuzdur. Düşüncenin
zeminle zaman arasındaki irtibatını kurduktan sonra insanlığa sunulacak bir iyi teklifini bu
zemin ve zamandan kurtarmaktır. Zemin Anadolu, zaman ise içinde bulunulan an’dır. Bu
topraklara olan vefa borcumuzu ödemek, bu noktada üzerimize bir misyonla yüklenmiş
alelade bir ödev değildir; hatta bunun tam aksine “hakkı yenmiş kadim medeniyetimiz”in iade-
i itibarını inşâ için ifâsı elzem bir görevdir.
37
Dücane Cündioğlu, Felsefenin Türkçesi, Kapı Yayınları, İstanbul, 2014, s.75.
38
Livaneli, A.g.e., s.68.
10
Dostları ilə paylaş: |